Önceki yazımda KARANFİL çiçeğinin çağrıştırdıklarından söz açmıştım; Bedri Rahmi'nin Akademi anılarından söz ederken...
Bugün de GÜLTEN AKIN'ın KIRMIZI KARANFİL adlı şiir kitabından söz açarak; HAYDAR ERGÜLEN'in Akın'la ilgili anısına geçmek istiyorum.
KIRMIZI KARANFİL kitabı, GÜZ şiiriyle başlıyor.
GÜZ
"Güz geldi. Gözlerim karmakarışık. Körüm ben
Güz geldi. Bunu saçlarımın döküldüğünden.
derler ki yaylada doğmuşum, denizin ardında
iniştir, yokuştur, geçer dizlerimden."
.............
Bu güz öleceğim. bütün işlerimi bitirdim
Derede yıkandım, cevize tırmandım. kuş ürküttüm
Kaçırdılar on iki Çocuk doğurdum. beledim gözledim
Oğlan everdim. kız yetirdim. otuzuma vardım."
"Ağlama kız, deme incirim Yâr Yâr
ben ağlamam dağlar taşlar ağlasın
Körüm, çelimsizim, göğnüğüm, hastayım.
sebebolanları nerde bulayım
adamdan içerli kuşlar ağlasın" -GÜLTEN AKIN
Bu şiir hemen ardından gelen KIŞ şiiriyle bütünlük gösteriyor. Bu şiirlerde noktalama işareti ve büyük harf, küçük harf kullanımı çok farklı... Şiirlerde anlatıcı, bir kadındır ve anadır. Kırmızı Karanfil kitabında Akın, halkla ilgili şiirlerini toplamış; gerçi kendisiyle ilgili şiirler de var kitapta ama, bunlar az sayıda... Halkı, özellikle Anadolu köylüsünü anlatanlar çoğunlukta.
Asım Bezirci, "1965'i izleyen yıllarda Akın bireysellikten, ilk üç yapıtının altında yatan 'öznel bakış açısı'ndan ve İkinci Yeni çizgisinden gitgide uzaklaşır, halka ve toplumsallığa yaklaşır. Bunda, toplumcu akım ve hareketlerden çok, kocasının kaymakamlığı dolayısıyla Gevaş, Alucra, Şavşat, Haymana, Kumlu, Saray ilçelerini dolaşmasının etkisi olur." demiştir
Gülten Akın bu konuda "Şiirlerime çevrem girinceye değin kendi sorunlarımla uğraştım. Sonra halkı tanımaya başladım. Daha tam tanıdım diyemem. Anladım ki, çevremdeki kişilerin yaşamı benimkilerden daha ilginçtir, daha önemlidir. Şiirimin kapılarını şimdi ardına dek onlara açmış durumdayım." der.
KADIN OLANIN TÜRKÜSÜ
"Git oldu can, sürgün geldi dayandı
Sürgün yine geldi dayandı
Kitapları topladım, çocukları giydirdim
Hadi de doğrulalım Dranaz'ın karına
Biz nereye düşeriz, halk fakir fıkara
Her bahar, her yaz gurbette
Sılaya dönmesi olur velakin
Ne sılamız belli, ne gurbetimiz
Çiğdemi Ardahan yaylalarında
Nergisi Sinop'ta
Van'da koparmışsak sarı gülü
Portakal kokusu Kumluca'dan gelir
Karıştırdık sıla nere, gurbet hangisi
Bizim gibi gurbetçi görülmemiştir" -GÜLTEN AKIN
Bu şiiri de Kırmızı Karanfil'den seçtim sizin için. Bu şiirde görüldüğü gibi toplumcu düşünceleri yüzünden kocasıyla ilçeden ilçeye sürülmesi bile onu, fazla üzmez. Sürgüne giderken artık sabırlıdır.
Gerze(Sinop) bir süre yaşadıkları yerdir. Sinop'ta dağlar denize paralel uzanır; Dranaz dağların en yüksek tepelerinden biridir.
