Bu güzel bahar günü, ozanlarımızın dizeleriyle daha bir güzelleşsin istiyorum; kaygı ve sıkıntılardan uzak, şiirlerle, şiir güzelliğinde bir gün yaşayalım istiyorum.
Yazıma halk şiirlerinin en büyük ustası, eski deyişle piri, her yörede çok sevilen Çukurova'nın bağrında yetişmiş büyük ozan Karacaoğlan'ın iki dizesiyle başladım. Karacaoğlan bölge dilini başarıyla kullanan, güzelleri överken doğadaki meyve ve bazı sevimli hayvanları benzetme unsuru olarak ele alan, canlı betimlemeleriyle şiirini bezeyen, renklendiren bir âşığımızdır.
Halk şiirinde güzelin boyu, endamı, boynu, gerdanı, yürüyüşü her
ozan tarafından en güzel sıfatlarla değerlendirilir ve yâr genellikle doğa ile özdeşleştirilir. Güzelin yüzü betimlenilirken, en fazla göz üzerinde durulur.
"Ala gözlerini sevdiğim dilber
Göster cemalini görmeye geldim
Şeftalini derde derman dediler
Gerçek mi sevdiğim sormaya geldim" -KARACAOĞLAN
"Çıkıp yücelere bakmak istersin
Coşkun sular gibi akmak istersin
Her güzelle yatıp kalkmak istersin
Ben senin derdini çekemem gönül " - KARACAOĞLAN
"Sırma sandım kirpiğini kaşını
Delik deşik ettim sinem başını
Uzatır boynunu arar eşini
Bir tek suna gördüm göl kenarında" -KARACAOĞLAN
"Elif’in uğru nakışlı,
Yavru balaban bakışlı,
Yayla çiçeği kokuşlu,
Kokar Elif, Elif deyi...
Elif kaşlarını çatar,
Gamzesi sineme batar.
Ak elleri kalem tutar,
Yazar Elif, Elif deyi..." - KARACAOĞLAN
"Servi büyük her endamın gül gibi
Mah yüzünde zülüflerin kıl gibi
Her dilbere meyil vermem el gibi
Cihanda bir tane yâr bana yeter" -TÂLİBÎ
"Gül yüzlü sevdiğim bostanım bağım
Bir mektup yazayım ellerinize
Merhamet sahibi azizim ağam
Yüreğin acısın kullarınıza " -ALİ İZZET ÖZKAN
"Nedendir de kömür gözlüm nedendir
Benim sabahaca uyumadığım
Varmış yad illerin koynuna girmiş
Benim öpmelere kıyamadığım". -ALİ İZZET ÖZKAN
"Gevheri der yoktur derdime çare
Unulmadı gitti sinemde yare
Gönül bir şahindir her bir şikare
Salınmaz gözleri mestim salınmaz" -GEVHERÎ
“Avşar içinde bir güzel gördüm
Kozan arasında çeker göçünü
Kınalamış ayağını başını
Sırma ile örmüş sümbül saçını " -DADALOĞLU
"Doya doya mah cemalin görmedim,
Saçlarını çözüp çözüp örmedim,
Bir gececik sefasını sürmedim,
Sarmadığım ince beller iniler." -DADALOĞLU
"Bu karşıki dağda yanar bir ışık,
Aldırmış sevdiğin ağlar bir âşık,
Bir ceren bakışlı zülfü dolaşık,
Sende gümanım kaldı Çiçek Dağı." -DADALOĞLU
"Atın beli kısa boynu uzunu
Kuru suratlısı elma gözünü
Kızın iplik iplik süt beyazını
Severim kır atı bir de güzeli" - DADALOĞLU
"Şöyle bir güzelin sallanışını
Selviye benzettim dallar içinde
Irmak kenarında, derya yüzünde
Kuğuya benzettim göller içinde " -DADALOĞLU
Halk şiirimizde; kara göz, ala (ela) göz, servi boy, ay yüz, ince bel, siyah ve uzun saç, bülbül, gül beniz, şirin dil, yavru balaban bakış, iplik iplik süt beyaz kız, yayla çiçeği kokuş, şahin gibi gönül, coşkun sular gibi akış, dolaşık zülüf vb. birer mecaz, birer benzetme motifidir. Seçtiğim örneklerde görüldüğü üzere...
Halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairler, R. T. Bölükbaşı, A. K. TECER,
F. N. Çamlıbel, B. K. Çağlar, CAHİT KÜLEBİ, Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir.
Cahit Külebi, halk kültürünü, musikisini, halk şairlerini yakından tanımıştır Sivas’ta. Âşık Veysel’i, Tâlibî’yi, Ruhsatî’yi, Ali İzzet’i, Ağa Dayı’yı tanımıştır; bu âşık ve halk hikâyecilerinin üzerindeki etkisini “çok, çok, çok büyük…” diye ifade edecektir.
ÖZLEM
Şimdi tarlalarda güneş vardır,
Karlar donmuştur otların uçlarında,
Artık akşamları dinlenemem
Başım avuçlarımda.
İçi korku dolu bir kış gecesi
Hiç yatağın yok mu sıcak!
