Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Öğretmen Okulu – 52/ATATÜRK ve BİLGE KAĞAN

Aksu Öğretmen Okulu – 52/ATATÜRK ve BİLGE KAĞAN


 

Cumhuriyet ilan edildikten bir yıl sonra, henüz 48 yaşındayken kaybettiğimiz Ziya Gökalp’in ölmez eseri Türkçülüğün Esasları kitabından öğrendiklerimi niçin yalnızca kendine saklayayım? O eserden beynime aktardıklarımı, kafamda ve yüreğimde bir güzel yoğurup bugünün diliyle aktaracağım sizlere: 

“Türkçülüğün esaslarının en önemli maddelerinden biri de ticaret, iktisat ve ekonomide Türkçülüktür.” der; araştırmacı ve düşünür yazarımız.  Gerçekten de bağımsız bir ülke için “olmazsa olmaz” koşulların en başında gelir bu kural. 

Ticarette, özellikle dışsatım (ihracat) ve dışalımda (ithalat) yalnızca bir zümrenin, bir sınıfın değil tüm halkın, tüm ulusun çıkarı gözetilmeli. Bunun için her önlem alınmalı, çok sıkı denetimler yapılmalı. 

Kaçakçılığa ya da yasaların açıklarından yararlanmak isteyen açıkgözlere asla izin vermemeli. Hele hele rüşvet alıp görevini kötüye kullananlar, bile bile haksızlığa göz yumanlar derhal o görevden alınmalı. 

Halkımızdan toplanan vergiler, devleti yönetenlerin kişisel rahatları ve çıkarları için değil, halkın yararına işler yapmak için kullanılmalı. Okullar, hastaneler, yollar yapılmalı. En başta iyi çağdaş kafalı öğretmenler, iyi doktorlar ve sağlık elemanları ile iyi mühendisler, iyi mimarlar ve namuslu hukukçular yetiştirmeli. 

Çiftçilerimizi koruyup kollamalı. Onların daha çok ürün yetiştirmeleri için gereken tüm önlemler alınmalı. Öte yandan bu ürünleri değerlendirmek için fabrikalar yapılmalı. Köylünün yetiştirdiği hayvanların eti, sütü, derisi ile meyve, sebze ve tahıl ürünleri de değer fiyatından alınıp korunmalı. Kimse kimseyi ezmemeli, sömürmemeli.

Çağdaş bir devletin en önemli görevlerinden biri de ülkesini ve halkını dışa karşı olduğu gibi, içerdeki güçlülere karşı da korumaktır. Değerli düşünürümüz Gökalp buna “Siyasette Türkçülük” diyor. 

SİYASETTE TÜRKÇÜLÜK  

Siyaset deyince, devleti ve devlet kurumlarını yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkiler akla gelir. Yazarımız, “Her konuda olduğu gibi, siyasette de önemli olan halktır, yurttaşlardır.”der. Yani dilde, edebiyatta, tüm güzel sanatlarda olduğu gibi siyasetin her alanında da halkçılık ve Türkçülük temel alınmalıdır. 

Bu görüşünü de şöyle özetler: “Siyasetle uğraşan her Türkçü halkçı, her halkçı da Türkçü olmalı.” 

Atatürk de bu görüştedir. Kurduğu partinin adını “Cumhuriyet Halk Partisi” koymasının nedeni budur. O ünlü altı okun biri “milliyetçilik” yani Türkçülük, biri de “halkçılık”tır.

Gökalp sıradan bir yazar değildir. O Türk toplumbiliminin kurucusu, Türk halkbiliminin öncüsüdür. Bugün kendini milliyetçi ya da Türkçü sananların çoğu “Arapça Kur’an, Arapça namaz, Arapça ezan.” derken, ünlü düşünürümüz 100 yıl önce “Türkçe ezan, Türkçe namaz, Türkçe Kur’an”ısavunur hep. 

300-400 yıl topraklarına egemen olduğumuz Arap ve Yunanlar başta olmak üzere hiçbir millete ne dilimizi öğretebilmişiz, ne kültürümüzü. Oysa İngilizler, Fransızlar 50 yılda gittikleri ülkelerin halklarına dillerini de öğrettiler, kültürlerini de benimsettiler. 

Son 5-6 yüzyıldır imparatorluğunuzu yönetenler öz dilimizi de sevmemişler nedense, öz halkımızı, öz kültürümüzü de.

Bizler kızlarımıza, oğullarımıza Arapça, Farsça adlar verirken, bir Arap ya da İranlının oğluna Alparslan, Oğuz, Mete, Erim, Erkan ya da kızına Güler, Dilem, Gözde, Sevgi, Türkangibi Türkçe adlar verdiği duydunuz mu hiç? 

Haklılar vermemekte. Niçin versinler ki? Bizim gibi dillerini, öz kültürlerini, öz benliklerini hor gören, bizi seven, bizi kendilerinden üstün gören milletler değil ki onlar. 

Bizi sevmedikleri gibi Yunus Emre’mizi de sevmemişler, Dede Korkut’umuzu, Köroğlu’muzu, Karacaoğlan’ımızı da… 

Üç kıtaya yayılmış koca bir imparatorlukken 16. yüzyıldan sonra, neredeyse yaptığımız tüm savaşlarda yenilip adım adım geri çekilmişiz. 20. yüzyılın başlarında bugünkü yurdumuzu ve egemenliğimizi de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışız. 

Gökalp, bu duruma düşmemizin nedenini, Göktürk devletinin 2. hükümdarı Bilge Kağan’ın, (683-734) bugünkü Moğolistan’da bulunan “Orhun Yazıtları”ndaki şu sözüyle açıklıyor:

“Ey Türk ulusu! Silkin ve kendine dön. Niçin yanılıyorsun? Bütün bu olumsuzluklar, yaşadığın tehlikeler, çektiğin sıkıntılar kendi öz benliğinden uzaklaşıp düşmana dönük yaşadığın için oldu.” 

Bilge Kağan’ın bu sözlerini,“Benim sevgili ulusum, benim değerli halkım gelecekte aynı yanlışları yapmasın, tehlikeli durumlara düşmesin” diye oğlu Tengri Kağan uzun bir taşa Göktürk alfabesi ile yazdırıp Baykal Gölü’nün güneyindeki Orhun Irmağı yakınlarına diktirmiş. 

Atatürk’ün Gençliğe Söylevi’nde anlattıkları ile Bilge Kağan’ın sözleri nasıl da benziyor birbirine! 

Biz, yüzyıllardır tarihimize öyle yabancı kalmışız ki, Orhun Yazıtları’nın varlığından haberiniz bile olmamış. Yazıtları (Kitabe)İsveçli Strahlenberg bulmuş;Danimarkalı Wilhelm Thomson da okumuş. (1893)

“Neden bizden biri bulmamış, niçin bizden biri okumamış?” gibi bir soru gelmiyor hiç birimizin aklına; değil mi? Biz, aynen bugün olduğu gibi, öbür dünyayı kazanmak için uğraşıyorduk; o günlerde de. Cennette onca huriye sahip olmak durup dururken, “kim ne yazmış acaba taşın üstüne?” diye merak edip onca zaman ve emek harcamaya ne gerek var ki!

                Soru sormayanlar makbuldür bizde. Genellikle münafıklar, vatan hainleri, inançsızlar, ortalığı bulandırmak isteyen komünistler soru sorar daha çok; değil mi? İşte bunun içindir ki, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanlarımız ilekurumlarımızdaki memurlarla müdürler gibi okullarda öğretmenlerimiz de hiç sevmezler; kendilerine soru sorulmasını.

                Haksızlar mı? 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00