Cumali KARATAŞ


AYNAL’IN AYNASINDAKİ ANILAR


Bir zamanlar “Yelpaze” ve “Yirminci Asır”da yer alan şiirleriyle birlikte “Duygularım” (1962) adlı bir şiir kitabı bulunan Niyazi Aynal, Adana’nın Mirzaçelebi Mahallesi’nden bu güne uzanan anılarının, şiirleriyle birlikte yer aldığı “Aynadaki Anılar”  adlı kitabını gerçekleşen bir okuma ve imza gününde akraba ve dostlarına imzaladı.

            Bir sen istiyorum kendime bir sen gibi

            Bir sen istiyordum senin gibi sevecek.

            Geceler boyu düşündüm sabahlara dek

            Bana bir sen yaratmak için sana benzeyecek (Niyazi Aynal)  

            15 Mayıs 2022 Pazar günü saat:14: 00’de Riva Otel’de gerçekleştirilen ve yoğun bir katılımın gözlendiği, Niyazi Aynal’ın anı ve şiirlerden oluşan “Aynadaki Anılar” adlı kitabının okuma ve imza günü etkinliği, kitabın editörü olduğunu da belirten Turan Akpınar’ın açış konuşmasıyla başladı… Ayten ve Niyazi Aynal’ın aile, akraba ve dostlarıyla böyle bir sanat ve kültür ortamındaki imza gününde eşiyle birlikte bulunmaktan mutlu olduklarını ve onur duyduklarını belirtip; “Sayın Aynal ailesi, akraba, dost ve dostlarıyla birlikte Sayın milletvekilim Müzeyyen Şevkin ve basından Cumali Karataş’a da hoş geldiniz” diyerek konuşmasına başladı. Sosyal medyadaki yazılarından sonra aile dostu oldukları Niyazi Aynal’ı kitap çıkarmaya teşvik ettiğini belirten yazar Turan Akpınar, daha sonra Niyazi Aynal’ın eşi Ayten Aynal’ı konuşma yapmak üzere davet etti.

BİR LAHZAM

Aynadaki aksim, gölgem, bir de ben.
Var mıdır, yok mudur onlar sahiden?
Aşina değiller çektiklerime;
İçlerinden biri gelse yerime.
                        ***
Ben bir gölge olsam, yahut bir hayal,
Onlar gibi hissiz, onlar gibi lal.
Olsa bütün ömre bedel bir lahzam;
Var görünsem, onlar gibi yok olsam!

                                   Cahit Sıtkı Tarancı

            Konuşmak üzere söz alan emekli öğretmen Ayten Aynal, Akpınar ailesi ile eski bir arkadaş olarak tanışmaktan mutlu olduğunu belirterek konuşmasına başladı. Eşi Niyazi Bey ile her oturuşlarında anıların konusu geçerken, “Niyazi bunları yaz…” dediğini dile getiren Ayten Aynal, eşinin, sonunda ikna olarak yazmaya başladığını söyledi. “Eski Adana’yı bilmek ve öğrenmek isteyenlerle birlikte umarım sizler için de hatıra olur” diyen Ayten Aynal; “Yahya Kemal’ın, “Artık demir almak günü gelmişse zamandan” dizesiyle başlayan “Sessiz Gemi” adlı şiiri ile kurulan duygusal bir yakınlıkla, bir “Aynal” olarak, “Aynadaki Anılar”la benzeş göndermeler taşıyan Cahit Sırtkı Tarancı’nın, anlarına sıçrayan var ile yokun derin ve gizemli bilmecesinin altını adeta dolaylandırırcasına çizdiği “Bir Lahzam” adlı şiirinden sarkıttığı an ve zaman izleğiyle, yine şairin adıyla simgeleşen o ünlü şiirini edebiyatseverlerle paylaştı:

 

                 OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
                        ***

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
                        ***

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
                        ***

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
                        ***

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
                        ***

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
                        ***

