SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


"BEN BURADAYIM, SEVGİLİ OKURUM, SEN NEREDESİN?"-OĞUZ ATAY


Yazarın bu sözünü CEVAT ÇAPAN, "Belki bir yandan okurun ilgisizliği karşısındaki kırgınlığını dile getiriyordu. Ama bir yandan da okurun kitaplarındaki düşünsel yaratıcılığa katılımı için bir çağrıda bulunuyordu." diye yorumlar.
Cevat Çapan'ın yorumuna içtenlikle katılıyorum....
Tutunamayanlar, basıldığında hiç ilgi görmez. Okuyup hakkında yazı yazan gazeteci ve eleştirmenlerin sayısı da çok azdır.
Tehlikeli Oyunlar romanı hakkında olumsuz yazıların da varlığını anımsıyorum.
Altı yıllık öğretmendim 1974 yılında VARLIK DERGİSİ'ni okurdum severek.
Ayrıca Varlık Yıllığı'nı da alırdım; derli toplu elimin altında bulunsun isterdim.
Aralık 1973'te basılan Varlık Yıllığı'nı aldım kitaplığımdan ve aradığım yazıyı buldum.
Yorum, roman-öykü yazarı, şair Burhan Günel'indi; 6 Ekim 1973'te yazılmıştı.
"Oğuz Atay'ın ikinci romanı 'Tehlikeli Oyunlar" için olumlu hiçbir şey söylememek haksızlık mı olur? (Sinan Yayınları, 502 sayfa 20 L.) Bir yaşamın olumsuz döneminde çıldırma sınırına gelen kişinin en özgür eleştirileri, düş oyunları, öfkeleri, arayışları, bunalımları, gevezelikleri, özentileri, kitaplardan gelen kültürle gerçeğin uyuşmamasından doğan dengesizlikleri, bizim için okunması olanaksız lâf yığını hâline gelmişse ne diyebiliriz. Gene de sonuna kadar okumakta direndim kitabı, ilk eserine duyduğum saygı yüzünden ve hiçbir şey kazanmadım."
Sinan Yayınları'nın sahibi olan ve birçok yayıncının beğenmediği Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanını yayımlayan HAYATİ ASILYAZICI, yıllar sonra, dergide "Oğuz'un bir kitap daha hazırladığını biliyordum. Ona, bu romanı da basmak istiyorum dedim. 'Basacak mısın gerçekten?' dedi, inanamadı. 'Evet' dedim, 'ben bu iki romanı Türk edebiyatına armağan etmek istiyorum.' 
Biçim  ve içerik yönünden farklılığıyla kendini hemen belli eden romanlardı.
Şimdi satmayabilirdi, bu dünyanın birçok edebiyatçısının başına gelmiş bir olaydır. Bu iki roman da Türk edebiyatında hak ettiği yeri alacaktı, ben buna inanıyordum.
Bugün sonuç ortada, 20. yüzyılın yazarı olamadı ama, 21. yüzyılın ünlü yazarı oldu."
İleriyi gören sevgili Hayati ASILYAZICI'nın sözleri bana bu şiiri anımsattı:

"Belki ben
Bu yüzyıldan değilimdir.

Gelecek olandan belki,
Veya geçmişte kalandan.

İnsan hep içinde yaşadığı
Zamandan olamaz,
Dün, ağır bir yüktür üstümüzde.

Öyle bir gelecek
düşlüyorum ki,
Dünün yükünü taşımasın..." -RAFAEL ALBERTİ

Romandan bir alıntı sunmak istiyorum:
"Ülkemiz büyük bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca, biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız. Küçük topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek günlük oyunlarımıza başlarız.
Ben, Hikmet VI, zamanında -yani Hikmet I olduğum sıralarda- bu oyunu ciddiye almış ve bütün oyunları heyecanla seyretmiştim. Sonunda, kendi oyunumu, bütün bu oyunların dışında ve gerçek olarak yaşamaya karar verdim. Insanlarımız, aynı piyesi yıllardır aynı biçimde oynamanın yorgunluğu ve gerçeğe bir türlü benzetememenin bezginliği içindeyken ben, bizlere bugüne kadar hiç yararı dokunmamış olan aklın -daha doğrusu, akıl olduğunu sandığımız akıl taklidinin- zincirlerinden kurtularak, bütün ülkeleri  ve onların gerçek kişilerini içine alan büyük oyunun heyecanı içinde bulunuyorum."
                     OĞUZ ATAY -TEHLİKELİ OYUNLAR 14.Bölüm

Oğuz Atay, oyunlarla yaşayanları, tehlikeli oyunlarla yaşayıp da bu oyunda tutunamayanları da anlatır. Kendisi de bu oyunun ilk oyuncusudur.
YILDIZ KENTER, ne güzel demiş:
"Her insan biraz oyuncudur aslında. Hepimiz oynarız, iyi değilken iyi gibi görünmeye çalışırız. İnsanlar oyuncu doğar ve oyuncu ölür."
O, hem sahnede usta oyuncuydu, hem de yaşamda... Ya biz!..

Bir de usta şair Turgut Uyar ne düşünüyor bu konuda dinleyelim!..
 Ne de olsa; "usun ermediğini/ gözün görmediğini/ şiir dili duyurur"

"İşte herkes yüz yüze şimdi geceyle
karşılıksız suçlamalarla avutuyor kendini
'senin aşkındır" diyor uzun iç-çekişlerle birisi
birisi 'her şey uzakta artık'
istanbul karagümrükte bir evde
belki de başka yerinde bir dünyanın
'hayır, diyor birisi ama neye
bir oyun sanrısı gidip geliyor
gidip geliyor
deniz dibinde bile terlenen bölgelerde"  -TURGUT UYAR
Yaşamın insana sunduklarını bir oyuna benzetiyor Uyar... Çünkü ona göre yaşam kanlı bir oyundur.

