Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Öğretmen Okulu - 29

Aksu Öğretmen Okulu - 29


ŞEKER GİRMEYEN EVDE KÜPLER DOLUSU ŞEKER

İster kaval olsun, ister keman; ister mızıka olsun, ister piyano… Bir müzik âleti var ve çalmasını da biliyorsa insan, evine gelen konuklarına ikram etmez mi bundan?

1956 yazında Aksu ÖğretmenOkulu’ndan ilk kez elimde mandolinle dönünce köyüme, hoşgeldin ziyaretine gelen herkese birkaç türkü çalıp söyledim; hiç üşenmeden. Hanımlara da, beylere de… Akranlarıma olduğu gibi, çocuklara ve büyüklerime de…

Herkes memnundu; bu küçük konserlerden. Nereden mi biliyorum?  Küçükler ve akranlar alkışlıyor, büyüklerim olan âbi, abla, teyze ve amcalar da:

“Eline, diline sağlık yeğenim.”

“Maşallah, maşallah! Tüh, tüh nazar değmesin.“

“Ne güzel çaldın, ne güzel söyledin! Demek böyle şeylerde öğretiyorlar Karanlıksokak’ta?” (*)

“Sağ ol, var ol. Memnun ettin bizi. Yaradan da seni memnun etsin!” diyorlardı.

Böyle anlatıyorum diye, sanmayın ki sabahtan akşama dek mandolin çalıyordum. Olur mu hiç! Bir sürü yapılacak iş vardır köy yerinde. Çoluk çocuk, genç yaşlı herkesin yaşına ve yeteneğine göre bir ucundan tutması gereken işler…

“Dokuz ay boyunca çalıştın; dinlenmen gerek senin şimdi.” diyen annem, hiçbir işe koşmak istemiyordu beni ama ben asla râzı değildim buna.

Benden küçük kardeşlerim bile annemle birlikte sabah erkenden kalkıp keçilerimiz, oğlaklarımız, ineğimiz ve eşeğimizle ilgilenecekler; bağa, bahçeye, tarlaya gidecekler, ben malak gibi öğleye kadar yatacağım; öyle mi?

Olacak şey mi? Haktan, hukuktan, adaletten söz eden hangi insanın vicdanına sığar bu? İlkokulda okurken, bomboş mu duruyordum ben yazları? Okumak için Aksu’ya gitmekle, sekiz-dokuz ay ailemden ayrı kalmakla apayrı bir insan olmamıştım ya.

Okulda sınıf ya da yatakhane nöbet sırası gelince bana, sınıfımızı ve yatakhanemizi silip süpürmüyor muydum? Gerektiğinde sınıfça mutfağa gidip patates soymuyor, pirinç ayıklamıyor muydum?

Özellikle tarım derslerinde elma, portakal ve mandalina bahçelerini bellemiyor muydum? Sınıfımızın, yatakhanemizin badana ve boyasını arkadaşlarımla birlikte yapmıyor muydum?

Yani ki, bir zamanlar “Köy Enstitüsü” olarak kurulan bu kurumun adı, birkaç yıl önce “Öğretmen Okulu” olarak değiştirilmişse de, “kalem efendisi” olarak yetiştirilmiyorduk ki biz.

Pantolonumuzu, gömleğimizi de kendimiz ütülüyorduk, ayakkabımızı da kendimiz boyuyorduk.

İster meydan, ister mutfak ve yemekhane, ister kümes ve tuvaletlerin temizliği olsun, hiçbir işi yaparken asla gocunmuyorduk.

Kendi evimde, kendi ailemde mi iş yapmak gocunduracaktı beni? Ne iş olursa olsun, çalışmak küçültmez ki hiçbir insanı, beni küçültsün!

Haziran ve temmuz başı, dut mevsimidir bizim oralarda. Ve babamınTurgutlu dolaylarında pamuk çapası yapıp ayakkabı tamir ederek kazandığı paralarla Hüsnü Belenli dayısından satın aldığıKütür adlı bahçemizde altı tane dut ağacı vardı. Her birinin meyvesi değişik görünümde ve lezzette… Bir tane de evimizin önünde vardı; etti mi yedi?

