Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


ATATÜRK VE CUMHURİYET ÜZERİNE 9


İNSAN ATATÜRK (6)

Önceki yazımızda Atatürk’ün Florya’da halkla ilişkilerine bakmıştık. Bugün yine Florya’da gelişen bir olayla devam edelim istiyorum.

Atatürk, Florya’daki deniz evinden, yanında yalnızca şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken tarlasında sabanla çift süren bir çiftçi görür. Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, koşulu bir de merkep vardır. Şoförüne;

“Arabayı durdur,” der.

Arabadan iner, tarlaya doğru yürür. Çiftçi kendisine doğru geleni görmüştür. Sabanında koşulu olan öküzü ve eşeği durdurur. Atatürk, yanına gelince:

“Kolay gelsin Ağa,” der.

“Sağolasın Bey! Hoşgeldin.”

“Hoşbulduk Ağa. Yoldan geçerken dikkatimi çekti. Öküzün yanına merkep koşmuşsun. Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunlar denk değil ki.”

Köylünün canı sıkkındır. Biraz da alınmıştır. Bezgin bir ses tonuyla:

“Merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyom mu sanıyon Bey! Sen bunu bana mı söylüyon?”

“Kime söylemeliyim Ağa?”

“Sen bunu git vergi memuruna söyle.”

“Vergi memuruna mı?”

“He ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi borcumu ödeyemedim.  Vergiciler öküzün tekini:  ‘Vergi borcunu karşılar’ diyerek alıp götürdüler.  Benim öküz sizin gibi beylerin sofrasına et, sucuk, bastırma oldu Bey.”

Atatürk, çok sinirlenmiştir.  Kaşlarını çatar. Onu böyle gören köylü:

“Bana niye kaş çatıyon Bey. Yalan söylediğimi mi sanıyon? Sana ne didiysem hepsi doğru. Ben Küçükçekmece köyündenim. İstersen git muhtara sor.”

Atatürk:

“Neden Kaymakam Bey’e gidip durumu anlatmadın ağa?” (Hitabı görüyor musunuz?)

“Gittim Bey.”

Köylü duraksar. Bunu anlayan Atatürk:

“Kaymakam ne dedi?”

“Git borcunu öde,” dedi.

“Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.”

Köylü  bir müddet Atatürk’ü süzer ve:

“Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor.”

“Halimden belli mi oluyor?”

“He ya! Hem gitseydin bilirdin.”

“Neyi bilirdim?”

“Kapıdaki candırmaların adamı içeri koymadığını, bey.”

Atatürk:

“Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?” diye sorar.

Köylü gülümseyerek:

“İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola ya!

Atatürk, kızmıştır.

“Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?”

O’nun da bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?” (‘Ananı da al git!’ diyenlerin kulakları çınlar mı bilmem?)

Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.

“Bunu kabul et Ağa. Merkebi sal, öküzün yanına da bir eş al.”

Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya’ya döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker:

“Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.”

Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya’ya gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş jandarmaların arasından Florya konutuna gelen köylü, Eyvah ben ne yaptım? diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle, “Beni takip edin efendim,” deyince içi biraz serinlese de çok korkmuştur.

Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri kararmış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar.

Hoş geldin Ağa. Gel yerin burada,” (Şu inceliğe bakınız!) diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi gösterir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk:

“Sakin ol Ağa. Korkacak hiç bir şey yok.”

“Sağol bey! Sağol.”

Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra:

“Seni buraya niye çağırdım biliyor musun Ağa?”

“Hayır Bey, bilmiyom.”

“Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz.”

Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle:

“Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz.

Bu olaydan sonra İcra İflas Kanunu 82.nci maddesi bir gecede değiştirilerek aşağıdaki fıkralarda yazılı emtianın haczedilemeyeceği kanunlaşmıştır.

Madde 82/4: Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer eklenti ve ziraat aletleri; …..”

Madde 82/5. “Borçlu ve ailesinin idareleri için lüzumlu ise borçlunun tercih edeceği bir süt veren mandası veya ineği veyahut üç keçi veya koyunu ve bunların üç aylık yem ve yataklıkları,”

Madde 82/6. “Borçlunun ve ailesinin iki aylık yiyecek ve yakacakları ve borçlu çiftçi ise gelecek mahsül için lazım olan tohumluğu,”

Bu yasa hükümleri bugün dahi yürürlükte olup Amasya’da çiftçilerin traktörünü haczedenler kanunu çiğnemektedir. Bu eyleme ses çıkarmayan Tarım Bakanı ve Cumhurbaşkanı da suç ortağıdır.

Anladınız mı şimdi, “Köylü milletin efendisidir,” diyen Atatürk’ün büyüklüğünü, halk adamlığını ve samimiyetini?

Bir de bugünkü yönetenlerle kıyaslar mısınız? Esen kalınız.

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9698,89%0,56
  • DOLAR

    32,55% 0,03
  • EURO

    34,84% -0,06
  • GRAM ALTIN

    2431,37% 0,07
  • Ç. ALTIN

    4017,93% 0,00