Ahmet ERDOĞDU


TÜRK’ÜN CUMHURİYET MUCİZESİ/ 99.YILDAN 100.YILA GİDERKEN RÖPORTAJLAR-YAZILAR (25)


Değerli okurlar, 

Cumhuriyetin ilanından bugüne 99 yıl geçti. Biz de Yeni Adana gazetesi olarak, bu süre içerisinde Cumhuriyetin ülkemize ve ülkemiz insanına ne gibi yararlar sağladığının anlaşılması açısından, Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyete, Cumhuriyetten bugüne gelen süreci inceliyoruz. Bu uzun yazı dizisinde bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Mart 2003 tarihinde almış olduğu çok önemli bir kararla ilgili emekli Büyükelçi Sayın Onur Öymen’in “Baskılara Direnirken” adlı kitabından kritik alıntıları sizlerle paylaşıyoruz.  

              

                                     1 MART TEZKERESİ’NİN MECLİS’TE REDDEDİLMESİ

ABD ile Türkiye arasındaki görüşmelerde, Türk heyetine Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri Büyükelçi De­niz Bölükbaşı başkanlık yapmaktaydı. Deniz Bölükbaşı o müzakere­lerle ilgili bilgileri ve izlenimlerini 1 Mart Vakası başlıklı kitabında yayımladı. Oradan anlaşıldığına göre müzakereler çetin geçmektedir. Amerikalıların başlangıçtaki talepleri arasında 80 bin Amerikan as­kerinin, 250 uçağın ve 65 helikopterin Türkiye’de konuşlandırılması, bu askerlerin bir bölümünün Irak’a geçirilmesi, geri kalanının destek unsurları olarak Türkiye’de kalması, hava unsurlarının Türk hava sa­hasını üst uçuş amacıyla kullanılması gibi hususlar vardı. Pazarlıklar sonucunda Amerikalılar asker sayısında biraz indirim yapmayı kabul ettiler. Ancak esas mesele müzakere edilen “mutabakat muhtırasının” içinde neler olacağıydı.

Türk hükümeti ne istiyordu? Türk silahlı kuvvetlerinin Irak’taki PKK terör örgütü unsurlarıyla mücadele etmek için Irak’ın kuze­yine geçmesi, bir Kürt devletinin kurulmasına engel olunması, Mu­sul ve Kerkük’ün Kürtlerin kontrolü altına girmesine izin verilmeme­si, Türkmenlerin haklarının korunması gibi taleplerinin mutabakat muhtırasında yer almasını istiyordu.

CHP ise siyasal bir çözümün bulunmasını destekliyordu. Irak’ın egemenliği ve toprak bütünlüğü korunmalıydı. Bağdat’ta demokratik ve barışçı bir rejimin kurulması arzu edilirdi. Irak’a askeri müdaha­leden söz edilirken uluslararası meşruiyet şartı önemliydi. Türkiye’ye büyük bir göç dalgasının geleceği düşünülmeliydi, Irak’taki Kürtlerin tek taraflı bağımsızlık eğilimleri ile Türkmenlerin durumu kay­gı vericiydi.

Amerikan tarafı müzakerelerin başında Türk askerlerinin ancak sınırlı sayıda, dar bir bölgede Amerikalı subayların komutası altın­da görev yapmasına razı olabileceğini ifade ediyordu. Bu konular­da Türk ve Amerikan heyetleri arasında çetin görüşmeler yapılıyor­du. Türk tarafı askerlerimizin Amerikalı komutanın altında görev yapmasına razı olmuyordu. Aslında bu pazarlıkların yapılması bile Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden bir karar çı­kartılması şartından vazgeçtiği gibi anlaşılmaz mıydı?

Müzakerelerin sonucunda 1 Mart Tezkeresi Meclis’e sunulma­dan taraflar arasında bir mutabakat muhtırası yapılıyor. Bu çalışma­lar hakkında muhalefete genel nitelikte bazı bilgiler verilmiştir ama mutabakat muhtırasının metni gösterilmemiştir.

