Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Köy Enstitüsü - 11 


AZ KONUŞAN BİR İNSAN

 

şaşırmış durumdayım

üste tükürsem bıyık

alta tükürsem sakal

deyipduruyorsun

ortası yok mu bunun arkadaş?

H.E.

 

Siz de öyle misiniz, bilmem. Ben, daha önce gerek yürüyerek gerekse taşıtla geçtiğim bir yoldan korkmam. Bilirim çünkü nereye, nasıl gideceğimi. Bilirim çünkü neyle, nelerle karşılaşacağımı.

1954 Haziran’ında Manavgat’tan Akseki’nin Gödene köyüne doğru babamla birlikte yürüdüğüm yoldan daha önce geçmemiştim hiç. Evet, ilk kez yürüdüğüm bir yoldu ama korkum da yoktu, endişem de… Çünkü babam vardı yanımda.

12 yaşında bir çocuk, babası varsa yanında kimden, neyden, niçin korkacakmış ki?

Güneyden kuzeye Manavgat Ovası’nı kat edip Toroslar’a ulaştığımızda akşam olmuştu. Şafaktan itibaren, zorunlu ihtiyaçlar dışında durup dinlenmeden yürüdüğümüz için yorulmuştuk. 

Ulaştığımız ilk çamlık tepede gece güzel bir uyku çektikten sonra, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte çıktık yola.

Köyümüzün doğa yapısından dolayı olsa gerek; dağlar, tepeler aşarak yürümek, dümdüz yolda yürümekten çok daha kolay ve daha güzel geliyordu bana.

Ovada yürürken sanki hiç yol almıyor, yerimizde sayıyormuşuz gibiydi. Oysa benim köyümde her an değişik bir manzara ile karşılaşılır, ya bir tepeye çıkar ya bir vadiye inersiniz.

Ova öyle mi ya! Git, git, git… Hep aynı yol, hep aynı manzara…  Sıkıyordu beni bu tekdüzelik.

İkinci günün öğleden sonrası, yüksekçe bir tepeyi aşınca farklı bir manzaraydı bizi karşılayan.

“Bak bakalım nereye geldik?” deyince babam, az buçuk bilmem gereken bir yerde olduğumu düşünüp çevreyi inceledim hemen.

Hiç de yabancı gelmedi bana, önümdeki vadinin yapısı. Hele hele karşı dağlar, tepeler!.. Doğu-batı yönünde uzayıp giden, köyüme güneyden bakan o güzelim heybetli Tepedağ’ı aşmış mıydık yoksa?  

Evet, evet aşmışız Tepedağ’ı ama bizim köy görünürlerde yoktu hâlâ.

Öyleyse o muhteşem dağın en doğusunda bir yerlerdeyiz demekti bu. En batısını Manavgat Irmağı keser çünkü. Ve oralarda olsak, görürdük elbet köyümüzü.

Demekki Barmana olmalıydı burası.

Barmana, annemin köyü Menerge’ye aitti. Tepedağ’ın eteklerine yaslanmış, tahıl ekilebilen tarlaları ve sulanabilir bahçeleri de olan bir doğa parças… Daha önce hiç gelmedim ben buraya. Çok duymuştum adını ama.

Söyleyince tahminimi:

“Evet, evet… Sen buraya hiç gelmedin ama iyi bildin yine de.” dedi babam.

Yokuş aşağı inmek ne kolaymış! Soğukluğunu anlata anlata bitiremedikleri, “karpuz çatlatan” diye niteledikleri pınarı buluverdik hemen.

Yorulmuş, terlemiştik. Elimizi, yüzümüzü güzelce bir yıkayıp serinledik. Avuç avuç içtik soğuk suyundan. Acıkmıştık da… Doyurduk karnımızı; kalan son ekmeğimize, azıcık helvamızı katık yaparak.

Oh be! Hiç aklımda yokken, ne iyi ettiler de yürüttüler; dayılarım beni buradan. Eminim, kendi çocuklarına kıyamadıkları için,esirgemişlerdir onlardan bu iyiliği. 

 

Barmana’ya gelmek, köyüme varmış olmaktı benim için. Oysa daha en az iki saatlik yol vardı yürünecek. Ama önemli değildi bundan sonrası. Nereden nereye, nasıl gideceğimi, nelerle karşılaşacağımı biliyordum ya ben artık.

Bahçelerde çalışan, su sulayan, çapa yapan, ot biçen insanlar görüyordum. Daha çok kadın, pek az erkek…

Neden mi böyle? 

“Erkeğin daha çok, kadının daha az olması gerekmez mi?” diyeceksiniz.

Akseki köylerinde tarım arazisi az olduğundan, eli ayağı tuttuğu sürece gurbete çalışmaya gider erkek. Dolayısıyla bağ, bahçe, tarla işlerini kadınlar görür genellikle. 

Düşünüyorum da şimdi, bu uzun yol boyunca ne az konuşmuştum babamla. Oysa mübarek çocuk, merak ettiklerini sor, anlatsın baban. 

Sözgelişi babası,  yani dedem “Bıçık Hüseyin” ne biçim bir insanmış? Neden bırakıp gitmiş ailesini? Annesi, yani ninen, nasıl büyütmüş; dört oğlan, bir kız çocuğunu tek başına? 

Ben yalnızca en küçükleri olan Mevlut Amca’mı tanıyabildim. O da evlendikten bir iki yıl sonra göçüp gitti. Annesi, abisi ve biz yeğenlerini gözü yaşlı bırakarak…

Sor be çocuk, sor da anlatsın sana baban annesi, babası ve kardeşlerinin macerasını.

Ne ben sordum, ne de o anlattı bunları bana. 

Bırakın o günü, tüm hayatı boyunca, bir kez olsun, yakındığını duymadım ben babasından.

Demekki benim gibi, az konuşan bir insanmış o da.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00