SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


ÇOCUĞA KİM DEMİŞ KÜÇÜK BİR ŞEY


"ÇOCUĞA KİM DEMİŞ KÜÇÜK BİR ŞEY.

BİR ÇOCUK BELKİ EN BÜYÜK BİR ŞEY."

"Türk milletinin geleceği, bugünkü çocuklarının doğru görüşü ve yorulmak bilmeyen çalışma azmi ile büyük ve parlak olacaktır."  

                                                                                      -ATATÜRK

PAPATYA

Bahar olsun da seyredin;
Nasıl süsler bayırları,
Zümrüt gibi çayırları,
Yüzü gülen o incecik
Gelin yüzlü papatyalar.
Altın gözlü papatyalar.

Yaprakları kıvır kıvır
O da ayrı bir güzellik.
Hem güzel hem de nazlıdır,
Gelin yüzlü papatyalar
Altın gözlü papatyalar ...   -TEVFİK FİKRET

Sevgili okurlarım, gelin bugün çocuklarımız ve torunlarımızla söyleyelim bu güzel çocuk şarkısını. Biz babamla birlikte söylerdik çocukluğumuzda bu şarkıyı ve "Arı vız vız vız" nakaratlı bir şarkıyı. Hafta sonları bizimle zaman geçirirdi ve kendi çocukluğundan kalan bu şarkıları öğretirdi bize babam...

Annem de bizi çok sever; bütün anneler gibi, hep benim güzel çocuğum derdi... "Bütün dünya üzerinde tek bir güzel çocuk vardır; bütün anneler de ona sahiptir."

BÜTÜN GÜZEL ÇOCUKLARIN 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN.  

Her ne kadar bir çocuğu eğitmeden önce, kendimizi eğitmemiz gerekiyorsa da; bir çocuğu eğitirken ilk düşüncemiz, onun namuslu, acıma duygusu olan, vicdan sahibi, paylaşmayı bilen bir birey olarak yetişmesi olmalıdır. Bunun için de önce iyi bir yürek, sonra zeki bir kafa gerekir.

HALÛK'UN BAYRAMI

“Baban diyor ki: Meserret çocukların, yalnız
Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk dinle;
Fakat sevincinle
Neler düşündürüyorsun, bilir misin?... Babasız,
Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi
Sıyah-ı mâteme benzer terâne-i ıydi!

Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir;
Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin;
Biraz güzellensin

Şu rûy-ı zerd-i sefâlet... Evet, meserrettir
Çocukların payı; lâkin sevincinle
Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor... Halûk dinle!” -TEVFİK FİKRET

meserret: Sevinç

sıyah-ı mâtem: Matem haykırışları
terâney-îd: Bayram nağmesi
rûy-ı zerd-i sefâlet: Yoksulluğun sarı (solgun) yüzü

Tevfik Fikret'in oğlu Halûk, bayram gününde süslü giysiler içinde bayram sevincini yaşarken diğer yanda onun  yaşlarındaki bir "yetim" için bayram, yas günüdür. Şair oğluna paylaşmayı öğretiyor.

Bir çocuğun küçüklüğünde edindiği  ilk izlenimler, bütün ömrünce devam eder.

Unutmayalım; çocuklar öğütten çok örneğe gereksinim duyarlar ve yine unutmayalım; çocuklar azarlanmaktan, eleştirilmekten değil, kendilerine örnek olunmasından etkilenirler. 

Evde çeşitli, nitelikli kitaplardan oluşan bir kitaplık varsa; bu kitaplık sadece mobilya, evin süsü, aksesuarı değilse gerçekten bir işlevi varsa ve anne-baba düzenli olarak okuyorsa, çocuklar etkilenir. Eski deyişle "Tecrübeyle sabit..."

"Çocuk edebiyatı; çocukların büyüme ve gelişmelerine, hayal, duygu ve düşünce yeteneklerine ve zevklerine hitap eden, eğitilirken eğlenmelerine katkıda bulunan yazılı ve sözlü verimlerdir."

Çocuk kavramı sıradan bir kavram değildir; çocuk edebiyatı açısından...

Türk Dil Kurumu’na göre çocuk, bebeklik çağı ile ergenlik çağı arasındaki gelişme döneminde bulunan insandır. Bilimsel tartışmalar yaş sınırı koyma açısından sorunludur; ancak ortak ön kabul ile 0-16 yaş arası çocukluk dönemi olarak nitelenmektedir. Öyleyse; çocuk edebiyatının hedef yaş grubunun sıfır ile on altı yaş arasını kapsadığını söyleyebiliriz.

Çocuk edebiyatı deyince, öykü, roman, şiir yanında, masalları unutmayalım. Bilgisayarın masal kitaplarının işlevini görebileceğini  düşünmüyorum. 

Çocuklar için yazılan öykü, roman, masal, şiir kitaplarının önemini de kabul ediyorum.

