Ahmet ERDOĞDU


Çanakkale Savaşlarını Anlamak-2

ÇANAKKALE CEPHESİ KARA MUHAREBELERİ


A. ERDOĞDU- İtilaf Devletleri Birleşik Filosu 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazı’nı denizden saldırıyla geçemedi. Muhtemeldir ki, Gelibolu Yarımadası’na çıkarma bekleniyordu. Bu duruma göre Yarımada’nın savunmaya hazırlanması adına alınan tedbirler nelerdi?

M.K.TUTKUN- Düşmanın karaya çıkmasına izin vermeden imhasını sağlamak üzere 22 Mart günü verilen emirle; Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı tarafından 9. Tümenle Yarımada’da, 11. Tümenle de Anadolu yakasında savunma tedbirleri alınırken, 19.  Tümen de Maydos’ta toplu halde ihtiyatta bulunacak; asıl muhtemel çıkarma yerleri olarak belirlenen Seddülbahir ve Arıburnu kıyıları kuvvetli şekilde tutulacaktı.

 Kroki 1: 9.Tümen’in Savunma Düzeni (31 Mart 1915 Durumu)

Bu arada Osmanlı Harbiye Nezareti 24 Mart günü, bölgede 5. Ordu’nun kurulmasını ve Alman Generali Liman von Sanders’in de Ordu Komutanlığı’na getirilmesini kararlaştırdı.

A.ERDOĞDU- Bu görevlendirme ile ilgili olarak şu husus var: Liman Paşa’ya daha önce Kafkas Cephesi Komutanlığı teklif edilmişti.   Bu teklifi Liman Paşa reddetti. Ancak 5. Ordu Komutanlığı teklif edilince hemen kabul ettiğini biliyoruz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

M.K.TUTKUN- Bu sorunun cevabını Alman Arşivi veriyor zaten…

“Çanakkale Seferi 1915 yaz ve sonbaharı süresince birçok düşman kuvvetini bağlamış ve Avrupa (Batı) Cephesi’nden uzak bulundurmuştu. Buna karşı kullanılan Alman kuvveti hiç idi. Türkiye, Alman Batı Cephesi’ne esaslı bir şekilde yardım ermiş bulunuyordu. İngilizler tarafından 410 bin ve Fransızlar tarafından da 79 bin asker olmak üzere yarım milyon asker Çanakkale’ye karşı kullanılmıştı. 8,5 ay devam eden muharebelerde düşman 252 bin askerden fazla zayiat vermişti. Liman Paşa’nın kararlı yönetimi de zaferde çok etkili oldu. Kendisine bu vazifesinde 500 Alman subay, memur, astsubay ve asker de yardım etti. Bunlar kara ordusunda ve Müstahkem Mevki’de çeşitli yerlere dağıtılmış bulunuyordu. ”

Önceki sorunuzun cevabına devam ediyorum…

Liman Paşa 26 Mart günü Gelibolu’ya geldi ve aynı gün Yarımada’nın yeni Savunma Planı’nı ve bu planı uygulayacak kuvvet yapılanmasını Başkomutanlık makamına sundu.

A.ERDOĞDU- Liman Paşa, görevine başlar başlamaz, henüz araziyi ve mevcut planları incelemeden, önceden burada görev yapan komutanların görüşlerini almadan nasıl oluyor da hemen böyle bir teklifte bulunabiliyor?

M.K.TUTKUN- Bu durum; Liman Paşa’nın tekliflerinin daha Gelibolu’ya gelmeden, İstanbul’da da değil, çok önceden Alman çıkarları ve beklentilerine uygun olarak Berlin’de hazırlanıp, Liman Paşa’ya, “Al bu planı Çanakkale’de uygula” diye verildiğini göstermektedir.

A.ERDOĞDU- Teklif edilen planın detayını kısaca izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- Liman Paşa Gelibolu’ya gelmeden önce Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşı tecrübelerine göre hazırlanıp halen yarımada’da uygulanmakta olan savunma planına göre; düşmanın asıl amacının Çanakkale Boğazı’nı bir an önce açıp İstanbul’u işgal etmek amacı doğrultusunda Seddülbahir ve Arıburnu cephelerinde kuvvet çoğunluğu teşkil edilmiş, birliklerimiz bu bölgelerde kıyı savunması esaslarına göre, yani düşmanın kıyıya çıkmasını engellemek üzere tertiplenmişlerdi.

Liman Paşa’nın eline tutuşturulan planda ise, savunma düzeni baştan aşağı değişiyordu. Düşmanın asıl çıkarma yapabileceği kıyılar olarak, Seddülbahir ve Arıburnu bölgeleri yerine Anadolu yakasında Kumkale ve Beşiğe Koyları ile Saros Körfezi’nde Bolayır bölgesi seçiliyor;  amaç olarak da “Düşmanın kıyıya çıkmasını engelleme” yerine “Düşmanı durdurma” kabul ediliyor, bu amaca uygun şekilde kıyılarda zayıf kuvvetlerle keşif ve gözetleme, düşmanın kıyıya çıkmasına müsaade etme, sonra da geride toplu halde bulundurulan ihtiyatlarla düşmana taarruz etme esası getirilmek isteniyordu.

Liman Paşa ayrıca şunu da söylüyordu:  “Yarımada’nın her kıyısı çıkarmaya müsaittir. Düşman Yarımada’nın her kıyısına çıkabilir. Elimizdeki kuvvet sınırlıdır. Kuvvetlerimizi her tarafa yayamayız. Bunun için kıyılarda zayıf kuvvetlerle keşif gözetleme yapalım. Kuvvetlerimizi gerilerde toplu halde ihtiyatta bulunduralım. Düşmanın asıl kuvvetlerini nereye/nerelere çıkardığı belli olduktan sonra ihtiyatlarımızı süratle oraya/oralara sevk edelim.”

Bu yorumlar hakkında çıkarmanın amacı, arazi durumu, bitki örtüsü, yol durumu, bitki örtüsü ile irtibat ve intikal imkânları başta olmak üzere birliklerimizin durumlarına göre aşağıdaki değerlendirmeler de bir realiteydi:

“Çıkarmanın amacı Çanakkale Boğazı’nın bir an evvel açıp İstanbul’a ulaşmaktır. Denizden geçemediler, şimdi karadan zorlayacaklar. Boğaz’ın savunulmasında kilit görevi Merkez Tahkimatı’ndaki tabyalar yapmıştır/yapacaktır. Düşman, yapması muhtemel çıkarmayla bu tabyalara hâkim olan Kilitbahir Platosu’nu ele geçirmek mecburiyetindedir. Bu nedenle en kısa yoldan bu bölgeye ulaşmak isteyecektir. Bu en kısa yol da Seddülbahir ve kısmen de Arıburnu’na yapılacak çıkarma ile irtibatlıdır. Dolayısıyla bu kıyıları kuvvetli tutmalıyız. Evet, her kıyıya çıkabilir ama gerek Anadolu kıyıları gerekse Saros Körfezi Kilitbahir’e çok uzaktır.

Ayrıca yol ve arazi durumu müsait değildir ve mesafe de çok uzaktır. Düşmanın kuvveti, Liman Paşa’nın düşündüğü gibi bir manevrayı gerçekleştirecek durumda değildir. Keşke Liman Paşa’nın düşündüğü gibi bir hata yapsalardı, o zaman düşman kendi ayağına kurşun sıkmış olurdu. Düşmanı yenmek için bize gerek yoktu. Düşman zaten daha yolda tabiat şartlarına yenilecek; Akbaş Limanı’na veya Erenköy’e bile zor ulaşabilecekti.

 Diğer bir husus da, Liman Paşa’nın düşmanın asıl çıkarma yeri/yerleri tespit edildikten sonra gerideki ihtiyatlarımızın bu bölgelere süratle sevk edilmelerinin nasıl uygulanacağına ilişkin idi. Düşmanın asıl çıkarma bölgesini hangi gözetleme imkânları ile tespit edebilecektik? Velev ki tespit ettik, bu bilgiyi hangi muhabere imkânı ile üst komutanlıklara iletebilecektik? İlettik diyelim, birliklerimizi bu bölgelere hangi yolları ve ulaştırma imkânlarını kullanarak sevk edecektik? Bu intikallere düşmanın denizden ve havadan müdahalesine karşı ne gibi tedbir alabilecektik? Tüm bu soruların cevapları bulunmadan alınan kararlar ve yapılan plan değişiklikleri acaba neye hizmet edebilirdi?”

A.ERDOĞDU- Liman Paşa’nın bu geniş kapsamlı plan değişikliğine Enver Paşa’nın ve Türk komutanlarının/subaylarının yorumu ne olmuştur?

M.K.TUTKUN- Enver Paşa, plan değişikliği hakkında görüşlerini düşük profilde açıkladıktan sonra, “Bunlar benim düşüncelerim olup ordunun düzenin elbette siz aldıracaksınız” diye ifade ederek adeta topu taca atmıştır. Hâlbuki “Sen Başkomutanlıkça onaylı bir planı hangi inceleme ve değerlendirme ile değiştiriyorsun?” diye sorması gerekiyordu. 

3. Kolordu Komutanı Esat Paşa ilerleyen yıllarda yazdığı anılarında  “Bunun sonunda daha çok Mehmetçik ölecekmiş, Türkiye tehlikeye düşecekmiş Sanders’in neyine?” diyecek; Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Fahrettin (Altay) Bey daha o dönemde “Önümüz düşman, ardımız gaflet, sadece düşmanı değil, Liman Paşa’nın yöntemini de yenmeliyiz” diyebilme cesaretini gösterecekti.

19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ilerleyen yıllarda Ruşen Eşref’e verdiği mülakatta görüşünü şöyle açıklamıştı: “Benim kanaatime göre düşman çıkarma girişiminde bulunursa iki noktadan yapmaya çalışırdı; biri Seddülbahir, diğeri Kabatepe civarı… Ve benim görüşüme göre düşmanı karaya çıkarmadan bu sahil parçalarını doğrudan doğruya savunmak mümkündü. Bunun üzerine alaylarımı böyle sahilden savunma yapabilecek bir şekilde yerleştirdim.”

Mustafa Kemal 25 Kasım 1912 ile 27 Ekim 1913 tarihleri arasında 11 ay süreyle Gelibolu’da konuşlu Akdeniz Mürettep Kolordu Komutanlığı karargâhında görev yaparken Yarımada’nın arazi yapısını ve askeri özelliklerini dikkatlice incelemiş ve Kolordu’nun savunma planlarını hazırlamıştı. Yetmedi, öncesinde görev yaptığı Trablusgarp’ta da İtalyanlara karşı “Kıyı hatları çıkarmalara karşı nasıl savunulur?” sorusunun cevabını uygulamalı olarak ve başarılı bir şekilde vermişti. Bu şartlarda Mustafa Kemal’in görüşleri dikkate alınmayacak da kimin sözü dinlenecekti. Nitekim Liman Paşa’la başlayan bu inatlaşma Mustafa Kemal’i savaşın ilerleyen aylarında “Çanakkale’de sadece Hamilton’la değil, aynı zamanda Liman Paşa ile de savaştım” çizgisine getirecektir.

A.ERDOĞDU- Sonuçta Liman Paşa’nın yaptığı plan uygulanmıştır. Bu planı ana hatlarıyla özetler misiniz?

M.K.TUTKUN- 5. Ordu; Ordu karargahı, 7., 9. ve 19.Tümenlerden oluşan 3. Kolordu, 3. ve 11. Tümenlerden oluşan 15. Kolordu , 5. Tümen ve Bağımsız Süvari Tugayı’ndan oluşturuldu.

Liman Paşa’nın hazırladığı plan gereğince;  yaklaşık 84 bin kişilik mevcuduyla, 120 km.lik savunma hattı boyunca kuzeyden güneye Gelibolu Yarımadası’nda 5. Tümen, 7. Tümen, 9. Tümen kıyı savunmasında, 19. Tümen Bigalı Köyü bölgesinde ordu ihtiyatı görevinde, 3. Tümen ve 11. Tümen Anadolu yakasında bulunacak, 3. Kolordu Gelibolu Yarımadası’ndaki, 11. Kolordu da Anadolu yakasındaki harekâtı sevk ve idare edecekti.           

 Kroki 4: Tarafların Genel Harekât Planları (25 Nisan 1915)

A.ERDOĞDU- Bu planı değerlendirir misiniz?

M.K.TUTKUN- Liman Paşa kendisine göre düşmanın asli kuvvetlerle çıkarma yapacağını değerlendirdiği Anadolu yakası ve Saros bölgesine ikişer tümen, tali kuvvetleriyle çıkarma yapacağını değerlendirdiği Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerine de bir tümen görevlendirmiş, bir tümeni de ihtiyatta tutmuştur. Hâlbuki askeri açıdan yapılan savunma planı düşmanın muhtemel saldırı planını karşılayacak şekilde olmalıdır. Bu planlamada tam aksine bir durum ortaya çıkmaktadır.

Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinde bir tümen görevlendirmiş gözükmesine rağmen kıyı hattında bu tümenin iki alayına mensup birer taburları keşif ve gözetleme görevinde alayların kalan unsurları çok gerilerde ihtiyatta, keza bir alay da tümen ihtiyatında bulunacaktı. Netice olarak düşmanın asli kuvvetlerle çıkarma yapacağı bölgelerde düşmana ilk müdahale birer taburla yapılabilecek, o taburlar ilerleyen saatlerde nasıl yapılacaksa sözde takviye edilecektir.

A.ERDOĞDU- Akdeniz Seferi Kuvveti’nin çıkarma hazırlık ve planından bahseder misiniz?

M.K.TUTKUN- Çanakkale Boğazı geçilememişti. 23 Mart günü yapılan toplantıda kara ordusunun saldırısıyla Çanakkale sorununu çözme kararı alındı.

Yapılan toplantıda alınan kararlara göre, çıkarma yapmak üzere planlanan kuvvetler hazırlık yapmak ve eğitimlerini tamamlamak üzere İskenderiye’ye gönderilmeye başladılar.

Bu arada İngiliz Deniz Bakanı Churchill Londra’da  “Gelibolu’da dünyayı hayrete düşürecek bir zaferin arifesindeyiz” beyanatıyla kamuoyu yaratmaya devam ederken, İskenderiye’ye gönderilen askerler de eğitimlerine başladılar.

Bu arada çıkarmaya katılacak askerlerin moral açısından hazırlanmalarına da önem veriliyordu. Bu çerçevede Türklerin insanlıktan nasibini almadıkları ve barbar oldukları duygusu ile yapılacak savaşın Haçlı Seferleri’nin son halkası olduğu ve bu savaşta Viyana’dan Kudüs’e kadar olan alanda yüzyıllar boyunca Müslümanlar tarafından öldürülen Hıristiyanların da intikamının alınacağı düşüncesi teklin edilmekteydi.

General Hamilton zaferden öylesine emindi ki, 2 Nisan günlüğüne “Çanakkale Boğazı’nda ve Gelibolu Yarımadası’nda toplarımızın ve birliklerimizin şenliği başlayınca, Türkler çaldığımız havaya ayak uydurmak zorunda kalacaklardır” diye yazmayı ihmal etmiyordu.

Eğitimlerini ve hazırlıklarını tamamlayan birlikler 10 Nisan’dan itibaren bölgeye dönmeye başladılar.

19 Nisan günü Limni Adası’nda birliklerini denetlerken General Hamilton’un yaşadığı coşku askerlerine ayrı bir heyecan veriyordu: “Bin yıldır Anadolu yaylalarındaki Müslüman Türkler dindaşlarımızı yok etmişlerdir. Kiliseler camiye çevrilmiş, çanların sesleri kısılmış; Müslümanların kanı, kılıcı Anadolu Hıristiyanlarının kanlarıyla daha da kanlanmıştır. Bizans’ı Türklerden kurtarmak, Anadolu Türklerinden geri almak, bu yeni bir Haçlı Seferi’dir. Onun için de Türkleri sadece İstanbul’dan değil, Anadolu’dan da söküp atacaksınız.”

Türklerin Balkan Savaşları’ndaki sicilinin bozuk olması, General Hamilton ve kurmaylarını yanıltmaktaydı. Ancak Türklerin yeteneklerinin gerçek durumu, çıkarmadan bir hafta önce Kitchener’in bir telgrafıyla hatırlatılıyordu.

 Bu konuda Mezopotamya’da Türk askerinin iyi disiplini ve kararlılığından vurgu yapan ve 1877-1878 Osmanlı –Rus Savaşı’nda Türk askerini yakından tanıyan İngiliz Savaş Bakanı Kitchener farklı düşünmekteydi: “Daima çarpışmaya hazır, yok edici, ezici bir kuvvet karşısında kalmadıkça asla yenilmez bir asker…”

Bu arada İstanbul’da kullanılmak üzere özel basılmış ve üzerlerinde “Yüz Yirmi Kuruş”, “Gümüş Akçe” ibareli paralar İngiliz ve Fransız askerlerine dağıtılmaya başlanmıştı.

A.ERDOĞDU- Bu kuvvetin yapısından bahseder misiniz?

M.K.TUTKUN- Çıkarma maksadıyla hazırlanan 75 bin kişilik kuvvetin içinde İngilizler, Fransızlar, Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar, Hintliler, Yahudiler vardı. İngiliz askerleri içinde İrlandalısı, İskoçyalısı; Fransız askerleri arasında Cezayirlisi, Senegallisi; Hintliler arasında Gurkalısı, Sihlisi yan yanaydı. Asıl dramatik olan, bu ırklar mozayiği içinde, Müslüman kimliğini taşıyanların da bulunuyor olmasıydı. General Hamilton’un bütün bunlar arasında birlik ve beraberlik kurması aslında çok kolay olmayacaktı.

A.ERDOĞDU- Akdeniz Seferi Kuvveti’nin Çıkarma Planını kısaca izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- Akdeniz Seferi Kuvveti’nin görevi, Çanakkale Boğazı’nın en dar yerindeki Merkez tahkimatı tabyalarına egemen olmak ve Birleşik Filo’nun Boğaz’dan zorla geçmesine yardım etmek; askeri son hedefi de Kilitbahir Platosu’nu ele geçirmekti.

Hazırlanan plan gereğince; 25 Nisan sabahı donanmanın ateş desteği altında 29. İngiliz Tümeni ile Seddülbahir bölgesinde belirlenen beş plaja ilk hedef Alçıtepe olacak şekilde çıkarma yapılacak; müteakiben diğer kuvvetlerle (1. Fransız Tümeni, İngiliz Deniz Piyade Tümeni ve Hint Tugayı) iki gün içinde Kilitbahir Platosu ele geçirilecekti.

Bu harekâtla koordineli olarak Anzak Kolordusu ile ilk anda ateş desteği olmaksızın Arıburnu bölgesinde Kabatepe kuzeyine baskın tarzında çıkarma yapılarak Conkbayırı-Kocaçimen Tepe hattı ele geçirilecek, Top Sırtları’na ilerlenecek, bilahare emirle Maltepe’ye kadar ilerlenerek Seddülbahir bölgesini savunan birliklerimizin Trakya ile irtibatı kesilecek,

Yine bu harekâtla koordineli olarak bu bölgelerde bulunan Türk birliklerini diğer bölgeleri takviye etmelerini engelleyerek yerlerinde tutmak ve Türk komuta kademesinin erken karar almasını engellemek amacıyla Kumkale Koyu’na sınırlı gösteri çıkarması, Beşiğe Koyu ve Bolayır’a gösteri harekâtı yapılacaktı.

Birleşik Filo Komutanlığı bu harekâtı 18’i savaş gemisi, 13’ü kruvazör, 38’i muhrip, 12’si denizaltı, bir uçak ve bir balon gemisi dâhil toplam 450 irili ufaklı gemi ile destekleyecekti. Ayrıca; bu harekâtı desteklemek üzere şimdilik 18 İngiliz uçağı, 18 Fransız uçağı tahsis edilmişti.

A.ERDOĞDU- 5. Ordu ile Akdeniz Seferi Kuvveti arasındaki kuvvet mukayesesini izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- 5. Ordu’nun 84 bin asker ve 72 topuna karşılık Akdeniz Seferi Kuvveti’nin mevcudu 75 bin, top sayısı karada 140 ve donanmada yaklaşık 400 idi. Akdeniz Seferi Kuvveti ateş desteğinde yedi kat, ağır makineli tüfekte dört kat üstün, sınırsız cephane ikmali de başlı başına bir güçtü. Bir İngiliz tümeni, bir Türk tümeninden üç kat üstündü.

Tüm olumsuzluklara rağmen yıllardır cepheden cepheye sürüklenen, sürekli toprak ve itibar kaybeden bir devlet, acılara bulanmış bir millet, artık direnme gücünün son kertesine gelmişti; makûs talihini mutlaka yenmeliydi, adeta ölüme mahkûm edilmiş bu millet yeniden hayata dönmeliydi.

Alnındaki Balkan bozgununun kara lekesinin silinme zamanı gelmişti. Türk askeri damarlarında dolaşan kanın asaletini hatırlamalıydı. Tarih boyunca koskoca imparatorluklar kurarken ve kıtalara hükmederken nasıl kendini kanıtladıysa, şimdi de aynı şeyi yapmalıydı.

Gelibolu’da düşmanın karşısına dikilecekler; Balkan bozgunundan sonra evine boynu bükük dönen ve eşi Fatma’nın azarlarcasına “Haydi git Gelibolu’ya, alnındaki lekeyi temizle öyle gel!” diyerek cepheye gönderdiği Üsteğmen Seyit Efendilerin, anasının “Vatana kurbanlık koçumsun” diyerek saçını kınaladığı Hasanların, koynuna kefen konularak askere yolcu edilen Aliler idi.

Netice olarak; ölçülebilen değerlere bakıldığında akla durgunluk veren güce sahip dünyanın en zengin ordusuyla yoksul bir ordu karşı karşıya geliyormuş gibi bir görüntü söz konusu ise de, Türk askerinin ölçülemeyen değerleri, maneviyatı, vatanını, koruma azim ve iradesi hiç hesaba katılmamıştı.

A.ERDOĞDU- 17 Nisan günü E-15 İngiliz denizaltısı Boğaz’a girmeyi başardı ancak saat 06.00 sıralarında Kepez önlerinde akıntıya kapılarak dibe vurdu. Bir ara kulesi dışarı çıktığında da Hasan-Mevsuf Bataryası tarafından vuruldu. Komutanı ve beş İngiliz askeri hayatını kaybetti. Sağ kalan 31 asker kurtarıldı. Kurtarılanlar arasında önceki yıllarda Çanakkale’de İngiliz Konsolosu olarak görev yapan ancak iki ülke arasında ilişkiler bozulunca ülkesine dönen, şimdi de bu denizaltıda istihbarat subayı olarak görevlendirilen Charles Palmer da bulunuyordu. Palmer’ın kimliğini ve başından geçenleri anlatır mısınız?

M.K.TUTKUN- Palmer Çanakkale’de görev yaparken statüsü gereği Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı ve Kurmay Başkanı ile çok samimi ilişkiler içinde bulunuyordu. O dönemde Osmanlı donanması İngiliz Islah Heyeti’nin müşavirliğinde olduğu için İngiliz Konsolosu ile donanmada görevli komutan ve subaylarla böyle bir ilişki içinde bulunmaları pek yadırganmamıştı. Palmer tatil günleri zaman zaman komutan ve/veya kurmay başkanı ile Boğaz’da balık tutmaya veya Boğaz kıyılarında avlanmaya gidiyorlardı. Bu esnada Palmer, Boğaz’ın ve kıyı hattının özellikleri hakkında bilgi toplaması doğal karşılanmaktaydı. Sonunda bu bilgiler Islah Heyeti’nin de kullanımına sunuluyordu. Eylül 1914 ayında İngiliz Islah Heyeti’nin İstanbul’u terk etmesiyle birlikte konsolosluk da kapatıldı ve Palmer ülkesine döndü.

Çanakkale Cephesi’nin açılması ile birlikte Palmer, gönüllü olarak donanmaya katıldı ve ilk günlerde Çanakkale Boğazı hakkındaki bilgilerinden istifade edilmek üzere Amiral de Robeck’in karargâhında görevlendirildi. Boğaz saldırısı başarısız olunca ilerleyen günlerde Teğmen Palmer E-15 denizaltısına istihbarat subayı olarak gönderildi. Mayın hatlarımızın tam yerlerini bildiği için bu bilgiler denizaltı için çok değerliydi.

Ancak işler planlandığı gibi yürümemiş, E-15 denizaltısı vurulmuş ve Palmer da sağ kurtulup esir alınmıştı. Bu olayın duyulmasından sonra Amerikan Büyükelçiliği’nin de konuya müdahil olduğunu görüyoruz. Palmer’ı eski dostu Cevat Paşa 20 Nisan günü bizzat savaş esiri olarak sorguladı. Casus olarak değil, savaş esiri kabul edilirse bilgi vereceğini ifade etti. Çünkü casus olduğu deklare edilirse suçunun sabit görülmesi halinde kurşuna dizilecekti. Savaş esiri işlemi yapılırsa hayatı bağışlanacak ve savaşın sonuna kadar esir kampında kaldıktan sonra ülkesine gönderilecekti.

Palmer sorgusunda; General Hamilton’un komutasındaki 100 bin kişilik ordusuyla çıkarma yapacağını, çıkarmanın Kabatepe ve Seddülbahir’e planlandığını, ancak Türklerin plandan haberleri olduğu bilinir bilinmez bu plandan vazgeçildiğini, sonunda Hamilton’un Saros Körfezi’ne ve Yarımada’nın kuzey uçundaki bölgeye çıkmaya karar verdiğini söyledi.

Bu bilgiler zamanı da dikkate alındığında çok değerliydi. Liman Paşa’nın Saros takıntısının bir sebebi de belki bu idi. Palmer bu sorguyu müteakip esir kampına teslim edilmek üzere İstanbul’a gönderildi. Palmer; Cevat Paşa ile özel görüşmesi, aldığı güvence ve verdiği bilgi ile bir taşla iki kuş vurmayı başarmıştı. Öncelikle, tam çıkarma öncesinde yakalanmasına rağmen Türk ordusunun planlarını kendi yararları doğrultusunda etkileyebilmiş,  savaş esiri işlemi yapıldığından casusluk suçlamasıyla kurşuna dizilmekten kurtulmuş, ayrıca bir istihbarat subayı olarak gayet iyi bildiği çıkarma noktalarını ifşa etmediği için de ülkesine döndüğünde ihanetle suçlanmaktan kurtulmayı başarmıştı. Nihayet beklenen 25 Nisan günü gelmişti.

A.ERDOĞDU- 25 Nisan günü başlayan kara harekâtı ile ilgili gelişmeleri, daha kolay anlaşılması açısından gün gün ve cephe cephe açıklamanızı istiyorum. Örneğin Arıburnu bölgesini nasıl savunuyorduk? Anzak Kolordusu hangi plana göre çıkarma yapacaktı?

M.K.TUTKUN- Arıburnu cephesinde Çam Tepe-Azmak Dere arasında 9. Tümene bağlı 27. Alayın 2. Taburu gözetleme ve kıyı emniyeti ile görevlendirilmiş, Alayın kalan iki taburu ve makineli tüfek bölüğü 7-8 km. geride Maydos batısındaki zeytinliklerde toplu halde bulunuyordu. Liman Paşa göreve başlamadan önce alayın kalan iki taburu Arıburnu’nun hemen gerisindeydi, böylece cephedeki gelişmelere hemen müdahale edebilecek durumdaydı ama Liman Paşa’nın emriyle alayın kalan kısmı 7-8 km. geriye alınmıştı. Tümen ihtiyatı 25. Alay Sarafim Çiftliği civarında, Ordu ihtiyatı görevindeki 19. Tümen de Bigalı Köyü civarında idi.      

Kroki 5: Arıburnu'nda Savunma Düzeni (25 Nisan 1915 Durumu)

“Anzak” kelimesi bundan sonra çok kullanılacaktır. Asıl yazılışı “Anzac”, Avustralya ve Yeni Zelanda ülkelerinin İngilizce yazılışlarına göre yapılan bir kısaltmadır.

Anzak Kolordusu, üç Avustralya tugayı olan 1. Avustralya Tümeni ile Avustralya Tugayı ve Yeni Zelanda Tugayı’ndan meydana gelen 2. Avustralya ve Yeni Zelanda Tümeni’nden oluşuyordu.

Anzak Kolordusu, gün ağarmadan baskın şeklinde, Hücum Tugayı ile Küçük Arıburnu-Conkbayırı arasındaki kumsala sessizce çıkacak, çıkarmanın açığa çıkmasıyla donanma ateş desteği başlayacak ve harekât süresince devam ettirilecekti.

Hücum Tugayı’nın Kanlısırt-Conkbayırı hattında tesis edeceği kıyı başı hattı üzerinden 1. Avustralya Tümeni’nin diğer tugayıyla taarruz taarruz geliştirilerek Kabatepe-Topçular Sırtı-Conkbayırı-Kocaçimen Tepe hattı öğleye kadar ele geçirilecek, son olarak kıyıya çıkarılan tugay da Hain Tepe bölgesinde ihtiyatta kalacaktı.

Müteakiben 2. Avustralya ve Yeni Zelanda Tümeni ile taarruza devamla Maltepe’ye kadar olan bölge ele geçirilerek Yarımada’nın güney bölgesi kuzeye karşı tecrit edilecek ve Kilitbahir Platosu’na taarruz için başkomutanlık emri beklenecekti.

Kroki 6: Anzak Kolordusu Çıkarma Planı (25 Nisan 1915)

A.ERDOĞDU- Seddülbahir cephesine geçelim… Bu bölgede de tarafların çıkarma ve savunma planlarını da özetler misiniz?

M.K.TUTKUN- Bu bölgeye yapılacak çıkarmanın ilk hedefi Alçıtepe, müteakip hedefi de Kilitbahir Platosu idi. Akdeniz Seferi Kuvveti’nin asıl çıkarma bölgesi olarak belirlediği Seddülbahir bölgesinde belirlenen beş koya (Morto Koyu, Ertuğrul Koyu, Tekke Koyu, İkiz Koyu ve Sarı Tepe altı Koyu) ilk gün 29. İngiliz Tümeni çıkarılacak ve Alçıtepe ele geçirilecek; ikinci ve üçüncü gün karaya çıkarılacak 1. Fransız Tümeni ve İngiliz Deniz Piyade Tümeni ile taarruza devam edilecek ve Kilitbahir Platosu’na ulaşılacaktı. Bir hafta sonra bölgeye gelmesi beklenen Hint Tugayı da genel ihtiyatı teşkil edecekti.

29. İngiliz Tümeni’nin 14 taburundan yedisi 86. Tugay Komutanı emrinde örtme kuvveti olarak koylara çıkarılacak, asıl çıkarma plajı Ertuğrul Koyu olacak, diğer koylardan çıkarılacak birlikler Ertuğrul Koyu’ndan yapılan çıkarmayı kolaylaştıracak,  kıyı başının ele geçirilmesini müteakip geri kalan yedi taburla Alçıtepe ele geçirilecekti.

