Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


İNSAN MANZARALARI

Garip bir ülkede yaşıyoruz. Dünyanın her çeşit insanı memleketimize gelmiş yerleşmiş durumda. Hâlâ da akın akın gelmeye devam ediyorlar.


         Memleket batmış, memleket aç kalmış, memleketin insanları mahsul alamaz olmuş, siyasilerin umurunda bile değil. Tabii ki bunu iktidar için söylüyorum. Muhalefet ayakta kalmak için mücadele ediyor. Fakat bütün kanun ve nizamlar tek kişinin yetkisine verildiği için hiç kimse ferdi davranamıyor. Bu durumda insanlarımızı iki kategoride değerlendirmek gerekiyor. Birincisi iktidar yanlısı olmak, ikincisi de iktidar karşıtı. Bu ikisi arasında büyük uçurumlar yaşanıyor. İşte bu yazımda bu insan tiplerini sizlere anlatacağım.

         Bugün 8 Şubat 2022 televizyonda bir haber var. Bir kabadayıyı polisler çevirmiş. Adam ortada, etrafında da yedi sekiz polis var. Kabadayı diyor ki: “Ne oluyor yahu! Ben PKK’lı mıyım ki etrafımı sardınız? Bir PKK’lı olsa, bunu yapamazdınız.” Polis çok kibar, sanki bu kibarlık için eğitim almış. “Efendim,” diyor. ”Hakkınızda şikâyet var. Silah sıkıyormuşsunuz.” “Ne olacak lan!” diyor Kabadayı. ”Silah sıkmak veya taşımak suç mu?” Ve silahı polise verecek gibi yapıyor, silah yere düşüyor. Polis korka korka silahı yerden alıyor ve hazır ola geçiyor. İlginç bir görüntü! Bu polisten ne beklersiniz?    Buna benzer bir olay daha önce de olmuştu. Hepimiz biliyoruz. Hâlâ hafızalarımızda dalgalanıyor. Hatay’da iktidar milletvekilinin oğlu polisleri sıraya çekmiş fırça atıyordu.

         Birden insanın aklına başka olaylar da geliyor. Onlar da hafızalarımızda yer tutmuş. Bir türlü hem çıkmıyor hem de hazmedemiyoruz. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri atamayla gelen rektörü protesto ediyorlardı. Polisler çocukların üzerlerine öyle bir saldırdılar ki amanın düşman başına!

          Yine yürüyüş yapmak isteyen memurların, işçilerin üzerine öyle bir gaz bombası yağdırdılar ki unutmak mümkün değil!  

         Bir de gezi olaylarını gördük. Herkes başka anlatsa da hak arayan, silahsız, gariban, mahalle sakinlerinin üzerine öyle bir saldırdılar ki on bir insanımız öldü. Yedi kişinin gözünü çıkardılar. Ekmek almaya giden yedi yaşındaki çocuğu bile öldürdüler.

                           KÖPRÜ ÇALINIYOR

         Bu memlekette çok şey çalındı. Duydum, gördüm ama koskoca bir köprünün çalınacağı hiç aklıma gelmezdi. Köprü nasıl çalınır, düşünemezdik bile! Ama oldu. Ankara’da beş yüz metre uzunluğundaki demir köprüyü birileri kepçeyle söktüler, kamyonlara yüklediler. Götürüp hurdacıya sattılar. Tam yetmiş ton olduğu belirtilen köprünün sökülüşünü bütün köylü seyretti. Ama yüce devletimizin işine karışılmaz düşüncesiyle seslerini çıkarmadılar. Belki devlete yardım olsun diye katkıda bile bulunmuşlardır. Yalan olmasın tahmini söylüyorum: “Kimsiniz, necisiniz? Köprüyü neden söküyorsunuz? Gibi bir tek soru bile sormamışlar.

         Bu olayı biz daha önce de yaşamıştık. Sevr Antlaşması imzalanınca, düşman kuvvetleri parsellenen bölgelere geldiler. Bizim valilerimiz, kaymakamlarımız, müftülüklerimiz onları alkışlarla karşılamışlardı. Bugün olduğu gibi kimse neden geldiniz, ne işiniz vardı bizim memleketimizde, dememişlerdi.

                  GÜVENLİKÇİYE DAYAK

         Bankaya yaşlı bir kadın gelir. Kapıdaki güvenlikten yardım etmesini ister. Güvenlik de kibarca kadına yardım edemeyeceğini bildirir. Ne olmuş ne olmamış, detayını bilmiyoruz. Bir gün sonra kadının oğlu kaldırımdan bir taşı söküyor ve bankadaki güvenlik görevlisine arkadan vuruyor. Güvenlikçi yere düşüyor. Diğer çalışan banka memurları hemen koşuyorlar adamı yakalayıp sorguya çekiyorlar. Adam: “Bu güvenlik görevlisi anneme yardım etmemiş, o nedenle vurdum,” diyor.

         Buna benzer hastanelerde sayısız olaylar oluyor. Bugüne kadar kaç doktor darp edildi, kaç doktor öldürüldü.

                  BİR SOYGUN TÜRÜ

         Ankara’nın göbeğinde lüks bir mobilya mağazasına bir Afrikalı geliyor. Elinde bir makine var. Güzel de Türkçe konuşuyor. Kendini Afrika’nın bir devletinde bakan olarak tanıtıyor. Buraya kadar her şey normal… Lüks mağazalara benim gibi biri gelse yüzüne bile bakmazlar. Adam makineyi gösteriyor. Elindeki siyah bir kâğıdı makineye atıyor, alttan bir elli Dolar çıkıyor. Makinenin özelliğinin Dolar basmak olduğunu söylüyor. Parayı bankaya gönderiyorlar bozduruyorlar. Sahte falan demiyorlar. Daha sonra aynı makineden 260.000 Dolar basıyorlar. Karşılığında adama yüklü bir para veriyorlar. Sonunda olan oluyor tabii! Basılan Dolarların hepsi sahte çıkıyor.

         Bir de ben bir fıkra anlatayım da yaşamımız fıkra gibi olsun. Temel, yıllar önce Amerika’ya gidiyor. Tuvalete giriyor. Daha önce hiç klozet tuvalet görmemiş, onun için nereye yapacağını bilemiyor. Sonunda mendilini çıkarıyor içine yapıyor. Dışarı çıkıyor bir yere atmak için sallamaya başlıyor. Sallarken içindeki fırlayıp tavana yapışıyor. Temel tavanı temizleyecek, ama boyu yetmiyor. Oradaki temizlik görevlisini çağırıyor diyor ki: “Şu tavandakini temizlersen, sana yüz dolar vereceğim.” Temizlik görevlisi bir temele bakıyor, Bir tavana bakıyor. “Bunu nasıl yaptın?” diyor. “Sen söyle ben sana iki yüz dolar vereceğim.”

         Sonuç; çok duyarsız bir topluma dönüştük. Üstelik de yüzde elli yüzde elli ikiye ayrıldık. Ya birleşip İstiklal Harbine çıkaracağız ya da ülkenin soyulmasına alkış tutacağız.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00