Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


ATATÜRK VE ULUSAL ONUR


Atatürk’le ilgili yerli yabancı hangi kaynağa el atarsak atalım; yaşamının her etkinliğinde, geçmişten alınan derslerle, geleceğe yönelik iletilerin bir bütünlük oluşturduğunu görürüz. Bunun bir rastlantı olmadığını; ulusuna hizmet etmenin, onda bir yaşam biçimi haline gelmiş olduğunu anlamak zor değildir.

Bu yaşamsal tavırda “ Bağımsızlık” ve “ Ulusal onur” kavramlarının hep ön planda yer aldığını, yüzlerce anıda görmekteyiz.

Böylesi çarpıcı bir anıyı, ulusal şairimiz Behçet Kemal Çağlar aktarıyor bize.

“ Yıl 1937. Sovyetler Birliği’nin 20. Kuruluş yıldönümü için, bir balo düzenlenmiştir.

Davetliler arasında Başbakan İsmet İnönü başta olmak üzere, çok sayıda Türk yetkili vardır.

Saat 1.00 sularında, balo dağılmak üzereyken, Rus müzisyenler İstiklal Marşımızı çalmaya başlarlar. Herkes şaşkındır. Ne oluyor demeye kalmadan, korumaların arasında Atatürk’ün hızla salona girdiği görülür.Bu sırada marş bitmiş, orkestra dans müziğine geçmiştir.

Atatürk hiç duraksamadan, Tayyare Cemiyeti ( Türk hava kurumu) adına katılmış olan davetli paraşütçü kızlardan birisiyle dansa başlar. Salon sanki büyülenmiştir.

Az sonra büfede, Rus Büyükelçisi Karahan’ın içki ikramını kabuk eden Atatürk’ün, çın çın bir sesle “ İyi Rusça bilen bir diplomat, ya da subay yok mu?” dediği duyulur.Çok geçmeden, Azerbaycan’da doğup büyümüş, sonra Anadolu’ya gelip yerleşerek, hava kuvvetlerine girmiş bir subay bulunur. Atatürk tercüman aracılığıyla, elçi Karahan’a sorar:

“ Şefiniz kim?“ Stalin” diye yanıtlar büyükelçi.“ Öyleyse dinle” der Atatürk ve tane tane konuşmaya başlar:

“ Geçenlerde Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümünde, pek çok millet büyüğünden tebrikler aldım. Bu arada Kalenin’in bir tebriğini de getirdiler. Usulen cevaplanması için dışişlerine verdim. Mademki şefiniz Stalin’dir; bana telgraf çekmek için Kalenin kim oluyor? Ben de bu ulusun şefiyim. ( Hükümet üyelerini göstererek) Kalenin bunlara telgraf çeksin. Söyleyin Stalin’e; Mustafa Kemal karşısında muhatap aramaktadır. Tarikat şeyhi gibi perde arkasında gizlenmek; şunu bunu bu işlere vekil etmek niye? ( Hükümet üyelerini göstererek) Bunlar birtakım anlaşmalar yaparlar. Böyle ayrıntılardan benim haberim bile olmaz. Fakat gerçek dostluk ve düşmanlık hakkında, milletimle ben esas kararlara varırız. Asıl geçerli olan, asıl değişmeyen de odur. Bizimle esas dost geçinmek isteyenler, bu hakikatin gafili olamazlar. Kara gün dostu iki milletin, gerçek dost kalması isteniyorsa, bu hakikat gözden uzak tutulmamalıdır. Stalin, dostlar için de mi perde arkasındadır? Söyleyin şefiniz cenaplarına; Mustafa Kemal karşısında muhatap aramaktadır. Dünyanın bugünkü şartları içinde, coğrafyanın küçük bir parçasına sığınmış tarihi muazzam bir millet, küçük millet muamelesi göremez. Bu basiret kârı değildir.

Dünyanın gelecek gelişmelerinde biz Rus Milletinden değil, Rus Milleti bizden çekinse yeridir. Belki gün gelecektir ki, bizim topraklarımızdan Rus düşmanı bir milletin ordusu, oraya doğru yürümeyi aklından geçirecek, fakat karşısında bizim fiili vetomuzu bulacaktır.

Türkiye’nin bağımsız milli siyasetini, Rusya’nın bir tür diktası gibi göstermek eğilimini belirten gafillere bunu, sefir cenapları, münasip bir şekilde hatırlatınız.”

Büyük şaşkınlık yaşayan ve renkten renge giren elçi Karahan, Atatürk’ün nefes almak için durakladığı bir sırada söze girebildi:“ Cumhurbaşkanı Hazretlerinin hakları var. Şefimiz Stalin’e bu arzularını bildireceğim. İki şefin anlayışı, milletlerin dostluğu yolunda atılmış en güzel adım olacaktır” der.

Atatürk gülümseyerek yeniden başlar:“ Ben henüz böyle bir arzu belirtmiş değilim. Yalnızca iki milletin gerçek dost kalabilmelerinin şartlarını ve karşılıklı eşitlikçi davranış gereğini belirtiyorum. Tekrar ediyorum, Mustafa Kemal karşısında muhatap aramaktadır.”

Sonra hiçbir şey olmamış gibi, gülümseyen bir tavır içinde elçi Karahan’ a dönerek:

“ Ben, oldum olası asi bir adamım. Üstelik de sorumluluğu olmayan bir adamım. Bakalım sorumluluğu olan hükümet, dostluğumuzun geliştirilmesi hususunda ne düşünüyor?”

Başbakan İnönü hiç duraksamadan, “ Hükümetin farklı bir bakış açısı olabilir mi? Atatürk ne söylemişse hükümetin de, milletin de kararı odur. Dostlarımız şunu unutmamalıdırlar ki Atatürk gerçek dostlukları da; dayandığı ayrıntıların da, önemle altını çizecek kadar hassastır “ yanıtını verir.

Atatürk’ün yüzü güler, gözleri parlar. Eğilip İsmet Paşa’yı sevgiyle öperken, kulağına fısıldar “ Sen de bana vekâleten elçiyi öp de tatlıya bağla; gerekli dersi aldılar.”Rus müzisyenler en heyecanlı parçalarını çalarken, coşkuyla uğurlanır Atatürk.1937 yılında yaşanmış olan bu onur belgesi, o günden bu yana kimlerin suratına şamar oldu acaba?

4. 11. 2020

 

Mehmet Demirtürk
16.11.2020 11:24:53
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bu anı; her diğer anılar gibi, gerçekten yüksek onur ve gurur verici ... Doğal olarak, ben de çok gururlandım, onur duydum. Paylaşan "Yeni Adana" Gazetesine çok teşekkür ederim. İlerici, Cumhuriyetci, Demokrat ve Atatürk'cü olduğu için...

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04