Şavşat(Artvin) yine sürgün gittikleri bir ilçedir. Ardahan da buraya komşudur.
Bir süre de Van'a bağlı Gevaş ilçesi kaymakamıdır eşi.
Kumlu, Türkiye‘nin güneyinde Akdeniz Bölgesi'nde bulunan Hatay iline bağlı bir ilçedir. Bir süre yaşadıkları yer de bu ilçedir.
Gülten Akın ve Yaşar Cankoçak 1956'da evlenmişlerdir. Yaşar Cankoçak, kaymakam olarak 1958'de Kumluca'ya (Antalya) atanmış; yeni evli çift için Anadolu serüveni başlamıştır.
Gülten Akın, bu sürgün yaşamını sürdürürken, "sıla nere, gurbet hangisi?" karıştırır; ama, soğukkanlıdır, güçlüdür. Yoksul köylüler de iş için yaz aylarında gurbete çıkarlar; kendi durumuyla onlarınki arasında yakınlık kurar.
"Git oldu can, sürgün geldi dayandı
Diktiğin fidanlar sen olmayanda
Yel vura ırgalana, gün vura duldalana büyüyecek
Yasa şu ki ekinler yürüyecek
Bebek dillenecek, güçsüz hallanacak
Sis kalkacak İsfendiyar başından" -GÜLTEN AKIN
Halk için sürgünlere yollandıkça, acı çektikçe; umudunu yitirmez, direnci sürekli artar, inancı da... "Fidanlar büyüyecek, ekinler yürüyecek, bebek dillenecek, güçsüz hallanacak, İsfendiyar Dağı'nın başından sis kalkacak"tır.
En bireysel şiirinde bile sözü halka getirir. 1966 yılında bir konuşmasında şunları söyler: "Eskiden şöyleydi, zaman zaman halka ilişkin şeyler yazıyordum. Kendimle birlikte çevremi de yazıyordum. Şimdi kendim eğer şiire giriyorsam çevremden dolayı, çevremin bir kişisi olarak giriyorum. Önemli olan, ağır basan çevrem oluyor. Çevre dediğim de birlikte yaşadığım halk oluyor."
Bu kitaptaki şiirler, Akın'ın halk şiirinin ses ve deyiş olanaklarından da yararlandığı; temiz, işlek bir dil kullandığı etkili şiirlerdir.
Bu şiirlerde halk sevgisi, ince bir duyarlılık, devrimcilik, gözleme dayanan gerçekçilik etkin bir biçimde görülür.
Haydar Ergülen, Gülten Akın'nın tek başına bir İkinci Yeni olduğunu düşünür. Onu "inanılmaz" bir şair olarak niteler. "İkinci Yeni'ye karşı kurulmuş bir şiir, konumlanmış bir anlayış olarak değil ama, özerk bir yapı gibi. İlan edilmemiş bir özerkliği var İkinci Yeni'den. Turgut Uyar'ın dizesiyle 'bütün mümkünlerin kıyısında bir şiir bu." diye yazar Behçet ile Gülten adlı kitabında.
"TANIŞMANIN ŞİİR HÂLİ: GÜLTEN AKIN" -HAYDAR ERGÜLEN
1972 yılında Ankara Aydınlıkevler Lisesi'nde öğrencidir. Erkut Tanrıseven, Ömer Ateş Kızıltuğ, hem sıra arkadaşları hem de yakın arkadaşlarıdır.
Haydar Ergülen'in bir alışkanlığı vardır; ders kitapları ve defterlerini duvar takvimlerinin beyaz taraflarıyla kaplar, üstlerine de şiirler yazar. Dıranas'ın "Kar" şiirinden İlhan Berk'in "Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Ayrılıklar"ına, Dağlarca'nın "Ağır Hasta"sından Necatigil'in "Solgun Bir Gül Dokununca"sına ve Edip Cansever'in "Yerçekimli Karanfil"inden Gülten Akın'ın "Yağmur Yağmur" una... sevdiği pek çok şiiri böylece sürekli okur.