Bu dalda ödül kazanmış kitapların okutulmasını da önemsiyorum; ancak elinde kitap olan ana-baba görüntüsünün daha etkili olacağını düşünüyorum. Çocuk edebiyatı verimlerinin önemi ve etkisini de yadsımadığımı tekrar vurgulamak isterim.

Örneği dünyadan önce bizim edebiyatımızdan vermek istiyorum.

Talip Apaydın'ın TOPRAĞA BASINCA romanı örneğin... Türkiye'de ilk olarak yapılan Çocuk Romanları Yarışması'nda üçüncülük kazanmıştır. Kızım, ben ve eşim ilgiyle, severek okumuştuk romanı. Çocuk romanı sınıfladırmasına giren bir romandı; ama, her yaş ve düzeyde okuyucunun da zevkle okuyacağı bir romandı. 1966 yılında basılmıştı.

Kızıma, birincilik, ikincilik  kazanan romanları değil de bu romanı okutmamın, kendime göre nedenleri vardı: Yazarı, Köy Enstitüsü'nde yetişmiş bir öğretmendi her şeyden önce.. Eşim ve ben de Ankara Yüksek Öğretmen Okulu'nda yetişmiştik. 

Daha önce okuduğumuz kitaplarındaki doğa betimlemeleriyle birlikte insan ilişkilerini de kendi doğallığı içinde ele alması, Anadolu’nun kırsal kesimini, kendi yaşadıklarından, anılarından, gözlemlerinden yararlanarak işlemesi ve özellikle yalın ve dolaysız anlatımı etkilemişti beni.

Ben hiç köyde yaşamamıştım; köy yaşamını kitaplardan da olsa tanımak; kızıma da tanıtmak istiyordum. Bunun yanında toplumsal sorunlarımızı da bilmesini ve yaşamın acımasız yanları da olduğunu görmesini istiyordum. Kızım tek çocuk, Tekirdağ'da doğmuştu ve İstanbul'da büyüyordu.

Bizim daha önce okuduğumuz "Tütün Yorgunu" romanını 8-10 yaşlarındayken  o da okumuştu. (Kızım 1970 doğumlu.) O da beğenmişti kitabı; anlamadığı sözcüklerin anlamını soruyordu boyuna... "bıdırdanmak, ağnamak, yezit, hayad, anız, dürzü vb."

sözcüklerin anlamı neydi?  "elineçabuk ne demek, hasta olan Ağa Osman'ı neden doktora  değil de Keçeci Dede'ye götürüyorlar?" diye soruyor ilgiyle okuyordu.

"Anne, eşine 'herif' diyor kadın, eşi de ona 'mıymıntı, dürzü karı' diyor. Ayıp değil mi?" diye yadırgıyordu okuduklarını... Ben de anlayabileceği kadar anlatmaya çalışıyordum; her şey, her yerde ayıp sayılmıyor, bunlar o yöreye özgü deyişler diye. Bazen öğretmenliğim ağır basıyor ve "lehçe, şive, ağız" diye başlarken söze, eşimin "çok erken başladın edebiyat dersine" uyarısıyla susuyordum ve hep birlikte gülüyorduk. Güzel günlermiş!..

Talip Apaydın'nın bu romanı da 1976 Madaralı Roman Ödülü'nü kazanmıştı. Romandaki umarsızlığın simgesi olan Osman Ağa karakteri çok inandırıcıydı.

Kızımın okuyacağı kitapları çoğunlukla biz seçmiyorduk. Kendi seçtiği zaman daha bir zevkle okuyor, daha bir haz duyuyordu.

Yazımı ATAOL  BEHRAMOĞLU'nun sevdiğim bir şiiriyle bitiriyorum ve önce çok sevgili kızıma ve bütün çocuklara sunuyorum.

İNSANLAR

İnsanlar da ülkelere benziyor;

Sınırları var, yüzölçümleri, 

Yasaları var.

Bayrakları, ilkeleri...

Kimi dağlık bir arazidir.

Kimi kıraç,

Kimi bereketli.

Kimi dardır,

Kimi engin göz alabildiğince...

Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir.

Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri.

Sonuçta ne küçümse insanları kızım,

Ne de önemse gereğinden çok;

Ama anlamaya çalış.

Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri?

                                                -ATAOL BEHRAMOĞLU 

HOŞÇA KALIN"

 

YAZARLAR

  • Çarşamba 26.7 ° / 14.1 ° Güneşli
  • Perşembe 28.6 ° / 15.6 ° Güneşli
  • Cuma 30.8 ° / 18.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    10267,1%-0,1
  • DOLAR

    32,28% 0,14
  • EURO

    34,78% 0,09
  • GRAM ALTIN

    2412,09% 0,13
  • Ç. ALTIN

    3895,03% 0,00