Prof. Dr. Özer OZANKAYA


ATATÜRK'ÜN "ULUSAL EGEMENLİK" ANLAYIŞI, BİR "DÜŞ" DEĞİL, KURTULUŞ SAVAŞINI ZAFERE ULAŞTIRAN "GERÇEK, MADDİ BİR GÜÇ"TÜR!

Sayın Kılıçtaroğlu, sık sık kullandığı "cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak" deyiminin de, Büyük Orta Doğu Projesinin Türkiye'ye uygulanışı olan "Atatürksüzleştirme" saldırısının kılıfı olduğunu, Atatürk'ün Türk Gençliğine "en değerli varlığı" olarak emanet bıraktığı Cumhuriyetin 'demokrasi olmadığı' karalamasıyla değersizleştirme girişimi olduğunu, ama bunu yapanların da kendilerine başka bir ad bulamayıp "2. Cumhuriyetçi" diyerek bumeranga uğradıklarını, bir türlü görmek istememektedir.


ATATÜRK'ÜN "ULUSAL EGEMENLİK" ANLAYIŞI, BİR "DÜŞ" DEĞİL, KURTULUŞ SAVAŞINI ZAFERE ULAŞTIRAN "GERÇEK, MADDİ BİR GÜÇ"TÜR!

Atatürk'ümüzün partisi CHP'nin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçtaroğlu, 30 Ağustos Zafer Bayramı demecinde:

"30 Ağustos aynı zamanda, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün gençlik yıllarından itibaren kurduğu “milletin egemenliği” düşü için atılmış en önemli adımlardan biridir... Dumlupınar’da yakılan ışık, hala yolumuzu, geleceğimizi aydınlatmaktadır. ... Atatürk ve arkadaşlarının emaneti olan güzel Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırarak “millet egemenliği” düşünü eksiksiz şekilde hayata geçireceğiz."

demektedir.

Sayın Kılıçtaroğlu'nun, "ulusal egemenlik" ilkesinin Atatürk'te bir "düş" (ulaşılması istenen hayal) olduğunu düşünmesi, çok şaşırtıcı, "düş" kırıcı bir büyük bir yanlıştır, kanısındayım.

Tam tersine, "Ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında taclar, tahtlar yanar, yok olur!" diyen Atatürk, "ulusal egemenlik ilkesi"ni, Anadolu'ya geçer geçmez Amasya'dan başlayarak en gerçek, en maddi güç temeli olarak fiilen kullanmış, Türk ulusunu Anadolu'dan silip atmak amacındaki işgalci sömürgeci devletlere ve onlarla işbirliği yapan halife-sultan hükümetine karşı başlattığı ulusal mücadelenin meşruluğunu bu ilkeden almıştır:

* Amasya Genelgesi: "Ulusun geleceğini yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır!" demiştir.

* Erzurum ve Sivas Kongresi kararları: "Ulusal güçleri etken ve ulusal istenci egemen kılmak temel ilkedir." demiştir.

* * Mustafa Kemal, Ulusal direnişi kırmak isteyen Damat Ferit hükümetini istifa etmek zorunda bırakmasını, "ulusal istence aykırı davranması" gerekçesiyle sağladığı gibi, Halife Sultan'ı seçimleri yapmak ve Mebuslar Meclisini toplamak zorunda bırakması da "ulusal egemenlik" ilkesinin gücüyle başardığı sonuç olmuştur.

* Misak-ı Milli Belgesi meşruluğunu ulusal istençten alan bir yurt tanımı olarak son Meb'uslar Meclisi'nde kabul edilmiş ve işgalci devletlere de bu gücüyle kabul ettirilmiştir.

* Sakarya Savaşı'nda Türk ulusunun, yiyeceğinin bile yarısına yakınını ulusal orduya vermesini, "Bu savaş benim savaşımdır, sultanların, halifelerin keyfi kararlarıyla sürüklendiğim savaşlardan değildir" demesini sağlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin alnına yazılmış olan "Egemenlik ulusundur" ilkesinin yaşama geçirlimiş olmasıdır. Büyük Zafer de bu inanç temeli üzerinde elde edilmiştir.

* Atatürk Büyük Zaferi: "Ulusun, geleceğini doğrudan doğruya üzerine alarak umutsuzluk yerine umut, dağınıklık yerine düzen, duraksama yerine kararlılık ve inanç koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin özverili ve kahraman orduları"nın zaferi olarak sunmaktadır.

* 600 yıllık Osmanlı saltanatına ve gerçek niteliği siyasal iktidar sahipliğinden ileri gelen halifeliğe son verilmesi de hep ulusal egemenlik ilkesine dayalıdır:'

"Osmanoğulları zorla Türk ulusunun egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı.. Şimdi Türk ulusu bu saldırganlara hadlerini bildirerek, egemenlik ve saltanatını, başkaldırarak kendi eline eylemli olarak almış bulunuyor..." demektedir.