Saat 04.30’da kıyının bombardımanı, saat 06.00’dan itibaren çıkarma başlayacak, örtme birliklerinin çıkarılması saat 07.00’a kadar tamamlanacak, saat 08.30’da doğru tümenin büyük kısmı çıkarılacak, bu çıkarma da öğleden sonra tamamlanmış olacaktı.

87. Tugay Tekke Koyu’ndan çıkarılıp tümen ihtiyatını teşkil edecek, 88. Tugay ise Ertuğrul Koyu’ndan çıkarılıp tümen hedefini ele geçirecekti.

Kroki 7: İngiliz ve Fransızların Seddülbahir'de Çıkarma Planı

Seddülbahir bölgesinde 9. Tümen 26. Alayla kıyı gözetlemesi ve emniyetini sağlayacak, asıl çıkarma plajlarının bulunduğu kıyı hattı boyunca Arıburnu bölgesinde olduğu gibi bu alayın 3. Taburu görev yapacaktı. Alayın diğer iki taburu da kıyı hattı boyunca keşif ve gözetleme görevindeydiler.

A.ERDOĞDU- Anadolu yakası ve Saros Körfezi’nde kullanılacak birliklerin savunma ve çıkarma planlarını açıklar mısınız?

M.K.TUTKUN- Liman Paşa’nın muhtemel asıl çıkarma bölgeleri olarak belirlediği Anadolu yakasında Kumkale ve Beşiğe Kıyılarında 15. Kolordu Komutanlığına bağlı 3. ve 11. Tümenler, Saros Körfezi bölgesinde de 3. Kolordu’ya bağlı 5. ve 7. Tümenler görevlendirilmişti.

Akdeniz Seferi Kuvveti bu bölgelerdeki Türk birliklerinin Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerini takviye etmelerini geciktirmek ve Liman Paşa’nın karar vermesini geciktirerek dengesini bozmak amacıyla Anadolu yakasında Kumkale kıyısına 1. Fransız Tümeni’nden 2 bin 250 kişilik bir birlikle kısa süreli mahdut hedefli bir çıkarma harekâtı, Beşiğe Limanı’na bir çıkarma gösterisi; Saros Körfezi’nde Bolayır kıyılarına da İngiliz Deniz Piyade Tümeni ile iki aşamalı şaşırtma yapacaktı.

  Kroki 8: 9.Tümen’in 24 Nisan’daki Genel Yerleşim Durumu

A.ERDOĞDU- Gelibolu Yarımadası’na Akdeniz Seferi Kuvveti’nin Çıkarma planları ile 5.Ordu’nun Yarımada’da aldığı savunma planlarını özet olarak açıkladık. Şimdi gün gün ve cephe cephe ne gibi gelişmeler olduğunu öğreneceğiz. 

M.K.TUTKUN- 25 Nisan günündeyiz. Arıburnu cephesiyle başlıyalım

27. Alay 2. Tabur bin civarında mevcuduyla bölgede keşif ve gözetleme görevindeydi. Anzak Kolordusu hücum tugayının 1.500 kişilik ilk kafile, 1.500 kişilik ikinci kafile ve bin kişilik üç kafile halinde ve baskın şeklinde Kabatepe 1,5 km. kuzeyindeki kıyılara çıkması planlanmıştı.  Ancak sebebi hala daha açıklığa kavuşmamış şekilde çıkarma planlanan kıyıya değil, onun da 1,5 km. kuzeyindeki Arıburnu kıyılarına yapılacaktı.

İlk Anzak kafilenin hareketleri saat 02.00’dan itibaren gözlenmeye başlandı. Nihayet saat 04.30’dan itibaren çıkarma ve karşı ateşler başladı. Donanma ateşleri de artık başlamıştı. Birliklerimiz ağır zayiat vererek geri çekiliyorlardı. Saat 05.00’da ikinci kafile de karaya çıkarılmaya başlandı. Saat 07.00 olduğunda Kanlısırt-Merkez Tepe-Kırmızı Sırt hattı da kaybedilmişti. Anzak ilerlemesi bir yandan Kemalyeri diğer yandan da Conkbayırı istikametinde devam ediyordu.

Saat 08.00 civarında durum çok kritik bir hal almıştı. Bin mevcutlu bir tabura donanma ateş desteğinde şimdilik 3 bin kişi saldırmakta idi. 

27. Alay Komutanı ilk andan itibaren gelişmelerden haberdardı. Cephesini takviye emrinin alınmasını müteakip alayın iki taburu hemen intikale başlayıp saat 07.40’da Kemalyeri bölgesine ulaştı ve hemen taarruz hazırlıklarına başladı.

Bu hazırlıklar kapsamında Çanakkale Muharebeleri’nin en anlamlı ve heyecan verici anları yaşanıyordu. Birliklerin geçtikleri yerlerde fundalık diplerine bırakılmış yüzlerce kirli çamaşıra rastlandı. Mehmetçikler temiz çamaşırlarını giyip dini ve manevi hazırlıklarını da tamamlamışlardı. Bu görüntü, Mehmetçiklerin her şeyi göze almış ve ölümün ötesine kararlı olarak yola çıktığının bir işaretiydi.

Kroki 12: Arıburnu Muharebeleri (25 Nisan saat 04.30-09.40 durumu)

27. Alay Komutanı Yarbay Şefik (Aker) Bey Anzakların Kemalyeri istikametine ilerlemelerini durduracağına inanmıştı ama Conkbayırı istikameti açıktı. Bu bölgeyi de kapatmak üzere 19. Tümen’den yardım istendi.

Saat 08.00’dan itibaren 27. Alay 1. ve 3. Taburların Kanlısırt ve Kırmızı Sırt istikametlerinde taarruzları başladı. Taarruzlarımız olumlu gelişmekteydi.

Şimdi Bigalı Köyü’ndeki 19. Tümen karargâhına gidelim…

 Yarbay Mustafa Kemal saat 05.10’dan itibaren cephedeki gelişmeleri takipteydi. Ancak ordu ihtiyatı olarak görevlendirildiğinden ordudan emir/müsaade almadan birliklerini kullanamazdı. Mustafa Kemal, Arıburnu’ndaki gelişmelerinin kritik aşamaya gelmekte olduğunu, müdahale edilmezse cephenin yarılacağını değerlendiriyordu. 9.Tümen’den gelen yardım talebi de bu durumu teyit etmekteydi. Ordu Komutanı’na ulaşmaya çalışıyor ancak muvaffak olamıyordu. Daha fazla zaman kaybetmemek adına hiçbir makamdan emir/izin almadan saat 08.00’da 57. Alayı alarak Kocaçimen Tepe istikametinde hareket etti.

Saat 09.40’da Kocaçimen Tepe’ye ulaştı ve keşif yapmak üzere Conkbayırı’na indiğinde karşılaştığı manzara çok ilginçti; bu durumu Yarbay Mustafa Kemal anılarında “Düşman bana benim askerlerimden daha yakındı” diye anlatacaktı. Geri çekilen askerleri durdurup geri döndürdü, süngü taktırıp mevzi aldırdı. Bu durumu gören Anzak askerleri de yatmak zorunda kaldılar. Mustafa Kemal yine anılarında bu olayı “Kazandığım an o andır” diye tanımlayacaktı.

Geriden gelen birliklerle saat 10.40 sıralarında 57. Alayın Conkbayırı-Düz Tepe-Yüksek Sırt istikametinde karşı taarruzu başladı ve süratle gelişti.

 Kroki 13: Arıburnu Muharebeleri (25 Nisan saat 09.40-18.00 Durumu

Mustafa Kemal anılarında sabahtan beri yaşanan olayları anlatırken şu hususu vurgulamaktadır:  “Bence bu taktik durumdan daha önemli etken vardır ki, o da herkes ölmek ve öldürmek için düşmana atılmıştı. Bu öyle sıradan bir taarruz değil, herkesin başarılı olmak veya ölmek kararlılığıyla harekete susamış olduğu bir taarruzdur. Hatta ben, kumandanlara sözlü olarak verdiğim emirlere şunu ilave etmiştim: ‘Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka kumandanlar geçebilir.”

Bu emri alan 57. Alay Komutanı Binbaşı Hüseyin Avni Bey anılarında muharebe sahasını seyrederken hissettiklerini şöyle paylaşacaktı: “O kadar babayiğit şehit verdik ki, o yüzden gözlerim yaşarmadan bir gelinciğe bakamaz oldum. Sanki her biri bir şehidimizi temsil ediyor, şuraya bak, sanki toprak şehit tütüyor.”

Saat 11.30 olmuştu. 27. Alayın birlikleri Conkbayırı’ndan güneye doğru 57. Alayın ilerlemekte olduğunu gördüler. Sevindirici bir durumdu bu… Artık 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik (Aker) Bey’in askerleri yalnız değildi. Kuzey taraf da kapanıyordu.

Bu arada Yarbay Mustafa Kemal tümenin diğer iki alayını da bölgeye sevketti.

Saat 13.00 olmuştu. 19.Tümen Komutanı Maltepe’de 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa ile buluştu. Esat Paşa’nın 27. Alayı da emrine alarak düşmanı denize dökme emrini aldı.

İlerleyen saatlerde ve gece boyunca karşılıklı taarruzlar devam etti.

Birliklerimiz ağır zayiat vermişler; ancak düşmanın durumu bizden daha kötüydü. Anzak askerleri çil yavrusu gibi dağılmış ve “Yetişin, Türkler geliyor hem de binlerce…” diye bağırarak dört bir yana kaçışıyorlardı. Cepheden kaçmış, ne yapacağını bilmeden sahilde başıboş dolaşan yığınla asker vardı. Bunların büyük kısmı da geri çekilme emri verildiğini zannederek sahile gelmişti. Komutanlar arasında da muhtemel bir Türk hücumunun felaket olacağı korkusu yaygınlaşmaktaydı.

Kroki 14: Arıburnu Muharebeleri (25/26 Nisan Gece Taarruzu)

Düşmanın 1,5 tümenine karşılık iki alay kuvvetimiz cephedeydi. Ateş gücü açısından da düşman yaklaşık dokuz kat üstündü. Ancak 19. Tümen’in emrindeki bu güç, kendisinden kat kat güçlü olan düşmanı sadece siperlerden atmakla kalmadı, aynı zamanda onları psikoloji anlamda da bitirdi ve gözlerini geriye, denize çevirmeye mecbur ve mahkûm etti.

Nitekim birliklerimiz gece taarruzları devam ederken Anzak Kolordu, Tümen ve Tugay Komutanları topluca General Hamilton’a geri çekilme teklifi yaptılar. Teklifi Hamilton da kabul etmesine rağmen Filo Komutanı Amiral Thursby “Gemileri geri gönderdim. Hazırlık için iki güne ihtiyacım var” deyince komutanların teklifleri reddedildi ve “İşin zor tarafını atlattınız. Artık size kalan iş, güvenliğinizi tamamıyla sağlayıncaya kadar siper kazmaktır” emri gereğince Conkbayırı yamaçları 8,5 ay sürecek şekilde siper muharebesinin işaret olarak kazma kürek sesi ile yankılanmaya başlayacaktı.

Bu gece Boğaz nakliyatını engellemek ve Boğaz savunmasına katılacak gemilerimize hücum etmek amacıyla AE-2 Avustralya denizaltısı Marmara Denizi’ne geçiş yaptı.

General Hamilton bugünkü muharebeleri Queen Elizabeth zırhlısından seyretmiş ve anılarına “İndirdiğimiz onca vahşi darbeye rağmen gebe dağlar hala Türk doğurmaktaydı” diye bir not düşmüştü.

Bugünkü muharebelerde 8 bin 500 kişilik mevcudumuzun 2 bin 500’ünü kaybettik. 14 bin 500 kişilik kuvvetle muharebelere katılan düşmanın zayiatı ise 2 bin kişi kadardı. Bugün Anzak Kolordusu’nun tamamı (25 bin kişi) karaya çıkarılmıştı.

Bugünkü muharebelerde Mustafa Kemal Arıburnu’na yapılan çıkarmanın bir şaşırtma değil, gerçek bir çıkarma olduğunu görmüş ve kendi inisiyatifiyle tümenini Arıburnu’na yönlendirmişti. Yarbay Mustafa Kemal’in bu öngörüsünün, muharebelerin ilk gününde hedeflerine ulaşabilme noktasına çok yakın olan İtilaf Devletlerini başarısızlığa uğrattığı ve bu başarısızlığın harekâtın sonuna kadar devam ettiği, hem İngiliz hem de Avustralyalılar tarafından açık ve mertçe itiraf edilmişti.

Nitekim Mustafa Kemal ile ilgili olarak; Çanakkale Seferi’nin fikir babası ve mimarı olan Churchill anılarında “Kaderin adamı”, İngiliz resmi tarihini yazan Aspinall Oglander “Olağanüstü bir komuta dehası”, Avustralya resmi tarihini yazan Charles Edwin Bean de “Doğu cephesindeki en büyük lider” tanımlaması yapacaktır.

25 Nisan günü Seddülbahir bölgesindeki gelişmeler şöyle olmuştur:

Kroki 15: 3.Taburun, 26. ve 25.Alayın 25 Nisan Durumu

Seddülbahir bölgesinde kuvvet mukayesesi ile başlayalım…

3. Tabur bölgesinde 10,5 İngiliz taburu kullanılacaktı. Düşmanın üstünlüğü 1’e 10 idi.  Ateş gücü açısından da düşmanın 329 topuna karşılık 44 topumuz (1’e 8 düşman üstün), 40 makineli tüfeğine karşılık bizde hiç makineli tüfek yoktu. Bu silah dengesizliğine sınırsız cephane kullanımı da dâhil edildiğinde dengesizlik korkunç boyutlara ulaşıyordu.

Matematiksel olarak rakamlar böyleydi ama güç mukayesesi yapılırken “ölçülemeyen değerler” de dikkate alınmalıydı. Mehmetçiğin namus görevi yaptığı ve Çanakkale kapılarında vatanını, namusunu koruduğu unutulmamalıydı. En fazla Ertuğrul ve Tekke Koylarından endişeleniyorduk. 

Ertuğrul Koyu çıkarması:

Yarımada’nın uç kısmındaki savunmamızı yumuşatmak ve çıkış yerlerini olgunlaştırmak amacıyla Düşman donanmasının cehennem ateşi saat 04.30’da başladı. Birliklerimiz gece yarısından itibaren denizdeki faaliyetleri takip ediyor ve geri bölgede hazır beklemekteydiler. Donanmanı bombardımanı saat 05.00’a doğru seyrekleşti. 29. İngiliz Tümeni’nin örtme birliklerini taşıyan gemiler ve River Clyde kömür gemisi kıyıya yanaşmaya başladılar.

Ateşin kesilmesini müteakip sığınak ve zeminliklerde bekleyen askerlerimiz hemen siperlerine geçmeye başladılar.

Asıl çıkarmanın yapılması planlanan Ertuğrul Koyu’na önce bir tabur filikalarla, iki tabur da River Clyde kömür gemisinden çıkarılacaktı. Normal ölçülerde düşmanın başarılı olmaması için hiçbir engel yok gibi gözüküyordu. Çünkü düşman matematiksel olarak 1’e 13 üstün gözüküyordu. Hele hele ikinci kademede planlanan alay (ikinci 13 bölük) devreye girdiğinde mukayese yapmaya bile gerek kalmayacak gibi gözüküyordu.

Saat 06.00’dan itibaren filikalar kıyıya doğru harekete başladılar. 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey tarafından bölüklere, çıkarma yapacak karışık kafile kıyıya 200-300 metreye yaklaşıncaya kadar ateş edilmemesi konusunda emir verilmişti. Mehmetçik eli tetikte kafilenin bu mesafeye gelmesini bekliyordu.

Saat 06.30 olmuştu. Ertuğrul Koyu’nu savunan 10. Bölüğün cehennem ateşleri başladı. Filikalarla gelen İrlanda taburu neye uğradığını şaşırmıştı. Can havliyle sulara atlayanlar, boğulan ve sularda vurulanlar çoktu. Kıyıya ayak basabilenler de nereye sığınacaklarını bilmeden kaçışıyorlar ve kumsal şeridinde vurulup kalıyorlardı. Askerlerimiz düşmana tam bir kan banyosu yaptırıyordu. Kıyıya sağ salim çıkmayı başarabilen 200 kadar İrlandalı asker seddin arkasına sığınmış; kafasını kaldıramıyordu.

Sözde River Clyde kömür gemisi de aynı anda iki taburu kıyıya boşaltacaktı ama geminin yanaşması uzun sürdü. Sonunda önce İrlanda taburunun sonra da River Clyde’takilerin hesabını görecektik. Nitekim gemiden kafasını çıkaran her asker kurşunu yiyor, askerimizin bir mermisi bile boşa gitmiyordu.

Bu arada 10. Bölük 11. Bölükten iki takımla takviye edildi ve koyda 300 silahlı askerle savunma devam edecekti.

Bu sırada 29. İngiliz Tümen Komutanı’na “Sakin mavi denizin kıyıdan 50 metrelik bir şerit boyunca kandan kırmızıya değiştiği, kırmızı dalgacıkların sahili okşadığı ve suyun sakin yüzeyinin binlerce mermiyle delik deşik olduğu” rapor edildi.

Muharebeleri denizden izleyen 29. İngiliz Tümen Komutanı diğer plajlarda çıkarmanın başarıyla devam ettiği şeklindeki bilgilere dayanarak 88. Tugay Komutanı’na Ertuğrul Koyu’ndaki planın ikinci aşamasını uygulama emri verdi. Ancak karaya çıkamadan Tugay Komutanı hayatını kaybetti. Bu olay hava kararıncaya kadar Ertuğrul Koyu’ndaki çıkarmanın ertelenmesi anlamına geliyordu. Bu gelişme üzerine Ertuğrul Koyu’na planlanan kuvvetler Tekke Koyu’na kaydırılacaktı.

Bu arada Seddülbahir Köyü doğusunda ve Köy İskelesi civarlarından da çıkarma teşebbüsü görüldü. Bu bölgeyi bir manga asker koruyordu. Hemen takviye gönderildi ve çıkarma teşebbüsü geri püskürtüldü.

Ertuğrul Koyu’ndan yapılması planlanan çıkarmadaki bu başarısızlık, dolaylı olarak bu koydan yapılacak çıkarmayı desteklemek amaçlı olarak planlanan ve Seddülbahir bölgesinde diğer plajlara yapılan çıkarmaları ve genel çıkarma planını da olumsuz etkileyecekti.

General Hamilton anılarında 25 Nisan günü Ertuğrul Koyu’na 20 misli düşmanla çarpışmak zorunda kaldıklarından bahsediyordu. Demek ki, çıkarma yapan 2 bin askere karşılık koyu savunan 1,5 bölük, 300 asker veya Yahya Çavuş ve arkadaşları 63 asker Hamilton’a 40 bin kişi izlenimi vermişti. Matematiğin bittiği yerde Çanakkale başlamış ancak Çanakkale’yi hesap etmeye matematik de yetmemişti.

3. Tabur Komutanı Binbaşı Sabri Bey’in bugün yaşananlarla ilgili söyleyecekleri vardı:

“Çoğu yanındaki arkadaşının infilaklarla toprağa gömüldüğünü ve bir kısmının kol ve bacaklarının havalara fırladığını gördüğü halde, düşmanın çok üstün kuvvetini ve silahlarını hatıra ve hayale getirmeden silahını kullanacağı fırsatı arıyor ve savaşıyordu. Erat ve subaylarımın gayret ve fedakârlıklarına büyük güvenim vardı. Pek az sayıda olsalar bile düşmanın üstün kuvvetini umursamadıklarını biliyordum. Nitekim de öyle oldu. Erat hem ateş ediyor hem de büyük bir istekle süngü hücum emrini bekliyordu. Kimsenin kendi kuvvetimizle düşmanı kıyasladığı yoktu. Bu derece fedakârlık ve kuvvetli yüreğe sahip bir asker takdir edilmez mi?”

Tekke Koyu çıkarması:

Ertuğrul Koyu’ndaki harekâtı desteklemek üzere yapılan Tekke Koyu çıkarmasına önce bir tabur, ardından da bir alaya yakın kuvvet tahsis edilmişti. Koyu 12. Bölüğümüz savunmaktaydı.

Donanmanın korkunç ateşini müteakip saat 06.00 sıralarında İngiliz askerlerini taşıyan filikaların kıyıya hareketi başladı. Filikalar kıyıya varmak üzereydi ki, o dakikaya kadar ölüm sessizliğinde duran sırtlardan müthiş bir ateş sağanağımız başladı. Deniz kıyısında cesetler yüzüyordu. Çıkarma kafilesi birbirine girdi.

Tekke Koyu’nu sahili de 50 metre uzaklığa kadar kıpkırmızı olmuştu. Çıkarma yapan 950 kişilik taburun 500’den fazlası öldü veya yaralandı. Bu sırada 86. Tugay ve Örtme Birlikleri Komutanı kıyıya çıkmayı başardı.

İlk şaşkınlığı atlatan donanma, ateşlerini tekrar sırtlar hattına oturtmaya başladı. 12. Bölüğün savunması çok zor şartlarda devam ediyordu. Saat 06.30 olduğunda düşmanın taburun sağ kanadını kuşatmaya başladığı haberi tabura ulaştırıldı. Bunun üzerine Tabur Komutanı ihtiyattaki 9. Bölüğün iki takımını hemen Karacaoğlan Tepesi’ne gönderdi.

Saat 07.15’te karşılıklı ateş azalmış, kıyıya çıkmayı başaran İngiliz birlikleri nispeten güvenli siperlere yerleşmişlerdi. Bu arada 86. Tugay Komutanı yaralandı ve cepheyi terk etmek zorunda kaldı. 

29. İngiliz Tümen Komutanı yaşadıklarına inanamıyordu. Asıl başarı beklediği Ertuğrul ve Tekke Koylarında tam bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Can havliyle ikinci taburu da Tekke Koyu’na attı. Bunun üzerine Tekke Koyu sırtlarında İngilizlerin ilerlemeye başladıkları görüldü. Bu saatlerde 9. Bölük takımları cepheye müdahale ettiler ve bu ilerlemenin hızını kestiler. Bu defa da İkiz Koyu’na çıkarılan İngiliz birliklerinin 12. Bölüğün gerisini kesme tehdidi ortaya çıktı.

Saat 09.00 sıralarında 12. Bölüğü cepheden iki tabur, arkadan da bir tabur sıkıştırmaya başlamıştı.  Günün ilerleyen saatlerinde bu bölük bölgesindeki gelişmeler İkiz Koyu çıkarmasıyla birleşecekti.

İkiz Koyu çıkarması:

İkiz Koyu’na ilk kademede bir, ikinci kademede bir olmak üzere iki İngiliz taburunun çıkarılması planlanmıştı. Bu koya bir manga kadar kuvvet tahsis edebilmiştik.

Donanmanın ateşlerini müteakip saat 06.00’da çıkarma başladı. Mangamızın ateşleri pek etkili olamadı. Bunun üzerine 6. Bölükten bölgeye 30-40 kişilik yarım takım takviye gönderildi. Yarım takım kadar kuvvetin pervasız taarruzu karşısında düşman bir süre tereddüt geçirdi. Takviye için zamana ihtiyaç vardı.

Saat 07.30’da düşmanın bir kısım unsurları güneye Karacaoğlan Tepesi’ne doğru ilerledikleri görüldü. 12. Bölüğün gerisi kesilme tehlikesi ortaya çıkmıştı. Bölük neredeyse kendisinden on kat üstün düşmanla çarpışıyordu. Zayiatı da %30’dan fazlaydı. Ay Tepe batı ve güneyden sarılmış durumdaydı. Bunun üzerine 9. Bölük takımları bölgeye sevk edildi. Ancak bu takviyelere rağmen 3. Taburun şartları giderek ağırlaşıyordu. Sonunda 26. Alay Komutanı merkezden 7. Bölüğü saat 06.50 civarında Kirte-Morto Koyu yoluyla bölge istikametinde hareket ettirmişti.

Bölük Tekke Koyu’nu takviye için görev almış olmasına rağmen İkiz Koyu’na çıkan düşmanla karşı karşıya geldi.  Ve hiç tereddüt etmeden 08.15’te taarruza başladı.7. Bölüğün kendisinden sekiz kat üstün bir düşmana tereddütsüz taarruz etmesi düşmanı şaşırttı ve dengesini bozdu. Bu şaşkınlık ve denge bozukluğu akşama kadar devam edecekti.

Burada 7. Bölük Komutanı Yüzbaşı Yusuf Kenan Efendi’nin hareket tarzı, Türk subayının inisiyatif kullanma becerisinin bir örneğini teşkil ediyordu. 

Saat 10.00 olmuştu. Karacaoğlan Tepesi’ndeki çarpışmalar iyice kızışmıştı. 87. Tugay Komutanı açılan yaylım ateşi sonucu saat 10.30 sıralarında yaralandı. Böylece Karacaoğlan Tepesi ikinci tugay komutanın da saf dışı bırakıyordu.

Saat 11.00’da Karacaoğlan Tepesi de düştü. 12. Bölüğün durumu çok kritik bir hal almıştı. Bölük neredeyse kendisinden on kat üstün düşmanla çarpışıyordu.  Tabur Komutanı en fazla 12. Bölüğün yardıma ihtiyacı olduğunu biliyordu. Sonunda 12. Bölük kanat kırarak da olsa savunmasına devam etti. Birliklerimiz Ay Tepe köşe başı olmak üzere cephenin dikey kanadında 7., 9. ve 12. Bölükler, yatay kanadında da 10. ve 11. Bölükler şeklinde savunmalarına inatla devam ettiler.

Saat 12.00’da Ertuğrul Koyu’na çıkarılması planlanan ancak çıkarılamayan 88. Tugayın İkiz Koyu’na çıkarılması tamamlandı. Artık çanlar Ay Tepe için çalıyordu. Tabur Komutanının yardım isteyen bölüklere vaat ve umuttan başka verebileceği bir şeyi kalmamıştı. “Dayanın evlatlarım! Vatan selameti için gayret zamanıdır, cesaret ve himmetinize güveniyorum, sebat ediniz” diyordu.

Saat 13.00 olmuştu. River Clyde’taki iki tabur hariç, 29. İngiliz Tümeni’nin 10 taburunun çıkarması tamamlanmış, bunun yedi taburu Karacaoğlan Tepesi’nin düşmesini müteakip birleşen İkiz Koyu-Tekke Koyu hattında, üç taburu da Ertuğrul Koyu’nda idi. 10 tabur (13-14 bin kişi) karşısında 1.500 kişilik beş bölük vardı.

İngilizlerin bundan sonraki hedefleri yarım takım kadar birliğimizin savunmaya çalıştığı Ay Tepe olacaktı. Saat 15.00 sıralarında bu tepeye yönelik düşman baskısı giderek artmaya başladı.

Sabahtan beri bölgede devam eden muharebelerde İngiliz askerlerinin moralleri bir hayli sarsılmış ve kendi ifadeleriyle “sebebi kestirilemeyen garip bir durgunluk “ baş göstermişti. İleri hareketler bizzat subayların hatta tugay komutanlarının ön saflara atılması ve zorlaması ile mümkün olabiliyordu. Nitekim bir tugay komutanı hayatını kaybetmiş, iki tugay komutanı yaralanarak komutayı devretmek zorunda kalmışlardı.

Ay Tepe daha fazla dayanamadı ve saat 17.40’ta tepe düşman eline geçti.

3. Taburun yardım talepleri karşısında 26. Alay Komutanı da 9. Tümen’den yardım istemekteydi.

Bu arada Ertuğrul Koyu’nda kum setlerinin arkasına sığınmış İrlandalı askerlerde kıpırdanmalar görülmeye başlandı. Bu koyu savunan bölük ve takım komutanlarının şehit olmaları veya yaralanmalarından sonra emir komutayı Ezineli Yahya Çavuş almıştı.

Yahya Çavuş Balkan Savaşı’nın acılarını yaşamış, koca Rumeli’nin kaşla göz arasında düşman ayakları altında kaldığına şahit olmuştu. Köyüne döndüğünde de anasının köy meydanında yüzüne tükürerek “Tüh sana! O güzelim Balkan topraklarını düşman ayağı altında bırakıp hangi yüzle köyüne dönüyorsun? Ya yenilmeyecektin ya da şehit olacaktın. Bundan sonra sen git, yün eğir. Anan gitsin cepheye” azarı kulaklarında çın çın ötmekteydi.

Yahya Çavuş askerlerine “Balkan Harbi’nde kaçtık, burada hiç kimse düşmana arkasını dönmeyecektir. Döndüğü takdirde ilk kurşunu benden yiyecektir. Eğer ben dönersem siz de beni kurşunlayın” emrini verdi.

Yahya Çavuş’un askerleri önce Gözcübaba Tepesi’ne doğru ilerlemeye çalışan İrlandalılara gerekeni yaptı. Sonra da AY Tepe’ye yöneldi ama iş işten geçmiş ve Ay Tepe düşmüştü.

26 Nisan sabahının ilk ışıklarında Gözcübaba Tepesi’nin de düşmesini müteakip Yahya Çavuş mahçup vaziyette 10 kadar yaralı askeriyle birlikte Harapkale Tepesi’ne çekilmek zorunda kaldı. Tabur Komutanı’nın Yahya Çavuş’a dinlenmesi emrine karşılık verdiği cevap, anasının kulaklarını çınlatmış olmalıdır: “Komutanım, alnımdaki Balkan Harbi lekesini silmeden istirahat etmek bize haramdır. Göreve hazırım.”

25 Nisan günü sonunda 3. Taburun durumu şöyledir:

Tabur merkezi ve batı kanadı kıyılar çizgisinden kopmuş ve kuzeye kırılmıştı. Taburun elinde bir mangadan başka ihtiyat kalmamıştı. Taburun zayiatı %40 seviyesini aşmış görünüyordu.  Özellikle subay zayiatı çok fazlaydı. Tabur yeni yetişecek takviyelerle bir gece hücumuna hazır olarak muharebeleri devam ettirme isteğinde bulunmuştu.

Sarı Tepe altı (Pınar içi Koyu) çıkarması:

Bu çıkarma bölgede hem herhangi bir savunma tedbirinin olmaması hem de Seddülbahir bölgesini savunan birliklerimizin gerilerini tehdit etmesi bakımından çok tehlikeliydi.

Diğer çıkarma bölgelerinin aksine buraya yapılacak çıkarma başlangıçta ateş desteği olmadan baskın şeklinde olacaktı. Buraya iki tabur tahsis edilmişti. Bölgede hiçbir savunma tedbiri planlamamıştık.

Saat 04.30’dan itibaren koya birlikler çıkarılmaya başlandı ve iki saat içinde çıkarma tamamlandı. Hiçbir müdahale olmamış, bütün birlikler hâkim sırtlara yerleştirilmişti.

Bu birlikler çıktıktan sonra hareketsiz kaldılar. Hâlbuki güneye doğru hareket edip İkiz Koyu’na çıkarılan birliklerle birleşmeleri veya Alçıtepe’ye doğru ilerlemeleri ve böylece yarımada güneyindeki birliklerimizin gerilerini kesmeleri gerekiyordu.

