Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Öğretmen Okulu - 28

Aksu Öğretmen Okulu - 28


OKUMAYIN BU ÖYKÜYÜ; CESARETİNİZ YOKSA!

 

“İnsanın isteyip de yapamayacağı şey yoktur.” sözünün doğru olduğunu ne zaman anladım ben, biliyor musunuz?

1956 yazında, 14 yaşındayken henüz, annemin izin vermesiyle sattığımız bir kısır keçimiz sayesinde bir mandolin alıp birkaç ay içinde onunla şarkılar, türküler, marşlar çalmayı öğrendiğim zaman…

Mecburen çok tutumlu olmama karşın defter, kalem, silgi gibi zorunlu gereksinimlerimi bile zor karşılarken, ne zaman ve nasıl bir mandolin alabilirdim ki ben? Hiç dua etmedim bunun için ama umudumu da hiç yitirmedim.

Evet, benim de bir mandolinim vardı ama onu Manavgatlı Mustafa Söyler, Gazipaşalı Muhammet Özkan, İbradılı Salim Koçak, Hasan Çelik, Recep Kazar, Nuri Baş, Silifkeli Veli Özgen, Seyfi Kubilay, Serikli Cevdet Can, Aksekili Mehmet Çevik ve Hüsnü Çatlıoğlu gibi çalabilecek miydim acaba?

Hem nasıl yaptıklarını bir türlü anlamıyor, hem de çok imreniyordum bu arkadaşlarıma. “Onlar yapabildiklerine göre ben niçin yapamayacak mışım?” deyip merdivenin ilk basamağına attım ilk adımımı.

“Çok önemlidir ilk adım” derler ya, öyleymiş gerçekten de. Güzel bir hedef, iyi bir amaç için ilk adımı atmaktan korkmamışsa eğer, o hedefe, o amaca er geç ulaşabiliyormuş insan.

Mandolin çalmayı öğrenmenin bana verdiği en büyük ders bu oldu işte!

Aksu Öğretmen Okulu dördüncü sınıfta öteki tüm derslerden geçip cebirden bütünlemeye kaldım ama hiç mi hiç üzülmedim buna. Çünkü yerden göre kadar haklıydı öğretmen bütünlemeye bırakmakla beni.

Neden mi?

Sormayın hiç nedenini. “Ertesi gün cebirden yazılı yoklama yapacağım.” demişken öğretmenimiz, herkes akşam ve sabah etütlerinde “x2+y2” türü denklemler çözerken, ben Reşat Nuri Güntekin’in ÇALIKUŞU romanını okuyordum.

Hiç kimse, “Bu kitabı oku” dememişti ama bu roman, cebir denklemleri çözmekten çok daha güzel geliyor ve heyecan veriyordu bana.

Üç yıl önce birinci sınıfta matematikten bütünlemeye kaldığımda kendi kendime üç haftada çalışarak nasıl halletmişsem o sorunu, cebir denen bu mereti mi yenemeyecektim? Üstelik 12 yaşında deneyimsiz bir çocuktum o zaman, şimdi 15 yaşında bir delikanlı…

Öyle ters ters bakma yüzüme cebir! Korkutamazsın beni! Kollarımı sıvayıp da çıkınca meydana, eze eze sırtını yere getireceğim senin!

Yaz tatili başlayıp köye dönünce, elimde mandolini görenler, “Bu da ne?” der gibi bakıyorlardı merakla.

En başta da annem ve kardeşlerim…

Kardeşlerim Yusuf ve Ayfer tamam da Perûze Ablamı göremiyordum.

“Ablam nerde?”

“Ablan evlendi, gelin oldu.”

“Yaa!.. Ne zaman, kiminle?..”

“Geçen sonbaharda, sen okula gittikten iki ay kadar sonra, Seydişehirli bir gençle…”

Bildirmemişlerdi bana. Merak edip sormam üzerine anlattılar ayrıntıları:

Seydişehir’e yakın Muradiye köyü eğitmenin oğlu imiş eniştemiz. Mustafa Uğurlu imiş adı.

Kız olsun, erkek olsun, 18 yaşını bitirmiş her gencin hakkıdır evlenmek. Ablam dört yaş büyük olduğuna göre benden, 19 yaşında gelin olmuştu demek.

 

Köyüm Gödene’de olduğu gibi, komşu köy Menerge’de de kesinlikle küçük yaşta evlendirilmezdi kızlar. Hem ayıp hem günah sayılırdı, böyle bir düşünce.

Aşağı mahalle camisinin imamı Eyüp (Coşkun) Dayı, kızı Kamerr’i istemeye gelen aileye “Kızımız henüz küçük” diye vermeyince, Kamer sonradan eşi olacak sevgilisi bıçkın delikanlı Hüseyin Balaban’la kaçıverince,  “Kız daha çok küçük, nasıl olur?” diye karşı çıkanlara:

Yârim Miyar’ın(*) başında 

Kalem oynar kaşında.

Kamer’e küçük demişler,

Tam on yedi yaşında.

diye bir mâni uydurulmuştu; delikanlının ağzından.

                Evet 17 yaş da küçüktür ama “Soralım, gençler evet diyorlarsa, nişan yapalım şimdilik, bir yıl sonra da evlendirelim” denebilirdi.

Yani 17 yaşındaki bir kız bile, evlenmek için küçük sayılıyordu; benim doğup büyüdüğüm yörede. İyi ki şeyh ve şıh gibi ağa da yokmuş bizim oralarda!

Nerdeyse ülkemizin her yerinde olduğu gibi, bizim köyde de birbirini seven gençler, ailelerinin karşı çıkması yüzünden normal yoldan evlenemezlerse, bir gece yarısı el ele tutuşup kaçıverirler. Böylece en doğrusunu yapmış olurlar bence.

İlkokuldan sınıf arkadaşlarım İsmail Uzun’la Emine Cingöz de öyle yapmışlardı; Menerge’den en küçük dayım İzzet Koca ile Ayşe Yenge’m de…

Eşim Güler’in Erdek’teki dayısı Mustafa Sarıgül ile sevdiği komşu kızı bu cesareti gösteremedikleri için evlenememişler, ikisi de ömür boyu mutsuz olup pişmanlık duyarak yaşamışlar.

Özellikle evlenirken, paranız yoksa demiyorum, cesaretiniz yoksa, ömür boyu pişman ve mutsuz olabilirsiniz siz de. 

Yok başka bir diyeceğim!

----------------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Miyar, köyümüzün Aşağı Mahallesinde suyu çok güzel olan çeşmenin adı…

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00