Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Öğretmen Okulu -23

Aksu Öğretmen Okulu -23


ÖĞRETMENİM NACİYE AYBASTI

 

Haksızlığın envâını gördük, bu mu kânun?

En gamlı sefâletlere düştük; bu mu devlet?

                                               Tevfik Fikret

 

                Dış görünüş, insanları yanıltır bazen. İyi sanırsınız; güler yüzüne, tatlı sözlerine bakıp tahmin edemezsiniz; içten pazarlıklı biri olduğunu. Bir punduna getirip ayağınıza çelme takacağını…

                Tersi de doğrudur bunun. En küçük bir yanlışlığımızı görünce dostça uyarır, iyiliğimiz için eleştirir, yüzümüze karşı söyler de yanlışımızı, kötü niyetli sanırız biz onu.

                Ne yazık ki çoğumuz, iyi niyetli bu tür insanları değil de, yanlış da yapsak bizi hep alkışlayanları dost sanırız. Dolayısıyla bizi gerçekten sevdiği için, farkında olmadan yaptığımız en küçük yanlışları bile bize yakıştırmayanlardan uzak durmayı yeğleriz hep.

                En büyük yanlışlarımızdan biridir bu. Başbakanlar, cumhurbaşkanları bile yanlış yapar da biz yapamaz mıyız? Dost bildiklerimiz bunları söylemezse, nerden bilebiliriz?

                “Herkesin bildiği şeyler bunlar. Niçin yineleyip duruyorsun?” derseniz; evet biliriz de çoğumuz uygulamayız. Niçin mi böyle bir giriş yaptım bugün?

                Bir önceki yazımda, Aksu Öğretmen Okulu’nda 3. sınıfta iken (1955 – 1956) Türkçe dersimize Naciye Aybastı öğretmenimizin girdiğini yazmıştım. Bizden biraz uzak durur gibiydi öğretmenimiz. Arkadaşlarımı bilemem de, soru sormaktan çekinirdim ben kendisine.

                Sözgelişi, okulda tüm sınıfların katıldığı bir şiir okuma yarışması yapılmıştı da, boyuma posuma bakmadan ben de katılmıştım bu yarışmaya. Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyorum” şiirini okumuş da dereceye falan girememiştim ya hani.İki gün sonra, Türkçe dersimiz vardı; iki saat üst üste. Acaba o yarışmadan söz eder de olumlu ve olumsuz yanlarımı söyler mi diye boşuna bekleyip durdum. Sanki o yarışmayı izlememiş, sanki jüride yer almamıştı!

                “Var mısınız çocuklar, bir de sınıf içi şiir okuma yarışması yapalım?” da demedi elbette.

                Yaklaşık on yıl sonra, 1964’te Dicle’den Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Okulu’na atandığımda, birçok öğretmenim gibi Naciye Aybastı öğretmenimi de orada görmeyeyim mi?

                Öteki öğretmenlerim gibi onun da elini öptüm saygıyla. Hal hatır sordu, memnun olduğunu söyledi ama işte o kadar!

                Birkaç ay sonra, öğretmenler kurulunda kimi öğretmenlerin öğrencilere karşı sert tutumunu eleştirmiş, sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmamızın daha olumlu sonuçlar vereceğini söylemiştim. Özellikle de Ankara’da serbest avukat olarak da çalışan bir matematik öğretmeni, “Dünkü çocuk ders vermeye kalkıyor bize. Bu ne haddini bilmezlik!” diye çok kızmıştı eleştirime.

                Ondan sonra söz alan Naciye Öğretmenim, beni destekleyeceğine, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” türü bir konuşmayla ortada kalmayı yeğlemişti.

                Gelelim şimdi, bu öğretmenimin beni çok şaşırtan başka bir yönüne:

                Hasanoğlan’datek erkek bekâr öğretmen ben olduğum için lojman verilmemişti bana. Öğretmenlerlokaline bitişik “misafirhane”ninküçücük bir odasında kalıyordum. Bir gece yüksek bir ateşle yanmaya başladı tüm vücudum. Sabahı zor edip revire koştum hemen.