Bölgeden sorumlu 6. Bölük Komutanı bu çıkarmadan iki saat sonra haberdar oldu ve 15-20 askeri buraya gönderdi. Saat 08.00 sıralarında ilk rapor alındı ve bölgeye saat 09.45’te eksik 5. Bölük gönderildi. Bu arada Alay Komutanı tümenden de takviye istemeyi ihmal etmedi. Bölük nefes nefese ve ayağının tozuyla sayıca kendisinden çok üstün düşmana taarruz etti.

Saat 14.15’te 25. Alayın 3. Taburunun 26. Alay emrine verildiği bildirildi. Bölgeye intikalini tamamlayan 3. Tabura “Çıkarma yerini kuzeyden yanaşması, kuvvetin çoğunu iç kanatta bulundurması, kıyı ile Zığındere arasındaki sırtlardan taarruz etmesi ve düşmanı kesinlikle denize dökmesi” emredildi.

Bölgedeki diğer birlikleri de emrine alan 3. Taburun taarruzu 16.00 sıralarında başladı. Taarruzdan beklenen sonuç alınamadı ve saat 17.00’dan sonra her iki taraf kuvvetleri yakın ateş temasında mevzilenmiş olarak kaldılar. Düşman denize dökülememiş ama ilerlemesi durdurulmuştu.  Bu sonucun alınmasına sebep düşmanın sayıca üstünlüğünden ziyade açık arazide birliklerimizin düşman donanması ve makineli tüfek ateşlerine karşı hassasiyeti ile Zığındere’nin engellik vasfı idi.

Eskihisarlık Sırtı (Morto Koyu) çıkarması:

Buraya yapılacak çıkarmanın amacı; Seddülbahir’deki Türk savunmasının yan ve gerilerini tehdit etmek, Türk ihtiyatlarının kanatlara yayılmasını sağlamak ve Kerevizdere sırtlarındaki Türk topçularını baskı altına almaktı.

Bu bölgeye çıkarma yapmak üzere bir tabur tahsis edilmişti. Bu sırtta alay ihtiyatı 2. Taburdan bir takımla, Tombabahçe’de de 3. Taburdan bir takım savunma amaçlı görevlendirilmişti.

Donanma ateşlerini müteakip saat 06.30’dan itibaren çıkarma başladı. Ertuğrul Plajındaki gelişmeler burada da tekrarlandı, kıyıya ulaşanların çoğu yaralandı veya öldü, kalanlar da bulabildikleri tümseklerin gerilerine sığındılar. Çıkarma durdurulmuştu ancak sırtın Boğaz tarafındaki yamaçtan bir bölük kadar İngiliz askerinin tırmandığının öğrenilmesi üzerine sırtı savunan takım gerisi kesilme tehlikesiyle karşılaştığı gerekçesiyle geri çekilmek zorunda kaldı.

Saat 08.00 sıralarında Eskihisarlık Sırtı’na çıkmayı başaran İngiliz birlikleri ilk siperleri ele geçirdiler. Bu tehlikeyi bertaraf etmek üzere 2. Taburdan 8. Bölük hemen bölgeye sevk edildi ve geride ikinci savunma hattı işgal edilerek düşman ilerlemesi kontrol altına alındı.

25 Nisan akşam saatleri itibarıyla artık Seddülbahir bölgesindeki beş çıkarma plajındaki faaliyetler birleşmiş durumdaydı. Şimdi akşam saatlerinden 25/26 Nisan gecesi bölgede yaşanan olayları bir inceleyelim…

Öğle saatleri itibarıyla 29. İngiliz Tümeni iki taburla Sarı Tepe altı Koyu’nda, bir taburla Morto Koyu’nda ve dört taburla da İkiz Koyu-Tekke Koyu bölgesinde olmak üzere yedi taburla başarılı bir çıkarma yapmıştı. Ancak ilerleyen saatlerde bu birliklerin ilerlemeyi bırakıp bulundukları yerlerde saplanıp kaldıkları görüldü.

Türk askerinin düşman üzerine alışılmışın dışında bir pervasızlıkla atılması düşmanı şaşırtmıştı. Onlar Balkan bozgunu gibi bir tepki bekliyorlardı. Bu şaşkınlığın yarattığı korkulu meçhuller düşüncesi, onlarda ruhi yorgunluk ve moral bozukluğu yarattı. Hele hele keskin nişancılarımızın İngiliz üst düzey komutanları avlamakta gösterdiği dikkat ve beceri, önemle belirtilecek bir başarıydı. Nitekim gün içinde tümenin üç tugay komutanı, bunlardan görevi devralan iki albay ve 14 tabur komutanından dokuzu saf dışı kalmışlardı.

Sözde bugün 1. Fransız Tümeni de karaya çıkarılacaktı ama plan aksamış, 9. İngiliz Tümeni’nin lojistik birlikleri bile karaya çıkarılamamıştı.

Aslında biz de çok iyi değildik. 9. Tümen Komutanı Arıburnu bölgesini 19. Tümene bırakmış, kendisi Seddülbahir’e yönelmişti. 26. Alay Komutanı takviye diye kıvranıyordu. Sonunda Tümen Komutanı ihtiyatta bulunan 25. Alayın kalan iki taburunu da Ağır Makineli Tüfek Bölüğü ile 26. Alaya takviye gücü olarak görevlendirdi. Bu birliklerden iki bölük ve bir makineli tüfek takımı Zığındere bölgesine, aynı çapta bir diğer birlik Eskihisarlık bölgesine, aynı çapta bir diğer birlik de Seddülbahir’e yetişecek, aynı çapta bir diğer birlik de Yassı Tepe’de tümen ihtiyatını teşkil edecekti.

Halbuki Zığındere ve Eskihisarlık bölgelerinde durum kontrolümüz altındaydı. Asıl tehlike Seddülbahir Köyü bölgesindeydi. Bu nedenle takviyenin bu şekilde kardeş payı gibi bölüştürülmesi yerine Seddülbahir Köyü bölgesine ağırlık verme veya 26. Alay Komutanı’nın görüşünü almak gerekiyordu.

25. Alaydan gelen takviyeler saat 20.30 civarında Kirte’ye ulaştılar. Zığındere grubunun taarruzu saat 21.00’da başladı. Başarılı da oldu ve girilen düşman siperleri süratle temizlendi. Düşmana ağır kayıplar verdirildi. Saat 07.00 olmuştu. Birliklerimizin taarruzu tekrar başladı ama donanma ateşleri de başlamıştı. Çatışmalar saat 09.00 itibarıyla kesilmiş ama düşman donanması birliklerimize göz açtırmıyordu.

Sonunda geri çekilmenin tamamlanacağı saat olan 11.00’a kadar birliklerimiz bulundukları siperlerde kaldılar.

Eskihisarlık bölgesini takviye eden birlikler zamanında bölgeye ulaştılar ve yapılan taarruza rağmen düşmanın Hisarlık harabelerinden sökülüp atılması mümkün olamadı.

Seddülbahir Köyü bölgesini takviye eden unsurlar saat 01.00’da bölgeye ulaştılar. Bu arada akşam hava kararır kararmaz kömür gemisinde bulunan iki tabur askerin karaya çıkarılması başlamıştı. Saat 03.00 itibarıyla bu işlem tamamlandı.

Bölgeye gelen takviyelerle birlikte saat 03.30’da süngü hücumuyla düşmanın denize dökülmesi emri verildi. Ancak taarruzumuz başarı kazanamadı ve birliklere bulundukları hatları tutmaları emri verildi.

Bugünkü muharebelerde 4 bin 700 mevcudumuzun yaklaşık 1.700’ünü kaybetmiştik. İngilizlerin zayiatı da 14 bin mevcudun yaklaşık 2 bin 200’ü idi.

Bu arada Kilya İskelesi’ne çıkan 20. Alayın 3. Kolordu emrine verildiği öğrenildi.

Kumkale ve Beşiğe çıkarması:

 Kroki 16: Kumkale Muharebeleri (25-27 Nisan Durumu)

Saat 05.15’ten itibaren Kumkale kıyılarının denizden bombardımanı başladı. Bu sırada bir bölük kuvetimiz Kumkale sahili boyunca keşif ve gözetleme faaliyetlerini sürdürmekteydiler.

Filikalara bindirilen bir alay kadar Fransız birliği saat 07.00’dan itibaren kıyıya yanaşmaya başladılar. Bu gelişmeler üzerine üç tabur kadar takviyemiz Menderes Çayı’nı geçerek çıkarmaya müdahale düzeni almaktaydılar. Nihayet saat 10.00’da çıkarma başladı. Kıyıda bulunan birliklerimiz Kumkale mezarlığına çekilmek zorunda kaldılar.

Saat 11.30’da takviye taburlardan birinin taarruzu başladı ancak başarılı olamadı. Kumkale Köyü Fransızların eline geçti. Çarpışmalar esnasında ilginç bir olay yaşandı. Mülazım Ahmet Halit siperinden çıkmış siyahî bir Fransız askerinin siperlerimize doğru koştuğunu gördü. El bombası atacağı beklentisiyle askeri vurdu. Sürünerek yanına gittiğinde içi cebinde bir şişlik olduğunu fark etti. Baktığında bu şişliğin siyahî askerin kanlarıyla sulanmış Kur’an olduğunu gördü. Şimdi vurulma sırası Ahmet Halit’e gelmişti.

Beşiğe Limanı bölgesinde de çıkarma gösterisi yapılacaktı ancak hava şartları buna imkân vermedi.

Saat 12.05’te Kumkale çıkarmasının tali bir çıkarma olduğunun anlaşılması üzerine Liman Paşa Weber Paşa’dan bir alayın hemen Esat Paşa emrine gönderilmesini istedi.

Saat 17.30’da Fransız birliklerinin tümünün çıkarması tamamlanmıştı. Saatlerin 19.00’ı gösterdiği sıralarda Kumkale’de taarruzumuz tekrar başladı. Ancak yine başarı sağlanamadı ve saat 00.00’da taarruz durduruldu.

Bu arada saat 20.15’te 64. Alayın, gecenin ilerleyen saatlerinde de 33. Alayın 3. Kolordu’yu takviye amacıyla yola çıkmaları sağlanmıştı.

Yeni bir takviye taburunun bölgeye ulaşmasıyla 03.00’da taarruz yeniden başladı. Kumkale Köyü içinde kıyasıya sokak muharebeleri oluyor ama istenilen netice bir türlü elde edilemiyordu. Sonunda bu taarruz da durdurulmak zorunda kalındı.

39. Alay Komutanı saat 05.00’da şansını tekrar denemek istedi. Kumkale tarruzunun üçüncüsünde diğerlerinden daha kanlı ve korkunç çarpışmalar oldu. Ama gün ağarmış, donanma delirmiş gibi ateşe başlamıştı.  Ama pek aldırış eden yoktu. İnat edilecek, zayiat verilecek ama öyle ama böyle Kumkale Köyü düşmandan temizlenecekti. 

Bolayır çıkarması:

25 Nisan sabahı gün ağardığında İngiliz Deniz Piyade Tümeni’ni taşıyan gemiler Saros Körfezi’ne geldiler ve Bolayır tahkimatına bombardımana başladılar. Akşama doğru askerler filikalara bindirildi ve kafileler karanlık basmadan akşam alacakaranlığının bunların hareketlerini gizler gizlemez gemilere dönmek üzere sahile yöneldiler.

Bir İngiliz yüzbaşısı, bir filikayla sahile kadar götürüldü ve yüzerek gizlice sahile çıktı. Sahilde üç ayrı noktada yağ lambalarını yaktı ve geri döndü.

İngiliz Deniz Piyade Tümeni’ni taşıyan gemilere 26 Nisan sabahı erkenden güneye hareket emri verilecekti.

A.ERDOĞDU- 25 Nisan günü Gelibolu’daki 5. Ordu ve 3. Kolordu Karargâhlarında neler oldu?

M.K.TUTKUN- Liman Paşa, çıkarmaların başladığı haberini duyar duymaz soluğu Bolayır sırtlarında aldı. Hâlbuki karargâhında gelişmeleri takip ederek durumu değerlendirip “Düşmanın gerçek amacı ve planı nedir? Çıkarmalar nasıl gelişecek, asıl çıkarma nereye yapılacak? İhtiyatlarımı nasıl kullanmalıyım?” gibi sorulara cevap vermesi gerekiyordu.

Bolayır sırtlarına düşmanın bolca bombardımanı söz konusuydu. Bir çıkarma girişimi söz konusu değildi. Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinde ise kıyametler kopuyordu.

Bu arada Gelibolu’da bulunan 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa güç bela izin aldı ve 19. Tümeni de emrine alarak Maydos’a hareket etti. Maltepe’ye ulaşan Esat Paşa saat 14.00 sıralarında Ordu Komutanlığına verdiği ilk raporda; düşmanın Seddülbahir ve Arıburnu’nda kıyıda tutunduğunu, elinde hiçbir ihtiyat kalmadığını ve takviye istediğini bildirdi. Bunun üzerine 15. Kolordu’dan 3. Kolordu’nun takviyesi emredildi ancak bu emir uzun süre yapılmayacak ve nihayet gece saatlerinde iki alay kadar kuvvet 3.Kolordu emrine gönderilecekti. Bu arada Bolayır bölgesinden de bazı birliklerin güneye kaydırılması emri verildi ve Başkomutanlıktan takviye istendi.

Bu talep doğrultusunda 16. Tümen’in ordu emrine verildiği, 125. Alayın yarın sabah yola çıkarılacağı haberi alındı.

Liman Paşa’nın Bolayır macerası 26 Nisan akşamına kadar sürdü. Nihayetinde Liman Paşa 48 saat sonra asıl cehennem içine, ilk dakikalarda olması gereken yere, Maydos’a ileri komuta kademesi ile ulaştı.

Esat Paşa saat 15.00’da 19. Tümen Komutanı ile buluştu, gelişmelerle ilgili bilgi aldı ve 27. Alayı da tümen emrine vererek düşmanı denize dökmesi emrini verdi. Böylece Yarbay Mustafa Kemal’in Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı görevi fiilen başlıyordu. Şimdi emrinde dört alay vardı. İlerleyen günlerde bu alayların sayısı dokuza kadar çıkacaktı.

A.ERDOĞDU- 25 Nisan akşamı ve 25/26 Nisan gecesi sonrasını değerlendirir misiniz?

M.K.TUTKUN- 5. Ordu’nun ikişer tümeni Kumkale ve Saros Körfezi’ne bağlanarak ve Liman Paşa karar verme noktasında tereddüt içerisinde bırakılarak General Hamilton bugün itibarıyla hedefine ulaşmış durumdaydı. Ancak muharebelerin ilk gününde Churchill başta olmak üzere İtilaf Devletleri yönetici ve komutanları hayal kırıklığına uğradılar, Balkan Savaşı’nda bir fiske ile bir vilayeti bırakıp kaçan ordunun yerine, dünyanın en büyük askeri gücüne karşı vatan toprağının her karışı için bir taburun kanını tek nefeste kurban eden bir orduyla karşılaşmışlardı. Herkes bulunduğu taşa, toprağa elleriyle, tırnaklarıyla sarılmış ölüyor ama tutunduğu yeri bırakmıyordu. Görülen bu değişim bir komuta mucizesi mi yoksa anlaşılması imkânsız bir bilinmez miydi?

Bu sorunun cevabı netti: Balkan bozgunundan sonra orduda yapılan radikal yeniliklerin, bu arada ileriyi gören ve iyi yetişmiş/kendini yetiştirmiş komutanların, Mustafa Kemallerin, Mahmut Sabrilerin, Yusuf Kenan Efendilerin, Yahya Çavuşların emrinde kahramanlıklar yaratan Mehmetçiklerin olmasıydı.

Ünlü Amerikalı komutan General Patton’a söz verelim mi? “İngilizler yazılı yazılı emirlerin ruhundan çok körü körüne şekillerine takılmışlardır. Türkler ise, kendilerine önceden verilen talimatların ruhuna uygun olarak ani karşı hamlelerle spontane tavırlar sergilemişler, görebildiğim kadarıyla 25 Nisan günü hiçbir emir almamışlardır.”

Bu değerlendirmenin Türkçesi şudur: Bir faaliyet planlanır ve uygulamaya geçilir. Bunun için önceden yapılan plan düğmeye basıncaya kadar geçerli kalır. Bundan sonra tabir caizse ilk planlama bir kenara konur. Sonrası için gelişen duruma göre anlık kararlar verilir. Ancak bu kararların amaca hizmet edebilmesi için karar vericilerin maddi ve moral değerler ile inisiyatif kullanma hususlarında iyi yetişmiş/kendilerini iyi yetiştirmiş olmaları, planın ruhuna hâkim olmaları ve gelişen durumlara olabildiğince yakın olmaları gerekmektedir. Buna en güzel örnek Yarbay Mustafa Kemal’in 25 Nisan sabahı Conkbayırı’nda “Düşman bana benim askerimden daha yakındı” konumudur.

Bu yoruma sivil anlamda da örnek verebiliriz: Açlığı, sefaleti, parasızlığı, yoksulluğu yaşamayan, yaşasa bile unutan bir yönetici bu sorunlara çare üretemez.

A.ERDOĞDU- İlk günü yaşadık. Düşmanın planı ortaya çıktı. Şimdi Liman Paşa’nın karşı hamlelerine geçelim… 26 Nisan günü gelişmelerini öğrenebilir miyiz?

M.K.TUTKUN- Arıburnu cephesi:

Bu cephede Yarbay Mustafa Kemal’in komutasındaki birliklerimiz %50’lere varan zayiat vermişlerdi; acele takviyeye ihtiyaç vardı.

Bu sabah Saros Körfezi’ndeki 5. Tümenin Arıburnu bölgesine intikali başladı; akşam da 7. Tümen Seddülbahir bölgesine intikale başlayacaktı. 64. Alay dün akşam Çanakkale’ye varmış; 33. Alay da bu sabah Çanakkale’de olacaktı. Mustafa Kemal karargâhını Kemalyeri’ne taşımıştı.

Bu sabah itibarıyla taarruz sırası beş tugayı da -21 tabur- karaya çıkmış Anzak birliklerindeydi. Karşısında da ağır zayiat vermiş ama takviye alamamış dört alayımız -14 tabur-  bulunuyordu.

Sabahın erken saatlerinde başlayan donanma ateşleri öncelikle 57. Alayın savunmakta olduğu Düz Tepe’ye yoğunlaştı. Conkbayırı için mücadele veriliyordu. Ağır zayiat verme pahasına düşman taarruzları bir saat içinde durduruldu.

Güney kanatta Kanlısırt’a düşman taarruzları öğleden sonra başladı. Karayörük Deresi’nde taraflar birbirine girmişti. Gün sonu itibarıyla 27. Alay ağır zayiat vermesine ve çok yorgun olmasına rağmen canını dişine takarak Karayörük Deresi doğu sırtlarını sonuna kadar savundu ve bu bölgedeki düşman ilerlemesi durduruldu.

Gün batarken birliklerimize bulundukları hatlarda savunma, eksikliklerin tamamlanması ve erlerin sıcak ve kuvvetli yemekle doyurulması emri verildi.

Yarbay Mustafa Kemal bugünü “En müsait olmayan gün” olarak tanımlayacak ve gün sonu raporunu “Mağlup olmuyoruz” şeklinde verecektir.

Seddülbahir cephesi:

Kroki 17: 3.Taburun 26 Nisan günü Öğleden Sonrası Durumu

29. İngiliz Tümeni’nin 26 Nisan günü amacı, dün çıktığı kıyı hattında güvenli bir şekilde yerleşebilmekti. Bugün Harapkale Tepesi de koparılarak Ertuğrul Koyu sorunu çözülecek, 1. Fransız Tümeni karaya çıkarılacak ve imkânlar nispetinde ileri harekâta devam edilecekti.

Saatler 05.30’u gösteriyordu ki, düşman donanmasının cehennem ateşleri yine başladı. Ateşler Seddülbahir Köyü ve Harapkale Tepesi’ne yoğunlaşmıştı. River Clyde kömür gemisindeki askerlerin de kıyıya çıkmaya başladıkları görüldü. Seddülbahir Köyü içinde sokak muharebeleri öğle saatlerine kadar devam etti. Sonunda köy boşaltıldı ve ağır zayiat veren birliklerimiz Harapkale Tepesi yamaçlarına çekildiler. Bu arada Ertuğrul Koyu’ndaki 200 kadar İrlanda askerinin de hareketlendiği görüldü. Artık tehlike çanları Harapkale Tepesi için çalıyordu.

Saat 09.10’da Binbaşı Mahmut Sabri Bey takviye talep etti ancak karşılığında “Geri çekil!” emri verildi. Ancak geri çekilme bu saatte yapılacak iş değildi. Akşamı beklemek gerekiyordu.

Saat 13.00’dan itibaren tabur savunması zorlanmaya başladı ve Harapkale Tepesi kuşatılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Bu saatlerde Seddülbahir Köyü’ndeki İngiliz askerlerinin başında elinde bastonuyla Albay Charles Daughty Wylie bulunuyordu.

Albay Daughty Wylie’a bir parantez açalım…

Kendisi 1909 yılında Mersin’de İngiliz askeri ateşesi olarak görev yapmış, bu süre pek çok Ermeniyi kurtarıp Mersin’de hastane kurdurup baktıran bir askerdir. Bu dönemde Gertrude Bell isimli İngiliz ajanı ile tanışır ve aralarında aşk yaşanır. Wylie evli ama mutsuzdur. Eşinden boşanamaz çünkü eşi kendisini intihar etmekle tehdit etmektedir. Bu durumu öğrenen Bell de bu defa “Ondan boşanmazsan ben intihar edeceğim” tehdidinde bulunur. Wylie işte böyle iki arada bir derede kalmıştır.

Daughty Wylie’ın 1911 yılında Balkan Savaşları’na gözlemci olarak katılmış ve Padişah tarafından madalya ile şereflendirilmiş Türk dostu olarak bilinen bir kişidir. Türklere olan saygısından askerini silahsız ve bastonuyla idare etmiştir.

Ancak Mehmetçik onu tanıyamamış ve bir keskin nişancı gereğini yapmıştır. Mezarı halen Seddülbahir Köyü içindedir.

Mahmut Sabri Bey’le devam edelim…

Durumun iyice kritikleşmesi üzerine 3. Tabur Komutanı saat 13.30’da altı kat üstün düşman karşısında geri çekilme ve ikinci hatta savunmaya devam etme emrini uygulamaya koyma kararı aldı.

Geri çekilme başlamadan önce Mahmut Sabri Bey 70 kadar yaralının bulunduğu taburun sargı yerini ziyaret etmeyi ihmal etmedi. Bu ziyaret ile ilgili anıları yürek burkuyordu: “Yaralılara düşmanın eziyet etmeyeceğinin yapılan anlaşmaların gereği olduğu, kendileri için ekmek çuvalları ve iki teneke su bulunduğu söylendi. Yaralılar ‘Dünden beri araba geleceğini vaat ediyorsunuz, şimdi de bırakıp gidiyorsunuz’ cevabını verdiler.  Bu cevaptan müteessir olmamak mümkün değildi. “

Saat 14.30’da başlayan geri çekilme çok zor şartlarda uygulandı ve akşam saatlerinde ikinci hatta geri çekilme tamamlanabildi.

3. Taburun iki günlük zayiatı altı subay 630 er olmak üzere 636 kişi (%56) idi.  Tabur Komutanı çok üzgündü ve kendi kendine şöyle düşünüyordu: “Bunun böyle olacağını, düşmanın buraya çıkacağını defalarca söylediğim halde neden lafımız dinlenmedi? Tamam, yanıldılar, peki 36 saat boyunca bir tabur gönderilmiş olsaydı ne yüzlerce evladımı şehit edecekti ne de oracıkta o evlatlarımı ağır yaralı şekilde bırakmak zorunda kalacaktım. Bu bir gaflet midir yoksa ihanet midir?”

İngilizlerin zayiatı da 2 bin 600- 3 bin civarındaydı.

Kumkale cephesi: 

Saat 07.00 olmuştu. Muharebeler geceden bu yana olanca şiddetiyle devam ediyordu. Bir ara düşman tarafta beyaz bayraklar görüldü. Teslim olmak istiyorlardı. Bir kısım Fransız askerlerinin ayağa kalktıkları görüldü. Her iki taraf birbirine karıştı.

Dil sorunu nedeniyle anlaşılamıyordu. Bu duraklama döneminden sonra hücumları tekrarlamak artık çok güçtü. Sonunda saat 14.40 civarında taarruzdan vazgeçildi. Ve Emniyetli siperlere çekildik. Üç defa üst üste tekrarlanan taarruzlarda ciddi ölçüde zayiat verdik. Özellikle subay zayiatı çoktu.

A.ERDOĞDU- İki günlük muharebelerin sonunda Hamilton’un asli kuvvetleriyle Seddülbahir’e tali kuvvetleriyle de Arıburnu’na çıkarma yaptığı ortaya çıkmıştır. Zayıf kuvvetlerle savunulan bölgelere yapılan çıkarmalarda Liman Paşa’nın dengesini bozarak aslında Hamilton çok büyük bir fırsat yakalamış ama gereği gibi değerlendirememiştir. Şimdi Saros Körfezi ve Anadolu yakasından bu bölgelere kuvvet kaydırmaları başlayacak; ayrıca başkomutanlıktan takviye talepleri takip edecektir.  27 Nisan muharebeleri/faaliyetleri kapsamında neler söyleyebiliriz?

Kroki 18: Arıburnu Muharebeleri (27 Nisan Durumu)

M.K.TUTKUN- Arıburnu cephesi:

Dünkü muharebeler sonunda Karayörük Deresi doğu sırtlarındaki 27. Alay mahkûm araziye düştüğünden çok zor duruma düşmüştü. 72. ve 77. Alayların dünkü muharebelerde geri kaçma teşebbüsleri bu zafiyeti daha da artırmıştı. Kanlısırt-Merkez Tepe hattı mutlaka ele geçirilmeliydi. Bu nedenle taarruz sırası bugün bizdeydi. Ama neyle taarruz edilecekti?

64. ve 33. Alayları beklemeli miydik? Bekleyemedik ve teamüller genellikle asgari üçün bire taarruzunu öngörmekteyse de,  biz 21 Anzak taburuna 33. ve 64. Alay dâhil 15 taburla taarruz edecektik.  Güneyde 27., 72. ve 77. Alayların Kanlısırt istikametinde taarruzu başladı. 08.45’te birliklerimiz hedeflerine ulaştılar. Saat 10.00’da da 57. Alay ve sağında cepheye gelen 64. Alayın Hain Tepe istikametinde taarruzu başladı ancak donanma ateşleri nedeniyle beklenen sonuca ulaşamadı.

Öğleden sonra güneyde 72. ve 77. Alaylardan dünkü gibi can sıkıcı raporlar gelmeye başladı. 27. Alayın takviye ihtiyacı vardı. Geri kaçışların durdurulması gerekiyordu.  Saatlerin 18.30’u gösterdiği saatlerde 33. Alay cepheye ulaşabildi ve hemen muharebeye girdi. Alay Komutanı bir tabur komutanının şahadeti ve bir tabur komutanının yaralanması ile sonuçlanan çarpışmalardan sonra bölgede kontrolü sağlayabildik.

Bugün bir İngiliz denizaltısı daha Marmara’ya geçmişti. Bugün ayrıca Çanakkale şehri ve Maydos iskelesi de bombalanmıştı.

19. Tümen Komutanı düşman üzerindeki baskıyı devam ettirmek ve düşmanı denize dökmek amacıyla taarruza gece de devam etme kararı aldı. Mustafa Kemal’i bu kararı almaya zorlayan sebepler vardı. Bir defa morali sarsılan ve düzeni bozulan düşmanın nefes almasına ve toparlanmasına fırsat vermemeliydik. Yorgunduk ama düşman bizden daha fazla yorgun ve bitkindi. İhtiyatlarımız yetersizdi ama inisiyatif bize geçmişti.

Daha da önemlisi, Mehmetçik Balkan bozgununun gölge ve leke sürdüğü bir onur sorunu yaşamakta olduğundan çok acılıydı. Askerin kendisini önce kendisine, sonra da milletini ispat etmesi için eline bir fırsat geçmişti. Bu fırsatı kullanmak istiyordu. İşte bu nedenle taarruza gece şartlarında devam edecektik.

Güneyde gece taarruzu 33. Alayın gelmesiyle bir hız kazandıysa da ilerleyen saatlerde birlikler birbirine karıştı. İlerleyen saatlerde 77. Alay askerleri arasında dağılmalar görüldü. Ancak buradaki birliklerimiz düşmanı denize dökemediler ama Merkez Tepe Kırmızı Sırt hattına bağlayarak görevlerini yaptılar. Bütün çabalara rağmen beklenen bu bölgede taarruzlar beklenen neticeyi vermedi ve durduruldu.

Saat 21.00’da 57. ve 64. Alayların taarruzu başladı. İlk aşamada başarılı da oldu. Ancak aydınlatılmış donanma ateşlerinin de baskısıyla tekrarlanan taarruzlardan bu bölgede de beklenen sonuç alınamadı ve taarruz durduruldu.

Bu sabahtan itibaren devam eden taarruzlarda elde edilen ilginç sonuç, ulaşılan Cesaret Tepe doğusu-Bomba Sırtı-Kırmızı Sırt-Kanlı sırt hattının çok küçük dalgalanmalar hariç 8,5 ay boyunca hiç değişmeyeceğiydi. Bugün ayrıca 19. Tümen Kurmay Başkanlığına atanan bir Alman subayı tümene geldi. Tümenin Kurmay Başkanı Binbaşı İzzettin (Çalışlar) Bey’di ve Mustafa Kemal başkanından memnundu. Sonunda Alman subayı geri gönderildi ama bu olayı Liman Paşa not edecek ve zamanı gelince Mustafa Kemal’in önüne koyacaktı. Bu olay aslında Mustafa Kemal ile Liman Paşa arasında geçen ikinci kıvılcımdı. Birincisinde; Mustafa Kemal Sofya’dan döndüğünde Liman Paşa’ya uğramış ve Liman Paşa Mustafa Kemal’e “Bulgarlar savaşa girecekler mi?” diye sorduğunda “Hayır” cevabını almıştı. “Peki, sen ne düşünüyorsun?” sorusuna da Mustafa Kemal “Ben de Bulgarlar gibi düşünüyorum” cevabı verince kara kaplı deftere ilk not düşülmüştü.

Seddülbahir cephesi:

Kroki 19:  9.Tümen’in 27/28 Nisan Gece Taarruzu

20.Alay bölgeye intikal halindeydi. 26 Nisan akşamı itibarıyla 9. Tümen birlikleri Kirte Köyü 1,5 km. güneyindeki hatta savunma düzeni almaktaydılar. Ancak sıralı komutanlıklar üst üste verdikleri emirlerle vakit geçirilmeden taarruz edilmesi ve düşmanın denize dökülmesini istiyorlardı.

Bunun üzerine 9. Tümen 27 Nisan günü yayınladığı emirle, bu gece saat 22.00’dan itibaren 20. Alay ve 25. Alay taarruz kademesinde, 26. Alay ihtiyatta olacak şekilde taarruz edileceğini bildirdi. Taarruzun karakteristiği, baskın ve süngü hücumu şeklinde yapılacak olmasıydı. Düşman kıyıya kadar sürüldüğü ve kayıklara binmeye başladığı anda ateş serbestti.

