Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Öğretmen Okulu - 20

Aksu Öğretmen Okulu - 20


NE YAPMALI, NASIL YAPMALI?

 

1954 Haziran ayı başında Aksu Öğretmen Okulu’ndan köyüme dönerken öyle rahattı ki içim. Sınıfımı geçtiğini biliyordum çünkü. Göğsümü gere gere söyleyecektim soranlara.

Bu kez doğrudan Akseki’ye aldım biletimi. Manavgat’tan geçerken, yarım saat mola verdi otobüsümüz. En yakın bir lokantaya gidip acele acele bir tas çorba içerek doyurdum karnımı.

Ortak bir kumaş mağazası olan iki dayım vardı bu ilçede. Kemal Koca, Kerim Koca…

Onlara uğramadan, ellerini öpmeden geçip gitmem ayıp olurdu elbette.

Zamanım az olduğu için ayaküstü uğrayıp çabucak döndüm. Benim gibi otobüsü kaçırmaktan korkan yolcuların çoğu, erken erken dönüp oturmuşlardı yerlerine. Birkaç dakika içinde eksikler de tamamlanıp yeniden düştük yola.

Bundan sonrasını düşünmeye başladım:

Akseki’ye kadar gitmeme gerek yoktu. Ne yapacaktım ben Akseki’de?

Amcam yok, halam yok… Teyzem yok, dayım yok…

Tanıdık birkaç aile vardı köylümüz.  Kime gitsem hayır demezlerdi ama değer miydi rahatsız etmek onları?

Otele gidecek kadar param da yoktu cebimde. Öyleyse ne yapmalıydım?

En iyisi, Akseki’ye varmadan,  yaklaşık 6-7 Km beride Bozyer Kuyusu denen yerde inip köyüme yürüyerek dört, beş saatte gideceğim yolu yarı yarıya kısaltmaktı.                   

Oradan Emirâşıklar (Işıklar) köyü yaya yaklaşık yarım saatti.

Onca kısa bir yol nedir ki? Yürümek iş değil benim için, değil de… Bir de bavulum vardı; tahta bavulum.

Olsun, ne var ki bavulda? Sınıfımı geçtiğimi bildiğim için, ders kitaplarımı, not defterlerimi almamış, okulda bırakmıştım. Onun için ağır değildi bavulum bu yıl. Yarım saatlik bir yolda taşıyamayacak mıydım onu?

İyi de, benim köyüm Emirâşıklar değildi ki! Ondan sonra en az 2 saat daha yürümem gerekirdi. Tamam da elimde bavulla yürüyemezdim ki  iki saat.

Öyleyse ne yapmalıydım? Nasıl çözebilirdim bu sorunu?

“Düşününce her sorunun çözümünü bulur insan” denir ya.  Doğru bir söz… O günkü çocuk aklımla birazcık düşününce buldum çözümü hemen.

Emirâşıklar’da çeşme yoktu hiç. Akarsu, kaynak, pınar yoktu. Her türlü su ihtiyacını, köyün ortasındaki kuyudan karşılardı köylüler. Dolayısıyla sebze yetişmezdi bu köyde.

Köyüm Gödene gibi dağların halay çektiği bir köy değildi Emirâşıklar. Ekilip biçilen arazileri vardı; bizden kat kat fazla. Elma, erik, incir, nar gibi meyve ağaçları da pek yoktu ama buğday, arpa, nohut, mercimek, kavun, karpuz, kelek yetiştiriyorlardı bol bol. Onlar da bizde yoktu.

Şunun için anlattım bunu. Yaz gelip de domates, patlıcan, biber salatalık çıkınca ihtiyacımızdan fazlasını toplar, eşeğimize yükleyip bu köye giderdik annemle. Köyün ortasındaki kuyunun hemen yanında bir eve uğrardık. Evin hanımı annemi hemen tanır: “Ahretliğim Şefika! Hoşgeldin“ deyip koşarak inerdi avluya.

Sarılıp öpüşürler, sonra eşeğin yükünü çözerlerdi birlikte. Annem ayrı bir çıkına hazırladığı hediyesini, “Çam sakızı çoban armağanı Ahretlik” diye verirdi; güler yüzlü teyzeye.

“Neden zahmet edersin her seferinde Ahretlik? El  emeğin, alın terinin ürünü bu sebzeler. Sağ olasın var olasın” diye alıp koyardı bir kenara. Karşılıklı hatırlar sorulduktan hemen sonra, götürdüğümüz sebze ya da meyveleri tabaklara doldurup komşulara gönderirdi çocuklarla. Biraz sonra o tabaklar buğday, arpa, nohut ve mercimek gibi ürünlerle dolu gelirdi. Onlar da mutlu olurlardı bu alışverişten biz de…

Tamam işte! Ben o teyzenin evine, emanet bırakamaz mıydım bavulumu?

“Hayır, olmaz!” demezdi ki o teyze, “ahretliği” Şefika kardeşinin oğluna.

Evet, Akseki’ye kadar çıkıp sonra dört, beş saat yol yürümektense, böylesi daha doğru değil miydi?

Oh be! Düşünüp taşındım, çalıştırarak yordum beynimi birazcık ama çözdüm ya sonunda sorunu. Doğru yolun bu olduğuna karar verdikten sonra aynen uyguladım planı. Elimde bavulla Emirâşıklar’a gelmek biraz yordu beni ama olacak o kadar!

Annemin ahretliği, “Aa Gödeneli sevgili ahretliğim Şefika’nın oğlusun sen değil mi? Ne kadar da büyümüşsün maşallah!” diye buyur etti evine. Ama çıkmadım yukarıya. Bir iki günlüğüne emanet edip bavulumu, düştüm köyüme doğru yola.

İnsanın elinde bir bavul olmadan yürümesi ne kadar da zevkliymiş meğer! O zahmeti çekmeyen birinin, mümkün değil tatması bu mutluluğu.

Ne iyi etmiş de vermiştim bu kararı!

Rahat rahat sallayarak kollarımı sevinçle yürüdüm batıya doğru.

Her adımı, biraz daha yaklaştırıyordu beni sevgili köyüme, sevgili aileme.

 

BİR DOST DAHA GİTTİ

Açar solar türlü çiçek

Kimler gülmüş kim gülecek

Murat yalan ölüm gerçek

Dostlar beni hatırlasın.

 

                               ÂŞIK VEYSEL

 

                Neredeyse iki ay oldu kaybedeli;  ancak elim varmadı bir türlü yazmaya.

                1976-1978 yıllarında Şişli Lisesi’nde uyum içinde birlikte çalıştığım değerli dostum edebiyat öğretmeni ve şair Sabri Galip Nakipler’i de uğurladık sonsuzluğa.

                1940 Adıyaman doğumlu “Sırılsıklam Yapayalnız Çırılçıplak”, “Tabu Yıkım Çalışmaları” ve “Hasar Tespit Çalışmaları”  gibi ilginç eserleri yayımlanan şairimiz, 29 yıl önce kaybettiği sevgili eşi Bahriye öğretmenin yanında şimdi.

                Işıklar içinde uyusunlar birlikte.

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00