Dağları dolduran kır çiçeği
Hangi rüzgârlar seni koklayacak.
Saçlarımı kesip rüzgâra atacağım
Ta ki haber götürsün bir gün sana!
İçimde bir şeytan var, diyor ki;
Aklına ne gelirse yapsana.
Ben bu şiiri yazdım atlı talimde
Bulunduğum şehir İstanbul’du,
Ağır ağır kar yağıyordu,
Atımın yelesi bulut renginde. -CAHİT KÜLEBİ
Tarık Dursun K., “1940’larda, şair, bizim özlemlerimiz dışında bir özlemdedir.” diyerek bu şiirle ilgili anılarını anlatır. ‘Şimdi tarlalarda güneş vardır/Karlar donmuştur otların ucunda’ diyerek yolculukta rastladığı kış manzaralarını anımsar ve o güzel anlatımıyla bizi yurt içinde ve yurt dışında gezdirir.”
“Cahit Külebi diyor ki: ‘Ben bu şiiri yazdım atlı talimde/Bulunduğum şehir İstanbul’du.’Şairin hası; her yerde şiiri yaşayan, yaşayabilen, yazan değil midir sizce de? Rumelihisarı’nda oturmuş, bir türkü tutturmuş olabilir. Türküsü şiirdir. Kapalıçarşı’da da kentin ortalık yeri sinemada da. Her yerde, evet! Bulunulan kent, fark eder mi? Şairin hası her yerde yazar şiirini. Çünkü şeytan buyurur, şairler şiir yazar. Ey şairler, yalanım varsa, söyleyin ve beni yüzleyin!”
Cahit Külebi, (1 Ekim 1940- 17 Aralık 1942) iki buçuk yıl süren askerlik görevindedir. Askerliğine, Süvari Alayı Yedek Subay Okulu’nda başlamış, teğmenlik rütbesiyle terhis olmuştur. İyi bir binicidir; atları çok sever. Atlara olan ilgisi ve yakınlığı ta çocukluk günlerine dayanır. Bu şiir, askerlik günlerinde yazılmıştır.
Yağan kar tarlaları örtmüştür, şimdi her şey güneş altındadır. Geceden yağan kar, otların ucunda donmuştur. O günün akşamında şair, başını avuçlarına alır dinlenir mi? Dinlenemez…
“Dağları dolduran kır çiçeklerini” bu kış kıyamette, - korku dolu gecelerde, buz gibi yataklarda insanlar mutsuzken, somurturken- hangi rüzgârlar koklar.
Şairim, saçlarını kesme sakın; rüzgâra atma, saçlar haber götürmez!..
Karacaoğlan ne diyor;
“Ilgıt ılgıt esen seher yelleri
Esip esip yare değmeli değil.”
Bazı dizelerinde de Karacaoğlan’ın, esen yeller değer yâre ve kokusunu
getirir âşıka…
Telli turnam sökün gelir,
İnci mercan yükün gelir,
Elvan elvan kokun gelir;
Yâr oturmuş yele karşı.
İyisi mi sen, içindeki şeytana uy, şiir yazarken uy, atlı talimde; özlemini, yurt sevgini - daussılanı- şiirlere aktar!..
"KARACAOĞLAN’A
Bacanak, senin sevdiğin
Kızların gelinlerin
Kemikleri sürme oldu amma
Yaşadı türkülerin.
Sevmeye Hörü’nün beli
Yürüyüşü Esme’nin
Bacanak, Elif’i unuttun mu?
Erciyes’te gördüğün gelin.
Her sabah her sabah kalkıp
Ardı sıra göçlerin
Şimdi de yurdumuzda
Geziyor türkülerin." -CAHİT KÜLEBİ
"Hiç hovarda meşrep değilim
Kim ne derse desin,
Ben öldükten sonra da bu mısralar
Kadınlara yadigâr olsun." -CAHİT KÜLEBİ
Külebi, “hiç hovarda meşrep değilim” der ama, “Karacaoğlan’a şiirinde ona bacanak diye seslenir. Karacaoğlan’ın bacanağı olur da “hiç hovarda” olmaz mı? Karacaoğlan’ın Elif’i, Esme’si, Hörü’sü vardır. Külebi’nin de;
“Hey hovardalık günlerim benim
Geri gelmez bir daha” dediği günleri…
“Şu kadınlar ne biçim mahluk
Sardıkça sarıyor beni
Zil zurna sarhoş ediyor
Üst üste içilen kadehler gibi” dediği, beğendiği kadınları…
Ne diyordu “Şiir Yöntemim” şiirinde:
“İlk ustam oldu benim halk”,
“İkinci ustamsa doğa”,
“Üçüncü ustamdı kadınlar” demek ki, sevmeyi, sevilmeyi ona kadınlar öğretmiştir.
Dadaloğlu, Köroğlu ve Karacaoğlan halk şiirimizin üç büyük ustasıdır. Yazımı Köroğlu'nun dörtlüğü ile bağlıyorum:
"Köroğlu der ey övdüğüm
Daim hayalin kovduğum
Suç sende değil sevdiğim
Sana gönül verendedir” -KÖROĞLU
HOŞÇA KALIN.