27 Nisan sabahı 1. Fransız Tümeni’nin 125. Alayı Ertuğrul Koyu’nda, Yahudilerin oluşturduğu Sion Katırlı Birliği de Tekke Koyu’nda karaya çıktı.

9. Tümen bu gece yapılacak taarruza hazırlanırken durum değişti ve saat 16.00’da İngiliz ve Fransız birliklerinin ileri harekâta başladıkları görüldü. Düşman emniyet kuvvetlerimize kadar ilerledi ve saat 17.30 civarında birkaç yüz metre sonra ilerleme durduruldu. 1. Fransız Tümeni’nin tamamının çıkması bekleniyordu. Bunun üzerine gece yapmayı planladığımız taarruzdan şimdilik vazgeçildi.

Ancak 29. İngiliz Tümeni’nin siper kazmaya başlaması, 9. Tümen karargâhında yeniden gece taarruzu yapma fikrini doğurdu ve tümen saat 01.00’da 20. Alay ve 26. Alay taarruz kademesinde, 20. Alaydan bir tabur ihtiyatta olarak taarruz edecekti. Emir geç verildiğinden taarruz saati gecikti ve ancak emniyet kuvvetlerimizin bulundukları hatta kadar ilerlenebildi.

Düşman donanma ateşlerinden korunmak amacıyla birliklerimiz düşmanın asıl mevzilerine ulaşamadan eski siperlerine geri alındılar.

Yetersiz kuvvetlerle, alelacele, gece eğitimi ve malzemesi yetersiz birliklerle gece taarruzu yapmak yerine, yeterli kuvvet ve hazırlıkla aceleye getirilmeden taarruz yapılması gereği daha ilk günden ortaya çıkıyordu.

Kumkale cephesi:

Genaral Hamilton 26 Nisan sabahı 1. Fransız Tümen Komutanı’na bu gece Kumkale’deki Fransız birliklerinin geri çekilmesi emrini verdi. 27 Nisan sabahı Kumkale’de tek bir Fransız askeri kalmamıştı. Ancak bu boşaltmadan saat 15.30’da haberimiz oldu.

İki gün süren Kumkale muharebelerine 3 bin 500 civarında askerle katıldık. 467’si şehit olmak üzere1.735 asker zayiatı verdik.(% 50)

2 bin 250 askerle muharebelere katılan Fransızların zayiatı ise 190 ölü olmak üzere 778 idi.(%31)

A.ERDOĞDU- Artık tarafların planları deşifre olmuştu. Her iki taraf da takviyelerini bölgeye bir an evvel yetiştirme gayreti içine girmişti. Bu arada gelecek takviye birlikleriyle yeni planlar uygulamaya konacaktı. Bu noktada 28 Nisan itibarıyla gelişmeleri izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- Arıburnu cephesi:

Bugünden itibaren Arıburnu cephesinde muharebeler yavaşladı. Cephede alışılmışın dışında sessizlik vardı. Artık siper kazarak olabildiğince toprağa gömülme dönemi başlamıştı.

Saat 05.00’da da 16. Tümen’in 125. Alayı tümen emrine girmiş ve bölgede Yarbay Mustafa Kemal’in emrinde altı alay toplanmıştı.  Anzak kolordusu da dört taburlu bir tugayla takviye edilmişti.

Yarbay Abdülrezzak Bey komutasındaki alay, Adana yöresi askerlerden oluşmaktaydı.

Bugün Anzak Kolordusu, işgal ettiği dar bir sahayı genişletmek ve Seddülbahir bölgesinde yapılacak taarruza bu bölgeden birlik kaydırmalarını engellemek amacıyla saat 10.00’dan itibaren üç ayrı istikametten taarruza başladı. Ancak taarruzlar kısa zamanda durduruldu ve böylece Anzak Kolordusu’nun kıyı başı genişletme girişimi sonuçsuz kaldı ama Seddülbahir bölgesine kuvvet kaydıramadık.

Bugün 16. Tümen’in 47. ve 48. Alayları ile 15. Tümen’in İstanbul’dan bölgeye intikali başladı.

Seddülbahir cephesi:

Birinci Kirte Muharebesi

Kroki 21:  1. Kirte Muharebesi (28 Nisan 1915)

Dünyada nefesler tutulmuş, muhteşem donanmanın 3-4 gün içinde İstanbul’a dayanmasını bekliyor, umutla sabırsızlanıyordu. Ancak Londra ve Paris’teki hükümet çevrelerinde ve askeri karargâhlarda sükût-u hayal görüntüsü hâkimdi. Osmanlı hükümet çevrelerinde ise başarıdan söz ediliyorsa da, “Neden denize dökemedik? sorusu tartışılıyordu.

General Hamilton karaya çıkarılan birliklerle iki safhalı bir plan hazırladı, birinci safhada 29. İngiliz Tümeni (14 tabur) cepheyi Kirte batısında yaracak, ikinci safhada sağa manevra ile Alçıtepe ele geçirilecekti. Fransız birlikleri de (Beş tabur) cephelerinde taarruza iştirak edeceklerdi. Bölgeyi savunmakla görevlendirilen 9. Tümen iki alay (Sekiz tabur) ile bölgede tertiplenmişti.

Birinci Kirte muharebesi saat 08.30’da donanmanın yeri göğü inleten bombardımanı ile başladı. Saat 09.00’dan itibaren İngiliz birliklerinin hızla ileri atıldıkları görüldü. Saat 10.00 itibarıyla batı kanadı kontrol altına aldık.

Asıl tehlike doğu kanatta yaşanıyordu.  20.Alay birliklerinde sarsıntılar başladı. Alay Komutanı durumun kötüleşmekte olduğunu bildiriyordu. Bunun üzerine 9. Tümen Komutanı Yassı Tepe-Alçıtepe hattına çekilme emri verdi ancak bu emir Alay Komutanları tarafından birliklere duyurulmadı. Çünkü düşmanın durumu da giderek kötüleşmekteydi. Zamana karşı bir yarış başladı. Sonunda pes eden karşı taraf olacaktı.

Tam bu ortamda 25 Nisan gününün kahramanı Binbaşı Mahmut Bey sahne aldı ve önceden teşkil ettiği ihtiyat birliğiyle geri çekilmekte olan askerlerin arasından ileri fırlayıp düşman üzerine atıldı. Bu hareketi gören askerler de tekrar geri dönüp Mahmut Sabri Bey’in kahramanları arasına katıldılar. Böylece eski siperler tekrar geri alındı.

Saat 11.30 sıralarında muharebelerin kaderi değişmişti. Bunun üzerine geri çekilme emri geri alındı ve sonuna kadar savunmaya devam edilmesi emri verildi.

Geri çekilme emri verilmesine rağmen bu emri uygulamayan ve astlarına bildirmeyen Alay Komutanları ve Binbaşı Mahmut Sabri Bey’in karşı taarruz kararı küçük rütbeli Türk subaylarının muharebelerin kaderini değiştirecek şekilde inisiyatif kullanma kabiliyetlerinin mükemmel bir örneğini teşkil ediyordu. Bu kararı veren komutanlar şunu da biliyorlardı: Eğer başarısız olursak kurşuna diziliriz.

Gelgitli, şaşırtıcı bir gün yaşanmış ve 1. Kirte muharebesi İngiliz ve Fransızların yenilgisiyle sonuçlanmıştı. Saat 18.00 ‘da “Türkler taarruz ederse sonuç vahim olacaktır” karamsarlığı içinde bocalayan İngiliz ve Fransız taarruzları tamamen durduruldu.

İki taraf da böylece tam 8,5 ay süreyle karadan denize, denizden karaya birbirlerine bakıp duracak ve akıllarından geçeni tam olarak gerçekleştirememenin üzüntüsünü her an hissedeceklerdi.

Bugün 8-9 bin askerle muharebelere iştirak eden İngilizlerin zayiatı 2 bin, 5 bin kadar askerle muharebelere katılan Fransızların zayiatı bin kadardı. Bizim zayiatımız da 2 bin 378 idi.

Günün sonunda Yarımada’da Kuzey ve Güney Bölge Komutanlığı kuruldu. Alman Albay Sodenstern Güney Bölge, Esat Paşa Kuzey Bölge Komutanlığına getirildi. Akdeniz Seferi Kuvvetinin asli kuvvetleriyle çıkarma yaptığı bölgeyi savunan Güney Bölge Komutanlığı karargâhındaki komutan dâhil bütün subayların Alman olması, sadece tercüman olarak Arap asıllı bir subayın görevlendirilmiş olması dikkat çekiciydi.

A.ERDOĞDU- 29 Nisan gününün önemli faaliyetlerini izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- Arıburnu cephesinde bugün önemli bir faaliyet/çatışma yaşanmadı. Ancak İngiliz donanmasının Maydos’u bombalaması güne damgasını vurdu. Bu bombardımanda meskûn mahal hedef alınmıştı. Yaralı toplama yerleri ve hastanede de yangın çıktı. Hasta ve yaralılar şehit oldu. Bu arada hastanede tedavi edilen bazı İngiliz yaralılar da hayatını kaybetti. Şaşkına dönmüş halk birkaç parça eşyasıyla kasabayı terk etti.

Bu vahşeti izleyen Yüzbaşı Nazmi Bey’in gördükleri hakkında yorumu şöyle oldu:

“İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin ulaştıkları ileri ve yüksek medeniyet var. Bu gelişmişliğin onlara bir olgunluk, doygunluk vermesi; bilgelik, incelik, hoşgörü, soyluluk kazandırması gerekirdi. Tam tersini yaptılar. İlkel bir insandan daha yırtıcı, acımasız, kaba ve benciller. Küçük çıkarları için bir milleti mahvediyorlar. Lanet olsun böyle medeniyete!” 

Seddülbahir bölgesinde hareketli bir gün yaşanıyordu. General Hamilton nihayet karaya çıkabildi. 29. İngiliz Tümen Komutanı’na bu işin çok uzadığını, İngiliz kamuoyunun daha fazla oyalanamayacağını, artık bitirilmesi gerektiğini anlattı. Bu arada 1. Fransız Tümeni, İngiliz Deniz Piyade Tümeni ve Hint Tugayı’nın karaya çıkarılması devam ediyordu.

Enver Paşa da düşmanın derhal denize dökülmesini istiyordu. Bu arada 5. Tümen Kuzey Bölge Komutanlığı emrine, 3. Tümen, 7. Tümen ve 11. Tümen Güney Bölge Komutanlığı emrine verildi. İstanbul’dan yola çıkarılan 15. Tümen Güney Bölge Komutanlığı emrine, 16. Tümen de Kuzey Bölge Komutanlığı emrine verilmişti.

A.ERDOĞDU- Tarafların Yarımada’yı takviye faaliyetleri olanca hızıyla devam ederken zamanla yarışılıyordu. Taarruz sırası şimdi bizdeydi. 30 Nisan günü her iki cephede birliklerimiz yarına hazırlanacaklardı. Bu hazırlıkları kısaca izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- Bugün 25 Nisan gecesi Marmara Denizi’ne geçmeyi başaran AE-2 Avustralya denizaltısı batırıldı ve personeli esir alındı. Ama EA-14 İngiliz denizaltısı bir gambotumuzu batırmıştı. Arıburnu cephesinde 19. Tümen emrinde bugün itibarıyla yedi alay birikmişti. Bugün iki alay, yarın da bir alay bekleniyordu. Mevcut alaylar içinde dördünün mevcutları yarı yarıya eksikti; 57. Alayın 1. Taburunda bütün subaylar şehit olmuş, kalan erler de diğer taburlara dağıtılmıştı. Tümenin asıl vurucu gücü bugün ve yarın emre girecekler olacaktı. Genel mevcudumuz 18 bin 400 olacaktı. (21 tabur) Bölgede bir tümenin sevk ve idarede zorlanacağı kadar kuvvet birikmişti. Bu nedenle kol düzenine geçildi.

Bir tugayla takviyeli Anzak Kolordusu’nda 25 bin mevcutlu 21 tabur bulunuyordu. Ateş gücünün mukayesesi bile yapılamıyordu.

Yarın sabah taarruz edecektik. 57. Alay Komutanı emrinde iki alay Sağ Kanat Kolu, 27. Alay Komutanı emrinde üç alay Sol Kanat Kolu, asıl taarruz kuvveti olarak da 14. Alay Komutanı emrinde iki alay Merkez Kolu, iki alay da tümen ihtiyatı olarak görevlendirildi.

Kroki 22: Arıburnu Muharebeleri (1 Mayıs 1915 Gündüz ve Gece Taarruzları)

19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal komutanlara verdiği taarruz emrini şu sözlerle bitiriyordu:

“Karşımızda bulunan düşmanı tek kişi kalmayıncaya kadar hepimiz ölerek muhakkak denize dökmek görevinde bulunduğumuz vicdani kanısındayım. İçimizde ve komuta ettiğimiz askerlerde Balkan Savaşı utancını tekrar görmektense burada ölmeyi tercih etmeyenlerin bulunacağını kesinlikle kabul etmem. Şayet böyle düşünenler olduğunu hissediyorsanız onları kendi ellerimizle kuşuna dizmeliyiz.”

Arıburnu cephesinde bu gelişmeler yaşanırken Seddülbahir bölgesinde sakin bir gün yaşanıyordu. 1. Fransız Tümeni ve Hint Tugayı karaya çıkmış, İngiliz Deniz Piyade Tümeni’nin çıkışı devam ediyordu. Seddülbahir’de 30 bin asker (30 tabur) toplanmıştı. Mısır’dan 42. İngiliz Tümeni ve 2. Fransız Tümeni’nin Çanakkale Cephesi’ne tahsis edildiği bildirildi.

Türk birlikleri ise 7. ve 9. Tümenler idi. (18,5 tabur-16 bin kişi) Birliklerimize yarın Arıburnu cephesindeki taarruzu kolaylaştıracak şekilde hareket etmeleri emri verildi.

 

A.ERDOĞDU- Her iki taraf Başkomutanları da ayağa kalkmıştır. Enver Paşa Liman Paşa’yı “Sana yeni kuvvet gönderiyorum, düşmanı denize dök!”diye sıkıştırırken, İngiliz Savaş Bakanı da General Hamilton’a “Gelibolu Yarımadası’nın güney yarısını kopar ve İstanbul yolunu aç!” şeklinde aksini istiyordu. 1 Mayıs günü Yarımada’da bunlar yaşanırken taarruz sırası bize geçmişti. Bugün Yarımada’da yaşananları özetler misiniz?

M.K.TUTKUN- Arıburnu bölgesinde dün yapılan planlama çerçevesinde saat 05.15’te Merkez ve Sol Kol taarruzları başladı. Sağ Kol taarruzları için ayrı zaman verilmişti. Bunun üzerine düşman donanmasının ateşleri giderek yoğunlaşıyordu.

Bugünkü hücumda sadece süngüler konuşuyordu. Çünkü donanma ateşlerini bertaraf etmeliydik. Bunun için de aradaki mesafeyi alabildiğine kapatmamız gerekiyordu ve de öyle oldu. İki taraf da aynı siperde, aynı çukurda, aynı tek karış toprak üstünde, kucak kucağa, boğaz boğaza idiler.

14. Alay bölgesinde ellerinde kılıç düşmana saldıran subaylarımız ve onları takip eden Mehmetçiklerimiz insanı takdir duyguları içinde bırakan bir kararlılık gösteriyorlardı. Ağır zayiata rağmen 14. Alay zor da olsa Bomba Sırtı’nı ele geçirmeye ve orada yerleşmeye muvaffak oldu.

15. Alay da aynı şekilde saldırıya devam ediyordu. Bir aralık bir takım kadar Mehmetçiğin hep birlikte yattıkları görüldü. Bu yatış aslında ebedi bir yatıştı. Bir süre sonra bu alay bölgesinde taarruz hızını kaybetti ve Merkez Tepe’ye 50-60 metre mesafede taarruzumuz durmak zorunda kaldı. İhtiyatlarla müdahale edildiyse de durum değişmedi.

Bu şimdiye kadar Arıburnu’nda yaşanan en kanlı savaştı. Saatlerin 16.00’ı gösterdiği dakikalarda bütün cephelerde taarruzlar durduruldu. Düşmana bu kadar yaklaştıktan sonra artık gecenin karanlığından istifade etmek gerekiyordu ve de öyle oldu.

Mesafeler 20 metrelere kadar düşmüş idi. Saat 00.00’da Sol Kol birlikleri, saat 02.00’da da Merkez ve Sağ Kol birliklerinin taarruzları başladı. Ancak birliklerimizin gece eğitimi eksiklikleri, düşmanın ateş gücünü hemen hemen gündüz gibi kullanıyor olması ve cephane sıkıntısının da olmaması nedenleriyle taarruzlarımız gelişemedi ve saat 03.00 sıralarında taarruzları durdurmak zorunda kaldık.

Bugünkü zayiatımız 6 bin kişiydi. Kuvvetimizin 1/3’ini kaybetmiştik.

Yarbay Mustafa Kemal taarruza katılan subay ve Mehmetçikleri yüceltmeyi ihmal etmedi:

“Bütün muharebelerde gerek subayların gerekse askerlerin gösterdikleri yiğitlik, gerçekten etkileyici bir namus örneği olmuştur.  Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesinlikle bilmelidirler ki, bize verilen namus görevini tam olarak yerine getirmek için bir adım geri gitmek yoktur. Rahatlıkla uyumak yolunu aramanın bu rahatlıktan yalnız bizim değil, bütün milletin ebedi olarak yoksun kalmasına sebep olacağını size önemle hatırlatırım.

Bütün arkadaşlarımın fikir birliğinde olduğunu ve düşmanı denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine şüphem yoktur.”

Mustafa Kemal, Balkan utancını hiçbir Türk askerine yaşatmak istemiyordu. Önünde, acısını yüreğinde hissettiği, felaketle sonuçlanmış bir savaş vardı. Bu savaşta, baba ocağı Selanik ve oradaki anası, kardeşi ve bütün akraba ve yakınları, karakter ve tutumlarını anlatmaya bile dilinin varmadığı komutanlar tarafından düşmana teslim edilmişti.

Ama genç Yarbay Mustafa Kemal kararlıydı, inançlıydı. Bu defa Balkan bozgunun utancını ne yaşayacak ne de yaşatacaktı. Düşmana aman vermeyecek, İstanbul’u ele geçirme hayalini yerle bir edecekti. Artık Arıburnu'nda hareket muharebeleri dönemi böylece kapanmış oldu.  Artık tüm birlikler olabildiğince toprağa gömülecek ve lağım muharebeleri dönemi başlayacaktı.  Arıburnu cephesinde olduğu gibi bugün birliklerimizin yorgun ve çok ağır zayiatlı oldukları rapor edilmesine rağmen Seddülbahir’de de gece taarruzu yapacaktık.

Kroki 23: 9.Tümen’in 1/2 Mayıs Gece Taarruzu

Biz gece taarruzu için hazırlık yaparken karşı taraf boş durmuyor; onlar da yarın bütün cephede taarruza hazırlanıyorlardı. Bu durum aslında bizim için bir talihsizlikti.

18,5 tabur (16bin kişi) ile 30 tabura (32 bin kişi) gece taarruzu yapacaktık. Bu taarruzdan beklediğimiz başarının tek dayanağı, Mehmetçiğin akıtacağı ter ve kan ile tanrısal mucizeden başka bir şey değildi.

Gece taarruzu saat 22.00’da başladı. Ancak düşmanın çok sert ve uyanık savunmasıyla karşılaşıldı. Saat 02.00’den sonra 9. Tümen bölgesinde düşman cephesi yarıldıysa da bu başarıdan faydalanamadık. Saat 03.00’da düşman siperlerine giren birliklerin geri çekildikleri rapor edildi. Birliklerimiz eski mevzilerine döndüklerinde güneş ağarmaktaydı.

7. Tümen cephesinde Fransızlarla birlikte savaşan Senegalli askerlerin Türk askeri karşısında hiç şansları tutmuyordu. Bu askerlerin yine cepheyi terk ettikleri görüldü. Bu fırsattan yararlanan askerlerimizin bir kısmının Morto Koyu kıyılarına ve Seddülbahir Köyü güney sırtlarına kadar ilerledikleri biliniyor ancak akıbetleri bilinmiyordu. Sonrada öğrenildi ki bu askerler sabaha kadar çarpışmışlar, kendilerini kurtarmaya çalışmışlar, bir kısmı geri dönebilmiş ama çoğu şehit veya esir düşmüştü.

7. Tümen bölgesinde bir girme bölgesi oluşmuştu ancak 9. Tümen eski mevzilerine döndüğünden 7. Tümen de geri çekilmek zorunda kaldı.

A.ERDOĞDU- Dün hareketli bir gün oldu. Her iki bölgede de taarruz edilmişti. 2 Mayıs günü her iki taraf için de hareketsiz geçmeye adaydı. Bugünkü faaliyetleri izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- Arıburnu bölgesinde Arıburnu’ndaki çıkarma iskelesine gemi demirleme yerlerine topçularımızın yaptığı atışlardan İngiliz Komutanlığı çok etkilenmekteydi. Bu atışların Lalebaba Tepesi veya Kabatepe’den gözetlenmiş oldukları kanısıyla ½ Mayıs gecesi şafak vaktinde Lalebaba Tepesi’ne İngilizler baskın düzenlediler.

Dün başlayan taarruzun bugün de devam edeceği düşünüldüğünden donanma ateşleri şimdiye kadar görülmeyen ölçüde gün boyunca devam etti.

Bu arada donanma Gelibolu kasabasını ve hastaneyi bombaladı.

Birliklerimiz muharebe hazırlıklarına devam ettiler. Anzaklar saat 19.00’dan sonra Bomba Sırtı kuzeyinde taarruz ettiler. Ağır zayiat verince geri çekilmek zorunda kaldılar.

 Kroki 24: İngiliz ve Fransızların 2 Mayıs günü Karşı Taarruzu

Seddülbahir bölgesinde İngiliz ve Fransız birliklerinin saat 06.00’dan itibaren taarruza başladıkları görüldü. Saatler kanlı izler bırakarak ilerliyor, muharebenin en kanlı dönemi yaşanıyordu. Birlikler arasında boşluklar oluşmaya başlamıştı.

Saat 10.00 olmuştu. Mevcut siperler gittikçe şiddetlenen düşman taarruzlarına karşı inatla savunuluyordu. Ancak şartlar çok ağırdı. Siperler şehit ve yaralılarla doluydu. Askerler günlerdir yorgun ve uykusuzdu. Cephane sıkıntısı ve susuzluk da başlamıştı. Askerler dün akşamdan beri hiçbir şey yememişlerdi.

Öğleye doğru siperlerde yer yer dalgalanmalar, birliklerde geri çekilme ve dağılma emareleri görülmeye başlandı. Saat 11.00’a kadar cephede birliklerimiz inatla savunmaya devam ettiler. Ne olduysa bu saatten sonra düşman saldırılarında birdenbire bir yavaşlama, sonrasında çözülmeler görülmeye başladı. İngilizler ve Fransızlar eski mevzilerine çekiliyorlardı.

Muharebelerin kendine özgü bir karakteri vardır. Başlangıçta iki taraf da birbirine acımasızca saldırır. Bir noktada cephede güç dengesi oluşur. O andan itibaren meydana gelecek gelişmelere, tarafların inadı, direnme gücü ve sabrı yön verir. Bu muharebede de sonucu Mehmetçiğin sabrı, tahammül gücü, vatanını, namusunu ve onurunu koruma iradesi tayin edecekti. Bugünkü gelişmeler, yüzyıllardır muharebe ortamında zaman zaman yaşanan tarihsel olayın bir örneğiydi.

A.ERDOĞDU- Dün Arıburnu bölgesi sakin geçerken, Seddülbahir’de İngiliz ve Fransızların taarruzu görülmüş ancak sonuçta bu birlikler yine eski mevzilerine dönmüşlerdi. Kuzey Bölge Komutanlığına tahsis edilen 16. Tümen’in intikali dün devam ediyordu. Güney Bölge Komutanlığına tahsisli 15. Tümen’in intikali tamamlanmak üzereydi. 3 Mayıs günü bu ihtiyatların da kullanılacağı planlamalar yapılacaktı. Bu gelişmelerden bahseder misiniz?

M.K.TUTKUN- Arıburnu bölgesinde bugün Yarbay Mustafa Kemal birliklerine, cephe şartlarının psikolojisini ve kendisinin maiyeti üzerindeki otoritesini tesis etmeye kararlı ruh halini yansıtan önemli bir emir verdi:

"Bazı birliklerin henüz istenen düzene giremedikleri anlaşılıyor. Bir birliğin tamamen komutanın elinin altında ve kontrolünde bulunmamasının, savaş koşulları ve taktik bakımından ne kadar arzu edilmeyen bir durum olduğunu her birlik komutanı takdir etmelidir. Karşımızdaki düşmanı imha etmek, maddi ve manevi gücümüzün tümünü kullanmakla mümkün olacaktır. Birliğini tamamen kendi kontrolüne ve elinin altına alamayan bir birlik komutanı görevini yapamıyor demektir. Bu nedenle, bir an önce her tabur ve alay komutanı maiyetini toplayıp kontrolleri altına alsınlar. Bugün gece yarısına kadar her tabur ve alay komutanı kendi imzasıyla birliğine hâkim ve nafiz olduğunu bana bildirecektir. Düzenin sağlanmasına engel olan ve muhalefet edenleri, her birlik komutanı ve her subay vurmak zorundadır.“

Bugünün bir diğer önemli olayı Yarbay Mustafa Kemal’in Enver Paşa’ya yazdığı aşağıdaki mektuptur:

“Maydos bölgesi kuvvetlerine kumanda ettiğim zaman aldığım düzenle düşmanın karaya çıkmasına imkân verilmeyebilirdi. Liman von Sanders Paşa Hazretleri bizi, bizim orduları, bizim memleketimizi tanımadığından ve layığıyla araştırmada bulunacak kadar bir zamana sahip olmadığından, sahilde çıkarma kıyılarını tamamen açık bırakarak tertibat almış ve bugün düşmanın karaya asker çıkarmasını kolaylaştırmıştır.

Vatanımızın müdafaasında kalp ve vicdanları bizim kadar çırpınmayacağına şüphe olmayan başta von Sanders olmak üzere bütün Almanların fikirlerine itimat etmemenizi kat’i surette temin ederim. Bizzat buraya teşrif eder, genel durumumuzun gereklerine göre bizzat sevk ve idare etmeniz münasip olur kardeşim.”

Bu mektupla Mustafa Kemal Liman Paşa’yı açıkça Enver Paşa’ya şikâyet ediyordu.

Seddülbahir bölgesinde birliklerimizin durumu hiç iç açıcı değildi. Dün gece yine uykusuz bir gece geçirilmişti. Birlikler bir hayli hırpalanmış, ağır zayiat vermiş ve karışmış durumdaydılar. Alayların kayıpları %40’lardaydı. Subayların hemen hepsi şehit veya yaralı düşmüştü. Tümen Komutanları bu eksikliklerin giderilmesi ile çabalarken, yeniden taarruz emri verilmesini hiç akıllarından bile geçirmiyorlardı. Ama Alman subaylardan oluşan Güney Bölge Komutanlığı bölgeye intikal etmekte olan taze kuvvet 15. Tümen’den cesaret alarak böyle bir maceraya sürüklenecekti.

General Hamilton da Arıburnu bölgesinden kaydıracağı kuvvetlerle yeni bir taarruz planı üzerinde çalışıyordu. 

Güney Bölge Komutanlığı tarafından yayınlanan emir gereğince birliklerimiz bu gece 23.00’da gece taarruzu yapacaktı. Sol kanatta 7. Tümen, sağ kanatta 9. Tümen bulunacak, yolda olan 15. Tümen de sonradan muharebeye girecekti.

Kroki 25: 3/4 Mayıs’taki Türk Karşı Taarruzu

Emir birliklerin eline geç ulaşmış, tabur ve bölük komutanlarının hazırlıkları yetersiz kalmıştı, ayrıca bozuk şekilde Türkçe çevrilmiş emirde bazı noksanlık ve anlaşılmayan hususlar da bulunmaktaydı.

Taarruz bu şartlar altında planlanan saatte başladı. 9. Tümen cephesinde 14 tabura üç taburla taarruz ediliyordu. Bazı bölgelerde düşman siperlerine girildiyse de yarım saat sonra taarruz hızında yavaşlamalar görüldü. Saat 02.00’da tümenin taarruzu durduruldu ve birlikler eski mevzilerine çekildi.

7. Tümen bölgesinde ise durum farklıydı. Yeterli hazırlık yapılamaması ve ışıldaklarla aydınlatılan donanma ateşleri nedeniyle birlikler ağır zayiat vermekteydiler. Bazı yerlerde düşman siperlerine girildiyse de bu hücumlar daha ileri götürülemedi.

Bölgede en vurucu güç olan 15. Tümen intikal halindeydi. Oysa Bölge Komutanlığı karargâhı harita mesafesini ölçmüşler, tümenin saat 21.00’da cepheye yanaşıp taarruz saatine kadar ileri hatlarda yer alabileceğini umut etmişlerdi. Böylece 7. Tümen bölgesindeki harekât 15. Tümen’in sürükleyici dinamizmiyle cepheyi yarıp Tekke Koyu istikametinde düşmanı denize dökecekti. Ancak gece karanlığında ve tanınmayan bir arazide yaya yürüyüş gecikmelere sebep oldu ve 15. Tümen’in öncü birlikleri ancak saat 01.00’dan sonra cepheye ulaşabildiler.

15. Tümen birliklerinin parça parça girdiği taarruz, planlanan düzenden yoksun olarak başladı. Birlikler birbirine karıştı. Karanlık ve kargaşada sadece düşman değil, Türk askerleri de birbirlerine ateş ediyorlardı. Bu kargaşa güçlükle önlendikten sonra zor da olsa Fransız cephesi Morto Koyu istikametinde yarıldı. Bazı birliklerin Seddülbahir istikametinde zeytinliklere kadar ilerledikleri görüldü.

Saat 02.00’ı geçmişti. Birlikler arasında sevk ve idare bağlantıları koptu. Sabaha yaklaşan saatlerde kimin nerede olduğu bilinmiyordu. Ancak ortalık ağarmaya başladığında düşmanı denize dökmeye zaman kalmamıştı. Şafakla birlikte artan donanma ateşleri etkisiyle açık arazide yakalanan birliklerimiz ağır zayiat vermeye başladılar.

Saldırıyı yarın gece de devam ettirmek isteyen Alman komutan bir türlü geri çekilme emri vermiyordu. Nihayet 4 Mayıs günü saat 22.00’da hücum harekâtı durdurulmak zorunda kalındı. Birlikler eski mevzilerine çekildiler. Bu arada 8 bin mevcutla muharebeye giren 15. Tümen 3 bin 900 kişi zayiat verdi ve Soğanlı Dere’ye alındı.