1 Mart 2003 tarihinde, Meclis’te yapılacak görüşme ve hükü­met tezkeresinin oylanmasından önce yapılan Milli Güvenlik Kuru­lu toplantısında herhangi bir karar alınmamış, hükümet tezkeresi­nin onaylanması yönünde bir tavsiyede de bulunulmamıştır. Aslında MGK’nın Meclis kararlarını etkileyecek bir konumu, statüsü ve Ana­yasal yetkisi de yoktu. Ancak Amerikalılarla yapılan müzakerelere as­kerlerin de katılması silahlı kuvvetlerin tezkereye giden süreçte hükü­metin çizgisinden pek de uzak olmadığı izlenimi vermekteydi. Her ne kadar ondan birkaç ay önce, o zamanki Genelkurmay Başkanı Hü­seyin Kıvrıkoğlu ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz’e “Siz Irak’a girerseniz biz de Kandil’e gireriz” tarzında güçlü bir tepki gös­termiş olsa da o tarihten sonra köprülerin altından çok sular geçmişti. Şimdi Türkiye’de yeni bir hükümet ve yeni bir Genelkurmay Başkanı vardı. Gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında yeni Genelkurmay Başkanının nasıl bir tavır izleyeceği merak ediliyordu. Bir nezaket ziyareti vesilesiyle yaptığımız görüşmede Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök bana şöyle demişti: “Benim iki şapkam var. Biri devletin resmi görü­şünü dikkate alan Genelkurmay Başkanı şapkam biri de kendi kişisel görüşlerimi temsil eden şapkam.” Özkök’ün bu sözleri belki şöyle yo­rumlanabilirdi. Ben devletin ve hükümetin talimatlarını yerine getir­mekle görevliyim ancak bu tutumum her zaman resmi talimatları ki­şisel olarak benimsediğim şeklinde yorumlanmamalıdır.

Akıllardaki sorulardan biri de şuydu: Türkiye’ye gönderilmesi ön­görülen Amerikan birlikleri Türkiye’den ne zaman ayrılacak? Bunun açık bir cevabı yok. Tezkere 6 aylık bir süre için yapılmış ama da­ha sonra defalarca uzatılacağına kesin gözüyle bakmak lazım. Geç­mişte başka ülkelere gönderilen Amerikan askerlerinin o ülkelerle ne kadar zamandan beri bulunduğu hatırlanacak olursa Amerikan bir­liklerinin Türkiye’de çok uzun süre kalmasının düşünüldüğü anlaşı­lıyor. Örneğin 1945 yılında sona eren ikinci Dünya harbinden son­ra Japonya’ya gönderilen Amerikan askerlerinden 50 bin’i ile bunların 40 bin kişiden oluşan aileleri ve 5.500 sivil memur hâlâ o ülkede bulunuyor. Bugün Almanya’da 32 bin Amerikan askeri var. (Başkan Trump son zamanlarda bu askerlerden 10 bin’inin Polonya’da konuş­lanılacağım açıkladı) 1952 yılında biten Kore Savaşı sırasında Güney Kore’ye gönderilen Amerikan askerlerinden 23.468’i hâlâ orada. Bu örnekler, tezkere Meclis’te kabul edilseydi, Türkiye’nin ülkemizin en hassas bölgesinde Amerikan askerlerinin ne kadar süre kalabileceğini tahmin etmemize yardımcı olabilir.

I Mart Tezkeresi’nin Meclis’e sunulmasından önce CHP Grubu toplandı. Genel Başkan Deniz Baykal Amerika’nın Türkiye üzerin­den Irak’a müdahalesi konusunda yukarıdaki bölümlerde dile getirilen görüşlerini açıkladıktan sonra “Bir grup kararı almayacağız an­cak bütün milletvekili arkadaşlarımızın eğilimlerini belirtmelerini rica ediyorum” diyerek herkese teker teker söz verdi. CHP milletvekilinin istisnasız hepsi tezkereye ret oyu vereceklerini açıkladılar.

Ana muhalefet partisinin yaklaşımı belli olmuştu, iktidar parti­li milletvekillerinin tutumu ise Meclis’in 1 Mart tarihinde yapılacak gizli oturumunda ortaya çıkacaktı. Aslında AKP de grup kararı alma­mış ve milletvekillerini serbest bırakmıştı.

Bir bütün olarak bakıldığında bir yandan Türkiye’nin Irak’ın ku­zeyindeki terör unsurlarının bertaraf edilmesi bir yandan da Amerika’nın sınır ötesi operasyon yapması tezkerede bir arada yer almak­la, her iki konuda da Meclis’ten yetki istenmektedir.

