Prof. Dr. Özer OZANKAYA


“ÜÇ FIDAN” VE ÖTEKİ FİDANLARI ANARKEN, TÜRK DEMOKRASİSİNi SAVUNMADA  ASIL GÜVENCE OLARAK ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCENİN VAZGEÇİLMEZLİĞİ...

Atatürk Devriminin kapitalizmi olduğu gibi sosyalizmi de demokrasinin temel ölçütleri açısından geride bırakan bir UYGARLIK TASARIMI değerinde olduğu gerçeği aynı güçle dile getirilebilmiş olsaydı, Deniz’ler, Hüseyin’ler, İnan’lar, ... ellerine silah da almazlar ve çok daha verimli olurlardı.


Deniz’leri, Hüseyin’leri, Yusuf’ları ve daha nicelerini astıranların, öldürenlerin  faşistler ile  “demokrasiye inançsız”, çıkarcı siyasetçiler olduğu açıktır.

“Tam bağımsız Türkiye!” diyen  üç taze gençten,  “Bizden üç gitti, onlardan da üç gidecek” diyerek açık açık, hem de  haksız olarak öç alma ilkelliği sergilediler.

Bu ilkelliğin yanında, örneğin Süleyman Demirel’in “Bu ülkeye bol geliyor” diyerek yıkmaya giriştiği 1961 Anayasasını  Atatürk’ün demokratik devrimine borçlu olduğumuz halde,  o dönemin Türk Gençliğine, Atatürk devriminin  “önemsiz, değersiz  olduğunu”  söyleyen çok yoğun ve yaygın bir propaganda bombardımanı yine de yapılabildi: “Sosyalist devrim”i tek yanlı,  eleştirisiz olarak savunan  yoğun propaganda yapılırken ve  “Marx, Engels, Lenin= Bilimsel sosyalizm” dogması gençliğe özellikle şırınga edilirken, Atatürk’ün “sosyoloji bilmeyen, küçük burjuva devrimi yapan, olsa olsa yurtsever bir asker olduğu” propagandası yapıldı.

İnanıyorum ki, bu propagandaya karşı “Ortanın solu” gibi en hafif deyimle belirsiz ve yetersiz bir seçenek yerine, Atatürk Devriminin kapitalizmi olduğu gibi sosyalizmi de demokrasinin temel ölçütleri açısından geride bırakan bir UYGARLIK TASARIMI değerinde olduğu gerçeği aynı güçle dile getirilebilmiş olsaydı, Deniz’ler, Hüseyin’ler, İnan’lar, ... ellerine silah da almazlar ve çok daha verimli olurlardı.

Örneğin eğer genç yüzbaşı Mustafa Kemal’in Şam’da kendisi gibi sürgüne gönderilmiş olan Müfit Bey’in “ Kemal Bey, gelin bu dâvâ (özgürlük dâvâsı) uğruna ölmek için and içelim!” çağrısına, “Müfit Bey, marifet ölmek değil; marifet yaşamak ve ülkülerini gerçekleştirmeği başarmaktır!” dediği ‘68 gençliği”ne anlatılmış kosaydı;

Eğer Mustafa Kemal’in Çanakkale kahramanı olarak Türk ordusunun ve Türk ulusunun gözbebeği olduğu halde ve Mondros Silah Bırakışması’nın da Anadolu’dan Türklüğü  yok edeceği tanısını koymuşken, hemen harekete geçmek yerine, öldürülebileceği, tutuklanabileceği işgal altındaki İstanbul’a gelip orada 5-6 ay kalışının gerekçelerini nasıl demokrasinin gereği olarak açıkladığı:

“Bir kararım varken neden hemen harekete geçmedim? Hemen söyleyeyim ki, ciddi ve ağır bir karar bir kez uygulamaya konulduktan sonra, (Ahh, keşke şu yanını da düşünmüş olsaydım; belki başka bir çözüm yolu bulunabilirdi; yeniden bunca kan dökmeğe gerek kalmazdı) gibi duraksamalara yer kalmamalıdır. Böyle bir duraksama, karar sahibinin yüreğinde sürekli kanayan bir yara olur ve yaptığının doğruluğundan da onu kuşkuya düşürür. Ayrıca, birlikte çalışacağımız insanların da yaptığımızdan başka bir şey yapmak olasılığı kalmadığına inanmaları gerekirdi. Düşünce hazırlıklarında alçak gönüllü davranmak, kendini silmek, karşındakinde içtenlikli bir inanma duygusu uyandırmak şarttır.

“İşte benim işgal altındaki İstanbul’da beş altı ay kalışımın tek nedeni budur.”

dediği ‘68 kuşağı’nın bilincine mal edilmiş olsaydı;

Eğer Mustafa Kemal’in “Adımızı koyalım, kapitalist mi olacağız, Bolşevik mi olacağız; adımızı koyalım!” çağrısını yapan arkadaşlarına “Arkadaşlar, değişmelerin değişmez kuralları olmaz. Bir topluma yararlı olabilen bir düşünce bir başkasının yıkımına yol açabilir. Onun için biz, kendi gerçeğimizi kendi içimizden bulup çıkarmalıyız; kendimiz olmalıyız.” dediği “68 Gençliği”ne öğretilmiş olsaydı;

Eğer Mustafa Kemal’in NUTUK’ta, doktrinler tutumların demokrasi için  yıkıcı olacağına  işaret etmek üzere:

“Bizim programımıza karşı çıkanlar, onu, görmeğe alışık oldukları bir doktrine benzetemiyorlardı. Oysa programımız temelli ve işlemseldi. Biz de isteseydik, uygulanamayacak düşünceleri, kuramsal ayrıntıları yaldızlayıp bir doktrin yazabilirdik. Öyle yapmadık. Ulusumuzun maddi ve manevi gelişme gereksinimlerinin ışığında, işlem ve eylemlerimizle sözlerin ve doktrinlerin önünde gitmeyi yeğledik.”

dediği “68 kuşağı”nın bilincine yerleştirilseydi;

Eğer Atatürk’ün sosyalizmin o günkü uygulanışı olan Bolşevikliğe:

“Bir toplumu bir bölüm insanlarının düşüncelerine zorla tutsak etmek ve cılız bağımlılar olarak yaşatmak, doğal ve akla uygun bir yönetim biçimi değildir. Bolşeviklikte biz bunu görüyoruz.”

eleştirisini yaptığı “68 kuşağı”nın bilgisine kazandırılmış olsaydı ...

“Tek yol devrim!” sloganıyla Lenin’in, Mao’nun, Guevara’nın yolu değil, Atatürk’ün Yolu anlatılır ve anlaşılırdı.

“Üç Fidan”da simgelen tüm demokrasi şehitlerinin anılarını saygıyla anarken, Türk ulusuna asıl bağımsızlık, özgürlük, gönenç ve sürekli ilerlemenin yolunu, ATATÜRK’ün tüm insanlık için öğretici olan “uygarlık tasarımı” değerindeki düşünme yolunun gösterdiğini bilmemiz gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51