A.ERDOĞDU- Dün Seddülbahir bölgesi çok hareketliydi. 15. Tümen hiç tanımadığı arazide ve önceden koordine edilmeksizin bir başka birliğin üzerinden aşarak gece şartlarında 40 km. kadar yürüdükten sonra taarruza zorlanmıştı. Bu kararı verenlerin tümü Almandı. Karargâha atanan tek Türk subayı Yüzbaşı Bursalı Mehmet Nihat Bey bu sabah karargâha katılmıştı. Planlamanın uygun olmadığını fark etmiş ancak iş işten geçmişti.

3/4 Mayıs gecesi yapılan gece taarruzu aceleci bir sevk ve idarenin kurbanı olmuştu. Bu noktada akla şu soru geliyordu: “Neden yeterli hazırlık yapılmadan alelacele ve parça parça taarruz ediliyordu?” Bu taarruzun artçı şokları ile sorulan soruya cevap olarak ne söylenebilir?

M.K.TUTKUN- Bu konudan önce dün akşam Arıburnu bölgesinde meydana gelen bir olaydan bahsedeyim. Dün gece 03.00 sıralarında Arıburnu iskelesini yandan ateş altına alan topçu birliklerine ve gözetleme yerlerine Anzaklar baskın düzenlediler. Önceden hazırlıklı olunduğu için bu baskın çok fazla zayiat vermeden geçiştirildi.

Dün gece yapılan Seddülbahir bölgesindeki başarısız taarruzla ilgili olarak Güney Bölge Komutanlığı 3. Kolordu Komutanlığına rapor gönderdi:

“Dün gece yapılan taarruzlarda beklenen sonuç elde edilememiştir. Birliklerimiz halen eski mevzilerinde bulunmaktadırlar.”

Bu taarruzdan 3. Kolordu Komutanlığının bilgisi yoktu. Ayrıca 15. Tümen eski mevzilerinde değil, Morto Koyu sırtlarında, açık arazide ve yanları düşman ateşi altında emir bekliyordu. Görünen o ki, bu olayda 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa Liman Paşa ile Sodenstern arasından çıkarılmak suretiyle bu kanlı olay yaşanmıştı.

Liman Paşa ilerleyen yıllarda bu olayı şöyle yorumlayacaktı: “Yazık şu Türklere, yazık şu Türkiye’ye, vatanları tehlikede iken geleceklerini idare eden milli bir karargâhtan bile mahrumlar. (Osmanlı Başkomutanlık karargâhını kastederek) Şu karargâh bir Türk karargâhı değil, Falkenhayn karargâhının İstanbul’daki şubesi gibi çalışıyor.”

Bu arada, zincirleme tekrarlanan hücumlar sonunda düşman askerlerinin de ciddi moral bozukluğuna uğradıkları, gecelerden fazlasıyla korkar hale geldikleri ve giderek tükenmekte oldukları da bir gerçekti.

Masa başında Osmanlı ordusunun Balkan Harbi’ndeki talihsizliği esas alınarak yapılan planların yanlışlığı ortaya çıkmıştı. Türk askeri granit gibi sağlamdı ve klasik anlayışlara uymayan hareketleriyle ne yapacağı önceden kestirilemiyordu.

Yaşanan olaylar üzerine Yarımada’da yeni teşkilatlanmaya gidildi. Bu arada Alman Sodenstern Güney Bölge Komutanlığından alındı ve yerine 15. Kolordu Komutanı Alman Weber Paşa atandı.

Bu dönemde en büyük sıkıntı subay ve er ikmalinde yaşanıyordu. Birlik mevcutları alabildiğine azalmış olmasına rağmen yerleri doldurulamıyordu. Erden ziyade subay ihtiyacı çok daha önemliydi.

A.ERDOĞDU- 5 Mayıs 1915 günündeyiz. Bugüne kadar yapılan muharebelerde düşmanın dar kıyı kesiminde daha fazla güçlenip ileri hareketlere başlama imkânı bulamadan denize dökülmesi amacıyla cepheye gönderilen takviye birlikleri dinlenmeden, bölgeyi ve beraber muharebe edeceği birlikleri tanımadan, yeterli muharebe hazırlığı yaptırılmadan, parça parça, siklet merkezi teşkil etmeden ve büyük ölçüde gece şartlarında hücuma zorlanmış, böylece hem ağır zayiat verilmiş hem de fırsatlar boşa harcanmıştı.  Anlaşıldı ki; bu muharebe iki taraf için de tam bir sinir, irade, kan ve insan savaşı olacak; kim sabreder, enerjisini dikkatli kullanır ve ayakta kalırsa o kazanacaktı. Düşmanın avantajı ateş gücü ve donanmasındaydı; biz ise ancak süngüyle ve gırtlak gırtlağa boğuşma ile kazanacaktık. Bugün Yarımada’daki birlikler Anadolu Grubu, Güney Grubu,  Kuzey Grubu ve Saros Grubu olarak yeniden teşkilatlandırıldı. 16 Mayıs gününe kadar birbirine karışmış birlikler ayrılacak ve birlikler kendi komutanları emrine gireceklerdi. Ancak 17 Mayıs tarihine kadar Arıburnu bölgesinde kısmen sükûnetin hâkim olduğu bir dönem yaşanacaktır. Seddülbahir bölgesine geçmeden önce Arıburnu cephesindeki faaliyetleri bir özetler misiniz?

M.K.TUTKUN- 13 gün sürecek bu dönemde iki tarafın da başlıca faaliyeti; geceli gündüzlü süren tahkimat, gizleme ve engelleme faaliyetleri olacaktı. Bu kapsamda özellikle Kanlısırt savunmasını devralan 16. Tümen’in çalışmaları dikkat çekiyordu.

16. Tümene bir paragraf açalım…

Bu tümen Adana, Mersin yöresi askerlerinden oluşuyordu. Seferberlik planı gereğince tümen İstanbul-Çatalca bölgesine intikal etmiş; bilahare Çanakkale Cephesi’ne sevk edilmişti. Tümen muharebeler boyunca bölgede kahramanca görev yapmış ve muharebeler süresince zayiatını karşılayacak er ikmalini aynı yöreden yapmaya devam etmiştir. Bu tümenin görev yaptığı bölgede Adana Sırtı ve Mersin Deresi isimlerinin kullanılması, bu tümenin geldiği yöreye ödediği bir vefa borcu olarak değerlendirilebilir.

 Mustafa Kemal ilk defa bugün yayınladığı emirde “Arıburnu Kuvvetleri Kumandanı” tabirini kullanacaktı. Zayiat veren birliklere tertip edilmek üzere ilk er kafilesi 6 Mayıs günü geldi. 13 Mayıs’a kadar 7 bin 500 er gelecekti. 6 Mayıs günü Maydos, Çanakkale ve Gelibolu tekrar bombalandı. Aynı gün Başkomutanlık emriyle 2. Tümen’in İstanbul’dan yola çıkarıldığı bildiriliyordu.

Kanlısırt-Kırmızı Sırt hattında bağlantının zayıflığı dikkat çekmekteydi. Bu bağlantı koparıldığı takdirde birliklerimizin ikmali tehlikeye girecekti. Bu bağlantıyı kuvvetlendirmek amacıyla 6/7 Mayıs gecesi Şehitler Tepesi baskını gerçekleştirildi ancak başarı sağlanamadı ve harekât durduruldu.

7/8 Mayıs gecesinden itibaren birbirini takip eden münferit geceli gündüzlü bir bölgesel hücumlar dönemine girildi. Saat 22.00’dan itibaren 57. Alayla Korku Deresi istikametinde taarruz ettik. Taarruz başarılı geçti ama ele geçirilen siperler denize bakıyordu. Donanma ateşleri nedeniyle gün ağarmadan birlikler tekrar geri alındı. Aynı saatlerde güney kanatta 72. Alay da taarruz etmişti ancak gürültülü yapılan bu taarruzu düşman önceden fark ettiğinden başarı sağlanamadı.

Çatışmaların siper muharebelerine dönmesinden sonra birliklerimiz Kanlısırt-Kırmızı Sırt hattında iyi tutunmakla birlikte, her iki siper arasındaki bağlantının zayıf olduğu dikkati çekmekteydi.  Bu tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla 57. Alayla aynı zamanda 125. Alay 3. Taburda görevli gönüllü subay Üsteğmen Saffet (Pozantı) komutasında seçilen fedai müfrezesiyle de Şehitler Tepesi istikametinde baskın taarruzu icra edildi. Ancak düşman tetikteydi.  Müfrezenin taarruzu bastırıldı.   

 Taarruz tekrarlandı. Düşman siperlerine girmek isteyen askerlerin hepsi şehit oldu. Bu arada Üsteğmen Saffet de yaralandı. Müfreze mevcudu 60-70 kişiye indi. Geriden gelen bölükle hücum yenilenmeye çalışılsa da bir netice alınamadı. Harekât durduruldu.

Müfreze Komutanı Üsteğmen Saffet İstiklal Savaşı’na albay olarak katılacak, Pozantı’nın düşman işgalinden kurtarılması için verilen mücadelede yaralanacak ve istiklal madalyası alacaktır. Savaştan sonra Mustafa Kemal kendisini çağırmış ve “Ordudan ayrıl, seni mebus yapalım” teklifinde bulunmuşsa da,  Saffet Bey “Paşam, teşekkür ederim ama ben askerim, bundan sonra da faal asker olarak devam etmek isterim” cevabını vermiştir.

Albay Saffet Pozantı’nın ismi, 29 Ağustos 1940 tarihli Vatan gazetesinin birinci sayfasında generalliğe terfi listesinin birinci sırasında yer almıştır. 1942 yılında tümgeneral olan Saffet Pozantı, 1947 yılında emekliye ayrılmış ve girdiği her savaştan aldığı mermi veya süngü yaralarıyla Osmanlı’nın son 10 yılındaki savaşların izlerini bedeninde taşıyan Saffet Pozantı 1957 yılı sonbaharında vefat etmiştir.

Askerlerimizin intikam duygularını hafifletmek ve gerçek düşman durumunun öğrenilmesini kolaylaştırmak üzere, sağ esir, makineli tüfek, tüfek getireceklere altın para dahil ayrı ayrı kıymette takdir edilecek hediyeler/mükafatlar verileceği mealinde emirler verilmişti.

9/10 Mayıs gecesi bir tugay kadar kuvvetle düşman cephenin en kritik kesimi olan Bomba Sırtı’na ani bir baskın yaptı. Saldırı geri püskürtüldü ve tugaya ağır zayiat verdirildi. Bundan böyle Arıburnu cephesinin nabzı Bomba Sırtı ve Korku Deresi’nde atacaktı.

Yer yer yapılan lağım patlamaları nedeniyle zayiatımız arttığı gibi patlamayı müteakip yayılan bomba bulutları, toprak altında kalmayarak dışarıya fırlayan, sersemlemiş veya yaralanmış askerlerimizi büsbütün imha ediyordu. Türk zekâsı bunun çaresini de buldu ve bakır karavanalarla dinleme yapılarak düşmanın lağım saldırıları kontrol altına alındı.

Bu arada birbirine yakın siperler arasında el bombalarıyla adeta bir ölüm tenisi oynanmaktaydı. Yakın mesafede atılan el bombaları havada yakalanarak tekrar geri iade edilebiliyordu.

10 Mayıs günü Enver Paşa Gelibolu’ya geldi. Ardından bütün cepheyi gezdi.

11 Mayıs günü Enver Paşa Yarbay Mustafa Kemal’le bir saat kadar özel görüşme yaptı.

12 Mayıs günü İstanbul’a dönen Enver Paşa 13 Mayıs günü 5. Ordu Komutanlığına birinci maddesi “Kuzey Grubu’nda muharebenin son safhaya geldiğini, yola çıkarılmış olan 2. Tümen ile kesin sonuç sağlanacağını” bildirmekteydi.

Düşman 13/14 Mayıs gecesi saat 01.30’dan itibaren Bomba Sırtı-Cesaret Tepe kuzeyi arasındaki mevzilerimize tekrar saldırdı. Öndeki bazı siperlere girildiyse de süngü hücumuyla saldırı geri püskürtüldü.

Yarbay Mustafa Kemal birkaç yıl sonra Ruşen Eşref'e anlattığı anılarında, 13/14 Mayıs gecesi Bomba Sırtı-Cesaret Tepe kuzeyi arasındaki bölgede yapılan kıyasıya mücadeleyi hatırlatarak Türk askerinin kahramanlığını bir kez daha veciz ve heyecanlı ifadelerle açıklayacaktır:

"Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz, yalnız size Bomba Sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arası mesafe sekiz metre yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine gidiyor, fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekküldür bu biliyor musunuz? Öleni görüyor üç dakika sonra öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor.

 Sarsılma yok, okuma bilenler Kur'anı Kerim okuyor, Cennete gitmeye hazırlanıyor, bilmeyenler kelimeyi şahadet getiriyor. İşte bu Türk askerindeki inanç ve ruh kuvvetini, gücünü gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebeleri’ni kazandıran bu yüksek ruhtur.”

15 Mayıs günü çarpışmalar esnasında 1. Avustralya Tümen Komutanı bir keskin nişancımız tarafından vuruldu. Yaralı komutanın tahliyesi esnasında askerlerimiz ateş kestiler.

Yeni teşkilata uygun şekilde emir komuta ilişkileri 16 Mayıs günü yürürlüğe girdi. Kuzey Grup Komutanı bugün resmen göreve başladı. Böylece Yarbay Mustafa Kemal’in 23 günlük Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı sona eriyordu.

A.ERDOĞDU- Arıburnu cephesinde 16 Mayıs gününe kadar ne gibi gelişmeler olduğunu öğrendik. Bu cephede münferit olaylar vuku bulmuştu. Ancak Seddülbahir cephesinde daha kapsamlı çatışmalar meydan gelecektir. Bu gelişmeler içinde en önemlisinin 6-8 Mayıs günlerinde cereyan eden İkinci Kirte muharebesi olduğunu düşünüyorum. Bu muharebeyi anlatır mısınız?

M.K.TUTKUN- 2 Mayıs gününe kadar düşmanın yaptığı ileri hareketler her defasında geri püskürtülmüş ve ağır zayiat verdirilmişti. 42. İngiliz Tümeni ve 2. Fransız Tümeni’nin intikali devam ediyordu. Türk tarafında da takviyeler devam ediyor, zaman lehimize işliyordu.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken General Hamilton, 6 Mayıs sabahı başlamak üzere yeni bir taarruz kararı aldı. 29. İngiliz Tümeni, karışık İngiliz Tümeni ve 1. Fransız Tümeni olarak teşkilatlanan 45 taburla esas hedef Alçıtepe olacak şekilde taarruz edilecekti.

Kroki 26: İngiliz ve Fransız Birliklerinin Kirte’ye 6 Mayıs Günü Taarruz Planları

Geliştirilen plan 28 Nisan günü denenen Birinci Kirte muharebesindeki planın kopyasıydı; ancak kullanılacak kuvvetler iki kata çıkarılmıştı.

Birliklerimiz 7. ve 9. Tümenler muhtemel bir saldırıya karşı savunma düzenlerini yeniliyor, zayiat ikmaline devam ediyorlardı. Kirte-Seddülbahir yolunun batısında yedi taburlu 7. Tümen, doğusunda 11 taburlu 9. Tümen ve 15. Tümen’den geri kalan beş tabur ihtiyatta olmak üzere toplam 23 taburla savunma düzeni almıştık. Kâğıt üzerinde görülen 23 taburun gücü aslında 18 tabur kadardı. Birliklerimiz 5/6 Mayıs gecesini de uykusuz geçirmişlerdi. Keşif faaliyetleri yoğunlaştırıldı. 6 Mayıs sabahı bütün birliklerin çok dikkatli ve uyanık bulunması emredildi.

6 Mayıs sabahı ilerdeki düşman hatlarında kıpırdanmaların arttığı, emniyet kuvvetleri bölgesinde çatışmaların olduğu rapor edilmeye başlandı. Yarım saat süren hazırlık ateşinden sonra düşmanın ileri harekâtı başladı.

Saat 12.00 sıralarında Fransız kanadı 7. Tümen birlikleri ile temasa geçti. Dişe diş boğuşmalarla ortalık karıştı. Öğleden sonraki saatlerde Fransız hücumları Türk kayalarına çarptıkça kırılıyor, çatışmalar şiddetlendikçe Mehmetçik zindeleşiyordu. Sonuçta akşama doğru Fransız taarruzları durduruldu.

9. Tümen bölgesindeki İngiliz taarruzlarının da yavaş, ürkek ve etkisiz şekilde ilerlediği görüldü. İngilizler ileri hatlarımıza dahi ulaşamadan emniyet kuvvetlerimize takılıp kaldılar. Sonunda onlar da bulundukları hatlarda siper kazmaya başladılar. Karışık İngiliz Tümeni’nin taarruzları da muharebe ileri karakollarımız önünde tıkanıp kaldı.

Kroki 28:  2. Kirte Muharebesi (6 Mayıs Durumu)

İkinci Kirte muharebesinin ilk gününde İngiliz ve Fransızlar tam bir hayal kırıklığı yaşıyor, taraflar suçu diğerine atıyorlardı. Her iki taraf kuvvetleri 6/7 Mayıs gecesini yeni bir harekât hazırlığıyla geçirdiler.

Kroki 29: 2. Kirte Muharebesi (7 Mayıs Durumu)

7 Mayıs sabahı taarruz aynı plan dâhilinde devam edecekti. Düşman topçusu ve donanma ateşleri saat 10.00’da tekrara başladı. 15 dakika sonra İngilizlerin 9. Tümen bölgesinde ilerlediği görüldü. İngilizler muharebe ileri karakollarımızı aşıp asıl siperlerimize yaklaştılarsa da, açılan ateşler sonucu taarruz durduruldu.

Öğleden sonra tekrar başlayan İngiliz taarruzları saat 16.30’da yeni ve çok şiddetli topçu bombardımanıyla devam etti. Karşılıklı süngü muharebesinden sonra hava kararırken düşmanın bütün çabaları boşa çıkarılmıştı.

Fransız cephesindeki düşman taarruzları kademeli olarak geç başladı. 7. Tümene üç kat fazla kuvvetle taarruz ediliyordu. 16.30’da Fransız taarruzları iyice şiddetlendi. Çanakkale’nin en yorgun, en fazla zayiat vermiş ve bütün birlikleri birbirine karışmış olan 7. Tümen bugünkü muharebelerde adeta şahlanmış ve 7 Mayıs harekâtına kendi adını verdirecek kadar başarılı olmuştu. 7 Mayıs günü sonunda düşman varını yoğunu ortaya koymasına rağmen tekrar eski siperlerine geri çekildi. Değişen bir şey yoktu ama Türk askerinin morali yükselmiş ve Ordu Komutanına kadar tam bir güven duygusu oluşmuştu. 8 Mayıs sabahı General Hamilton da karaya çıkmıştı.

Kroki 30: 2. Kirte Muharebesi (8 Mayıs Durumu)

Sabah saat 10.15’ten itibaren denizden ve karadan bombardımanı müteakip dünkü plana göre düşmanın ileri harekâtı başladı.

9. Tümen bölgesinde İngilizler ileri hatlarımıza 300-400 metre kadar yanaştılar; ancak ağır zayiat vererek durmak zorunda kaldılar.

7. Tümen bölgesindeki Fransız taarruzları daha ilk hamlede durduruldu ve bu birlikler hücum mesafesine dahi sokulmadı.

Saat 17.30’dan sonra her iki tümen bölgesinde İngiliz ve Fransız taarruzları tekrarlandıysa da göğüs göğüse muharebeler sonucu taarruzlar gelişmedi.

İkinci Kirte muharebesinde üç gün savaşılmış ve çok fazla kan dökülmüştü. Sonuçta siperlerimiz aynı yerlerde ve eskisinden daha güçlü olarak kalmaya devam ediyordu.

Üç günün sonunda zayiatımız 2 binden fazlaydı. Düşmanın zayiatı da 6 bin 500 civarındaydı. General Hamilton ve askerleri için asıl kayıp moral değerlerdeydi; zafere olan inançlarını kaybetmişlerdi.

General Hamilton 8/9 Mayıs gecesi Savaş Bakanı Kitchener’e şöyle rapor gönderdi:

“Hedefime varamadım. Harekât başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bunun neşe kaçıran bir netice olmasından korkmakla beraber, bu işin içinden çıkmanın bir yolunu da pek göremiyorum.”

Bu rapor, Türk askerinin başarısının düşman komuta kademesini nasıl sarstığının ve tükettiğinin bir göstergesiydi.

Seddülbahir bölgesinde düşman donanması kara birliklerini desteklemek adına Yarımada’yı çembere alıyor ve bölgede bizim bir savaş gemimiz olmadığından poligon atışı yapar gibi birliklerimize zayiat verdiriyordu. Bunlar içinde birliklerimiz en çok Morto Koyu’na gönderilen Goliath ve Cornwails adlı iki savaş gemisinden şikâyetçiydiler. 13/14 Mayıs gecesi Muavenet-i Milliye muhribimiz gereğini yaptı, Morto Koyu’na gizlice gitti, Goliath’ı batırdı ve salimen geri döndü.

14 Mayıs günü Goliath olayından sonra Queen Elizabeth zırhlısı İngiltere’ye doğru yola çıktı. 15 Mayıs günü de İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Fischer istifa etti. Bu gelişme Churchill’in de istifasını getirecekti.

Çanakkale’de küçük bir Türk savaş gemisinin yaptığı bir hareket İngiltere’de kabineyi sarsarken, tüm dünyada Türk Boğazlarının kuvvet zoruyla geçilemeyeceğini bir defa daha gösteriyordu.

16 Mayıs’ta Lord Kitchener General Hamilton’a bir telgraf çekti: “Harekâtın bir neticeye vardırılması için ne kadar kuvvete ihtiyaç var?”

İki tümen talebine Kitchener “52. İngiliz Tümeni yolda” cevabını verdi. Tam bu sırada İngiltere’de hükümet değişikliği oldu ve takviye bir süre gecikti.

17 Mayıs günü dört Alman denizaltısının Çanakkale’ye gelmekte olduğu haberi bizleri sevindirirken, bu haber İngilizleri hiç memnun etmedi. Bunun üzerine düşman savaş gemisi sayısı 11’den altıya indirildi ve yerlerine monitörler görevlendirildi.

Muavenet-i Milliyemizin son marifeti de, 20 Mayıs günü İngiliz kabinesinin istifası ve görevden çekilmesi olacaktı.

A.ERDOĞDU- Enver Paşa Arıburnu cephesinde önemli bir karar vermiştir. Taze bir tümenle takviyeli olarak düşmana taarruz edilecektir. Bu taarruzun yapılacağı 19 Mayıs gününe kadar meydana gelen gelişmeleri, 19 Mayıs taarruzunu ve sonuçlarını izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- 19 Mayıs taarruzunda asıl taarruzu gerçekleştirecek 2. Tümen’in Sarafim Çiftliği’ne intikali 16 Mayıs günü tamamlandı. Tümen ilerleyen günlerde Arıburnu cephesine yanaştı ve Kuzey Grubu’na katıldı. Tümenin tüm bu faaliyetleri düşman tarafından sürekli izlenmekteydi. Bu takviye yeni bir taarruz emaresi olarak değerlendirilmekteydi.

16 Mayıs’ta yürürlüğe giren yeni teşkilatlanmaya göre Yarbay Mustafa Kemal’in Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı sona erdi ve Esat Paşa 5. Tümen, 19. Tümen, 2. Tümen ve 16. Tümen’in oluşturduğu Kuzey Grup Komutanı olarak görev yapamaya başladı. Grubun muharip mevcudu 42 bin kişi (43 tabur) idi.

Yapılan plan gereğince; 18 Mayıs günü düşman siperleri sabah, öğle ve akşam saatlerinde bombalanacak, 18 Mayıs gecesi 2. Tümen gizlice ileri yanaşacak, 19 Mayıs günü saat 03.30’dan itibaren baskın şeklinde 19. Tümen düşmanın kuzey kanadına, 5. Tümen merkezine, asıl taarruz kuvveti olan 2. Tümen Kırmızı Sırt-Kanlısırt üzerinden Yeşiltarla istikametinde merkezle güney kanat arasına, 16. Tümen de Kanlısırt ve güneyindeki düşman güney kanadına hücum edecekti.

                        

Kroki 32: Arıburnu Muharebeleri (19 Mayıs Türk Taarruzu)

Bu taarruz, Çanakkale Muharebeleri’nin müstesna olaylarından birisidir. Muharebelerin bir siper harbi karakterine dönüştüğü bütün komutanlarca kabul edilmesine rağmen, ters bir karar ve olumsuz neticeleneceği başında belli olan bir plan uygulanmıştır.

6,5 saat gibi kısa bir sürede verilen %30 zayiat korkunç bir rakamdır. Bir anda ve daracık bir taarruz şeridinde binlerce insanımız feda edilmiş, pervasızca ateşe atılan yiğit Mehmetçikler birbirinin üzerine düşerek şehit olmuşlar, buna rağmen olumlu hiçbir sonuç da elde edilememiştir.

19 Mayıs günü Çanakkale Muharebeleri’nin en kanlı günü olmuştur. Bu muharebeleri iyi bilmek, birliklerde ve Türk askerindeki eşsiz yiğitlik ve itaat ruhuyla hafife alınmış ve her türlü etkenle karıştırılmış sevk ve idare hatalarını iyice irdelemek gerekmektedir. 

Saat 03.30’dan itibaren kuzeyde 19. Tümen bölgesinde taarruz sessizce süngü hücumuyla başladı. Gece karanlığında askerlerin sadece siluetleri ve süngü parıltıları/şakırtıları fark ediliyordu. Kızılca kıyamet de o zaman koptu. Nefeslerini tutmuş eli tetikte bekleyen Anzak askerlerinin yoğun ateş sesleri yeri göğü inletmeye başladı. Taarruz gelişmekteydi.

Asıl taarruzu yapan 2. Tümen’in 03.30 öncesi çıkardığı gürültüler, buradaki düşmanı erkenden ikaz etmişti. Düşman 2. Tümen’in beklenen taarruzunu korkunç bir ateş gücüyle karşıladı. Birliklerimiz çok ağır zayiat vermekteydiler. Taarruz gelişemiyordu.

19. Tümen’in iç kanadı geride kalmış; bunun sonucu olarak 5. Tümen’in sağ kanadı tehlikeli bir şekilde açılmıştı. Bu nedenle 5. Tümen derinliklere ilerleyemiyordu.

2. Tümen bölgesinde hücum dalgaları birbiri üzerine yığılıp yere serildikçe geriden gelenler de ortalığı cehenneme çeviren ateşler arasında ne tarafa gideceklerini bilemiyorlardı. Birlikler birbirine karışmış, emir komuta içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Çatışmanın ilk saatinde tam bir katliam yaşanıyordu.

Saat 05.10’da 2. Tümen Komutanı Kuzey Grup Komutanına; hücumların durduğunu ve taarruz imkânının kalmadığını rapor etti.

2. Tümen’in acemiliği ve aceleciliği güney kanattaki 16. Tümen’in taarruzunu da etkiledi ve bu tümen bölgesinde de baskın sağlanamadı. Bu cephede de taarruz durduruldu.

Saatler 05.30’u gösterdiğinde ciddi bir sonuç elde edilememişti. Özellikle 2. Tümen’in zayiatı çok fazlaydı. Taarruzun gündüz şartlarında da devam etmesi emredildi. Ancak saat 10.00’a kadar yapılan taarruzdan hiçbir olumlu sonuç alınamadı. Ve bu saatte taarruz durduruldu. Mevcudunun %40’ını zayi eden 2. Tümen geri alındı.

6,5 saat devam eden muharebelerde zayiatımız 3 bin 420 şehit olmak üzere 9 bin 940 (%33), düşmanı zayiatı ise 636 idi.

Bu taarruzda düşmana göre mevcudumuz 2,5 kat fazla olmasına rağmen verdiğimiz zayiat düşmanın 16 katı olmuştu.

Taarruz sona ermiş ancak siperler arasında binlerce cesedin/yaralının varlığı en azından sağlık nedeniyle bir tehlike oluşturuyordu. Ayrıca; kan kokusu, yaralıların inlemeleri ve çoğalan sinekler çok rahatsız edici oluyordu. Bu rahatsızlığı en ciddi hissetmesi nedeniyle General Hamilton’un talebiyle 24 Mayıs günü sekiz saatlik bir ateşkes imzalandı. Bu süre içinde taraflar kendi şehit/ölü/yaralılarını, silahlarını toplayıp defnedeceklerdi.

Ateşkes planlandığı şekilde uygulandı. Bu uygulama süresinde Anzak askerleri Türk askerlerinin kendilerine anlatıldığı gibi kötü olmadıklarını gözleriyle gördüler. Karşılıklı hediyeleşmeler yapıldı. Bu saatten sonra Arıburnu cephesinde “Centilmenler Savaşı” başlayacak; barbar, vahşi, acımasız Türk yerini, Jonny Türk, Mert Türk alacaktır.

19 Mayıs taarruzunda başarısızlık sebepleri olarak şunlar söylenebilir:

 19 Mayıs'ta taarruz edilmesiyle ilgili üst makamlarca alınan karar genellikle uygundu. Ancak taarruzun buradaki Anzak birlikleri takviye edilmeden başlatılması, kuvvetli bir ateş desteğinin sağlanması ve etkili bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekiyordu. 

19 Mayıs taarruzu başlarken birliklerimizin, bol malzemeyle siper harbi esaslarına göre tahkim edilmiş ve engellenmiş, cephanesi sınırsız ve bol makineli tüfek ateşleriyle korunmuş düşman siperlerine taarruz ettikleri geç fark edilmişti.

Keza ağır top ve topçu mühimmatının azlığı, baskın tesirinin tam sağlanamaması, gece muharebeye sokulan 2. Tümen’in arazinin yabancısı olması, derin avcı hendeklerinden hücuma kalkmak için gereken tedbirlerin alınmaması, birliklerin gece mevzi değiştirmelerinde görülen karışıklıklar, çıkarılan gürültüler, hücumların derinlik içinde değil, yoğun ve sıkışık hatlar halinde ve hatta kollar halinde yapılması harekâtın başarı şansını olumsuz etkilemişti.

Bir gün önceki çatışmalarda sarf edilen topçu cephanesi, 19 Mayıs taarruzu için elde tutulabilir ve baskın tesiri ortadan kalkınca hedeflerin olgunlaştırılmasında veya en azından birliklerimize en fazla zayiat verdiren makineli tüfeklerin tahrip edilmesinde kullanılabilirdi.

Son olarak; yeni gelen taze kuvvet 2. Tümen’in araziye ve muharebe şartlarına intibak etmesi için bu birliğe biraz zaman verilebilirdi.

Özetle; Liman Paşa da anılarında, “Bahis konusu bu taarruzun tarafımdan işlenmiş bir hata olduğunu kabul ederim” itirafı da başarısızlık sebeplerini açıklamaktaydı.

A.ERDOĞDU- Arıburnu cephesinde başarısız 19 Mayıs taarruzu gerçekleştirilirken Seddülbahir bölgesinde önemli bir gelişme yaşanmadı. Ancak bundan sonraki süreç daha kapsamlı değerlendirmeleri gündeme taşıyacaktır. Bu konudaki gelişmelerden bahseder misiniz?