Bizim gibi komşularımız da, yolu oradan gelip geçen de toplayıp yerdi ama yine de tükenmez- di meyveleri. Her ürünü değerlendiren annem, bu dutların telef olmasına göz yumar mıydı hiç!

Göz yummaz da ne mi yapardı?

İlkokulda iken, ne kadar yüksek olursa olsun, ağaçlara kedi gibi tırmanan bir çocuktum ben. Dedi ki bir gün annem:

“Yavrum, sen şu dut ağacına çıksan, ben de ablanla beraber, bulunduğun dalın altında çarşaf tutsak, ‘Tekmele dalı, silkele’ desek yapar mısın?”

 

“Bunun bir zorluğu yok ki, elbette yaparım anne.” dedim sevinçle.

Gerektiğinde eşeğimizi çeşmeye götürüp sulayan, gerektiğinde onu tımar eden; çoban tutuluncaya kadar oğlaklarımızı kırlara götürüp otlatan ben bunu mu yapamayacaktım?

“Ama dedi annem, üstünde durduğun dalı tekmelemeden önce, iki elinle başkaca güçlü bir dala sıkıca tutunacaksın. Tamam mı?”

“Elbette öyle yaparım anne, dedim; yoksa dutlarla birlikte ben de düşerim aşağıya.”

“Tanrı korusun! 

Biliyorum, sen yapmazsın öyle bir yanlış. Ama daha bir dikkat edeceksin bu işi yaparken. Tamam mı? Anlaştık mı?” diye bir güzel öğüt verip uyardı beni.

Ertesi gün ablam ve annemle birlikte gittik; Kütür adlı bahçemize. Karakaçan eşeğimiz de vardı yanımızda. Beni semerine bindirip yularını elime verdi annem.

Yaklaşık yarım saat sonra, güneş doğmak üzereyken vardık Kütür’e. Hiç vakit geçirmeden altı duttan altısını da silkeleyip doldurduk küfelere.

“Ne olacak bu dutlar şimdi anne?” diye sordum merakla.

“Kazanda kaynatıp pekmez yapacağız oğlum.”

“Aa, duttan pekmez mi olur?”

“Hem de öyle güzel olur ki!..”

Gerçekten de nasıl olduğunu gördüm ertesi günü.

Haziran ayı boyunca, her dört beş günde bir yaptık bu işi. Böylece sık sık pekmez kaynatıp önce bize yedirdi doyuncaya dek, kalanını küplere doldurdu annem. İyi ki babam ne gerekirse yapıp satın almış dayısından bu bahçeyi! İyi ki annem, nerden nerden öğrenmiş; duttan pekmez yapmayı! O günlere dek, evimize şeker girmediği için helva yapıp yiyememiştik hiç. O günlerden sonra pekmez de yedik bol bol, pekmez helvası da…

Ben beni bildim bileli şeker girmeyen evimize, bahçemiz ve annem sayesinde şekerden daha tatlı olan dut pekmezi girmiş oldu böylece.  

Ne yani, Aksu Öğretmen Okulu’na gitmeden sekiz-on yaşlarında yapardım ben dut silkme işini de şimdi mi yapamayacaktım? Annemin:

“Sen aylardır bizden uzakta gece gündüz çalışıp yoruldun. Yat, uyu;dinlen biraz. Biz yaparız o işleri.” demesine aldırmadan sabahleyin erken kalkıp ben de gittim annemlerle, özlediğim bahçemize.

Yalnız ilkokuldayken değil, Aksu’da okurken de yaz tatillerinde evimizde, tarlamızda, bahçemizde yapılan her işte benim de emeğim vardır; karınca kaderince…

 

Hüseyin Erkan

huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

                                               

 

(*) O yıllarda Aksu’ya “Karanlıksokak” derlerdi köyümüzde. !940’lı yılların başında Aksu Köy Enstitüsü’nün kurulduğu arazi çalılık, bataklık bir yermiş. O nedenle halk bu adı uygun görmüş oraya.

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92