Cezmi DOĞANER

Tarih: 28.09.2017 09:20

AŞK KİTAPLARI ÜZERİNE

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye´de toplumsal, siyasal ve kültürel hatta günlük yaşamların da insanlar bir kavram kargaşalığı içinde bocalıyor. Kavramlar birbirine karıştırılıyor.

Birçok yazar, çizer kavram kargaşalığının adeta öncüsü..

?Aşk? ve ?sevgi? gibi kavramlarda yanlış anlatılıyor ve yazılıyor.

AŞK da Gezer,Necati Cumalı´ nın romanı.Bu adın anlamını şöyle açıklıyor yazar: ?Evet, aşk da gezer. İnsanın en üzgün olduğu, en yılgın, en umutsuz olduğu günlerinde bir uçak, bir otobüs yolculuğunda, ya da bir vitrine bakarken gelip yanına sokuluverir aşk. Demek istiyorum ki insanın aşkını nerde yitirdiği ve nerde bulacağı önceden bilinmez.?

Aşık olduğunuz kimsenin huyu, karakteri, zihniyeti, düşünce ve inancı ve bir çok özellikleri size benzemektedir. Yapılan araştırmalarda insan zihnen ve ruhen kendi düzeylerinde birine aşık olmuşlardır.

Aşk, İnsanın aklı, yüreği ve beyni arasında çaresiz kalması. Aşk kalbin değil beynin işi... Ona o kadar yakın ve hiçbir zaman ulaşamayacak kadar uzak olmasıdır.

Bir insan sadece karşı cinse aşık olmaz; sanata, bilime, Tanrı´ya da aşık olabilir.

Aşkı "cinsel içgüdü", ?erotizm?, ?fantazi? olarak anlamak en büyük yanılıgıdır. Kişinin heyecan ve duygularını sömürmek hiç   degildir.

Aşk kitaplarında ?erotizm? ve ?fantazi?ler çok yazılı ama ?aşk? yazılmamış!..

Zülfü Livaneli, Aşk üzerine yazılan kitapları ?gevezelik? olarak niteliyor.

?Oysa günümüzin edebiyat modası, duyguları uzun ve tumturaklı cümlelerle didik didik etmeye, yani bir çeşit edebi gevezeliğe dayanıyor?

Özellikle kapitalizmin en azgın aşamasında mal satmaktan başka bir değer tanımayan dünyada, insanın temel gerçekeleri olan aşk, ölüm, hırs, dostluk, düşmanlık gibi duyguların günde yüzlerce kez vıcık vıcık kullanılarak anlamsızlaştırıldığı, basmakalıp sözler haline getirildiği bir medya/reklam çağında, has edebiyatın bu gevezelikten tamamen sıyrılması gerektiğini düşünüyorum.?  (Yaşar Kemal, sf: 24, Zülfü Livaneli, )

Aşk nesnelerinin sonsuz çeşitliliği ve birbirinden uzaklığı, aşkı oluşturan belli özellik ve nitelikleri düşünürken uyanık olmaya götürmelidir kişiyi; bunlar aşkın kendisinden değil de, aşık olunan değişik nesnelerden gelen özellikler ve nitelikler olabilir.

 "Âşık olmak" dedim. Sevgi üzerine konuşurken her zaman yapılan suçlamalardan kaçabilmek için, kullandığımız sözcükleri titizlikle seçmek zorundayız.

Çok yalın ve çok kısa olan "aşık olmak" sözcüğü, birbirinden öylesine farklı pek çok olgu için kullanılır ki olgularda ortak bir yanın bulunup bulunmadığından kuşkulanmak yerindedir. "Bir insana duyulan aşkdan"den söz ederiz; aynı zamanda "Tanrı aşkı"ndan, "bilim aşkı?ndan, "sanat aşkı"ndan söz ederiz. Bin bir çeşitten oluşan bu duygu ormanını kapsayacak bir adlandırma için tek ve aynı sözcük kullanılır.

Sevgi bir nesneye karşı duyulan salt duygusal etkinliktir; bu nesne de herhangi bir şey -bir kişi ya da bir şey- olabilir. "Duygusal" bir etkinlik olarak sevgi, bir yanda tüm zihinsel işlevlerden -algılama, düşünme, inceleme, anımsama, imgelemeden- öte yanda da çoğu zaman karıştırıldığı arzudan ayrılır. İnsan susadığı zaman bir bardak suyu arzu eder, ama onu sevmez.

Kuşkusuz arzular sevgiden doğar ama sevginin kendisi arzu değildir. Vatanımız için iyi bir gelecek arzularız; ama o vatanda yaşamayı arzulamamız onu sevmemizdendir. Sevgimiz bu arzudan önce de vardır; bitkinin tohumdan fışkırması gibi, arzular da sevgiden doğar.

Geniş anlamda, sevgiyi çoğu zaman yalnızca " âşık olma eylemi " sayarız; gerçek anlamda sevginin ancak ikinci derecede rol oynadığı çok karmaşık bir zihinsel durumdur bu. (Stendhal  De l´amour/Aşk Üzerine )

?Sevgi? kontrollü ve bilinçli bir eylem olmasına karşın ?aşk? kontrolsüzdür.

Bence, "âşık olmak" bir dikkat olgusudur; ama normal insanda ortaya çıkan anormal bir dikkat durumudur.

Mutlu insanlar aşık olur.  
Cezmi Doğaner


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —