Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


BEŞİKTAŞLILIĞIM BURAYA KADAR


Düziçi Köy Enstitüsü 2. Sınıf öğrencisiydim.

Fakir bir ailenin parasız çocuğu olarak kazaklara, süveterlere özlemle bakıyordum. Yatılı okul giysilerim yeteli gelmiyordu. Sağlık yönünden çok güçlü değildim. Sıtması, Humması eksik olmamış yıllardı yaşadığım.

O yıllarda, sanıyorum kışlar da daha sert geçiyordu.

Özel olarak çarşıya çıkar, vitrinlerdeki kazakları içim giderek seyrederdim. Param olmasa da alp giymiş olduğumu düşlerken, ısınmış gibi olurdum. Biriktirebildiğim paracıklarım cebimde avucumun içinde olurdu. Onun ısıtması da az değildi hani..

***

“ Arayan Mevla’sını da belasını da bulurmuş” derler ya. Günün birinde parama uygun bir kazak buldum. Kazağın göğsünde kocaman bir kartal resmi vardı. Hem de sevimli bir kartaldı. Evirdim, çevirdim pazarlık bile yaptım; hemen oracıkta giyindim.

Sırtımda temmuz, göğsümde ilkbahar vardı. Ceketimin önünü olabildiğince açarak girdim okula:

“ Yav, sen Beşiktaşlı olduğunu niye söylemiyordun?” diyen diyene.

Beşik taşını bunlar nerden biliyorlar? Ya da benim kazağımın Beşik taşıyla ne ilgisi olabilirdi? Beşik Taşı bizim sahilde üstü düz beşik gibi bir kayanın adıydı. Bizim Yörük kadınlarından biri, göç telaşı içinde bebeği taşın üstüne yatırmış, kızına da “ kardeşine

bak” demiş. Sonra ana kızına, kız anasına güvendiği için, bebek kayada unutulmuş.

Bizim köyle tarlanın, bahçenin takımından başka takım mı vardı?

İyi ki Beşiktaş’ı beğenmeyen bir arkadaş:

“ Yav, İstanbul arabacılarının takımına mı kaldın? Olacaksan Galatasaraylı ol da bişeye benzesin” dedi de, takım olduğunu anladım. Ama Galatasaraylı olmadım.

Çünkü hem kartalımın güzelliği, hem de arabacı fukaraların takımı olduğu için, çok sevdim Beşiktaş Futbol Takımını.

Kavga bile çıkarmıştım onun uğruna:

Yemekhane binamızın üstünde büyük bir hoparlör vardı. Karşısında da meyilli çayırlık bir alan vardı. Hele maç günlerinde o alana sere serpe dağılır, radyo yayınını öyle izlerdik.

Yılın birinde, Sezonun şampiyonluk final maçı Beşiktaş’la Fenerbahçe arasında oynanıyordu. Karışıkça serilmiştik çayıra. Maç berabere biterse Beşiktaş kazanıyordu.90. dakika oynanırken Lefter bir gol attı. Yanımdaki arkadaş Fenerliymiş “ Yediniz mi?

diye bağırınca, yattığım yerden kolumu atmış bulundum. Ağzına rastlamış. Bir dişi kırılmış. Orada bulunanlar yüz kişi kadardık, birbirimize girdik. Ne oluyor diye koşup gelenler de ayırmıyor, onlar da katılıyorlardı. 6-7 yüz kişilik bir kavga maçını hakemsiz oynamıştık.

Ve sevmiştim Beşiktaş'ı. Ama nereye kadar?

***

“ İstanbul Sözleşmesinden çekildi Türkiye. Yani anamıza, bacımıza, kızımıza:

“ Başınızın çaresine bakın. Erkek denen, gittikçe ortaçağ azgınlığına özenen canavardan kendinizi koruyun” dedik.

Fenerbahçe Spor kulübümüz bu yanlışlığa yiğitçe hayır dedi. Taraftarları arasında her siyasi görüşten insan olduğuna bakmadan, yanlışa yanlış demesini bildi. Örgüt budur, örgütlü tavır budur işte.

Ya Galatasaray? ya benim Beşiktaş’ım?

Onların nineleri, anaları, bacıları ve de kızları kasada mı saklanıyor?

Ya mahalli takımlar?

Sahi yalnız spor kuruluşları mı?

Ya sivil toplum örgütleri? Örgütüz diye hava atanlar?

İnsan Hak ve Özgürlüklerinin payda akrabalığı, demokrasilerin katalizörü olduğunu unutmayanlara ne mutlu…

(vş)

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00