Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


BİR ON KASIM ANISI


    10 Kasım yaklaşıyor.

     Her zaman beynimizde ve yüreğimizde umut kaymağı olan

Mustafa Kemal Atatürk heyecanını yeniden alevlendireceğiz.

     Öte yanda da eski anıların gün ışığına çıkma yarışı var.

     Kur’a çektim, öğrencilik anılarımdan biri çıktı.

 

                                                           ***

     Rahmetli resim öğretmenim Sezai Tuncakan çok yönlü yetenekli

ve çalışkan bir insandı.

     10 Kasımdan 1 ay önce hazırlıklara başlamıştı.

     Kurtuluş Savaşı ve Devrimlerle ilgili bir seri tablo yapıyordu.

     Çalışmalara yetenekli arkadaşları da katıyordu.

     Son günlerde bir de dönerli makara sistemi yapmış, resimleri

bir sırayla ona yerleştiriyordu.

 

                                                           ***

     8 Kasım günü beni çağırdı. Niçin çağırdığını merak diyordum

     _  Şu yaptığımız çalışmaları gör diye çağırdım dedi, gülerek.

     Kurtuluş Savaşının çeşitli aşamalarını ve bazı Devrim etkinliklerini

gösteren harika tablolar, makara sistemine yerleştirilmişlerdi.

     Hocamın elinde daktiloda yazılmış 10 sayfalık bir metin vardı. Yazı

resimlerle eşleşen paragraflar halindeydi. Konuşmalarda seslendirilen

her paragrafın tablosu, makarayla görüş alanına sunuluyordu.

     Sahnenin suflör yerine de küçük bir ampul koymuş, çevresine de

eldeki metnin bir örneğini sermişti.

     O yıllarda anma mekânı karartılırdı. Çünkü yas tutulurdu.

     İyi bir çalışmaydı da benimle ilgisi neydi bunun?

     Sonunda açıkladı Hocam:

     _  Babacan, senin ses tonunu ve vurgulamalarını beğeniyorum.

Daha da önemlisi, sen işin ciddiyetini kavrayabilen bir öğrencisin. Bir

parağrafı atladığında ya da yanlış sıraladığında bu emeklerin ne hale

geleceğini düşünebiliyor musun?

     Oturarak konuşacağın için, belli etmeden okuyabileceğini umarım.

     Kabul ettim. Nasıl olsa ezberlerdim. O yıllarda görsel hafızam bir

hayli güçlüydü. Metinleri akşam birkaç kez okur, yastığımın altına

koyardım. Sabahında ezberimde olurdu. Ona güveniyordum.

     Son gece de aynısını yaptım, ezberimdeydi.

    

                                                           ***

     Törene başlarken Hocam bir kez daha yalvarırcasına uyarmıştı:

     _  Çocuğum, aman gözünü seveyim ampulü yakmayı unutma.

     Törem başladı. Zifiri karanlıktı. Yalnızca bana ve tablo makarasına

ışık vuruyordu. Ampulü yakmak aklıma gelmedi. Konuştum sonuna

kadar, hiçbir aksaklık olmadan tören bitti.

     Sahnenin arkasına geçince Hocamın saldırısıyla karşılaştım:

     _  Eşşoğlu eşşek! Bana kriz geçirtmeye ne hakkın vardı?! Diye

Bağırıyordu.

     Meğerse, ben ışığı unutunca arkada kendini yerden yere vurmuş.

     İşin önemini biliyordum, ama gerçekten bu kadar olduğunu iyi ki

bilmiyormuşum. Yoksa baskı altında şaşırabilirdim.

     Sonraki gün çağırdı yeniden:

     _  Gel bakalım eşşoğlu eşşek dedi, kahkahayla.

     _  Şimdi söyle bakalım, ben sana kaç kez “ Eşşek oğlu” dedim?

     _  Bilmiyorum Hocam, ben korkumdan sayamadım ki.

     _  Gel, beş kezde anlaşalım. Babana mektup yaz, aynen anlat.

O da bana beş kez eşek desin, ödeşelim. Seninkini burada nasıl olsa

hallederiz.     

     Mekânları cennet olsun.

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04