Bu iki husus ayrı ayrı oylansaydı sonuç farklı olabilir miydi? Mu­halefet milletvekilleri Amerikan askerlerinin sınır ötesi operasyonuna karşı çıkıp, Türk askerlerinin terörle mücadele için Kuzey Irak’a geç­mesine oy verirler miydi? Kuvvetle muhtemeldir.

Tezkere onaylanıp Amerikan askerlerinin Irak topraklarına geç­mesine izin verilseydi, uzun süre tartışılan Amerikan askeri yardı­mının miktarı ne olacaktı? Yabancı basına bakılırsa 6 milyonu hibe olmak üzere Türkiye’ye yapılacak yardım 15 milyar dolardan ibaret olacaktı. Bu başlangıçta Türk hükümetinin talep ettiği miktarın çok altındaydı. Yine de Meclis’in kararı parasal menfaatlere değil, ulusla­rarası hukukun gereklerine ve Türkiye’nin stratejik çıkarlarına daya­lı olmalıydı.

1 Mart 2003 tarihindeki, Meclis toplantısında gizli oturuma ge­çilmeden önce CHP usul tartışması talep etti. Genel Sekreter Ön­der Sav bir konuşma yaparak öncelikle uluslararası hukukun meş­ru saydığı hal ve koşulların var olup olmadığının araştırılması gerek­tiğini söyledi. Sav, hiçbir ülkenin parlamentosunda Amerika’nın sa­vaş eğilimine destek kararının çıkmadığını, İngiliz işçi Partisi mil­letvekillerinin yarıdan çoğunun savaş karşıtı bir bildiriyi imzaladık­larını söyledi. Sav, konuşmasının sonunda Atatürk’ün Dolmabahçe önünde demirlemiş düşman zırhlılarına bakarak “Geldikleri gibi gi­deceklerdir” dediğini hatırlatarak İskenderun limanına demirlemiş olan “düşman gemilerine” ve Türkiye’ye akın akın gelen Amerikan askerlerine “geldikleri gibi gitsinler” dedi. Önder Sav daha sonra dü­zeltme yaparak İskenderun limanındaki düşman gemileri sözlerinin ABD gemileri olarak düzeltilmesini istedi. CHP grup başkan vekili Kemal Anadol da anayasanın 92. maddesinin tahlilini yaparak tez­kerenin usul açısından yanlış olduğunu söyledi. Bu konuşmalardan sonra Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ın önerisi üzerine Meclis gizli otu­rum kararı aldı.

O sırada, Meclis’in önünde toplanmış olan 50 bin kişi “Savaşa ha­yır”, “Amerika’nın askeri olmak istemiyoruz” sloganları atarak pro­testo gösterisi yapıyordu. Tezkereye halkın destek vermediği açıktı.

Kamuoyu yoklamaları halkın % 80’inin tezkerenin reddini istediği­ni gösteriyordu.

Muhalefetin ve kamuoyunun cevabını beklediği can alıcı so­rulardan biri şuydu: Irak’a geçecek Türk birlikleri o ülkenin kuzey bölgesinde yerleşmiş olan PKK teröristlerini tamamen tasfiye etme imkânına sahip olacak mıydı? Muhtıra buna imkân veriyor muydu? Şimdiye kadar açıklanan hiçbir belge Türk ve Amerikan taraflarının böyle bir mutabakata vardığını göstermiyor. Bölükbaşı’nın kitabın­dı, eğer 1 Mart Tezkeresi kabul edilseydi Türk askerleri Irak’ın 40 ki­lometre derinliğine kadar olan bir alanda konuşlanabileceği ve PKK ile mücadelede kısıtlayıcı koşullar bulunmayacağı iddiasına yer veriliyor. Ancak başka kaynaklarda askerlerimizin çok daha sınırlı bir bölgeye girebileceği yolunda iddialar var. Örneğin, Amerika’nın es­ki Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz’e göre varılan mutaba­katta Türkiye’nin Irak tarafına 10 bin ila 15 bin asker göndermesi, bu askerlerin de sınırın en çok 18 kilometre derinliğine kadar ko­nuşlandırılması ve yerlerinden edilmiş şahısların ihtiyaçlarının kar­alanması için o bölgede kamplar kurması öngörülmüştü. Başka bir kaynak Türk askerlerine Türk-Irak sınırının en çok 15-20 kilomet­re derinliğine kadar girme hakkı verileceği ama daha güneye, Kan­dil Dağı’na kadar inerek terör örgütünü tamamen tasfiye etme olana­ğı tanınmayacağı ileri sürülüyor. Bölükbaşı’nın kitabında yazılan­larla Abramowitz’in ve onun iddialarına yakın rakamlar veren Kaya Karen’in söyledikleri arasında büyük fark var.