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

                                   Cahit Sıtkı Tarancı

            Niyazi Aynal’ın eşi Öğretmen Ayten Aynal’ın konuşması ve “35 Yaş Şiiri”nin ardından, yazar Turan Akpınar yeniden söz alarak; “Aynalı, bize gerçekleri gösterdi. Bu öykü çizgisinde sözcüklere sığmayan anılarımız var. ‘Aynadaki Anılar’ da dilerim beğendiğiniz bir hediye olur size.” Dedi. “Dostum Niyazi Bey’in dantel dantel işlediği anılarda sade güzel anlatım değil,  sosyal yapı da var” dediği konuşmasını, Aynalı’nın kitabına yazdığı “Sunuş”u okumasıyla sürdüren Turan Akpınar; Niyazi Aynal’ın evindeki boy aynasında geçmişe yaptığı yolculukta gördüklerini kağıda dökmesinden, amcasının Atatürk’ün muhafızlığıyla övünmesine, onun tuttuğu nöbeti sürdürmesine kadar değindiği konuları vurguladığı “Sunuş” okumasını tamamlarken, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın  “Beş Sesin İkincisi” adlı şiirindeki “Ben yediden yetmişe / kurtuluş masalıyım / kivrem Adanalıyım” vurgusuyla tanımlayarak Niyazi Aynal’a söz verdi. “Ben bir romancı, yazar değilim. Bunları roman olarak okumayın. Anı, biyoğrafi olarak düşünün” diyerek söze başlayan Niyazi Aynal, Mirzaçelebi Mahallesinde geçen çocukluğundan, semte yakın olan Şakirpaşa Havaalanı’ndan, ortalığı ayağa kaldıran iki pervaneli uçaklardan söz ettiği konuşmasında demografik bir mizah olarak mahallesindeki tüm kadınların on, on bir çocuklu olmalarını o iki pervaneli uçaklara bağlaması gülüşmelere neden oldu.  Bir futbol takımı işaret edercesine; “O mahallede o çocuklardan biri de bendim. Annemin on bir çocuğu vardı” diyen Niyazi Aynal; davetliler arasında yer alan milletvekili Müzeyyen Şevkin’in de dayısının kızı olduğunu belirtip, eşi ile annesine yazdığı birer şiirini okuduktan sonra, imza gününe katılan dost ve akrabalarla birlikte,  imza günü etkinliğinin gerçekleşmesini sağlayan Riva Otel sahibi, yeğeni Nadir Vurankaya ile ortağı Murat Şen’e teşekkür etti.

            AKDENİZ

            Ne diyarlar gezdim

            Ne çok güzeller gördüm

            Hiçbir gökyüzü

            Ve de hiçbir deniz

            Senden daha güzel değil

            Be Akdeniz…

                              Niyazi Aynal

            Niyazi Aynal’ın, “Aynadaki Anılar” adlı anı ve şiir kitabının imza gününde yapılan konuşmada son olarak yer alan CHP Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin yaptığı konuşmada, akşamları yürüyerek halasına oturmaya gittikleri akşam gezmelerden çok büyük zevk aldıklarını belirterek; “kuzenim olan Niyazi Abi’nin o zaman “Akbaba” gibi dergilerin de bulunduğu geniş kütüphanesi vardı. Aya çıkıldığı zaman Niyazi Abi gençlik ve devrimci coşkusuyla “Ya ne demek… Bilime inanmıyorlar, hurafelere inanıyorlar” demesinden gurur duyduğunu vurguladı. Daha sonra yapılan imza gününde yazar Niyazi Aynal, “Aynalardaki Anılar” adlı anılar ve şiirlerin yer aldığı kitabını davetlilere bedelsiz olarak imzaladı.

                        AYAZ

            Her yer buz, her yer ayaz

            Don var, zemheri soğuk.

                           ***

            Hayret üşümüyorum

            Gözlerine bakınca

            Isınıyorum.