M.K.TUTKUN- 20 Mayıs günü İtalya eski müttefiklerine karşı İtilaf Devletleri yanında Birinci Dünya Savaşı’na girdi. Reuter ajansı 23 Mayıs’ta verdiği haberde; İtilaf Devletleri’nin büyük kayıplar verdiklerini ve Türklerin İtilaf subaylarını vurmada usta oldukları yer aldı.

Çanakkale’deki başarısızlıklarını uzun süredir gizleyen İngiliz basını Mayıs sonundan itibaren artık savaşın İtilaf Devletleri tarafından kazanılamayacağını ve bu gerçeğin İngiliz kamuoyundan daha fazla saklanamayacağını anladı.

A.ERDOĞDU- Haziran ayı başından itibaren General Hamilton’un Yarımada’yı işgal etme ve Çanakkale Boğazı’nı geçme adına yeni bir arayış içine girdiği görülmekteydi. Bu aşamada Arıburnu cephesinde kısmi durağanlık yaşanırken, Seddülbahir cephesinde son bir gayretle nispeten hareketli bir döneme girilecekti. Arıburnu cephesinde yaşananlar ile Seddülbahir cephesindeki faaliyetleri kısaca izah eder misiniz?

M.K.TUTKUN- Arıburnu cephesinde bu dönemdeki faaliyetler; tahkimatın geliştirilip yenilenmesi, lağım muharebeleri, keskin nişancı faaliyetleri, aynalar ve aynalı tüfekler kullanılarak karşı tarafı taciz ve gözlem, hava keşifleri, aralıklı top atışları ve ateş muharebeleri şeklinde devam etti.

Yarbay Mustafa Kemal geceleri çok az uyuyor, bir muharebe durumu yoksa kitap okuyor, zaman zaman Alay Komutanları ve kurmaylarıyla "Devlet nasıl kurtulur?" sorusuna cevap arıyordu. Tartışmaların sonunda ortaya çıkan reçete tekti: Akıl…

2 Haziran günü 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal albaylığa (miralaylığa) terfi etti.

4 Haziran gecesi 57. Alay cephesinde Yeni Zelandalıların bazı siperlerimize saldırısı vuku buldu. İki siperimizi kaybettik ama üç kahraman Mehmetçik el bombalarıyla bu siperlere girdi ve kaybedilen siperler tekrar geri alındı.

5 Haziran akşamı Albay Mustafa Kemal bir emir yayınladı: "Düşmana olan yakınlığımız nedeniyle birinci hatlardaki birliklerin her zaman uyanık bulunmaları, mangaların başında manga, takımların başlarında takım komutanlarının ve sırasıyla her birlik komutanının daima hazır ve erlerin heves ve gayretini artırmak suretiyle her durumda örnek olmaya fırsat gözetmelerini kesinlikle isterim.“

Yayınlanan bu emirde bir de uyarı vardı: “Düşman hareketlerinde meydana gelecek her türlü değişikliği, üstlerine derhal bildirmekte gevşeklik gösterenler ve gecikenler, düşman yararına hizmet etmiş gibi haklarında en şiddetli kanuni işlem uygulanacaktır. Düşmanın siperlere yapacağı piyade, makineli tüfek, topçu ve bomba ateşleriyle veya bundan başka ne şekilde etki yaparsa yapsın yerini bırakan/siperini boşaltan askerler ve hangi rütbede olursa olsun bütün subaylar, o anda orada bulunan üstü tarafından derhal idam edilecek ve sonucu bana bildirilecektir.“

8 Haziran günü Güney Grup Komutanlığı Kurmay Başkanı Alman Yarbay Thauvenay görevden alındı ve yerine Yarbay Hüseyin Selahattin Bey atandı. Ancak ara dönemde yeni Kurmay Başkan gelinceye kadar bu görevi geçici olarak büyük bir tevazu göstererek 12. Tümen Komutanı Yarbay Selahaddin Adil Bey üstlendi.

Albay Mustafa Kemal, düşmanın yeni bir taarruza hazırlandığını, bu taarruzun Arıburnu kuzeyinden olacağını sıralı komutanlıklara iletmeye devam ediyordu.

28 Haziran günü saat 13.00’ten itibaren güney cephede yapılan Zığındere taarruzunu desteklemek ve kuzeyden güneye kuvvet kaydırmamızı engellemek amacıyla Kanlısırt üzerinden Anzaklar taarruz ettiler. Biraz ilerleme sağlandıysada direnemeyeceklerini anlayıp eski siperlerine geri çekildiler.

29 Haziran günü 00.00’dan itibaren 19. Tümen tarafından Yüksek Sırt istikametinde bir taarruz gerçekleştirdik. Saldırı sabaha karşı başarısızlıkla sonuçlandı. 800 şehit verdik.

Bu esnada Enver Paşa da bölgedeydi. Hazırlanmadan ve bir amaca dayanmadan yapılmış bir taarruz olması nedeniyle bu taarruz Enver Paşa tarafından tenkit edildi.

12 Temmuz günü Seddülbahir bölgesinde İngilizlerin yaptığı taarruzla koordineli olarak Anzaklar da Arıburnu’nda bir saldırıya geçtiler. Ancak bu durum kuzeyden güneye birlik takviyesini engelleyemedi.

Haziran ayı başından itibaren Seddülbahir bölgesinde İngiliz ve Fransızların maçın birinci devresi biterken son çırpınışlarını izliyeceğiz.

Üçüncü Kirte Muharebeleri: (4-6 Haziran 1915)

Kroki 37: 3. Kirte Muharebesi (Tarafların 4 Haziran Saat 08.00 Durumu)

25 günden beri Yarımada’da yaşanan siper savaşı şartları sonucunda, İtilaf Devletleri açısından eldeki kuvvetlerle yapılacak taarruzların bir sonuç vermeyeceği anlaşılmıştı. Artık yapılacak tek iş kalmıştı. Ordu takviye edilmeliydi.

Bu maksatla General Hamilton’un iki tümen ihtiyacı talebine Savaş Bakanı Kitchener  18 Mayıs günü “52. İngiliz Tümeni yolda“ cevabını vermişti.

20 Mayıs'ta İtalya'nın İtilaf Devletleri'ne katılmasını müteakip bu ülkeye tahsis edilecek savaş gemilerinin nereden karşılanacağı sorunu, Goliath'ın batırılması, U-21 Alman denizaltısının Triumph ve Majestic savaş gemilerini torpillemesi, Queen Elizabeth savaş gemisinin geri çekilmesi ve diğer savaş gemilerinin çoğunun Mondros Limanı'na geri çekilmeleri, son olarak da Yarımada'daki İngiliz birliklerinin cephane ihtiyaçlarının karşılanması gibi sorunlar, İngiliz kabinesini istifa etmeye zorladı. 26 Mayıs'ta Asquith’in Başbakanlığında ve bütün partilerin temsilcilerinden oluşan yeni kabinede artık Deniz Bakanı Churchill değildi.

General Hamilton takviyeler konusunda Savaş Bakanı Lord Kitchener'den aldığı cevaplardan sonra 2. Kirte muharebesinin yarattığı ezikliği ve moral çöküntüsünü üzerinden atmıştı. Ayrıca 19 Mayıs'ta Arıburnu cephesinde yapılan taarruzda Türklerin ağır zayiat vermesi de, Seddülbahir bölgesinde yapılacak yeni bir taarruz için kuvvet ve cephane bekleyen General Hamilton'u cesaretlendirmişti. Sonunda Hamilton takviyeleri beklemeden 4 Haziran tarihinde üç günlük bir taarruza karar verdi.

Güney Grup Komutanlığı, Kirte-Seddülbahir yolunun sağında 9. Tümen,solunda 12. Tümen  olmak üzere savunma için tertiplendi. 7. Tümen   de Ali Bey Çiftliği kuzeyinde grup ihtiyatıydı. (Toplam 18 bin 534 kişi-21 tabur)

Verdiği ağır kayıplarla zayıflamış olan 15. Tümen, Bursa Seyyar Jandarma Taburu ve Asya Grubu’ndaki 3. Tümen’den emre verilen iki tabur  Soğanlı Dere'de kendilerine çekidüzen vermeye ve noksanlıklarını tamamlamaya devam ediyorlardı.

3. Kirte muharebesi, Yarımada'da siper savaşı koşullarına göre icra edilecek ilk mücadele olacaktı. Bu muharebeye katılacak birlikler diğerlerine nazaran daha çok avantajlı sayılabilirlerdi. Çünkü hedefler sınırlı ve net, ayrıca yaklaşık bir aylık bir dinlenme söz konusu idi. 2. Kirte muharebesinin bitmesinden bu yana geçen sürede İngiliz ve Fransızlar, Türk mevzilerine olabildiğince yaklaşmaya ve Türk savunma sistemini ortaya çıkarmaya gayret göstermişlerdi.

Girişilecek taarruzda İngiliz ve Fransız birliklerinin ilk görevi, daha kontrollu bir ilerleme düşünülerek Türk savunma mevzilerinin ön hatlarını ele geçirmek olarak belirlendi. Bu defa   Alçıtepe'nin ele geçirilmesi gibi bir düşünce öngörülmemişti.

Ancak öldürülen küçük rütbeli Fransız subayların ellerinde bulunan kırbaçlar ve sömürge askerlerinin üzerlerindeki koca satırlar, bunlarla askerlere fazla silahla maneviyat verilmek istendiğinin birer işaretiydi. Ayrıca düşman siperlerinden geceleri sürekli ateş edilmesi, birliklerimizi rahatsız etmeden ziyade kendi morallerinin bozuk olmasından ileri geliyordu.

Hele bir tarafta meydana gelen ufak bir hareket üzerine düşmanın her taraftan şiddetli ve rastgele ateşe başlaması, telaşına en önemli delil idi.

General Hamilton’un hazırladığı taarruz planı ana hatlarıyla şöyleydi:

Arıburnu bölgesinde Anzak Kolordusu bir gösteri taarruzu yapacak ve dikkatleri bu bölgeye çekecek, buradaki Türk birlikleri bu cepheye bağlanacak, böylece kuvvetlerin yer değiştirmelerinde ve ihtiyatların kullanılmasında kararsızlık yaratılacaktı. 

Kirte-Seddülbahir yolunun batı tarafında bulunan Hint Tugayı ve 29. İngiliz Tümeni sol kanatta, 42. İngiliz Tümeni ortada, İngiliz Deniz Piyade Tümeni sağ kanatta, yolun doğusunda bulunan Fransız  Sefer Kuvveti 1. Fransız Tümeni ile sağda, 2. Fransız Tümeni ile solda tertiplendi.  İngiliz birliklerinde 31 bin, Fransız birliklerinde ise 22 bin muharip asker bulunmaktaydı. 

Taarruzlar mümkün olan hızla yapılacak, birinci hedef ele geçirildikten sonra ikinci hedefe yönelinecekti. Böylece Çanakkale Muharebeleri‘nde ilk defa mevzi muharebelerinde uygulanacak olan bir yöntem denenecekti.

Fransız Kolordusu da ilk hamlede 400-500 metrelik ilerleme sağlayarak Kerevizdere’ye etkili olan tepeleri ele geçirecekti. Derenin sol tarafında en az iki nokta kesinlikle ele geçirmeye çalışılacaktı.

Harekatın ilerlemesi hakkında bilgi sahibi olmak için düşman askerleri sırtlarında kırmızı işaret taşıyacaklardı. Ele geçirilen birinci hedef ve siperler, özel olarak görevlendirilmiş istihkamcılar tarafından işgal edilerek en kısa zamanda onarılacak ve yön değiştirerek Türklere karşı kullanılacak duruma getirilecekti.

 Taarruz, şiddetli topçu ateşiyle Türk siperleri kullanılmaz hale geldikten sonra başlayacak ve şöyle bir plan uygulanacaktı:

 Birinci taarruz kademesi saat 12.00'da kendisine verilen hedeflere taarruza başlayacak, ikinci taarruz kademesi saat 12.15'te  birincinin üzerinden aşarak 350-400 metre ilerideki hedeflerine taarruz edecekti.

Bu muharebede ilk defa İngiliz Deniz Piyade Tümeni emrinde sekiz adet zırhlı otomobili kullanılması planlandı. Bu harekatta Genel Karargah gemiden ayrılarak kıyıda görev yapacaktı. Bu plan harekat emri haline getirildi ve harekattan 48 saat önce birliklere yayınlandı.

4 Haziran Muharebeleri

Saat 08.00'da tüm cephe boyunca başlayan düşmanın donanma ve topçu atışları artan bir şiddette öğleye kadar sürdü.

12. Tümen Komutanı saat 11.45’te Güney Grup Komutanlığına gönderdiği raporda; donanmanın kara topçularına yardım ederek bombardıman ettiklerini, bütün cephede piyade ateşinin devam ettiğini ve genel bir taarruzun muhtemel olduğunu bildirdi.

İngiliz ve Fransız birlikleri, tam öğle vakti saat 12.10'da Güney Grubu cephesinde genel taarruza başladı. Siperlerdeki Mehmetçiklerden fazla bir direnç beklenmiyordu; ancak öyle olmadı.

Kroki 38:  3. Kirte Muharebeleri (4 Haziran Durumu)

12.Tümen cephesinde taarruza kalkan Fransız birliklerinin ileri hatlarıyla Türk mevzileri arasındaki mesafe 100 metre kadardı. Yapılan şiddetli topçu bombardımanı etkisiyle Türk siperlerinde tek bir canlı kalmadığı sanılıyordu.

Bu kanıdaki  Fransız askerleri siperlerinden fırlayarak hücuma başladılar. Tamamen susturulduğu sanılan Türk mevzilerinden açılan şiddetli makineli tüfek ve hedefini şaşmayan yoğun piyade ateşleri, Fransız askerlerini amansızca biçmeye başladı. Fransızlar çok kısa süre içinde ağır kayıplar vermeye başladılar. Bu cephedeki taarruzlar hiçbir ilerleme göstermeden durduruldu. Fransızlar ağır kayıplar vererek tekrar ilk siperlerine dönmek zorunda kaldılar.

12. Tümen bölgesinde ve Fransız Kolordusu’nun solunda İngiliz Deniz Piyade Tümeni taarruza katılmıştı. Harekatın başladığı sıralarda, topçu ateşleriyle alt üst edilip yerle bir edilen Türk siperlerine karşı başarıyla ilerleme sağlandı. Fakat ağır kayıplar veriliyordu. Yapılan karşı taarruz sonunda saat 13.00 sıralarında öncesinde elden çıkan siperler tekrar ele geçirildi.

Saat 13.00 sıralarında İngiliz ve Fransız birliklerinin durumu şöyleydi:

Fransız Kolordusu, İngiliz Deniz Piyade Tümeni ve Hint Tugayı‘nın taarruzları gelişmemiş; ağır kayıplar vererek geriye çekilmişlerdi. 42. İngiliz Tümeni, bir kilometre genişlikteki bölgede olan hedeflerini ele geçirmiş; hatta bazı birlikleri Kirte Köyü’nün 1.200 metre güneyine kadar yanaşmışlardı. Sağ ve sol yanlardaki birliklerin ilerleyememeleri, 42. İngiliz Tümeni‘nin iki yanının tehlikeli bir şekilde açık kalmasına sebep olmuştu.

Saat 16.00’dan itibaren Türk ihtiyatlarının muharebeye katıldığı görüldü. Saat 17.15’te 127. İngiliz Tugayının fena halde sıkıştırıldı. Saat 18.00’da üç taraftan taarruza uğrayan bu tugay geri çekilmek zorunda kaldı.

3. Kirte muharebesinin birinci günü sona ererken General Hamilton, bir defa daha hayal kırıklığına uğruyordu.

Zığındere bölgesinde kullanılan zırhlı otomobillerin de desteğiyle İngilizler 1.000 metre kadar ilerleme sağladılar, ancak karşı taarruzlarla geri atıldılar. Ancak zırhlı otomobillerden, lastik tekerlekli oldukları ve yol durumu müsait olmadığı için tam olarak istifade edilemedi.

Muharebeler esnasında ateş altında cephe hattına en yakın mesafeye kadar özellikle Zığındere bölgesinde cephane taşıyan ve dönüşte de yaralıları nakleden Hint katır arabacıları ve Sion Katırlı Birliği’nin katkıları özel bir takdire layıktı.

Bugünkü muharebelerde birliklerimizin elde ettikleri başarı bizlere şunu öğretti:

“Harpte başarılı olmanın sırlarından biri de, komutan ile birliği arasındaki bağlılığın sağlamlığıdır. Bu ise komutanın askerlerini bir baba gibi düşünmesiyle ve bu hissi askerlerine aşılamasıyla mümkündür.”

5 Haziran Muharebeleri

Dün yapılan muharebelerin şiddeti İngilizleri korkutmuştu. İngilizler aslında çetin ve kahraman insanlardı. Fakat subaylarının % 80’i vurulunca ve muharebeyi idare edecek olanlar ortada olmayınca nasıl muharebe edebilirlerdi? Türk subaylarının da % 90’ı vurulmuştu. Ancak onlar en kötü şartlarda, ayrıca bir emre ihtiyaç duymadan ve muharebelerin neticesiyle alakalanmadan son kurşun, son süngü için yerlerinde durdular.

5. Ordu Komutanlığı 4 Haziran günü ve saat 19.30’da yayınladığı emirle, düşmanın eline geçen siperlerin geri alınmasını Güney Grup Komutanlığına bildirdi.

Dünkü muharebelerde ağır kayıplar veren ve savunma mevzilerinin bir kısmını kaybeden 9. Tümen, elindeki kuvvetleri parça parça kullanmak zorunda kalmıştı. Bu nedenle birlikler, başsız ve komutansız olarak İngiliz birliklerinin 200-700 metre uzağında savunmalarını sürdürmeye çalışıyorlardı.

9. Tümen Komutanı bölgesindeki durumu düzeltme çareleri ararken, Güney Grup Komutanı da aynı düşüncelerle tümen emrine yedi tabur (127. Alaydan iki tabur, 2. Tümen’den beş tabur) görevlendirdi.

Güney Grunu’nun taarruzu 5/6 Haziran gecesi  saat 03.30’da başlayacak, ilerlerken silahlar boş bulundurulacak ve süngü takılı olacak, düşmana ait ne görülürse süngülenecekti. Hücum yapacak taburlar dışındaki tüm tümen birlikleri yeni bir emre kadar bulundukları yerlerde kalacaklardı.

12. Tümen mevcut ihtiyatlarını saat 03.30’da hücuma katabilecek şekilde sağ kanat gerisine yerleştirecek, 9. Tümen hücum birliklerinin sol kanadı Kirte-Seddülbahir yolunun iki yanından ilerleyecekti. 

Emre verilen taburlar 5/6 Haziran gecesi saat 01.00’da 9.Tümen bölgesine geldiler ve gerekli keşifleri tamamladılar.

12. Tümen cephesinde önemli bir değişiklik olmamıştı. Tümen birlikleri eski mevzilerinin hemen tamamını ellerinde bulundurmaktaydılar.

Yarın sabah saat 03.30’da başlayacak taarruz asıl olarak 9. Tümen bölgesinde yapılacak; bu taarruza katılacak 12. Tümen birlikleri gün batıncaya kadar gerekli hazırlıklarını yapacaklardı.Taarruz şekli ve ne zaman yapılacağı ayrıca emredilecekti.

6 Haziran Muharebeleri

Bugün saat 03.30'da birliklerimiz 9. Tümen bölgesinde kaybedilen siperleri geri almak amacıyla süngü hücumuna başladı. Cephe hattı Türk süngüsünün kahramanlıklarına sahne oluyordu.

Evvelce İngilizlerin işgal etmiş olduğu ikinci hat siperleri geri alındı. İngiliz topçusunun yoğun ateşine rağmen birliklerimizin korkusuzca ilerlemeleri devam etti.

İki günden beri devam eden muharebelerde düşmana kaptırılan siperlerin büyük kısmı geri alınmıştı. Sadece 9. Tümen cephesinin orta kesimindeki girinti ele geçirilememişti.

Bütün çabalara ve uğranılan ağır kayıplara rağmen cephenin düzeltilememesinin başlıca nedeni, taarruza katılan birliklerin bölgeye yabancı olmaları ve ele geçirdikleri siperlerin elimizden çıkan en ileri siperler olduğunu sanarak hücumlarını durdurmalarıydı. Türk birlikleri, tel örgü engelleri yıkıntılarına kadar ilerlemişlerdi. Ne var ki bunların Türklerin yaptığı engeller olmadığı çok sonra anlaşılmıştı.

12. Tümen’in taarruza olan katkısı sadece ateşle olabildi. Bu nedenle 12. Tümen bölgesinde  her iki tarafın da aktif bir harekâtı görülmedi.

Kroki 39: Güney Grubu’nun Genel Durumu (6 Haziran saat 01.00 Durumu)

6 Haziran akşamı iki taraf kuvvetleri de yorgunluktan bitkin haldeydiler. 6/7 Haziran gecesi İngilizlerin elinde kalan siperleri geri almak için bazı hücumlar yapıldıysa da, bu hücumlardan olumlu sonuç alınamadı.

Muharebelerin Sonucu

6 Haziran akşamı üç gün süren 3. Kirte muharebesi sona ermişti. Bu muharebede Müttefiklerin zayiatı  4 bin 500'ü İngiliz, 2 bini Fransız askeri olmak üzere 6 bin 500; Türklerin zayiatı ise 9 bin kişiyi bulmaktaydı.

3. Kirte muharebesinde ağır kayıplar verilse de, muharebeler birliklerimizin başarısıyla sonuçlandı. Mehmetçikler biraz sonra şehit olacaklarını bile bile hiç tereddüt etmeden savaştılar. Özellikle üçüncü günü yapılan süngü muharebelerinde göğüs göğüse muharebe ettiler.

3. Kirte muharebesi sonucunda İngiliz ve Fransız birliklerinin taarruzları durdurulmuş ve geri atılmış, birliklerimizin kendilerine güvenleri artmıştı.

Her iki tarafta ağır zayiata neden olan muharebeler, Türk askerinin sarsılmaz azim ve iradesiyle Hamilton’un Alçıtepe’yi ele geçirme özleminin gerçekleşmesine bir kez daha engel olmuştu. Türk askerinin süngü gücü ve yurt savunmasında gösterdiği eşsiz yiğitliği, muharebelerin Türkler tarafından kazanılmasını sağlamıştı.

A.ERDOĞDU- Üçüncü Kirte muharebeleri ağır kayıplar pahasına da olsa kesin zaferimizle sona ermiş bulunuyordu. Seddülbahir bölgesinde de İngiliz ve Fransız taarruzları durdurulmuş; daha da önemlisi kendilerine olan güvenleri yerle bir olmuştu. Bunun yanısıra her iki taraf da yorgun ve bitkindurumdaydılar. Tarafların ileriye dönük faaliyetlerinden bahsedermisiniz?

M.K.TUTKUN- 5. Ordu Komutanlığı 3. Kirte muharebesinin sonucundan memnun kalmış ve birliklerine olan güveni daha da artmıştı. Bununla beraber 5. Ordu birlikleri beklenmedik bir hareket karşısında gafil avlanmamak için imkânlar ölçüsünde tedbirler almaya ve muharebe güçlerini artırmaya başladılar.

Ordu Komutanı, Esat Paşa'nın emir komutasında 5. Tümen, 9. Tümen, 16. Tümen ve 19. Tümenden oluşan Kuzey Grubu'na karşı büyük bir güven beslemekteydi. Ancak Güney Grubu'nun durumunu kuşku ve sinirlilikle gözlemekteydi. Memnuniyet bir yana, kaygı duymaya ve hatta ümitsizliğe düşmeye başlamıştı. Grup; düşmanı denize dökememiş, üstelik verilen zayiat normal ölçüleri çok aşmıştı. Mutlaka bir düzenleme yapılması gerekiyordu.

Ordu Komutanı 9 Haziran tarihinde Başkomutanlığa çok gizli ve kişiye özel bir raporla, Güney ve Kuzey Grubu mevcutlarının yarıdan biraz fazla bir seviyeye ulaştığını ve takviye birliklerine olan ihtiyacın devam ettiğini bildirdi.

Güney Grup Komutanlığının bulunulan mevzilerden Alçıtepe-Yassı Tepe hattına geri çekilerek bu hatta savunması teklifi reddedildi. Güney Grup Komutanlığının cephesi Sağ Kanat Bölgesi, Merkez Bölgesi ve Sol Kanat Bölgesi olarak üçe ayrıldı. Bu bölgelerin savunulmasına sırayla 11. Tümen, 7. Tümen ve 2. Tümen görevlendirildi. 12. Tümen de ihtiyata alındı.

Birliklerin yorgunluğu giderilmiş, moralleri düzelmişti. Şimdi en önemli problem, cephane eksikliklerinin henüz giderilememiş olmasıydı.

İngiliz ve Fransızların Faaliyetleri

Büyük ümitlerle planlanan Gelibolu Seferi’nde beklenmeyen ağır kayıplar ve cephane eksikliği ayrıca aşırı sıcak, susuzluk, askeri son derece halsiz bırakan hatta ölümlere yol açan dizanteri gibi hastalıklar, başta General Hamilton olmak üzere Akdeniz Seferi Kuvveti kurmaylarını oldukça zor durumda bırakmıştı.

Londra'da 14 Mayıs'tan itibaren Çanakkale harekâtının geleceği ile ilgili olarak Çanakkale Komitesi'nde tartışmalar arttı ve Çanakkale Cephesi‘nin mutlaka takviye edilmesi vurgulanmaktaydı.

General Hamilton İmroz'daki karargâhında yalnız kalınca kendi kendine, "Ne yapabiliriz?" diye düşünmeye başladı. Bütün imkânlara rağmen arzu ettiği sonucu alamamıştı. "Yazılanın faydalı olması doğru olmasına bağlıdır" düşüncesini aklında geçirdi ve yazmaya başladı:

"Mevzilenme ve siper savunmasında Türkler kelimenin tam anlamıyla mükemmel. Tamamıyla ehil olan bu askerler verilen görevleri aynen yerine getirme konusunda pek mert hareket ediyorlar. Üzerlerine gelen her hedefi vuruyorlar. Siper savaşlarında Türk askeri çok üstün. Biz de en yetenekli askerlere sahibiz, teknik üstünlüğümüz var. Türklerin cesaretini her halükârda ezeceğiz.”

Çanakkale Boğazı Komitesi 8 Haziran'da, Çanakkale cephesine üç tümen gönderileceği ve son kafilenin Temmuz ayı ilk yarısında tamamlanacağı bildirildi.

General Hamilton’un kafasındaki plana göre; eldeki kuvvetlerle baskın tarzında bir çıkarma yapılmalıydı. Bir avuç olduğunu sonradan öğrendiği Türk askeri karşısında koskoca tümenleri saatlerce günlerce bir adım bile ilerleyememiş, üstelik eriyip gitmişlerdi. Gerçi Arıburnu’na gece çıkılmıştı ama hem çıkarmadan önce Türklerin haberi olmuş hem de yanlış yere çıkılmış, yine de bir avuç Türk askeri karşısında aylarca bir adım bile ilerleyememişti.

O halde birinci öncelik, bu plan çok gizli olarak yapılmalı ve yapıldıktan sonra da çok gizli tutulmalıydı.

İkinci olarak; öyle bir yerden çıkarma yapılmalı idi ki, orada savunma yapan Türk askeri ya hiç bulunmamalı ya da çok az sayıda olmalıydı.

Üçüncü olarak; Adalar’dan kalkacak olan savaş ve nakliye gemileri en kısa ve kestirme yollardan çıkarma bölgelerine ulaşabilmeli, çıkarma yapıldıktan sonra da aynı kolaylıkla ikmal devam etmeliydi.

Dördüncü olarak; çıkarma yapıldıktan sonra dar bir alana sıkışıp kalma tehlikesi olmamalı, sür’atle yayılıp Osmanlı ordusu daha ne olduğunu anlayamadan ikiye bölünmeli ve ikmal yolları kesilmeliydi.

Beşinci olarak da; çeşitli şaşırtma hareketleriyle Türkler oyalanmalı, asıl çıkarma bölgesine takviye kuvvetlerinin kısa sürede gönderilmeleri engellenmeliydi.

General Hamilton kafasındaki planı bu şekilde şekillendirdikten sonra "Suvla Körfezi'ndan yapılacak bir taarruzla Boğaz'ı Kilitbahir kuzeyindeki Türk ulaştırma imkanlarını tehdit etmek" alternatifinde karar kılındı.

General Hamilton’un hazırladığı plana göre; önce Kocaçimen Tepe ve Conkbayırı bloku ele geçirilecek, bundan sonra Maydos'a yönelinerek Yarımada'nın Çanakkale Boğazı kıyısına inilecekti. Gelen tümenlerden ikisi Anzak Kolordu Komutanı'nın emrine verilecek, üçüncü ve dördüncü takviye tümenlerinin kullanılması için daha sonra karar verilecekti.

İngiltere’den Çanakkale'ye gönderilmekte olan tümenlerden bir kolordu (9. İngiliz Kolordusu) teşkil edildi ve Kolordu Komutanlığına General Frederick Stopford atandı. 52. İngiliz Tümeni 14 Haziran'da Seddülbahir'e geldi ve 8. İngiliz Kolordusu emrine girdi. Yeterli takviye verilmişti, ancak topçu ve özellikle cephane yetersizliği devam ediyordu.

8. İngiliz Kolordu Komutanı ve Fransız Kolordu Komutanı genel taarruza hazırlanmak amacıyla cephelerinin iki kanadında Türklerin elinde bulunan hâkim araziler üzerindeki tahkimli mevzileri ele geçirmeyi öngören mahdut hedefli taarruzlar yapmayı, bu taarruzlar esnasında birbirlerine ateş desteği sağlamayı ve kendi cephelerindeki Türk birliklerinin taarruz edilen bölgeye kaydırılmasına mani olmayı kararlaştırdılar. Bu anlaşmaya göre ilk taarruz Fransız Kolordusu tarafından 83 Rakımlı Tepe'ye yapılacaktı.

Muharebelerde ikinci derece rol oynayan Fransızlar savaşa çok daha iyi hazırlanmışlardı. Fransız kamuoyu General Gauroud’tan acil zafer haberleri bekliyordu.

A.ERDOĞDU- General Hamilton takviyelerle birlikte mevcut kuvvetlerini kullanarak Çanakkale Boğazı’ndan geçişi temin etmek amacıyla büyük bir gizlilik içinde hazırlamakta olduğu planı uygulamaya koymadan önce mevcut imkânlarını kullanarak Seddülbahirbölgesinde son şansını kullanmak istiyordu. Bu amaçla icra edilen muharebelerden bahseder misiniz?

M.K.TUTKUN- Bunlardan birincisi 21-22 Haziran tarihlerinde yapılan 83 Rakımlı Tepe muharebeleridir.