Şurası muhakkak ki, açıklanan hiçbir belgede Türk askerlerinin, Kandil dahil, Irak’ın kuzeyinde PKK’nın bulunduğu her bölgede görev yaparak bu örgütü tasfiye etmekle görevlendirilebileceğine dair bir atıf yok.

Bu tablodan çıkan sonuç şu: Türkiye Amerika’nın arzu ettiği mü­dahale için gerekli izni verseydi bile Türk askerine terörle mücade­lede sınır ve koşullar getirilecekti. Yani PKK, Kandil ve civarındaki bir bölgede Türk askerlerinin müdahalesinden çekinmeden serbestçe varlığını sürdürecek, adeta Türk silahlı kuvvetleri ile komşu olacak­tı. Böyle vahim bir durumun yaratacağı ciddi güvenlik sorunlarının Türkiye’ye nelere mal olabileceğini düşünmek zor değil.

Aynı derecede vahim olan Türkiye’nin, topraklarına komşu bir bölgede PKK örgütüyle mücadeleyi başka bir ülkenin çizdiği sınırlar içinde yapmaya razı olmasıdır. Böylece Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklanan saldırıya karşı korunma ve sıcak takip haklarının sınır­lanmasını kabul etmiş görünüyor.

Yetki sınırlaması acaba bundan mı ibarettir? Bölükbaşı’nın kita­bında mutabakat muhtırasının tam metni verilmiyor ama Türk as­kerlerinin kendisine ateş açılmasa bile PKK unsurlarına karşı imha harekâtına girişme hakkına sahip olacağı belirtiliyor.

İşte can alıcı soru burada: 1 Mart Tezkeresi’ne esas teşkil eden mu­tabakat muhtırasının içeriği nedir? Bu konuda Bölükbaşı’nın kita­bında yazılanlarla Fikret Bila’nın kitabında yazılanlar örtüşmüyor. Bila’nın kitabının 7. ekinde mutabakat muhtırasının tam metni veri­liyor. Eğer bu metin gerçekten üzerinde mutabakata varılan metinse, orada Türk silahlı kuvvetlerinin PKK tarafından bir saldırıya maruz kalmadıkça ateş açmayacağı ifadesi yer alıyor. Yani PKK’yı tamamen bertaraf etme yetkisi verilmemiş görünüyor.

Bu konudaki tartışmalar 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’e sunulma­sından on beş yıl sonra bile devam ediyordu. 1 Mart tarihinde CHP milletvekili olan Sayın Şükrü Elekdağ, Fikret Bila’nın kitabında yer alan metne dayanarak basında ve televizyonlarda ilgililere açık çağrı­da bulunup Bölükbaşı’nın ifadelerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı­nı sordu. Elekdağ 10 Ekim 2017 tarihinde Hürriyet'ten ipek Özbey’e verdiği mülakatta, Bila’nın kitabım kaynak göstererek muhtıranın ilgili bölümünün metnini verdikten sonra şöyle diyor: “Mutabakat Türk askerine PKK unsurlarına karşı silah kullanmayı yasaklıyor. Ya­ni mutabakat muhtırası kuzey Irak’a girecek olan Türk askeri birlik­lerine PKK teröristlerini imha etmek için operasyon yetkisi vermi­yor. Türk askeri sadece kendini savunmak için silah kullanabilecek.”

Elekdağ çeşitli medyalarda yaptığı açıklamalarda, o dönemin yetkilileriyle bizzat yaptığı konuşmalarda bu görüşünü yadsıyacak bir bilgi alamadığını söyledi ve muhtıranın metninin açıklanması için çağrıda bulundu. Maalesef onun bu çağrılarına cevap almak müm­kün olmadı.

