Esat Yavuzturk


ACI DUMAN

ACI DUMAN


İstanbul’un Şehremini semtinde, beş katlı bir binanın dördüncü katında oturuyordum. Bu küçük apartmanda oturan insanların çoğuAnadolu kökenli olup komşuluk ilişkileri iyiydi. Gündüzleri hanımlar arasında gidip gelmeler olmakla beraber bazı tatil günlerinde ailecek bir araya gelip, hoş sohbetler de oluyordu. Bu komşulardan biri de bizim köylü olan Kadir’di. Kadir ben köyden çıktıktan sonra doğmuş olduğu için ki tanımıyordum. Ancak kayınpederi Mustafa Bey aracılığı ile aynı apartmana taşındıktan sonra tanıştık. Belki de aynı köylü olduğumuz nedeniyle öbür komşulardan daha çok samimiydik!.. 

          Kadir’in babası Mürşit dayıyı köyden tanıyordum. Mürşit dayı askerliğini alayın kundura tamircisinin yardımcısı olarak geçirmiş. Dolayısı ile de ayakkabı tamirciliğini öğrenmiş. Askerlikten sonra köye dönmüş ama dar gelirli bir aile olduğu için geçim sıkıntısı da varmış. Kurtuluş bazı komşuları gibi gurbete çıkmada bulmuş. Nasibini aramak için o da Ankara’ya gelmiş. Ankara’nın Balkiraz Bağları semtinde bir gecekonduda oturuyormuş. Okuyup yazma bilmediği için bazı ara işlerde çalışmış ama durumundan pek memnun değilmiş. Aklına mesleği olan kundura tamirciliği gelmiş. Onu tanıyanların teşvik ve yardımıyla aynı bölgede küçük bir dükkânında ayakkabı tamirciliği yapmaya başlamış. Bir müddet sonra köydeki hanımını ve çocuklarını da Ankara’ya getirmiş. Kadir ortaokul ikideyken annesi ölmüş. Mürşit dayı da kendi müşterisi olan, kafasına uygun dul bir hanımla evlenmiş. 

         Mürşit dayısaf ve uyumlu bir insanmış. Etrafındaki bazı insanların telkini ile bir tarikata katılmış. Tarikattaki telkinlerden etkilenerek bu dünyanın geçici olduğuna inanıp, öbür dünyasını kazanmaya çalışıyormuş. Dolayısıyla da Kadir’in geleceğini hesaba bile katmıyormuş. Annesiz kalan, üvey anne önünde sıkılan Kadir, yalnızlık duygusu içinde, kendi gayreti ile liseyi bitirdikten sonra, üniversiteyi de okumak istemiş ve arkadaşlarıyla beraber üniversite sınavına katılmış; İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesinin sınavını kazanmış. 

             İstanbul’a gelip kaydını yaptırmış. Bir öğrenci yurdunda yatacak yer bulmuş. Krediliburs almış. Okulun kantininden ve kaldığı yurdun yemeklerinden faydalanarak güçlükler içinde okulu bitirmiş. Sanki bu sıkıntılı yaşam nedeniyle sinirli bir hal meydana gelmiş. Her akşam alkol aldığı,sigara içtiği de biliniyordu. Hem de öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki sigaradan sigara yakarak içiyordu.

            Kadir, mezuniyetten sonra Ankara’ya,yani babasının yanına dönmemiş. Makine mühendisi olarak TaşlıtarladakiPancar Motor fabrikasında iş bulmuş. Gene kendi köyünden olan Güler isimli hanımla tanışıp evlenmiş. İki de çocukları olmuş. Kadir, kendi halinde bir insan olduğu için tatil günlerini genellikle evde geçirirdi. Belki de aynı köylü olduğumuz için sık sık bize gelirlerdi. Bir cumartesi akşam evde otururken daire kapısının zili çaldı. Hanım gidip açtı. Gelen Kadir’in 6 yaşındaki kızı Yeşim’di.

             “Ayşe Teyze, annem dedi ki, eğer akşam evdeyseniz oturmaya gelmek istiyoruz.”

              Hanım da: “Evdeyiz kızım, buyurun gelin,” dedi.

             Akşam yemeğinden sonra ailecek geldiler. Salonda oturup dereden tepeden konuşuyorduk.Galiba Kadir sıkılmış olacak ki: “Ağabey, kadınlarla ne laklak ediyoruz. İstersen öbür odaya gidip tavla oynayalım,” dedi.

             Misafiri seven hanım, bana bakarak ayağa kalkıp küçük odayı hazırlamaya gitti. Odadaki küçük seyyar masayı açmış, iki de sandalye koymuş. Dolaptan tavlayı da çıkarıp masaya koymuş. Hanım, Kadir’in her akşam içtiğini bildiği için mutfaktaki buzdolabından 70’lik rakı şişesini, yanında soğuk suyu ve çeşitli mezeleri ve bir de Samsun sigara paketini masaya koyduktan sonra gelip bize buyurun dedi. 