83 Rakımlı Tepe Muharebesi (21-22 Haziran 1915)

Alçıtepe’ye yapılacak yeni taarruz için hazırlıklar yapılırken Fransız Kolordu Komutanı General Gouraud ve 8. İngiliz Kolordu Komutanı General Hunter Weston şimdiye kadar yapılan muharebelerden alınan derslerden yararlanmaya karar verdiler. Bugüne kadar kanatlardan yapılan taarruzlar başarıya ulaşamamış; orta kesimde iki hâkim yanı birliklerimizin elinde bulunan ve İngiliz birliklerinin işgal ettiği bir girme bölgesi oluşmuştu.

Bu durum girme bölgesindeki İngilizler için tehlikeli bir durumdu ve yanların da bir şekilde bu hatta getirilmesi gerekiyordu. Bundan başka, taarruzun başarıya ulaşabilmesi için dar cephede yapılması gereğine karar verilmişti.

Böylece iki kolordu komutanı, önce iki ayrı taarruzla iki kanattaki hâkim arazi üzerindeki tahkimli Türk siperlerinin ele geçirilmesinde fikir birliğine vardı. Bundan sonra, beraberce yapılacak bir taarruzla orta kesim ele geçirilecek; böylece iki kanat birleştirilmiş olacaktı.

İşte bu anlaşmaya göre Fransızlar, ilk önce mahdut hedefli bir taarruzla Kerevizdere sırtlarını ve 83 Rakımlı Tepe’yi (Kemal Bey Tepesi) ele geçireceklerdi. Bu muharebede Fransızların amacı; ilk hamlede 83 Rakımlı Tepe’yi almak, sonrasında ise bu tepenin yaklaşık 600 metre kuzeydoğusunda bulunan ve ikinci hat Türk siperlerinin bulunduğu Kutsi Bey Tepesi’ni ele geçirmekti.

Kroki 40: Fransızların Taarruz Planı ve Hedefleri

General Gouraud’nun 21 Haziran günü için hazırladığı taarruz planı ana hatlarıyla şöyleydi:

Taarruz cephesi 600 metre kadar olacaktı. Taarruz için hazırlık ateşi, saat 05.15’te başlayacak ve 45 dakika sürecekti. Saat 06.00’da topçu ateşi geri kaydırılacak ve piyade hücuma kalkacaktı. 

Fransızların taarruz edeceği bu bölgeyi savunmakla görevli 2. Tümen iki kilometrelik cephe hattında, 12. Tümen de ihtiyatı oluşturuyordu.

20 Haziran sabahı Fransız birlikleri, 2. Tümen’in sağ kanadına karşı taarruz girişiminde bulundular. Ancak bu taarruzun arkası gelmedi. 2. Tümen Komutanı cephenin küçük bir kısmında görülen bu hareketlerin bir keşif taarruzu olduğu kanısına varmıştı.

Bugün Fransızların başka bir hareketi görülmemiş; her çeşit silahla başlattığı bombardıman 21 Haziran günü sabaha kadar aralıksız olarak devam etmiş ve asıl hücum başladığında en yüksek düzeye ulaşmıştı. Fransızların bu taarruz için harcadıkları cephane, önceki muharebelerde kullanılan cephaneyle oranlanamayacak ölçüde fazlaydı. Bu nedenle bombardıman çok şiddetli ve etkili oluyordu.

21 Haziran Muharebeleri

Mavi üniformalarıyla çoğunluğu zenci binlerce Fransız sömürge askeri 83 Rakımlı Tepe'ye taarruzları planlanan saatten çok önce ve saat 04.30'da en şiddetli ve yoğun şekilde başladı. Yer yer birinci hat siperleri düşmana terk edilmeye başlandı.

Saat 05.00’te 2. Tümen Komutanı ve Kurmay Başkanı da harekatı daha yakından idare etmek üzere cephe hattına, Kerevizdere’ye gittiler. Siperlerdeki Türkler yoğun bombardımanların etkisiyle erimişti. Saat 06.30’da taarruz aynı hızla devam ediyordu. Bu esnada bazı Fransız askerleri 1. Alayın sağ kanat siperlerine girdiler. Süngü hücumlarıyla siperlere giren Fransızların büyük kısmı süngülendi, kalanı da geri püskürtüldü.

Saat 07.00 sıralarında 1. Alayın sağ kanadıyla 1. Alay ve 6. Alayın ara hattı doğrultusundaki Fransız hücumu devam ediyordu. Cephe hattı boyunca Fransız girmeleri ve bu girmelere yönelik ihtiyatlarımızla müdahale süreci saat 09.30’a kadar devam etti.

Kroki 41: 83 Rakımlı Tepe Muharebeleri (21-22 Haziran Durumu)

Saat 09.30 sıralarında Fransız hücumlarının devam ettiği, 2. Tümen ihtiyatlarının kullanıldığı ve takviye istendiği, Güney Grup Komutanlığına rapor edildi. Saat 10.25'te ihtiyat 12. Tümen 34. Alayının 2. Tümen’i takviyeye gönderildiği haberi alındı.

Siperler saat 11.00’de barınılamaz hale gelmişti. Askerlerimiz siperlerin hemen gerisindeki set mevzilerinde ve irtibat hendeklerinde savunmayı sürdürmeye çalışıyorlardı. 34. Alay saat 11.30 sıralarında muharebelere fiilen katıldı.

Saat 12.30'da 83 Rakımlı Tepe'de 2. Tümen Kurmay Başkanı Yüzbaşı Kemal Bey iki yerinden ağır yaralandı. 12. Tümen Komutanı Yarbay Selahaddin Adil Bey durumdan vazife çıkararak büyük bir alçak gönüllülükle hemen 2. Tümen Karargahına koştu ve muharebenin devamınca küçük rütbeli bir karargah subayı gibi 2. Tümene yardımcı oldu. Bu olay aslında tarih kitaplarında çok ender rastlanan bir tevazu örneğiydi.

Saat 14.15’te Fransız birlikleri, bombardımanı müteakip üçüncü defa taarruza başladı. Bu taarruz da başarısızlıkla sonuçlandı.

saat 19.30'dan itibaren Fransızların tekrar taarruza başladığı görüldü. İki tabur kadar Fransız kuvvetinin iştirak ettiği hücum sonunda, sabah boşaltılan ilk hat Türk siperleri yeniden ele geçirildi. Böylece 21 Haziran günü harekatı sona erdi.

Saat 02.00’de 12. Tümen’le yapılan taarruza rağmen 83 Rakımlı Tepe geri alınamadı. Bugünkü muharebelerde düşmanın kullandığı top cephanesi çok fazlaydı.

22 Haziran Muharebeleri

Bu sabah Fransızlar, planlarının öngördüğü hedefleri işgal etmek için yeniden taarruzlara başladılar.

Saat 09.00'da 34. Alay Komutanı'nın 2. Tümen Komutanlığına verdiği raporun özeti şöyleydi: "Geri alınan siperlerde birliklerin zayiatı çok artmaktadır. Şimdiye kadar alınan bilgilere göre alaydan beş subayla üç astsubay şehit olmuş, sekiz subay yaralanmıştır. 3. Tabur Komutanı kayıptır. Erlerin zayiatı saptanamadı. Birlikler düzenlenemeyecek kadar karışıktır. Şehit ve yaralılar meydandadır. Siperlerin tutulabilmesi için taze kuvvetlere ihtiyaç görülmektedir.”

Güney Grup Komutanı 5.Ordu'ya verdiği raporda; 11. Tümen ve 7. Tümen bölgelerinde önemli bir olayın olmadığı, fakat 2. Tümen’in mevcudunun 36 saat devam eden Fransız topçu ateşi etkisiyle % 60'ını yitirdiğini, bu durumda daima tekrarlanan düşman taarruzlarına mukavemet edemeyeceği bildiriyordu.

Sonunda 2. Tümen  sorumluluk bölgesi saat 15.40’ta verilen emirle 12. Tümene verildi ama Fransızlar da planladıkları sonucu alamamışlardı. Kerevizdere'nin batı sırtları hâlâ kontrolümüzdeydi.

Muharebelerin Sonucu

22 Haziran ve izleyen günlerde plandaki hedeflerine ulaşmak için giriştikleri küçük çaplı taarruzlardan bir sonuç alamadıklarını, Fransızlar da kabul etmişlerdi.

Dört gün devam eden muharebelerde Fransızların zayiatı 2 bin 500'den, Türk tarafının zayiatı da 6 binden fazlaydı.

Muharebelerin sonucunu ve savunmada olmasına rağmen Güney Grubu'nun daha fazla zayiat vermesini Liman Paşa, Başkomutanlığa gönderdiği 22 Haziran tarihli iki ayrı raporda özetle şöyle açıklıyordu: "Düşmanın Güney Grubu'na başlattığı taarruz tamamıyla püskürtülmüştür. Güney Grubu'nda durum gayet iyidir.”

İkinci raporun iki gün süren muharebenin hangi koşullar altında oluştuğu belirleyen önemli kısımları şöyleydi: “Düşman yaptığı taarruzlarda anlatılamayacak derecede çok cephane ve az insan harcıyor. Biz ise pek çok insan ve az sayıda cephane feda ediyoruz.

İki gün süren bu kanlı boğuşmalarda göze çarpan en büyük özellik; Türk komuta kademelerindeki serinkanlılık, alınan kararlardaki ustalık, karşılıklı iş birliği zihniyeti, uygulamaların noksansız yapılışı ile uygulayıcıların yarattıkları yiğitlik ve vatan toprağının savunulmasında sarsılmaz inanç ve içtenlikti.

A.ERDOĞDU- İngiliz ve Fransız Kolordu Komutanlarının aldıkları karar gereğince Fransız Kolordusu’nun 83 RakımlıTepe istikametinde yaptığı taarruzu inceledik. 8. İngiliz Kolordusu’nun da Zığındere istikametinde bir taarruz yapması planlanmıştı. Şimdi de bu taarruzdan bahseder misiniz?

M.K.TUTKUN- Zığındere Muharebeleri (28 Haziran-5 Temmuz 1915)

21 Haziran günü başlayıp iki gün süren 83 Rakımlı Tepe muharebesi nedeniyle 5. Ordu çerçevesinde ve buna paralel olarak Güney Grubu kuruluş ve muharebe düzeninde bazı değişiklikler meydana geldi.

Güney Grubu aldığı takviyelerle Zığındere muharebeleri öncesinde 45 tabur gücüne ulaştı ve sağ kanatta 11. Tümen, orta bölgede 7. Tümen ve sol kanatta 12. Tümen’le cephede tertiplendi. 6. Tümen de Seddülbahir bölgesine kaydırılıyordu.

Güney Grup Komutanlığı düşmanın yeni girişimlerini beklemekte, İngilizlerin ve Fransızların her faaliyetini titizlikle gözetlemekte ve değerlendirmekteydi. Alınan raporlar sonucunda, İngilizlerin yeni bir taarruza hazırlandıkları tespit edildi.

İngilizler bugüne kadar yapılan muharebelerde bir miktar toprak kazancı sağlamışlarsa da, Türk sağ kanadında hiçbir başarı elde edememişlerdi. Bu durumda ileriye doğru çıkmış durumdaki Zığındere mevzilerimize yönelik bir taarruz beklenmesi taktik bakımdan bir zorunluluk haline geldi. Nitekim 83 Rakımlı Tepe’ye bir süre önce yapılan Fransız taarruzu da buna benzer zorunluluktan kaynaklanmıştı.

5. Ordu ve Güney Grubu bölgesinde sükunet ve temkinli bir havada çalışmalar sürdürülüyor, taktik ve moral durumunun her gün biraz daha iyiye götürülmesine çalışılıyor ve bu arada İngiliz ve Fransızlara da etkili olunuyordu.

Fransızlar, 21 Haziran günkü taarruz sırasında önceki muharebelere oranla daha az zayiat vermiş ve bozguna uğramamış olmalarının sevinci içindeydiler. General Hamilton da, Fransız başarısına (!) paralel bir taarruzun mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda yapılmasını ve böylece Fransızlarınkine eşit bir başarı (!) elde edilmesini şiddetle arzulamaktaydı.

General Hamilton 21 Haziran'da cephesinin sağında 83 Rakımlı Tepe'de kazandığı başarıyı genişletmek için mümkün olduğu kadar kısa bir süre içinde bu defa cephesinin solunda, yani Zığındere sırtlarında bir taarruz yapılmasını şiddetle arzu ediyordu.

Fransız bataryaları ancak 27 Haziran'da hazır olabildiklerinden, taarruz günü olarak 28 Haziran seçildi. İngilizlerin Türk sağ kanadına karşı yapmayı planladıkları taarruz, Zığındere sırtı üzerindeki arka arkaya derinliğine düzenlenmiş, birbirlerine irtibat hendekleriyle bağlanmış ve beş hat halinde hazırlanmış Türk siperlerine yöneltilecekti.

İngiliz taarruz planına göre; General de Lisle emrinde üç tugaylı 29. İngiliz Tümeni, Hint Tugayı ve 156. Tugay (Toplam beş tugay) olduğu halde Türk siperleri Zığındere'nin batı sırtlarından çevrilerek kuşatılacak, topçu ve donanma ateş desteği öncelikle bu bölgeye verilecekti.

Hint Tugayı ile 87. Tugay Zığındere ile kıyı arasından birinci hatta, 86. Tugay ikinci hatta; Keçi Dere birleşim noktasından 156. Tugay birinci hatta, 88. Tugay gerisinde taarruz edilecekti.

İngiliz topçuları 25 Haziran'dan itibaren Zığındere'nin iki tarafındaki sırtları bombardıman etmeye başladılar. Bu bombardıman 26 ve 27 Haziran'da da sürdürüldü.

Taarruz 28 Haziran günü saat 09.00’da ağır topçu, obüs ve gemi toplarının ateşiyle başlayacak; sahra topları ile  saat 10.20’de Türk siperleri önündeki tel engelleri tahrip edilecekti.

Bir taarruz grubu saat 10.45’te Boomerang’ı ateş altına alan topların ateşlerini kuzeye kaydırırken, Zığındere’nin batısından ilerleyecek kuvvetlerin ilerlemelerini kesintiye uğratmamak için öncelikle bu direneğe taarruz edecek, saat 11.00’de de bütün cephede taarruza geçilecek ve böylece harekatın ilk evresi başlayacaktı.

İlk evre taarruz hedeflerinin ele geçirilmesini müteakip başlayacak olan ikinci evre taarruzları saat 11.50’de başlayacak ve bu aşamada Keçi Deresi yamaçları ele geçirilecekti.

28 Haziran Muharebeleri

Kroki 43: Zığındere Muharebeleri (28 Haziran Durumu)

28 Haziran saat 02.00'da başlayan bombardıman sabaha kadar aralıklarla sürdü.

İngilizlerin korkulu rüyası olan Boomerang’ın düşürülmesi, saat 06.00’dan itibaren atışa başlayan Fransız havan toplarıyla gerçekleştirildi. Direnek noktasını savunan birliğimiz neredeyse bütün askerlerinin şehit olması sonucunda geri çekilmek ve siperleri boşaltmak zorunda kaldı.

Saat 09.00'dan itibaren İngilizler ağırlıklı olarak Zığındere'nin batı sırtlarını ateş altına almaya başladılar.

Aslında bu bombardımanla 11. Tümen’in Zığındere'de bulunan en büyük sargı yeri hastanesi de bombalanıyordu. Burada tedavi olan yaralı askerlerimiz, doktorlarımız, hemşirelerimiz ve hasta bakıcılarımız da şehit edildi. Hamilton'un gönlünü hoş eden bu bombardıman aslında bir insanlık suçuydu.

Saat 10.45‘te İngiliz birlikleri 11. Tümen cephesi ortasına taarruzu başladı. Binlerce İngiliz askeri çılgınca bağırarak siperlerden çıktı, aynı anda Türk makineli tüfekleri de çalışmaya başladı. Saat 11.30'da İngilizler yeni kuvvetlerle taarruzlarını takviye etmeye başladılar.

Zığındere’nin iki tarafında bulunan 33. Alaya ait ön siperler İngilizlerin eline geçti. Bu siperleri savunan askerlerimiz, şiddetli topçu ateşleriyle ya şehit olmuşlar veya barınılmaz hale gelen siperleri boşaltarak çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu bakımdan bu cephede taarruza katılan İngiliz birliklerinin ileri harekâtı oldukça kolay oldu, verilen hedefe fazla zayiat vermeden ulaşıldı.

İngilizler, saat11.30’da taarruzu yeni kuvvetlerle takviye etmeye başladı. 33. Alay Komutanı, düzensiz şekilde çekilmekte olan birliklerini desteklemek için ihtiyat taburu ile müdahale etmiş ve savunma düzenini güçlükle koruyabilmişti.

11. Tümen Komutanı, telefon hatlarının kopması nedeniyle, cephedeki olup bitenlerden yeterince ve zamanında bilgi alamıyordu. Sadece topçu gözetlemelerinden alınan bilgilerden, İngilizlerin ilerlediğini ve Triyandafil Çiftliği’ndeki bölüğümüzün geri çekilmeye başladığını öğrendi. Bunun üzerine sert tedbirler almak zorunda kalan Tümen Komutanı, 33. Alay Komutanlığına saat 12.00’de; “(…) Hattın her ne olursa olsun geri alınmasını sizden beklerim. Emre itaat etmeyenleri kurşuna diziniz” içerikli emir vermek zorunda kaldı. 

Geceden beri yapılan bombardımanlarda 33. Alay siperleri ağır şekilde tahrip olmuştu. Siperler bir bir İngilizlerin eline geçmeye başladı. İhtiyatların müdahalesi de bu duruma engel olamıyordu. Güney Grup cephesi batıdan kuşatılma tehdidiyle karşı karşıyaydı.

11. Tümen Komutanı ihtiyatlarını kullandığından Grup Komutanlığından takviye istedi ve 6. Tümen’den takviye kuvveti tahsis edildi.

İngiliz kuvvetlerinin 28 Haziran günü harekatı böylece sona ermiş bulunuyordu.

Karşı taarruzlar bütün gece sürdürüldü. Harcanan gayretlere karşın İngilizlerin ele geçirdikleri siperlerden hehangi bir bölümü geri alınamadı. Ancak İngilizler de varabildikleri hattan daha ileriye gidemedi. Sonuçta alan aldığıyla kaybeden de kaybettiğiyle kalmıştı. İngilizlerin bugünkü başarısı, Yarımada'ya ayak basmalarından bu yana elde ettikleri başarıların en büyüğü ve en önemlisiydi.

Bugünkü muharebelerde 11. Tümen’in zayiatı 2 bin 013 kişiydi. 

29 Haziran Muharebeleri

28 Haziran günü sona ererken Güney Grup Komutanlığınca gelecek günler için bazı tedbirlerin alınacağından söz edilmişti. Bu tedbirlerden biri komşu gruptan kuvvet yardımı isteği, diğeri ise 2. Kolordu Komutanı Faik Paşa’dan yararlanmaktı.

Güney Grubu'nun batıdan kuşatılma tehlikesinin ciddileşmesi üzerine saat 07.30'da  Faik Paşa, 11. Tümen ve 7. Tümen’in Komutanlığına atandı. Faik Paşa doğrudan doğruya Güney Grubu Komutanı’nın emir ve komutası altında bulunacaktı. Ayrıca Güney Grubu'nun kuvvet ihtiyacını karşılamak üzere 9. Tümen’den iki alay ile Asya kıyısından 1. Tümen, Güney Grup Komutanlığının emrine verildi.  

Faik Paşa karargahından edindiği bilgiler ve birliklerinden aldığı raporlar doğrultusunda, 29/30 Haziran gecesi 11. Tümeni ihtiyatta bırakarak yıpranmamış birliklerle, 124. Alayla İngilizlerin sol kanadına; 16. Alayla da Zığındere'nin iki tarafından İngiliz cephesine taarruz edecek, daha solda bulunan 126. Alay, 7. Tümen ve 12. Tümen de düşmanı cepheden tespit edecek şekilde küçük çapta taarruzlar yapacaklardı. Asıl taarruz İngilizlerin sol kanadı bitiminde 124. Alay tarafından yapılacaktı.

Kroki 44: Zığındere Muharebeleri (29/30 Haziran Gecesi Durumu)

Gece taarruzu saat 20.00'da başladı. Ancak İngilizlerin şiddetli ateşleri karşısında istenen şekilde gelişemedi. Gece yarısına doğru asıl taarruzun yapıldığı Zığındere'nin batısında çok ağır zayiat karşılığı birliklerimiz İngiliz siperlerinin çok yakınlarına kadar yaklaşabildi.  Saat 00.45’te bu bölgedeki birliklerimiz ikinci hat siperlerine kadar ilerleyerek buraları ele geçirdiler.

Bu arada dünya harp tarihi bir vahşete tanıklık etti. Gurka Taburları 25. Alay ve 26. Alayımızın Zığındere'deki seyyar hastanede yatan yaralı askerlerini süngülediler.

Saat 02.20'de bölgeye gönderilen 1. Tümen dahil taarruz yenilendiyse de daha ileri götürülemedi.

30 Haziran Muharebeleri

İngilizler bugün saat 05.00’da önce Zığındere doğusundan, iki saat sonra da batısından taarruza başladılar. Her iki taarruz da geri püskürtüldü. 1. Tümen Komutanı Yarbay Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey 2. Kolordu Komutanlığına verdiği raporda; birliklerin perişanlığını, bölgenin birbirine karışmış birlik artıklarıyla tutulmakta olduğunu, birliklerin şehit ve yaralı subayların fazlalığı neticesinde başsız kaldığını anlatıyor ve "En büyük emelim kendi tümenimle harbe gitmekti. Ne yazık ki durum, benim bu kutsal emelimin oluşmasına engel oldu"şeklinde raporunu bitiriyordu.

Bütün bu çabalar sonucu Zığındere’nin batısındaki bazı siperler geri alınmışsa da, başarı sayılabilecek bir sonuca ulaşılamadan sabah olmuştu. 2. Kolordu Komutanı, taarruzun gündüz devam ettirilmesinden vazgeçti ve gecenin beklenmesine karar verdi.

 Saat 21.00'da baskın şeklinde başlayan taarruzlardan da beklenen başarı elde edilemedi.

Haziran ayı sonuna doğru 30 kadar topçu subayı ile gönüllü gençlerden  oluşturulmuş ilk ve tek Alman birliği Romanya üzerinden ve sivil yolcu kıyafetinde geçerek 5. Orduya katıldı.  Bu birlik 200 mevcutlu bir istihkâm birliğiydi ve Güney Grubu bölgesinde muharebelere iştirak etti.

Bugün Fransız Kolordu Komutanı General Gouraud, Anadolu yakasındaki Türk bataryalarından açılan ateş sonucu yaralandı.

1-4 Temmuz Faaliyetleri

28 Haziran'dan bu yana devam eden muharebeler sonucu, düşman Zığındere ile sahil arasında iki kilometre kadar ilerlemiş ve bölgedeki siperlerimizin bir kısmı elden çıkmış durumdaydı.

2. Kolordu Komutanı, sağ kanatta yapılacak gece taarruzlarıyla bir başarı sağlayamayacağı kanısına varınca, bu kanattaki birliklerin derlenip toparlanmalarına imkan vermek için 1 Temmuz günü saat 02.30‘da birliklerine taarruzun durdurularak bulunulan hatlarda savunmaya geçilmesi emrini yayınladı.

Ancak Enver Paşa’nın taarruza ara vermeksizin devam edilmesi hususundaki direnmesi üzerine, 2. Kolordu Komutanlığına aşağıdaki yazılı emri verdi: "Taarruzun öbür güne bırakılması uygun değildir. Gözü pek bir komutanla bir tabur er seçilmeli ve düşmanın en yorgun bir anında sol kanat bitimine, kuzeyden güneye doğru taarruz ederek hücum edilmeli ve süpürülmelidir.“

1. Tümen’in 2. Kolordu emrine verilerek taarruza iştirak edeceği de emre ilave edilmişti. Sağ Kanat Komutanı olan Faik Paşa, Güney Grup Komutanlığından aldığı yeni emri yerine getirmek üzere 1. Tümen Komutanlığına şöyle bir emir gönderildi:

"Düşmanın kıyı boyundaki siperlerinden geri atılıp püskürtülmesi ve sol kanadının bütününe taarruz edilerek düşmanın sürülmesi, bunun için de bir taburla derhal taarruz düzenlenmesi emredilmiştir. 1. Tümen seçeceği   taburla bu taarruzu yapacaktır. Hücum 2 Temmuz saat 11.00'da yapılacaktır. Taarruzda görevlendirilecek tabur, seçilmiş bir tabur olmalıdır. Komutanının atılgan ve yetenekli olmasına özen gösterilmelidir.“

Faik Paşa, Ordu ve Güney Grup Komutanlıklarının ısrarla üzerinde durdukları ve bu komutanlıkların kendisinden bekledikleri başarıyı elde etmek için bütün gücünü ve enerjisini kullanıyordu. 2 Temmuz günü yapılacak taarruzun bütün yükünü taşımakla görevlendirilen 1. Tümen Komutanı’nı bu nedenle şiddetle ve birbiri ardından gönderdiği emirlerle sıkıştırıyordu.

Buna karşı cephedeki durumu yakından ve bütün çıplaklığıyla bilen yüksek nitelik ve yeteneklere sahip olan 1. Tümen Komutanı, tüm baskılara karşı koyarak gereksiz acelecilik ve ataklıktan kaçınıyordu. Hazırlıksız ve yeterli imkanlar sağlanmadan girişilecek bir taarruzun doğurabileceği acı sonuca üst komutanlıkların dikkatini çekmeye çalıştı; bunda da başarı sağlayarak taarruzun ertelenmesini sağladı. 

2 Temmuz günü saat 11.00'da yapılması planlanan taarruz, 2. Kolordu Komutanlığınca öğleden sonraya, önce saat 15.00‘e, sonra 18.00'e ertelendi.

 Bugün saat 18.00’da baskın tarzında gerçekleştirilmesi planlanan taarruz için 1. Tümen’in 70. Alay, 71. Alay ve 124. Alayın 3. Taburlarından oluşan bir taarruz gücü oluşturulmuş, bu grubun Komutanlığına da 70. Alay 3. Tabur Komutanı Binbaşı Reşat (Çiğiltepe) getirilmişti. 

 1. Tümen’den oluşturulan grubun taarruzu nihayet saat 18.00'da başladı. Bugünkü Nuri Yamut Anıtı’nın bulunduğu bölgede gerçekleştirilen bu taarruza katılan birliklerimiz çok ağır zayiat verdiler. İngiliz siperlerine 30 metre kadar yaklaşılabilmişti. Başta Tümen Komutanı olmak üzere tüm subay ve birliklerin olağanüstü çaba ve gayretlerine rağmen arzulanan başarı elde edilememişti.

Seçilen grubun komutanı Binbaşı Reşat saat 18.30'da yaralandı; ancak yaralı olduğu halde geri gönderilmeyi kabul etmedi ve muharebenin cereyanını takip ve taburunu teşvik için yerinde kaldı. Komutayı birliğinin moralini yükseltici sözlerle Binbaşı Şerif'e bıraktı.

Başta Tümen Komutanı olmak üzere tüm subay ve birliklerin olağanüstü çaba ve uğraşılarına rağmen arzulanan başarı elde edilemedi. Saat 23.30'da 1. Tümen Komutanı yeni grup komutanı Binbaşı Şerif'e tekrar emir vermesine rağmen düşman bir türlü sökülüp atılamıyordu. Taarruz gün ağarıncaya kadar aynı şiddette sürdürüldü.

Muharebenin gelişmesini büyük bir sinirlilikle yakından izleyen 2. Kolordu Komutanı 1. Tümen Komutanlığına üst üste emirler göndermekte ve taarruzun ileri götürülmesini istemekteydi. Nitekim biri 3 Temmuz saat 04.45‘te diğeri de  05.20'de gönderdiği emirlerle, ne pahasına olursa olsun taarruzun yürütülmesinde ısrar ediyordu. Fakat taarruzun ileri götürülemediği de bir gerçekti. Düşman, üstün ateş gücüyle taarruzu durdurmakta ve ilerleme imkanı vermemekteydi.

Bu sırada ileri giderek durumu yakından inceleyen 1. Tümen Komutanı 3 Temmuz günü saat 10.30’da bir rapor  gönderdi: “Şimdilik taarruzun ertelenmesini, yapılacak birçok hazırlık ve düzenlemeden sonra taarruz yapılmasına izin verilmesini arz ederim.“

2. Kolordu Komutanı da ileri hatlardaki durumu kendi gözleriyle gördü ve taarruzun daha ileri götürülmesine imkan kalmadığı kanısına vardı. Bunun üzerine bulunulan hatta savunmaya geçilmesini, tahkimata hız ve önem verilmesini, birliklerin kısa zamanda düzene sokulmasını ve gerilerde ihtiyat kuvvetleri bulundurulmasını bildiren emrini 3 Temmuz günü saat 12.30'da 1. Tümene bildirdi.

Böylece 2 Temmuz günü akşamüzeri büyük umutlarla başlatılan baskın şeklindeki taarruz, gece de sürdürülmüş; ancak olumlu bir sonuç alınamamıştı.

Durum çok kritik bir hal almıştı. Weber Paşa, daha güvenli bir hatta çekilinmesi ve böylelikle İngilizlerin yapacağı bir taarruzu boşa çıkartma gibi tedbirleri düşündü. Bu düşünce Liman Paşa'yı telaşa düşürdü, aynı zamanda da kızdırdı. Bu arada Weber Paşa'nın da suyu ısınmaya başlamıştı.

Taarruzdan vazgeçilip savunmaya geçilmesi konusunda emir verilmesiyle muharebelerin bu dönemi kapanmış, bu sonuç Faik Paşa'nın da Yarımada'daki görevini sona erdirmişti.

Güney Grubu bölgesinde birlik değiştirmeleri ve yeni düzenlemelerle uğraşıldığı sırada Liman Paşa, 2. Kolordu Komutanı’nın sorumluluğunda yaptırılan ve başarısızlığı yüzünden durdurmak zorunda kaldığı taarruzu tekrarlamaya karar vermiş bulunuyordu.

5. Ordu Komutanı, Seddülbahir cephesinin sağ kanadında düşmanın bir kilometreden fazla bir derinliğe ok gibi girmiş kuvvetlerinin durumuna bir türlü tahammül edemiyordu.

Bu maksatla Liman Paşa, Kuzey Grubu ihtiyatındaki 5. Tümen ve Asya Grubu'ndaki 3. Tümeni 1. Kolordu Komutanı Mehmet Ali Paşa emrine vermeyi ve yeniden bir taarruz yaptırdıktan sonra tekrar eski yerlerine göndermeyi tasarladı.

5 Temmuz günü saat 03.45'te Zığındere'nin her iki yanında bulunan düşmana Mehmet Ali Paşa'nın emrinde taarruz edilecekti.

5 Temmuz Muharebeleri

Kroki 45: Zığındere Muharebeleri (5 Temmuz Durumu)

3. Tümen ( altı tabur) Zığındere batısından (Zığındere ile deniz arasından), 5. Tümen (dört tabur) Zığındere doğusundan taarruz edecek, taarruz sabah gün ışımasıyla ve ateş etmeksizin baskın tarzında yapılacak, topçu İngilizlerin taarruzumuzun farkına varıp ateş açmaya başlamasıyla ateşe başlayacak, 5. Tümen’den iki tabur Triyandafil Çiftliği güneydoğusunda Zığındere vadisinde kolordu ihtiyatı olarak bulunacaktı.