Şimdi sözü OKTAY AKBAL'a bırakıyorum; ben ne kadar romanı tanıtmaya çalışsam, onun kadar güzel tanıtamam:
"Kendini anlatıyordu yazar. Öyle denilebilirdi, dışarıdan bakan bir okur olarak. Olsa olsa baş kahraman, yazardır. Öyle midir acaba, kendimizi tanıyabilir miyiz iyice? Ne denli, ne ölçüde, nereye dek?
Büyük yazarlar kendilerini anlatarak tüm insanlığın gerçeklerini ortaya çıkarmışlar. Bir ucundan başlamışlar işe, ne kadar ortaya koymuşlarsa, işte o kadarıyla insan gerçeğini öğrenmişiz onlardan. ATAY'ın kahramanı da kendi sandığı bir kişiydi. Onun iç ve dış evreniydi baş konusu.
Kolay okumalar, hızlı sevgiler, beğeniler, alışkanlıklardan koptuğumuz, kopabildiğimiz, rahat ve geniş zamanlarımızı güç bir kitabı çözmeye, sevmeye, ondan bir şeyler almaya, öğrenmeye ayırabildiğimiz bir gün Atay'ın romanlarını çok seveceğiz.
Onlarla çağımız insanının, daha doğrusu büyük kentte yetişmiş kentsoylu bir aydının duyarlığı, iç muhasebesi, kendi kendisiyle tartışması, kendini eleştirmesi, çok değişik güldürü havasıyla bizlere ulaştırması, sunması var...
Yeri olan, edebiyatımızda önemi olan romanlar bunlar..." diyordu bir bölümünü aldığım yazısında OKTAY AKBAL -Cumhurlyet, 19 Aralık 1977
Oktay AKBAL'ın yazısı bana, VEDAT NEDİM TÖR' ün bir yazısındaki ilgimi çeken saptamasını düşündürdü: İyi okuma alışkanlığının iki temel koşulu olduğunu söylüyordu, "okumak zevki, okumak sabrı"
"Okuma kültürü" denilen bu iki alışkanlık küçük yaşlarda ailede ve okulda edinilir.
Okuma zevki, kuşkusuz eline ne geçerse, gelişigüzel değil; okumaya değer olanı seçerek, iyiyi kötüden ayırarak, nitelikli olanı okumak...
Okumak sabrı; bıkmadan, yorulmadan, usanmadan sürekli okuyabilmek...
Böyle bir kültürü veremediğimizden; değerli, okunmaya değer kitapların okunması ve anlaşılması için uzun bir zamana gereksinim duyuluyor.
Yine dönelim OĞUZ ATAY'a... Ne öneriyor bize TEHLİKELİ OYUNLAR'da...   
"Bırakalım her şey kendi kendine düzene girsin. Bir şey kaybetmek korkusuyla yaşamayalım. Ne olacak endişesine kapılmayalım. Bırakalım zaman her şeyi halletsin. Bu söz bize korkunç gelmesin. Aynı ırmağa bir kere daha girelim. Acele etme, çay kendi kendine demlenir... Günlük yaşantıların küçük koşuşmaları içinde bunalmayalım, nefes nefese kalmayalım. İnsan kendini kaybediyor sonra."
Burada PABLO NERUDA'ya bırakıyorum sözü:
"Çünkü yalnız;
Sen bilirsin yeryüzünde kim olduğumu
Çünkü kimse bilmedi beni bilmedi!
Nasıl, ne zaman yandığını yüreğimin…!"

Şimdi de bir başka şaire; "ozan söze değdi mi/ sözün dili çözülür" çünkü:
"Kim kimin derinliğini görebilir,
hem hangi gözle..?" -ŞÜKRÜ ERBAŞ
Haydi yanıtını bulun bakalım!..

Yine söz OĞUZ ATAY'ın... Ne de olsa "Söz büyüğün, sus küçüğün."
"Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım, mürekkeple yazmışlar oysa.
Ben, kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla, kaldım."
                                                                          OĞUZ ATAY

“Bu hayatta en büyük zenginlik seni anlayan birine sahip olmaktır.
Eğer seni anlayan ve seven bir insan varsa, onu sakın kaybetme.
Böyle zenginliğin olsun, diğer her şey çöp.!"
                                                      CEMAL SÜREYA

O kişiyi bulursak eğer, REFİK DURBAŞ gibi seslenelim ona:
"Kalbimin hangi kuytusunda
Saklamalıyım şimdi seni..?

"ANLAMASAN DA OLUR. KİMSE ANLAMASA DA OLUR.
GERÇEK HÜRRİYET BUDUR... BEN ANLIYORUM.
ANLATAMASAM DA OLUR."  - OĞUZ ATAY
            HOŞÇA KALIN.

YAZARLAR

  • Salı 29.2 ° / 15.4 ° Güneşli
  • Çarşamba 30.5 ° / 16.6 ° Güneşli
  • Perşembe 31.6 ° / 17.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    9679,80%-1,37
  • DOLAR

    32,40% 0,03
  • EURO

    34,46% -0,02
  • GRAM ALTIN

    2487,23% 0,18
  • Ç. ALTIN

    4085,85% 0,00