            Ben, ‘beyni uyuşturan’ alkolü sevmem. Geleneğin dürtüsü ve arkadaş hatırı için düğünde-dernekte bir veya iki kadeh alırım. Sigarayı da gençliğin özentisinden kalma olarak günde yedi veya sekiz sigara içerdim. Öyleyse evinde alkol ve sigarayı niye bulunduruyorsun diyenler olabilir? Ahahhh şu desinler var ya!.. Sen nelere sebep olmuyorsun ki?...

     Küçük odaya geçtiğimizde Kadir masaya şöyle bir bakıp, yüksek sesle; “Yenge çok güzel bir masa hazırlamışsın, eline sağlık” dedi ve gülümseyerek oturup tavlayı açıp pullar sıralamaya başladı. Biz sanki geç kalmış gibi hemen tavla oyununa başladık. Bu araka Kadir’in gözü arada bir rakı şişesine bayıyordu. Duramadı, şişeyi kapıp kapağını açıp kadehleri doldurdu. “Ehhh bunun pezevengini de ihmal etmeyelim” dedi bir sigara yaktı. Beni de ihmal etmedi, “Yak ağabey,” diyerek sigara uzatıyordu. Misafiri kırmamak, hem de çakırkeyfolmanın etkisiyle olacak ki her uzattığında alıp yakıyordum. Gece saat bire kadar yedik, içtik ve tavlamızı oynadık. Beş saat içinde iki paket, yani 40 sigarayı da bitirmiştik. Ayağa kalkana kadar durumun farkında ola-ma-dım!..

            Kadir’in eşi Güler Hanım gülerek yanımıza geldi. “Oynamaktan daha doymadınız m? Kadir çok geç kaldık, artık gidelim” dedi. Kadir kafasını kaldırıp, “Saat kaç oldu ki” dedi. Güler Hanım da: “Gece yarıyı geçti, saat bir olmuş” dedi. Kadirle tavlanın başından kalktı. Daire kapısına giderken Kadir: “Ağabey çok güzel bir akşam geçirdik, teşekkür ederim” diyerek bir de tokalaştık.

Kadir’ler evlerine gittikten sonra ben de yatak odasın gitmeye yöneldim ama gidip mutfağa girmişim. Durumu gören hanım gelip koluma girerek beni götürüp yatırdı. Sabahleyin kalktığımda kısmen aklım başıma gelmişti ama sanki boğulacak gibi öksürmeye başladım. Kendi kendime söyleniyordum:

“Ben, bu yaşa kadar hastalık görmedim; öksürük nedir bilmediğim halde bana ne oldu? Niye böyle öksürüyorum diye söylenmeye başladım!..” 

              Hanım, o sakin ve mütevazı tavrıyla:

              “Bey, niye üzülüyorsun? Beş saatte 20 sigara içersen böyle öksürürsün!.. Merak etme, sigaranın etkisi geçtikten sonra gene eskisi gibi normale dönersin,” dedi. Evet, herkes ‘sigara zararlı’ derdi de ben duymazdım; ama hanımın bu uyarısı bir gerçeği ortaya koyuyordu. Daha önce sigarayı bırakmış olan ağabeyime, sigara uzattıkları zaman: “Ben, ot yemeyi bıraktım,” diyerek bir gerçeği esprili olarak vurguluyordu; ama ben bu sesi bir şaka gibi algılıyordum. O sabah ağabeyimin bu sözü de aklıma geldi ve kendi kendime karar verip; “aptallığın gereği yok, bırak sigarayı!” dedim.

              Hanıma,“Sigarayı bıraktım; bu ‘acı dumanı’ daha içmeyeceğim dedim!..” 

              Hanım da bana dönerek: “İnşallah gerçek olur,” dedi.

              Evet, o günden sonra sigarayı daha ağzıma koymadım.

              Sigarayı bıraktığımı duyan Kadir, beni gördüğünde: “Ağabey duydum ki sigarayı bırakmışsın, gerçek mi?” dedi. “Evet, Kadir sigarayı senin sayende bıraktım” dedim.

“İnanamıyorum, sigara içen biri aniden nasıl bırakabilir?”

              “Kadir, istenirse yapılmayacak bir şey yoktur!”

              “Ağabey, kuvvetli irade gerek. İradene hâkim olabilecek misin?”

              “Onu zaman gösterecek Kadir!” dedim.

              Sigarayı bırakmanın faydasını yaşayarak da gördüm. İş yerimiz, çalıştığım hanın altıncı katındaydı. Asansör çalışmadığı zaman merdivenleri tırmanmak zorundaydık.Sigara içerken bu merdivenlerde iki defa dinleniyordum. Sigarayı bıraktıktan sonra hiç dinlenmeden rahatlıkla çıkmaya başladım. Evet, kendini bilenler için olayların öğrettiği gerçekler çok etkili oluyor. Ben de o günden sonra, bana dost görünen, düşmanım ‘acı dumanı’ terk ettim, artık sigara iç-mi-yo-rummm!..

              Sayın okurlar, bugerçek yaşanmış bir olayın öyküsüdür. Dilerim ki sigara içenler bu öyküyü okuduktan sonra dost görünen gizi düşmanını tanır da sigarayı bı-ra-kır-larrrr!..

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00