"Halifelik, hükümet ve Cumhuriyet anlam ve kavramlarında var olduğundan, halifelik makamı kaldırılmıştır." "Türkiye Cumhuriyetinde insanlararası ilişkileri düzenlemek üzere yasa koymak yetkisi yalnız Türkiye Büyük Millet Meclisinindir." ilkesi anayasa hükmü olmuştur.

Kurtuluş Savaşının başlarından günümüze değin, “ulusal egemenlik, yani demokrasi” düzenimizi baltalayanlar da, hep demokrasi karşıtı baskıcı/gerici güçler olmuşlardır. Kurtuluş Savaşı boyunca Mustafa Kemal’den kurtulmak isteyenler, hep “cumhuriyete gidişten gocunanlar” olmuştu.

Cumhuriyet  kurulduğu tarihte Türkiye’de “tek parti düzeni” yoktu; her isteyen siyasal parti kurabiliyordu ve kurmuştu. Üstelik Saltanat ve halifeliğin sürmesini isteyenler, Türk ulusunun “başında bir çoban olmadan yönetilemeyeceğini açıkça söyleyip Cumhuriyetin kurulmasına karşı çıkanlar (Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Refet Bele ve sözcülüğünü yaptıkları..), saltanat ve halifeliğin kaldırılmasını, Cumhuriyetin ilânını önleyemeyince, komutası altında savaşı birlikte yürüttükleri Mustafa Kemal’e haber bile vermeden gidip O’na karşı bir siyasal parti kurmuşlardı ve adına da sıkılmadan “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” demişlerdi. Ama bu parti Cumhuriyeti, yani ulusal egemenlik düzenini yaşatmak için değil, kısa sürede yıkmak için çalıştı. Şeyh Sait ayaklanmasını yüreklendirici oldu.  Bir üyelerinin (Ziya Hurşit) tetikçi olduğu İzmir suikastını bile haber aldıkları halde ne Mustafa Kemal’e   ne de hükümete haber vermediler. Bunların yarattıkları kargaşa ortamı yüzünden çok partili düzen işlemedi. 1930’da ikinci bir çok partili yaşam denemesini yine Atatürk yönetimi başlattı; ama kurulan Serbrest Fırka’ya doluşan demokrasi düşmanı gerici/sömürgeci güçler CHP parti binalarına saldırmak, devletin polisini denize atmak gibi anarşik eylemlere bile giriştiler ve çok partili demojkrasi yine onlar yüzünden yürümdei. 1950 barış içinde iktidar değişimini sağlayan çok partili uygulamayı gerçekleştiren yine Atatürkçülerdi; ama İttihatçı ve toprak ağası karakterini bırakmayan Celal Bayar/ Adnan Menderes yine bu güzel çabayı karakolda bitirdi. Atatürkçü güçlerin ulusumuza kazandırdığı 1961 Anayasasını yıkmaya yeminli olanlar ve toplumumuzu bugünlere dek sürükleyenler, yine Atatürk İlke ve kurumlarına düşman olan gerici ve hepsi de    ulusal egemenlik düzenine düşmanlık yapan sağlı-sollu diktacı doktriner güçler olageldi….

Görüldüğü gibi Türk Kurtuluş Savaşını ve bugün uygar insanlık içinde ulus olarak ne kadar gücümüz, saygınlığımız varsa tümünü borçlu olduğumuz Cumhuriyet, yani demokrasi devrimlerini hep ulusal egemenlik ilkesine dayandıran Atatürk'te ulusal egemenlik ilkesinin bir "düş" olduğunu düşünmek, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanından asla beklenmeyecek bir yanlışlıktır, görüşündeyim.

Sayın Kılıçtaroğlu, sık sık kullandığı "cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak" deyiminin de, Büyük Orta Doğu Projesinin Türkiye'ye uygulanışı olan "Atatürksüzleştirme" saldırısının kılıfı olduğunu, Atatürk'ün Türk Gençliğine "en değerli varlığı" olarak emanet bıraktığı Cumhuriyetin 'demokrasi olmadığı' karalamasıyla değersizleştirme girişimi olduğunu, ama bunu yapanların da kendilerine başka bir ad bulamayıp "2. Cumhuriyetçi" diyerek bumeranga uğradıklarını, bir türlü görmek istememektedir.

Birisi Yunanca,öteki Arapça olan Demokrasi ve Cumhuriyet kavramlarının birbiriyle aynı anlamı taşıdığı görüşümü de Sayın Kılıçtaroğlu'na ulaştırmaya birkaç kez çalışmış olduğumu burada belirtmek isterim.

Saygılarımla.

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00