Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Öğretmen Okulu 31


TATLI MI TATLI BİR HANIMDI, MEDİNE TEYZEM
 

Ne zaman görsem teyzemi,

yüzünde güller açar;

ağzından bal damlardı.

Aksu’da birinci sınıftaki matematik öğretmenim Hasan Atalay da çok haklıydı; beni bütünlemeye bırakmakta, dördüncü sınıftaki cebir öğretmenim Arif Yorgancı da…

Bir kez daha sevgi ve saygıyla andım; onları dün.

Niçin mi?

Geçen haftalarda, dördüncü sınıftayken yaz tatili başlayınca köye döndüğümü anlatırken, 1956 gibi hesaplamışım ki, yanlış olduğunu yeni anlayabildim ancak. Doğrusu, 1957 yılının yazı…

“Ha 1956, ha 1957... Ne fark eder?” demeyin. 12 ay, 52 hafta, 365 gün var arada.

Az mı?

Biraz geç oldu ama sonunda hatamı anlayıp düzelttim ya; içim rahatladı şimdi.

Köye gelip de Seydişehir’e gelin gittiğini öğrenmiştim ya ablamın. Mektup yazıp kutlayarak mutluluklar diledikten sonra kendisine ve eşine, “Köyde işler biraz hafifledikten sonra, uygun bir zamanda ziyaretine geleceğimi yazmıştım.

Ondan gelen mektupta, bu habere çok sevindiğini, hepimizi ama özellikle de beni pek özlediğini belirtip, “Ne zaman arzu edersen kalk gel. Dört gözle beklerim yolunu.” diyordu.

Temmuz ortalarına kadar, takmadım hiç kafama, bütünlemeye kaldığımı. Bir kez olsun bakmadım hiç cebir kitabının yüzüne. Aksine komşumuz Antalya Müftüsü Mustafa Gökmen’in lise son sınıfa geçen oğlu Necati Âbi’nin verdiği Kerime Nadir’in Hıçkırık adlı romanını okudum; merak ve heyecanla.

İlk kez okuyordum; bu tür bir aşk romanını. Öyle beğendim ki, geri verirken kitabı, varsa başka bir roman daha istedim. Bu kez de Esat Mahmut Karakurt’un Allahaısmarladık romanını verdi. Onu da severek okuyup teşekkürle geri verdim.

Bu yazarın Kadın Severse ve Kadın İsterse adlı romanları olduğunu da öğrendim daha sonra. Merak ettiğim halde bir türlü okuma fırsatım olmadı onları. “Kadın severse ne olur? Kadın isterse ne olurmuş?” sorularının yanıtını okuyarak değil, yaşayarak öğrendim ki, bu daha değerli bence.

Ve köyümüzün en sıcak günleri olan ağustos ayına da geldi çattı. Erken yetişen, adına “necit” denen beyaz incirleri, Karabağ’daki bahçemizden dalından kopararak yedim; zevkle ve lezzetle.

15 Ağustos’ta okulda olmam gerekiyordu. Öyleyse ablama gidip gelmeliydim, daha fazla gecikmeden. Annem de uygun gördü önerimi. “İyi de nasıl gideceksin?” diye sordu.

Gurbette olanlar, genellikle o günlerde ilçemiz Akseki’den Şoför Deli Yusuf’un arabasıyla gelirlerdi köye. “Ben hazır olayım da ne zaman gelirse araba, onunla giderim.” dedim.

Gerçekten de bu kararı verdiğimin ertesi günü, Konya’da polis komiseri olarak görev yapan köylümüz Şükrü Bey geldi; ailesiyle birlikte.

“Haydi anne, hoşça kal. Ben gidiyorum.” dedim.

“Oğlum, bu kısa kollu gömlekle üşürsün oralarda. Bir ceket, bir hırka al hiç değilse” dediyse de:

“Bu sıcakta cekete, hırkaya ne gerek var anne!” deyip yürüyüverdim. Haksız mıydım ama?

Akseki’ye varınca, önce otobüs yazıhanesine gidip ertesi gün için bir bilet aldım Beyşehir’e. Sonra, Medine Teyzeme gittim doğruca. Daha önce İbradı, sonra Manavgat PTT’sinde telgraf memuru olarak görev yapan Ali Durmaz enişte Akseki’ye atanmıştı o yıl.

Teyzemin benden bir yaş büyük oğlu Osman, ortaokulu bitirdikten sonra Akşehir Öğretmen Okulu’na girmişti bir önceki yıl. Kızları Ayten ve Nurten ortaokula başlamışlar ya da başlamak üzereydiler. Küçük oğlu Abdullah ilkokuldaydı henüz.

Teyzem, öyle akıllı bir hanımdı ki, eşinin o tek maaşıyla, kendisi okuma yazma bilmediği halde, kız-erkek ayrımı yapmadan dört çocuğunu da okuttu.

Dört kız kardeşin en küçüğüydü Medine Teyzem. Üç ablası bağ, bahçe, tarla ve hayvan bakımı işlerinde ne kadar ustaysa, o da el ve ev işlerinde o kadar ustaydı.

Kendisi güzel giyindiği gibi, eşini ve çocuklarını da zevkli giydirirdi.

Tatlı mı tatlı bir hanımdı Medine Teyzem. Ne zaman görsem onu, yüzünde güller açar, ağzından bal damlardı.

O gece, geç saatlere dek teyze oğlu Osman’la okullarımızı, öğretmen ve arkadaşlarımızı anlatıp durduk bir birimize.

Sabahleyin erken kalktım. Otobüs biletimi alırken, “Dokuzda hareket eder otobüs. Yarım saat önceden gelin.” demişlerdi. Öyle demişlerdi ama kahvaltı yaptırmadan bırakır mıydı teyzem beni? Kolumda saatim olmazsa olmasın, ne fark eder!  Çarşının, dahası otobüs yazıhanesinin beş, on metre ötesindeydi; teyzemlerin oturdukları kiralık ev.

Gerçekten de söyledikleri gibi tam zamanında hareket etti otobüs. İlk kez gidiyordum Beyşehir’e. Denizi ilk kez dört yıl önce görmüştüm; Aksu Köy Enstitüsü’ne giderken. Şimdi de ilk kez, bir göl görecektim: Beyşehir Gölü’nü… (Arkası haftaya)

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00