Fransız birliklerinin karşısındaki 4. Tümen, taarruzun başlangıcından yarım saat önce bir gösteri taarruzu yapacaktı.

Tümenler, 4/5 Temmuz gecesi, taarruz için hazırlıklarını bitirmiş ve 5 Temmuz günü saat 03.30’da hücuma geçmek üzere düzen ve tedbirlerini almış bulunuyorlardı.

Taarruz saat 03.30'da başlayacaktı ama İngilizler yarım saat öncesinden ateşe başladılar. Muhtemelen taarruzumuzu İngilizler önceden sezmişlerdi. Birliklerimiz derinliğine kademelenmiş olarak saat 03.45'te ateş açmadan İngiliz siperlerine taarruza başladılar. En ileri kademelerdeki erler el bombalarıyla donatılmıştı. Türklerin taarruzunu gören İngilizler ateşlerini büsbütün artırdılar.

Subaylar ayağa kalkmış, tabancalarını çekip siperlerden fırlayıp düşmana doğru koşuyorlardı. Erat birbirine bakışıyor, kimsede ses yok. Kendilerine o güne kadar evlat muamelesi yapmış olan babası yaşındaki saçları kırlaşmaya yüz tutmuş yüzbaşısı; silahını, dinini, askerliğin bütün inceliklerini, hatta okuyup yazmayı öğretmiş olan ağabeyi kadar sevdiği teğmeni; bölüğe birkaç ay evvel gelmiş olan genç, güler yüzlü kardeşi gibi sevdiği zabit namzedi, düşmana doğru olanca hızıyla koşuyorlardı. İşte o zaman Mehmetçik durur mu? Aralarında bir kıpırdanma başlamıştı.

Subaylar 15-20 metre ilerlemişlerdi ki, 4 bin Mehmetçik süngüsünü takmış olduğu halde kaplan sürüsü gibi bir anda siperlerden fırladılar, subaylarının arkasından olanca kuvvetleriyle koşuyor ve komutanlarına yetişmeye çalışıyorlardı. Allah! Allah! sesleri yeri ğöğü inletiyordu; bir gün evvel yürüyemeyen arslanlar şimdi uçuyorlardı.

Düşmanın yakın siperlerine atlayanlar süngülerini işletirken mesafesi uzak olanlar devam ediyordu. Birliklerimizin taarruzunu gören İngilizler ateşlerini daha da artırdılar. Her iki tümen bölgesinde kıyasıya bir boğuşma başlamış bulunuyordu.

Saat 06.50'de bu defa İngilizlerin karşı taarruzları başladı. Birliklerimiz ele geçirdiği siperleri boşaltmaya ve geri çekilmeye başladılar. Saat 07.00’da 3. Tümen Komutanı durumun aleyhimize döndüğünü 1. Kolordu Komutanlığına rapor etti. Buna karşılık 1. Kolordu Komutanı geri çekilmenin durdurulmasıyla dahi yetinmeyerek gönderilen takviyelerle taarruzun sürdürülmesini istedi.

Bunun üzerine 3. Tümen Komutanı elinde mevcut ihtiyatlarını ileri sürmeyi denedi. Ancak İngilizlerin cepheden yaptığı ve özellikle Zığındere’nin doğusundaki makineli tüfeklerle açtığı ateşler karşısında ilerlemeyi başaramadı. Yeni takviye kuvvetlerinin de katılmasıyla yapılan karşı taarruzun gelişmediği kolorduya bildirildi.

Son olarak 3. Tümen saat 09.00’dan itibaren siperlerini elde tutabilmek için büyük çaba harcıyor; ayrıca durumun iyi gitmediğini de tekrar kolorduya bildiriyordu.

5. Tümen bölgesinde de taarruz saat 03.45’te başlamıştı. Bu saatten yarım saat önceden itibaren siperlerimiz İngilizlerin gittikçe artan ateş yağmuruna tutuldu. İngilizlerin saat 06.00’da başlattığı karşı taarruz sonucunda, daha önce İngiliz siperlerine girmeyi başaran birliklerimiz eridi; siperler yeniden İngilizlerin eline geçti.

Bu durum karşısında bütün cephe hattındaki gelişmeleri değerlendiren 5. Tümen Komutanı da birliklerin bulundukları hatta tahkimat yaparak savunma düzeni almalarını emretti. Bir raporla bu durumu Kolordu Komutanlığına da bildirdi.

Muharebelerin seyrini yakında izleyen Mehmet Ali Paşa durumun iyi gitmediğini görmüştü ama Liman Paşa taarruzun sürdürülmesinde hâlâ ısrar ediyordu. Liman Paşa ufak bir kanat kırma için on binlerce Mehmetçiğin kanını akıtmaktan çekinmemiş, Türk askerini gladyatörler gibi dövüştürüyordu. Zığındere ve çevresi bir kez daha binlerce Türk gencine mezar olacaktı.

Ne yazık ki Padişahın sakalı mahdut bir zümrenin, Ordunun sakalı da Almanların elinde olduğundan, onlar da Mehmetçiği kendi emelleri için kullanıyorlardı.

Nitekim 1. Kolordu Komutanı, kolordu ihtiyatındaki son taburları 3. Tümen emrine göndererek 3. Tümen cephesinden taarruzu yenilemek zorunda kaldı. Saat 16.00’ya kadar taarruz hazırlıklarının tamamlanacağı ve birkaç saat dinlendikten sonra İngilizlerin en sol kanadına yeniden taarruz edileceği ve taarruz saatinin ayrıca emredileceği, kolordudan 3. Tümene bildirildi. Taarruz gücü kalmadığı anlaşılan 5. Tümen de bulunduğu hattı tahkim ederek savunmaya geçecekti.

 Mehmet Ali Paşa da 5 Temmuz günü saat 21.00’da taarruzun durdurulması emrini yayınladı.

Muharebelerin Sonucu

28 Haziran'dan itibaren 5 Temmuz dahil sekiz günlük zayiatımız 15 bin 883 idi. Bu zayiatın 14 bini Zığındere'nin iki tarafında verilmişti. Zığındere adeta "vıcık vıcık kan ve et" idi. İngilizlerin zayiatı ise 2 bin kişi kadardı.

Zığındere muharebeleri, Çanakkale kara muharebeleri sırasında Mehmetçiğin vatanın bir karış toprağı uğruna gözünü kırpmadan nasıl ölüme koştuğunun en çarpıcı örneklerinden biri idi.

Güney Grup Komutanlığı iki tarafın mevzileri arasında kalan yaralıların toplanması ve şehitlerinin gömülebilmesi için 9 Temmuz sabahı İngilizlere başvurarak beş saatlik bir ateşkes önerisinde bulundu. Ancak bu öneri bazı askeri nedenler ileri sürülerek kabul edilmedi.

Bu durumda Türk askerleri de siperlerine yakın olan şehitlerini toplayarak gömmüş, bir kısmının üzerine de kireç veya asitfenik dökmek gibi tedbirler almıştır. İngilizler de kendilerine yakın olan ölülerini yakmak suretiyle yok etmeye çalışmışlardır.

Diğer Faaliyetler

Liman Paşa'nın Güney Grubu'nun savunma durumundan bu derece endişelenmesi, biraz da Weber Paşa'ya karşı güveninin azalmasından ileri geliyordu.

Başkomutanlık Vekâleti, Bulgaristan’dan bir tehlike gelmeyeceğini anlamış; başlangıçta 5. Ordu’nun kuzey yanını korumakla görevlendirdiği Vehip Paşa komutasındaki 2. Ordu’yu Güney Grubu cephesinde görevlendirdi.  6 Temmuz tarihli emirle Weber Paşa'yı görevden alıp yerine 2. Ordu Komutanı Mirliva Vehip Paşa'yı atadı.

Vehip Paşa Liman Paşa’nın emri altında bulunacak, Grup Komutanı olarak bir ordu komutanının yetki ve ödeneklerine haiz olacak, beraberinde kendi karargâhı ile 5. Kolordu ve 14. Kolorduları da getirecek ve Seddülbahir bölgesindeki birliklerin de Yarımada'daki görevleri sona erecekti.

5. Ordu Komutanlığı, Başkomutanlıktan 7 Temmuz günü saat 21.25’te Seddülbahir cephesinde vakit geçirilmeden yeni bir taarruzun yapılmasını öngören bir emir aldı.  Ancak yeni görev yerlerine dönme emri almış olan bölgedeki birlikler, dönüş hazırlık ve faaliyetlerini sürdürmekteydiler. Keza 2. Ordu birliklerinin de görevlendirildikleri bölgelere ulaşmalarının uzun zaman gerektirdiği bir sırada herhangi bir taarruzun düşünülmesi yersiz ve zamansızdı; böyle bir girişim büyük felaketle sonuçlanabilirdi.

Vehip Paşa, 8 Temmuz günü ağabeyi Esat Paşa'nın Kuzey Grup Karargâhı'na geldi ve burada Liman Paşa’yla buluştu. Ertesi gün 5. Ordu Karargâhına uğradıktan sonra saat 11.00’da beraberindekilerle birlikte Güney Grubu Karargâhına hareket etti ve saat 17.30'da görevine fiilen başladı.

Bu arada 9 Temmuz günü sabah saatlerinde düşman topları ve makineli tüfekleri üç gün evvelki gibi ateş püskürmeye başlamışlardı. İki saat süren cehennemi ateşten sonra Zığındere’nin iki tarafından düşman askerleri hücuma kalktılar. Müteakiben Mehmetçiklerin karşı hücumu başladı. Düşman topçusu bütün ateşlerini o siper üzerine topladı. Kol, bacak, kafa, gövde hep havada... Öyle bir manzara ki, yazılmasına, anlatılmasına hatta düşünülmesine imkân yok.

9 Temmuz günü, Güney Grubu’nun mevcudu 45 bin kişiye yaklaşıyordu. Silah miktarı da bu miktara yakındı. Bu sayı, tüm muharebeler süresince her gün büyük ölçüde değişecek ve hiçbir zaman doğru bir rakam verme imkânı olamayacaktı.

10 Temmuz günü 14. Kolordu Komutanı Trommer Paşa, karargâhı ve kurmaylarıyla Seddülbahir bölgesine geldi ve Sağ Kanat Bölge Komutanlığı görevine başladı.

11 Temmuz günü Vehip Paşa yayınladığı emirde özet olarak, yapılacak tahkimatın nasıl olacağını, İngiliz topçu ve donanma ateşlerinden korunmak için avcı siper ve hendekleriyle irtibat hendeklerinin ve sığınakların yapılış biçimlerini ayrıntılı olarak açıklanırken, son maddede de şu hususlara yer verdi:

"Üç günlük incelemelerimden edindiğim fikir ve kanılarımı arkadaşlarıma bildirmek isterim: Düşman kabiliyetsiz, beceriksiz, fakat sayıca üstündür. Bugünkü azim, inanç ve cesareti gayret ve bilinçle birleştirince, güçlülük ve Tanrı'nın yardımı her yerde bizim yanımızdadır. Vardığım bu kesin kanıyı kalp ve dimağımızda devamlı olarak yaşatalım, el birliğiyle halden ve gelecekten tam emin olarak zaferden zafere koşalım. Tanrı iyi niyet ve çabanın ödülünü elbette bize bağışlayacaktır.”

Vehip Paşa bu emriyle, bir taraftan cepheyi düzenlemeyi sağlarken, diğer taraftan da askerlere moral gücü veriyordu. Yaptığı inceleme sonuçlarına göre Vehip Paşa, bölgede hüküm sürmeye başlayan durgunluktan yararlanarak köklü düzenlemelere girişti.

11 Temmuz'da bir emir yayınlayan Vehip Paşa, "Bir kürek toprak, bir damla kan kazandırır" diyerek tahkimata büyük önem verilmesini istedi.

Bu arada aynı gün Harbiye Nezareti aldığı bir kararla, "Harp Edebiyatı" kampanyası kapsamında eserler yazılmasını sağlamak üzere cepheye şair, ressam, edebiyatçı, müzisyen ve yazarlardan oluşan ve sol kollarında çift yeşil defne dalından işaretli haki keten elbiseleriyle 17 kişilik bir heyet (Edebi Heyet) gönderdi.

Cephede 10 gün kalan heyet, şehitlikleri ve savaş alanlarında kalan gömülmemiş cesetleri de gözlemlediler ve harbin, “ne feci ve aynı zamanda ne ulvi bir çılgınlık” olduğuna şahit oldular.

Heyet mensupları İstanbul'a dönüşünde; resim, müzik, şiir, roman vs. edebi etkinliklerini, askere gitmenin gerekliliği ve askeri savaşa teşvik, şehitlik arzusu, vatan ve millet sevgisi, askerin kahramanlık ve fedakârlığı, manevi yardım inancı, maziden güç alma ve ecdadı hoşnut etme düşüncesi, cephe gerisinde hanımların fedakârlığı vs. konularına yönlendirdiler ve toplumun muharebelerdeki olaylarla ilgili bilgilendirilmesini sağladılar.

5. Kolordu Komutanı Fevzi (Çakmak) Paşa ve Karargâhı 12 Temmuz'da Seddülbahir bölgesine geldi. 14. Kolordu sağ kanat, 5. Kolordu Sol Kanat Bölge Komutanlığı görevini devraldı.

Çanakkale'de düşmanın denize dökülmesi için özellikle Enver Paşa'nın baskısıyla cepheye her takviye birliği gönderildiğinde yüksek komutanlıklarda hemen düşmana hücum etme beklentisi vardı. Nitekim Ordu Komutanı Güney Grup Komutanı Vehip Paşa'ya, hemen hücum ederek düşmanı denize dökmesi emrini verdi.

Devamını Vehip Paşa'dan dinleyelim…

"Liman Paşa İtilaf Devletleri ordularına karşı hücum ederek denize atmamı -Aynen kendi deyimidir- tekrar emretmişti. Fakat ben, onun bu fikrine katılmıyor nedenini de şöyle açıklıyordum.

Çünkü böyle bir hücumu yapabilmek için bizde maalesef bulunmayan topçuya ihtiyacımız vardı. Aynı zamanda hücumun İngilizler tarafından yapılmasını tercih ettiğini, çünkü yapacakları herhangi bir teşebbüsün başarısızlıkla sona ereceği düşüncesini ileri sürüyordum. Liman Paşa bu anlaşmazlıklar son raddeye vardığında beni Enver Paşa’ya şikâyet etmişti.”

Liman Paşa ile Vehip Paşa arasındaki bu anlaşmazlıktan böylece Enver Paşa'nın da haberi oldu. Enver Paşa durumu yakından görüp anlamak için Güney Grubu'na geldi. Vehip Paşa görüşünü kanıtlamak için İngiliz cephesine topçu ateşi açtırdı. Bunu İngilizlerin şiddetli karşı ateşi izledi.

Vehip Paşa bunun üzerine Enver Paşa'ya, "İşte bu nedenle fikrimde direniyorum. Eğer biz elimizdeki azıcık topçu cephanesiyle taarruza kalkışacak olursak, İngilizlerin elindeki hesapsız cephaneyle taarruzumuzun ne olabileceğini şu küçük deneyden anlayabilirsiniz" diyerek kendisini ikna etmeyi başardı.

Artık bundan sonra taarruzi hareketler durdurulacaktı. Güney Grubu'nun bundan sonraki muharebe taktiği; önce savunmada kalmak, düşmanın taarruzu halinde bu taarruzu durdurduktan sonra karşı taarruza geçerek düşmanı hem kuvvetçe güçsüzleştirmek ve hem de taarruz istek ve inadını kırarak moral bakımından yıpratmaktı.

2. Ordu Komutanı Vehip Paşa ile 5. Kolordu ve 14. Kolordu Komutanları bölge sorumluluğunu teslim almışlar, ancak kolorduların tümenleri henüz intikallerini tamamlayamamışlardı.

Zığındere muharebesinden sonra Türk kuvvetlerinin morallerinin büyük ölçüde bozulmuş olduğu zannediliyordu. Ayrıca cephane durumunun da çok kritik olduğu öğrenilmişti. Bununla birlikte üst rütbedeki İngiliz ve Fransız Komutanlar Türk askerlerinin muharebe gücünü bir defa bile kaybetmediklerini çok iyi biliyorlardı.

Vehip Paşa bir yandan cephede düzenlemeyi sağlamaya ve pekiştirmeye çalışırken, diğer taraftan da askerlerine moral vermeye çalışıyordu. Bu çalışmalar sürdürüldüğü sırada İngilizlerin yeni bir taarruzu başlayacak, taarruzların ağırlık merkezi Kirte-Seddülbahir yolu ile Boğaz arasındaki bölge olacaktı.

2. Kerevizdere Muharebeleri (12-13 Temmuz 1915)

 Zığındere muharebeleri, her iki tarafın birliklerini ve komuta heyetlerini oldukça hırpalamış ve sarsmıştı. Ayrıca verilen büyük zayiat nedeniyle birlikler de güçlerinin büyük kısmını kaybetmişlerdi. Muharebelerin sona erdiği 5 Temmuz tarihinden itibaren 2. Kerevizdere muharebelerinin başlayacağı 12 Temmuz tarihine kadar geçen altı gün içinde her iki taraf da muharebe hazırlıklarını artırmakla meşgul oldular.

 General Hamilton, cephenin merkez bölümünden taarruz ederek merkez bölümünü kanatlarıyla aynı hatta getirmeye, cephesinin doğu kanadını da ileri doğru uzatmaya karar verdi.

 İlk olarak İngilizler, cephenin sol kanadından harekete geçecekti. Bu hamleyle cephedeki Türk birliklerinin dikkatleri mümkün olduğu kadar bu yöne çekilecek, ancak asıl taarruz Fransız birlikleri tarafından, Yüzbaşı Şevki Sırtı ile Çanakkale Boğazı arasındaki bölgede gerçekleştirilecekti. Taarruz günü olarak 12 Temmuz belirlendi.

12 Temmuz Muharebeleri

  Kroki 48: Seddülbahir Muharebeleri (12 Temmuz Durumu)

Düşünülen taarruz planına göre; 52. İngiliz Tümeni birbirinden dokuz saat arayla iki grup halinde taarruz edecekti. Bu ana düşüncenin ışığı altında, her iki kuvvetin hazırladıkları taarruzun ana hatları şöyleydi:  

52. İngiliz Tümeni, saat 07.35 ve saat 16.00‘da olmak üzere 155. Tugay ve 157. Tugaylarla ve iki grup halinde taarruz edecek; 156. Tugay da tümen ihtiyatını teşkil edecekti.

Fransız Kolordusu, 1. Fransız Tümeni doğuda, 2. Fransız Tümeni batıda olarak, 07.35’te taarruza başlayacaktı.

Saat 04.30'dan itibaren Kirte yolu ile Kerevizdere ve Boğaz arasındaki 4. Tümen ve 7. Tümen bölgesindeki siperlerimiz üç saat süreyle bombardıman edildi.

Saat 06.30'de önce Zığındere bölgesinde 52. İngiliz Tümeni‘nin 155. Tugayı‘nın iştirakiyle İngiliz taarruzları başladı. Topçu ateşinin kesilmesiyle doğudaki Fransız askerleri de ilginç mavi üniformalarıyla çok belirgin hedef teşkil ederek siperlerinden fırladılar. Gittikçe artan şiddette sürdürülen bu ateş, saat 07.30’a kadar üç saat sürdü.

İlk piyade taarruzu 29. İngiliz Tümeni tarafından başlatıldı ve iki siperimiz ele geçirildi. Ancak 15 dakika sonra karşı taarruzla geri aldık. İngilizler bu hücumdan sonra iki defa daha hücum ettilerse de her defasında geri atıldılar. İngilizlerin ilerlemesi saat 09.00 civarında giderek yavaşladı ve durdu. Bu cephede hava kararıncaya kadar durum değişmeyecekti.

 52.  İngiliz Tümeni ve Fransız birliklerinin asıl taarruza başladığı saat olan 07.30 sıralarında, 4. Tümen ve 7. Tümen’in sol (doğu) kanadına da düşman piyadesinin taarruzu başladı.

155. Tugay‘ın taarruzları makineli tüfeklerimizin etkisiyle yavaşladı ve İngilizler çok ağır zayiat vermeye başladılar. Sol kanatta taarruza katılan tabur daha ağır zayiat verdiyse de, 450 metre kadar ilerlemeyi başardı. Ne var ki sağ ve sollarındaki birlikler ilerleyemediklerinden iki yanları açık ve korumasız kaldı. Bu nedenle geri çekilmek zorunda kaldılar.

Saat 15.30’da Fransız topçularının bombardımanını müteakip saat 16.00’dan itibaren 157. Tugay büyük bir hızla ilerlemeye başladı. Gün sonu itibarıyla 157. Tugay cephesinde taarruz başarılı oldu ise de, İngiliz zayiatı çok fazla idi ve takviye isteniyordu. Aynı saatlerde 155. Tugay da taarruzu geliştiremiyordu.

Cephenin sol tarafını oluşturan 4. Tümene ait siperlerimiz Fransız birliklerinin daha ilk saldırısında tümüyle elden çıkmıştı. Saat 14.30 olduğunda 83 Rakımlı Tepe'nin üzerindeki siperlerimizin bir kısmı Fransızların eline geçti. Her iki taraf da ağır zayiat vermiş, güçlerini kaybetmişlerdi. Ele geçirilen siperlerin bazı bölümlerinde çarpışmalar hâlâ devam ediyordu. Yapılan karşı taarruzlarla irtibat hendekleri tutularak savunma desteklenmiş ve Fransız ilerlemesi durdurulmuştu.

Sabahki taarruzda 7. Tümen karşısında başarı sağlayamayan İngilizler saat 09.00 sıralarında tekrar taarruza geçtilerse de, yine püskürtüldüler. Kanlı Dere’nin doğu yamaçlarından ilerleyen İngilizler, topçularımızın 16.15’te başlattığı şiddetli ateş ve yanlardaki erlerin bombalarla hücumları sonucu ele geçirdikleri siperlerin bir kısmını boşaltmak zorunda kaldılar.

Saat 19.30'da Fransızlar takviye alarak 4. Tümen bölgesinde yeniden taarruza geçtiler. Gün sona ererken 4. Tümen birlikleri 100 metre kadar gerideki siperlere çekilmeyi ve Fransız ilerlemesini durdurmayı başardılar.

13 Temmuz Muharebeleri

Bir gün önceki muharebelerin sonucu Vehip Paşa’yı memnun etmemiş; tersine tasalandırmış ve sinirlendirmişti. Bu nedenle Güney Grup Komutanı Vehip Paşa, 12/13 Temmuz gecesi Tümen Komutanlıklarına, gereğinde şiddet kullanılmasını ve ikinci hatlarda kesin olarak savunulmasını ısrarla bildirmişti.

13 Temmuz sabahı erken saatlerde İngiliz ve Fransızlar yoğun bir topçu ateşine başladılar. Ateş baskısı saat 07.30’a kadar devam etti ve Türk ileri hatları ve gerilerdeki siperler topçu ateşleri sonucu altüst oldu.

İngilizler, dünkü muharebelerde hedefe ulaşılamaması nedeniyle ihtiyattaki İngiliz Deniz Piyade Tümeni’nin bazı birliklerini de muharebeye sokarak saat 07.30’da sık avcı hatları halinde taarruza başladılar. Birliklerimizin mukavemeti sonucu duraklayan İngilizler daha önce ele geçirdikleri yerlerde de tutunamayarak geriye çekildiler.

Ne yazık ki birliklerimiz bu durumu fark ederek harekete geçemediler ve bu panik halinden yararlanamadılar. Bu arada İngiliz subaylarının çabalarıyla panik de zorlukla durdurulabildi.

İngilizlerin bu defa 7. Tümen cephesine taarruzları başladı. Ancak Türk piyade ve şiddetli topçu ateşleri karşısında duraklayan İngilizler bu bölgede de geri çekilmek zorunda kaldılar. 4. Tümen ve 6. Tümen kendi sorumluluk bölgelerinde kaybedilen siperleri geri almak için karşı taarruzlar yaptılarsa da, düşmanın ele geçirdiği siperlerden atılması mümkün olamadı.

Kroki 49: Seddülbahir Muharebeleri (13 Temmuz Saat 18.00 Durumu)

Vehip Paşa; 14. Kolordu’ya cephede meydana gelecek olaylara ilişkin olarak önceden tedbir alınması ve elde taze kuvvet bulundurulması emrini verirken,  5. Kolordu’ya da taarruzların bundan böyle daha tedbirli ve ihtiyatlı yapılması emrini verdi.

 Birliklerimiz, Fransız hatlarının 100 metre kadar doğusunda ve Fransız siperlerine göre mahkum arazideki irtibat hendeklerinde sıkışık durumda bulunuyorlardı. 83 Rakımlı Tepe’nin bulunduğı sırtın kuzeyindeki İngiliz birlikleri, öğleden sonra Kerevizdere başlangıcındaki siperlerimizi ele geçirmişti.

Saat 16.30'da İngiliz ve Fransız birlikleri, şiddetli topçu ateşinin ardından 4. Tümen’in tüm cephesine ve 7. Tümen’in sol kanadına yeni bir taarruz başlattılar. 7. Tümen siperlerinde yiğitçe mücadelesini sürdürürken, 4. Tümen Komutanı geri hatlardaki birliklere cephenin takviyesi emrini verdi.

Bu sırada İngiliz ve Fransızları şaşkına çeviren bir şahlanma görüldü. Birinci hat siperlerini desteklemek üzere görevlendirilen birlikler, düşman üzerine hiçbir emir almadan süngü takarak Allah! Allah! nidalarıyla saldırıya başladılar. Bu durumu gören komşu siperlerdeki askerler de siperlerinden fırlayarak Fransız ve İngiliz askerleri üzerine saldırdılar. Böylece düşmanın ilerlemesi durduruldu.

4. Tümen Komutanı elde edilen bu başarıyı ikinci bir başarıyla pekiştirmek için Kerevizdere bitimindeki siperlerimizi geri almak amacıyla bir gece taarruzu düzenlemişse de, bu taarruz bir fayda sağlamadı.

Muharebelerin Sonucu

İki günlük muharebelerin sonucunda İngiliz ve Fransızlar 83 Rakımlı Tepe'de Kerevizdere'ye hâkim bir hat tutmuş ve dere bitiminde de yer kazanmışlarsa da, birliklerimizin direnme gücünü kıramadılar ve planladıkları taarruzla varmayı hedefledikleri hatta ulaşamadılar.

Birliklerimiz, İngiliz ve Fransızların ele geçirdikleri hattın 100 metre kadar doğu ve kuzeyinde, ikinci hat siperleri ve irtibat hendeklerinde tutunmuşlar ve yöneltilen tüm hücumları yiğitçe karşılamışlardı. Daha sonraları bulunulan hat pekiştirilmiş ve meydana getirilen bu cephe, İngiliz ve Fransızların Seddülbahir bölgesini boşalttığı güne kadar Türklerde kalmıştı.

Iki gün süren muharebelerde  en kanlı çarpışmalar 4. Tümen bölgesinde olmuş;  bu tümenin en ileri savunma bölgesindeki bir kısım siperler İngiliz ve Fransızların eline geçmiş; fakat cephe hattında büyük değişiklik ve tehlike yaratacak çöküntü olmamıştı.

İki günlük muharebeler İngiliz ve Fransızlara insan zayiatı olarak çok pahalıya mal olmuştu. İngilizler muharebeye sürdüğü 7 bin 500 mevcuttan 3 bin 100'ünü kaybettiler. Bu defa Fransız kuvvetleri şanslıydı;  800 kişi kadar zayiat vermişlerdi.

Birliklerimizin iki günlük çarpışmalarda zayiatı ise, 300'ü esir ve 113’ü subay olmak üzere 9 bin 462 kişiydi. Savaş, insan öğüten bir makine haline gelmişti. Subay zayiatı da müthişti. Örneğin 7. Tümen’in alayları şimdiye kadar her biri 72-75 subay zayiatı vermişlerdi.

70 günde bu cephede 100 bine yakın zayiat vermiştik. Yani kilometrekare başına 9 bin kişi. Bunu Batı cephesine uyarlayacak olursak bir ayda Fransızların 6,5 milyon zayiat vermeleri gerekiyordu. Bu itibarla Çanakkale Muharebeleri Büyük Harbin en kanlı savaşları idi.

Bu arada Yarımada'daki 12 haftalık sürekli didişmenin tesiriyle sağlığı bozulmaya başlayan General Hunter Weston güneş çarpmasından hastalandı ve birkaç gün sonra da Londra'ya gönderildi.

Temmuz muharebeleri her iki taraf için de, "Subay Savaşı"ydı. İngilizler mevcut subaylarını ¾’ünü kaybetmişlerdi. Daha da önemlisi, cephede kalan erlerin hemen hepsi yorgunluktan yarı ölü durumdaydı. İngilizler bu saldırılarla Türklerin dikkatini Seddülbahir'e çektiklerini sanıyorlardı ama yanılmışlardı.

Sonuçta; her iki tarafın da ağır zayiat verdiği muharebeler İngiliz ve Fransız taarruzlarını boşa çıkarmanın verdiği rahatlık ve kendine güvenle Türk tarafının direnme ve moral gücünü artırmış, İngiliz ve Fransızlara da iyice hazırlanmadan yapılan taarruzların beklenen neticeyi vermediğini, aksine askerlerinin dayanma, direnme ve saldırma gücünü azalttığını göstermişti.

13 Temmuz'da Ruslar, Alman-Avusturya Macaristan kuvvetlerine karşı korkunç bir yenilgiye uğradı. Bu durum Çanakkale Cephesi’nin önemini daha da artırmış, Churchill’in bu konuda ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmış ve İngilizleri her türlü fedakârlığı göze alarak Çanakkale Seferi’ni bir an evvel sonuçlandırma kararı almaya zorlayacaktı.

General Hamilton 13 Temmuz'da günlüğüne şunları yazdı:

"Pek güçsüzüm, şu halime bakın, bu lanet bağırsak iltihabının, koleranın mahkûmu olduğum için yatmaktan ve dinlenmekten başka bir şey yapamamak insanı kahrediyor. Bu halimiz, Yunanlıları Truva’yı almak için 10 uzun yıl harcamalarının sebebi olmalıdır.”

Sonuç olarak; düşman bütün kuvvet ve kudretini harcadığı son çarpışmalardan sonra güneyden de ilerleyemeyeceğine kanaat getirmiş bulunuyordu. 13 Temmuz’dan sonra bu cephede de savaş bir sessizlik dönemine girdi.

Her iki cephede de harekâtın tamamen sonuçsuz kalması üzerine İngilizler için ya Yarımada’yı boşaltmak veya başka bir cephede Çanakkale’ye karşı yeni bir saldırıya geçmek gibi iki şıktan birini seçmek gerekiyordu. Düşman ikinci şıkka karar verdi ve bu maksatla yeni bir ordu hazırlamaya başladı.

 

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00