YAĞMUR YAĞMUR
Yağmur, yağmur… Bu neyi anlatır?
Bunca siste bunca ıslak serçe
Hüznü bir köşesinden tutup kaldırmıştır.
Yağmur, yağmur… Bu neyi anlatır?
Son yaz derlenmiş, son ateş sönmüş
Düz yollara inen son kaçkın, son eşkıya
Hüznü bir köşesinden tutup kaldırmıştır.
Yağmur, yağmur… Bu neyi anlatır?
Oyun biter, o kesin güz çizgileri
Sevgi, bir de ölümle örselenmiş
Aklı bir köşesinden tutup kaldırmıştır. -GÜLTEN AKIN
Ömer Ateş şiiri görünce ilgilenir. "Sen Gülten Akın'ı tanıyor musun?" diye sorar. Ergülen'in tanımadığını öğrenince "Tanışmak ister misin? O benim yengem." der.
Böylece 1972'de 16 yaşında tanışır Gülten Akın'la... Burada sözü Haydar Ergülen'e bırakıyorum.
"Kavaklıdere'deki Türk Dil Kurumu' na gittik Ateş'le, bir öğleden sonra. Gülten Akın yanımıza geldi. Kısa saçlı, meraklı bakışlı bir kadın, sade giyimli, hırka vardı üstünde, altında da rengi hırkasına yakın gri eteği. 10-15 dakika oturduk, bize çay ısmarladı, o mu mahçup biz mi, belki iki mahcubiyet de birbirine karışmış ya da çarpışmış gibiydi. Hafif bir pembelik de var bu anıda. Acaba o yıl 39 yaşında olan Gülten Hanım'ın yüzü mü pembeydi yoksa pembelik bizim mahçubiyetimizden miydi, hatırlamıyorum. Usul usul konuştuk, uzun uzun sustuk..."
Haydar Ergülen Gülten Akın'la tekrar karşılaştığında, Akın'ın oğlu Murat hapistedir, Akın da oğlunun peşinde hapishane hapishane dolaşmaktadır. O, içeride sekiz yıl yatan oğlu Murat'ın annesi olduğu kadar haksızlıklara uğrayan, öldürülen, işkence görenlerin de annesidir. "Anneler olmasa kim kimi severdi?"
"ülkem dilim oldu, ben böyle kaçak
onların dilini giyiniyorum
soyunmuyorum
şiir söylüyorum dışardan dışardan" -GÜLTEN AKIN
Gülten Akın'ın şiirlerini çok severim. Değişik ruh hâllerime göre, her zaman bir şiiri vardır; beni bana anlatan... Sabırlı olmam mı gerekiyor halledemediğim olaylar karşısında, Akın geliverir:
"Ses vermiyor özlediğim, susturmuşlar
Yok, sevgiden yandım
Savatlı gümüşüm, eskimezim
Sabrı deniyorum." -GÜLTEN AKIN
Dünya ağır mı geliyor? "AĞIR, ÇOK AĞIR BİR DÜNYA." diyorum onun diliyle... Bugün de dilime bu şiiri dolandı sebepsiz. Sebepsiz mi?..
BENİ SORARSAN
Beni sorarsan,
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Sarı yaseminle gül arasında
Dağların mor baharıyla
Sis arasında
Denizle gül arasında
Yanımda kediler, kuşlar
Fikrimden dolaşıyorum
Hiçbir iktidarı sevmesem de
Sobanın iktidarında
Çarpışa çarpışa nasılsa
Büyüyebilen kızlar
Uslu, sakin, ölümü bekliyorlar
Yaşlılık
Dev mi oldular, başkaları
Üstüne üstüne gelip korkusuz
Güçlerini deniyorlar. -GÜLTEN AKIN
HOŞÇA KALIN.