Ben de Bölükbaşı ile birlikte katıldığım bir panelde kendisine aynı soruyu yönelttim. O görüşünde ısrar etmekle birlikte muhtıranın res­mi metnini ortaya çıkartmadı. Kuşkusuz aramızdan ayrılmış bir arka­daşın anısına saygı göstermek gerekir. Ancak gelecek kuşaklara tarihi gerçekler hakkında doğru bilgi vermek de o günlerde resmi sorumlu­luk taşımış olan herkese düşen bir görevdir. Fikret Bila’nın yayımladı­ğı muhtıra metninin gerçekten iki ülkenin kabul ettiği bir metin olup olmadığı resmen açıklanmalıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümetin 1 Mart tarihinde sun­duğu tezkereyi kabul etmeyerek, böylece Amerikan askerlerinin Gü­neydoğu Anadolu’da Irak sınırına yakın bölgelerde yerleşmesine izin vermeyerek çok doğru ve onurlu bir karar almıştı. O tarihten sonra yaptığım çeşitli konuşmalarda 1 Mart Tezkeresi’ni geri çeviren bir Meclis’te görev yapmanın gurunu her zaman taşıyacağımı söyledim.

O kararın alınmasında payı olan 22. Dönem CHP milletvekilleri olarak her yıl 1 Mart tarihinde Ankara’da Anadolu Kulübü’nde top­lanıp o Meclis’in bu tarihi başarısını kutluyoruz. Şunu da belirtmek gerekiyor ki, 99 AKP’li milletvekili de tezkereye hayır oyu kullanarak veya çekimser kalarak bu sonucun alınmasında önemli rol oyna­dılar. O tarihte CHP milletvekili olan arkadaşlarımızdan sadece beşi bu kitap yayına verildiği sırada TBMM üyesi olmaya devam ediyordu. Bu arkadaşlarımız 1 Mart’ın yıldönümlerindeki toplantılarımıza ka­tılabilirlerse orada yapacakları konuşmaların, verecekleri demeçlerin CHP’nin bu konudaki onurlu çizgisini bugün de sürdürdüğünü orta­ya koymak açısından anlamlı bir mesaj oluşturacağını düşünüyorum.

TBMM’nin kararı ABD için bir ilkti. O tarihe kadar Amerika’nın bir ülke üzerinden başka bir ülkeye asker göndermek isteyip, bunun için o ülkenin hükümetinin de onayını aldıktan sonra, aynı ülkenin parlamentosunun karşı koyması üzerine bu amacını gerçekleştireme­diğinin başka bir örneği hatırlanmıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı bu karar Amerika’da şaş­kınlıkla, pek çok ülkede ise takdirle karşılandı. TBMM, kararlarını dış baskılarla değil, hukukun ve ülke çıkarlarının gerektirdiği şekilde ala­bileceğini göstermişti. Parlamenter sistemlerin başkanlık rejimlerine karşı üstünlüğü böyle durumlarda anlaşılabilirdi. Bazılarının gönlün­de “Türkiye’de keşke başkanlık rejimi olsaydı” duygusu belki o tarih­te filizlenmeye başlamıştır.

O tarihten sonra, ülkemizde hukuk ve siyaset alanında pek çok şa­şırtıcı gelişme yaşandı. Acaba 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’te reddedil­mesinin bu gelişmeler üzerinde etkisi olmamış mıdır? Tarih bu konu­daki bütün bu soruların cevabını verecektir.

Meclis içtüzüğüne göre, 1 Mart 2003 tarihinde, yaptığı gizli oturu­mun zabıtları ancak on yıl yıl geçtikten sonra yayımlanabilecekti. An­cak, bunun için Meclis’in ayrı bir karar alması gerekiyordu. 2013 ta­rihinden itibaren CHP’nin bu amaçla yaptığı başvurular maalesef bu­güne kadar Meclis çoğunluğu tarafından onaylanmamış ve dolayısıy­la zabıtlar maalesef henüz açıklanmamıştır.

Değerli Okurlar,

TBMM’nin ABD’ye karşı şanlı bir direnişi olan 1 Mart 2003 tarihli teskerenin reddi, ABD’nin başına ilk kez geliyordu. Elbette bunun acısını siyasetçisiyle, askeriyle Türkiye’ye ödetilmiştir. Amerikan emperyalizmine karşı dik duruş, gelecek kuşaklara bir ders olması açısından çok önemlidir.                                                                                            

1
1.08.2023 01:44:24
555

1
1.08.2023 01:44:38
555

1
1.08.2023 01:45:50
555

YAZARLAR

  • Perşembe 31.6 ° / 17.1 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • BIST 100

    9629,68%0,85
  • DOLAR

    32,53% 0,26
  • EURO

    34,66% 0,36
  • GRAM ALTIN

    2499,23% 0,53
  • Ç. ALTIN

    4196,44% 1,04