                Okul doktorumuz Şinasi Bekcan muayene etti ama teşhis koyamadı. Ateşimi ölçtü; 40 derece civarı olduğunu görünce:

                “Erkan Bey, en iyisi ben sizi Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi’ne sevk edeyim. Gecikmeden gidin lütfen.” dedi.

                Gecikir miyim? İstasyona indim hemen. Gelen ilk trenle Ankara’ya, hastaneye… Gerekli işlemlerden sonra, “Gripalenfeksiyon” teşhisi ve“Bir hafta istirahat” raporuyla reçetem verildi.

                İlaçları alıp döndüm Hasanoğlan’a.

                Doktorun tavsiyesine göre ilaçları kullandım ama ne o gün düştü ateş, ne de ertesi gün...           Öğle sonrasıydı. Kapı vuruldu. Öğrencilerim geldi yine diye düşünüp“Buyurun!” dedim. Kapı açılınca ne göreyim? Karşımda Naciye Aybastı öğretmenim! Yarı doğrulmaya çalıştımsa da beceremedim.

                Zaten, “Rahat ol Erkan, rahat ol!” diyerek engel oldu doğrulup oturmama.

                “Geçmiş olsun Erkan. Bir iki gündür göremeyince seni merak ettim. Sorunca hasta olduğunu söylediler. Demek bu odada kalıyorsun sen! Peki neymiş senin hastalığın?” deyince anlattım.

“Dur bir de ben bakayım.” deyip açıverdi battaniyeyi. Dikkatle bakıp boynuma ve göğsüme, “Ne gribi, ne enfeksiyonu?Kızamık çıkarıyorsun sen Erkan!” demesin mi?

                “Olur mu öğretmenim? Kızamık çıkaracak yaşı çoktan geçtim. Çocuk değilim ben artık.” dediysem de:

                “Oğlum da çıkardı kızamık, kızım da… Bilmez miyim ben? Nasıl anlamadı bunu doktorlar?” diye ısrar edip “Daha önce kızamık çıkarmış mıydın sen?”diye sordu.

                “Hayır, çıkarmamıştım.”

                “Tamam işte! Çocuklukta kızamık olmayan, daha sonra kaç yaşında olursa olsun, kızamık çıkarabilir. Ben hemen haber vereyim doktorumuza, gelip görsün seni bir kez daha.”

deyip kalkıverdi ayağa.

                “Zahmet etmeyin siz öğretmenim.” dediysem de, “Zahmeti mi olurmuş böyle şeyin?” deyip dinlemeden çıkıp gitti.

                Biraz sonra gelen doktorumuz Şinasi Bey:

                “Hiç ihtimal vermemiştim ama Naciye Hanım öğretmenimiz haklı… Gerçekten de kızamık çıkarıyorsun Erkan Bey.” demesin mi?

                Ya! İşte böyle bir hanımdı, benim Türkçe öğretmenim. Ve o, 1990 sonrası kızını ziyaret için İstanbul’a her gelişinde, Cağaloğlu’ndaki yayınevimizi ziyaret ederek onurlandırdı hep beni.

 

RESSAM PROFESÖR TEVFİK KARAKAYA

 

                1961 – 1964 arası Diyarbakır/Ergani yakınlarındaki Dicle Öğretmen Okulu’nda üç yıl birlikte uyum içinde çalıştığım resim öğretmeni Prof. Dr. Tevfik Karakaya da öteki dünyaya uçup gitti.

                Dicle’den ortak öğrencimiz birçok öğretmen kardeşim telefonla arayıp çok güzel anılar anlatarak başsağlığı dilediler.

                Başta Gazi Eğitim Enstitüsü’nden sınıf arkadaşı olan sevgili eşi resim öğretmeni Deniz Hanımile kızı Elif Hanım olmak üzere başsağlığı diliyorum;  tüm sevenlerine.

Işıklar içinde uyu; çok değerli dostum benim. Sevgiyle anacağım hep seni.

 

Hüseyin Erkan

huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05