zaman
meyhanelerde pörsür
biz dionyssos’u ararken
tuana’da üç şiir vuruşarak ölür
biri kanlı bıçaklı düşman
biri kanlı canlı dost
biri alabildiğine çocuk
sımsıcak
…(s.14)
Yalçın Aydınlık, “avunulan/zeli” isimli şiir kitabının içeriğini “ölüm, çocuk, kent” izleği üçgeninde oluşturuyor. “kent-şehir” birlikteliğini sürdürmenin yanı sıra; “zaman-antik” dayanışmasını da koruyor. Bu izlek zincirine “gece,şiir, türkü, çiçek” gibi halkaları zaman zaman ekliyor. “Dionyssos, Apollon, narkissos, pyrrhus, babil kulesi, raskalnikow, bukowski” sözcüklerinin kuşatımı altında bulunan antik duyarlılık; “tebelleş olunca yüzümüze gece” (s.11) dizeleriyle, “sürünceme” ve “hayma” örneklerinde olduğu gibi, otantik-yerel bir gelenekselliğe göndermede bulunuyor. “kapkara bir açlığın üstüne türküyle toplanan umutların”(s.31) varlığına da tanık oluruz dizelerde; “kabuk tutmamış bir yara gibi kalan yokluklara da” (s.31-33). “ve göğün en işlek yasası/dingin sabahın teninle buluşmasıdır” (s.37) gibi, ‘doğa görselliğine getirilen duyarlı tanımı da.’
…
ben zarımı siyaha atarken
gök
ağır bir mavi taşırdı alnında” (s.25)
“ölüm/ duldada bekleyen yaşlı köşkerdir” (s.7) benzetmesiyle, şiirinin önemli bir içerik olgusuolan, ölüm izleğine görsellik kapısını açan şair: “çekimser bir beyaz”, “elli beş ekran yalanlar…”, “mor bir ağıt…” (s.8) örneği dikkati çeken imgelerle yazınsallığını sürdürür. Değişmeyen şeyler vurgular aslında.
kayda değer bir şey yok
her gün çocuklar ölür bir şehirde
masalları unutulduğundan olsa gerek” (s.10)
“kavganı ve sevdanı nadasa bırakıp”(s.18) dizesiyle anlam katmanını açan şair; “denizin orta yerinde/mayna ettim bütün gemileri/eflatun derinliklere kucak saldım/…”(s.29) sevimliliğiyle şiirsel seyrine devam eder.
bu renklerin tümünü
tinere vururum şimdi
silik silik kaybolurlar
bir sürrealist gecede”(s.30)
“her sevincine kırmızı bir elme, her hüznüne kırık bir uçurtma düşen, yalınayak sokaklara rehin olan çocuklar” (s.66) Yalçın Aydınlık’ın şiirinde önemli bir etken demiştik. Yalçın Aydınlık, ‘otantik esintiler’ getirdiği; “bir şiirin bir öyküyle oracıkta seviştiği”, “öykü sıcağında unutulmuş en ince ayazların” olduğu, “…ağrı’da en firari geceden”(s.70); tinerler/ballyler/bir ekmek parası diye alınan şaraplar/…”(s.60) yaklaşımıyla gönderme yaptığı “…eskimiş bir adana”(s.63) sokaklarına dönüş yapar…
satılmamış simitlerin başındaki çocuk
ve patlamış mısırların
sinema afişlerine sinmiş kokusu”(s.17)
“ölüm, kent, çocuk, şiir” birlikteliğinin yer yer olumlu izler bıraktığı, şiirsellikleri yokladığı olgulardan biri de, “ölümün renksiz/hatta imgesiz olmalıydı”(s.40) dizeleri denebilir. “…/çınlardı kulaklarım/mavi bir şiir andıkça beni”(s.30) diyen ozan; “…/cenazene bir imge bile gitmemişti”(s.42) diye sitem de eder.
sessiz ve soluk bir imgedir artık
tekkesini yitiren kent
ve güneş
ölürken sarı bir ay bırakır suya(s.31)
“…/şiirlerinin sonunu ölüme ayır/…”(s.9) diye bir uyarıda bulunan (belki de kendine-A.Taş) şair, “…/ölümün saati de yok biliyorsun/…”(s.16) dizesiyle, gerekçesini de açıklamakta gecikmez, “ölümün çığlığına bir demet çiçek uzatmakta da”(s.49)
ve serin bir gecenin
çıplak bir şiirle düetidir
ve ışıl ışıl ölümüdür saatin sabaha yürümesi(s.55)
“yüreğinin örsünde dünyayı dövmek isteyen”(s.64), “aşkın gündelik kıyılarında dolaşan” ozan, “eritilmemiş gümüşü boynunda taşımayı/ve uzak yolların ucunda/seviyi duldada beklemeyi”de(s.45) tutkuları arasına yerleştirirken; “…şiirin gönüllü çöpçüsü “(s.50) olma vurgulamasına da ‘sanatsal anlam’ kazandırır:
adınla saşlayan her şeyi
tuttum hüznüme teğelledim
ondan sonra anladım
acımın adınla akran olduğunu
hem kaç aşkı eskitti aragon
mutlu aşk yoktur diyebilmek için
her aşkta kendimi çoğalttığımı sanarak
ben kaç aşkı yaşadım”(s.68)
*(Avunulan-Zeli/Özgün Yayıncılık/mart l998/72 sayfa)
* ( İnsancıl / sayı:105 / Temmuz l999 )