                              Niyazi Aynal

 

            *”AYNADAKİ ANILAR”DAN…

          Sevgili öğretmenim Ayten Aynal’ın eşi Niyazi Aynal’ın, “Aynadaki Anılar” isimli kitabında yer alan ve altında imzasının altında bulunduğu üç sevimli şiire yukarıdaki satırlarda ver verdik. Biraz daha yakın durduğumuzda başka şeyler de söylemek gerekiyor ki; tozlu yolların gökyüzü farklı zaman katmanlarından sarkan bakışlar da olsa yıldızlı semaların parçalarını çocuksu hayallerinizin cibinlikli bir dam manzarası olarak bütünleşen ortak imgesel görsellikler taşır…

            “Geceleri gökyüzü muhteşem olurdu. Tepemizde öbek öbek yıldız kümeleri sanki elimizi uzatıp dokunacağımız kadar yakınlaşırlardı. Milyonlarca pırıl pırıl parlayan yıldızlar damlarda, çatılarda ve tarlalarda yatmakta olan insanların, yıldızlarla dokunmuş atlastan yorganları olurdu…” (s.44)

            Yazarın da belirttiği gibi sarı sıcak ve bereketli toprakların güzel bir rengi olan Obalar Caddesi bizim gibi Güney Adana çocukları için birçok anılar taşır…  Bizim de, çalışma ahayatı ve öğrenim nedeniyle hareketli bir tarama içinde bulunduğumuz yerlerde bulunan, Sucuzade’den, Obalar’a uzanan zaman gelgitlerinde salt Obalar değil, Saydam, Debboy, Ali Münif, Çakmak, Pazarlar, Abidin Paşa, Kurtuluş, Ferit Celal Güven, Kenan Evren, Baraj Yolu, Atatürk, Fuzuli, Turhan Cemal Beriker, Ziya Paşa cadde ve bulvarları bunlardan sadece bazıları…  Hacı Bayram Kuyusu’ndan yukarı uzanan ve eski adıyla Hergele Yolu’nun ise tek olmadığını öğreniyoruz kitabında ve hatta Niyazi Bey ile de konuştuğumuzda… Meydan Caddesi’nin yanı sıra, Obalar Caddesi’nin de ikinci bir hergele yolu olarak kullanılıyoruz. İşte, sıcaktan serçelerin patır patır düştüğü o ikinci hergele yolunun, sanat ve gerçeğe dahil bir aydınlık yangını olarak doğa tablosu da vardır…

            “…Ortalığı pırıl pırıl parlatan güneşin ışığını, gökkuşağının yedi rengini, gül kurusunu, kaktüs ağacının çiçeğini, rengarenk zakkum ağacı çiçek ve yeşil yapraklarını, karanfili, menekşeyi, nergisi, gülü, gülistanı ve de yağmur yağdıran ormanların yeşilini… Geceleri gök yüzünde parlayan, öbek öbek milyonlarca yıldız kümelerini, onlara ışık saçan ayın muhteşem şavkını, kuyruklarında yıldız taşıyan karanlık kuşlarını, mis gibi kokan turunç, mandalina, portakal ve limon çiçeği kokularını…” (s.45)

            Niyazi Aynal, “Aynadaki, izler” adlı kitabında anı ve şiirleriyle birlikte kendi döneminin Adana’sıyla anılarını çerçeveliyor… Adana’nın kuruluşundan Taşköprü, Büyüksaat, Mestan Hamamı, Çarşı Hamamı, Küçüksaat, Yeni İstasyon, Demir köprü,  gibi tarihi yerlerin fotoğraflarına da yer vererek anlatan Aynal; aile geçmişinden bu güne uzanan Adana’da anılarını yaşadığı yerlere, tiplere, olay ve anılara yer vermektedir… Elli bin nüfuslu Adana’nın o yıllarına ait anılarını okurlarla paylaşan Niyazi Aynal; eşi Ayten Aynal’ın çok sevgili öğretmenimiz olduğu, Toros İlk Okulu öğretmenlerinin kahvenin önünden geçerken  okumuş, okumamış herkesin,  ayağa kalkıp, düğmesini ilikleyerek selam verdiği o yılların Adana’sındaki mahalle saygı ve kültüründen örnekler yansıtırken; yalınayak gittiği okula gidiş gelişlerinde babasının yeni aldığı beyaz sandaleti okuldan içeri girerken giydiğini naif bir dille anlatıyor. Daha sonra, bazı akşamlar misafirlerin de bulunduğu tek odada gaz lambası ışığında ders çalışmalarıyla; kumbarasında biriken dokuz lirayla ortaokula kaydını yaptırdığı dosyanın babası tarafından içinde su bulunan Vita tenekesinin altındaki ocak ateşine atılarak yakıldığını da unutamıyor.

Aynal’ın, “Aynadaki Anıları”nda Erciyes, Alsaray, Tan sinemalarıyla Beyaz Saray, Emirgan, Atatürk Parkı, Kuruköprü, Nuri Has Kışlas’sını, faytonlu/paytonlu/kerrüzeli günlerle, Lokman Hekim, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Muzaffer İzgü, Kasım Gülek, Sakıp Sabancı ve Yılmaz Güneyli seçkin değinilerle; Küçük Bedir, Kuşçu Cumali, Deli Salih, Deli Zeynep, Kör Yasin, Dalgacı Mahmut gibi yaşamın içinden gelen sıradan tipler de gözlenir. Şalgam, aşlama, içli köfte, kebap simgeleşen yiyecek ve içecekler olarak anımsanır. Annesine, babasına, Mahmut Ağa’sına, erken yaşta yitirdiği kız kardeşi Songül’ü, kardeşlerini, yakınlarını anan Niyazi Aynal; 2. Dünya Savaşı’na, ekmeğin karneyle verildiği kıtlık günlerinden söz ederken de, “Yelpaze” ve “Yirminci Asır” gibi dergilerde şiirlerinin yayınlandığı o günlerde, Obalar Caddesi üzerindeki Toros İlkokulu’ndan sevgili öğretmenim olan eşi Ayten Hanım ile tanışmalarını, evliliklerine uzanan şiirleşmelerini, onun hukuk fakültesine ve yurt dışına sıçrayan öğrenim çabalarını, halen sürdürdükleri tatlılığa ekler…  Eşi öğretmen, kendisi İncirlik’te çalışırken bir tatil hevesiyle gittikleri yurt dışında eşi öğretmenlik mesleğini sürdürürken kendisi havaalanında, daha sonra ise başarılı olduğu pazarlama sektöründe ilerlerken dostlarıyla dünyayı gezerler. Çin Seddi’nden Afrika’ya uzanan bu gezi anıları da renkli bir anı olarak kitapta yer alır.

Anı, şiir ve yaşam olarak bir ayna varken ortada, nüfus memurunun hatası sonucu Aynalı olan soyadlarının Aynal olarak yer aldığı da sonunda öğrenilirken; Niyazi Aynal’ın, “Aynadaki Anılar”ından son kalan değerli bir anı olarak baba Hariz Bey’in “kıdım kıdım biriktirdiği…” parayla her yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda dualar eşliğinde kurban kesmesi de, Cumhuriyet’in yalnızca Gölköy’de değil, tüm yurtla birlikte, Adana’nın Mirzaçelebi mahallesinde de farz olması bize ister istemez, bir kinaye şahaseri de olan Can Yücel’in “Yaşasın Cumhuriyet” adlı şiirini anımsatıyor:

 

YAŞASIN CUMHURİYET

Gölköy adında bir yer varmış Gelibolu'da

Televizyonda gösterdiler geçen gün.

Gelenek edinmiş köy halkı,

"Ben kendimi bildim bileli bu böyledir"

Diyor muhtar:

29 Ekim'de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını...

Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi

Kirvesi tutmuş kolundan

Yatırdılar bir kamp yatağına,

Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi

Elinde bıçağıyla,

Çocuk kaldırdı başını, bağırdı:

"Yaşasın Cumhuriyet" diye

Bunun üzerine de ekran karardı

                  ***

Korkarım bu, sade Gölköylülerin değil, umumumuzun

Sade küçüklerin değil, büyüklerimizin de

Düştüğü bir tarihsel yanılgı

Çünkü sünnet değil, farzdır Cumhuriyet.

 

              Can Yücel

 

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00