CUMHURİYETLE ÖZGÜRLEŞEN TÜRK KÜLTÜRÜNÜN LAİK TEMELLERİ, GERİCİLİK BALTALAMALARINI AŞACAKTIR!
Türkiye Cumhuriyeti´nin kuruluş yasalarından olan ve LAİKLİK YASALARI olarak da nitelenen 3 Mart 1924 tarihli üç temel yasanın 95. Yıldönümü kutlu olsun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi´nde kabul edilen bu yasalarla Halifelik ile Şer´iye (Din işleri) Bakanlığı kaldırılmış, Türk eğitimi de demokratik, dolayısıyla bilimsel kılınmak üzere Eğitim Birliği ilkesine dayandırılmıştır.
Aslında bu yasalar ve onların hukuksal yaptırıma bağladığı siyasal - toplumsal - kültürel yapı, yüzüncü yılını kutlamakta olduğumuz Kurtuluş Savaşımızın ilk bildirgesi olan Amasya Genelgesi´nde
?Ulusun geleceğini yine ulusun azim ve kararı belirleyecektir!?
denmesiyle ve o günün müftülerinden Abdurrahman Kâmil Efendi´nin de
?Artık Halife olsun, Padişah olsun, hiçbir hikmeti (varlık gerekçesi) kalmamıştır; ulus kendi işini kendi eline almıştır!?
saptamasıyla resmi olarak yürürlüğe girmeğe başlamıştı!
Atatürk bu yasaların anlam ve önemini, her biri bilimsel bildiri niteliğinde olan ve Ulusal Egemenlik Düzeni karşıtlarının öğrenilip anlaşılmasını hiç istemedikleri genelge, demeç ve konuşmalarında açıklarken, Türk ulusunun vicdanında yüzyıllardanberi yer almakta olan değerleri, özlemleri, insan-toplum-evren anlayışını uygulamaya geçirmekte olduğuna inanıyordu.
Cumhuriyet Devrimlerine karşıt olanlar ise, Atatürk´ün aşağıda birkaç örneğini sunduğum bu düşüncelerden bir tanesine bile, söylem ve eylemlerinde ne yer ne de destek vermemişlerdir, vermemektedirler; çünkü onlar bu yurtta maddi ve manevi kültürüyle bir ?Türk ulusu varlığı?ndan habersizdirler ya da bu varlığın düşmanıdırlar.
A) ATATÜRK, HALİFELİK VE ŞERİYE-EVKAF VEKÂLETİNİN KALDIRILIŞIYLA İLGİLİ OLARAK ŞU DÜŞÜNCELERİ KAMUOYUNA MAL EDİYORDU:
"Efendiler, yabancılar halifeliğe saldırmıyorlardı. Ama Türk ulusu saldırıdan kurtulamıyordu... Çanakkale´de, Suriye´de, Irak´ta, İngiliz bayrakları altında Türklerle vuruşanlar islam uluslarıydı. (Sömürgeci düşmanlar) Türk ulusuna kolaylıkla saldırabilmek için halifeliğin devam etmesini yeğliyorlardı."
"İnsanlıkta dine ilişkin duygular bilimin ve tekniğin ışıklarıyla dupduru olup yücelmelidir. Bu olmadıkça, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır."
B) ATATÜRK, EĞİTİMİN BİRLİĞİ İLKESİNİN GEREKLERİNİ DE KAMUOYUNDA ŞÖYLE ANLATIMA KAVUŞTURUYORDU :
"Bugün eriştiğimiz nokta, gerçek kurtuluş noktası değildir. ... Kurtuluş, toplumdaki hastalığı ortaya çıkarmakla ve iyileştirmekle elde edilir. Bir toplumun hastalığı ne olabilir? Ulusu ulus yapan, aydınlatıp ilerleten güçler vardır: Düşünce güçleri ve toplumsal güçler... Düşünceler anlamsız, mantıksız, uydurmalarla dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. Bunun gibi toplumsal yaşam akıl ve mantıktan yoksun, yararsız ve zararlı bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa, kötürüm olur."
"Ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında, düşünsel eğitiminde kılavuzumuz bilim ve teknik olacaktır. Bilim ve teknik için hiçbir kısıtlama ve koşul-koyma yoktur. Hiçbir mantıksal kanıta dayanmayan bir takım geleneklerin, görüşlerin korunmasında direten ulusların ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz."
"Yurdumuzu ... üçbuçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı dize getiren başarının sırrı nerededir, biliyor musunuz? Orduların yönetiminde bilim ve teknik ilkelerini önder edinmemizdedir."
ATATÜRK´ÜN TÜRK ULUSUNA GÜVENİNİN TOPLUMBİLİMSEL DAYANAĞI
Girişte, Atatürk´ün, bu değer ve özlemlerin Türk ulusunun vicdanında yüzyıllardanberi yer almakta olan değerler, özlemler, insan-toplum-evren anlayışı olduğunu bilmenin güveniyle ulusun önüne atıldığını belirtmiştim.
Fransız Türkologu Jean Paul Roux da, ?Bir de baktım ki Atatürk, binlerce yıllık Türk adetlerinin en güzellerini yeniden yürürlüğe koyuyordu!? derken bunu anlatmaktadır!
Gerçekten de, Erzurum´dan İstanbul´daki kaygılı annesine gönderdiği mektupta, ?Bilirsiniz ki ben, ne yaptığını bilen bir insanım. Sonuç görmeseydim, başlamazdım!? diyen Mustafa Kemal, Türk Tarihi ve Türk kültürü konularındaki engin bilgisine ve en zorlu sınav yeri olan ölüm cephelerindeki gözlemlerine dayalı olarak sarsılmaz güven duyduğu Türk halkının:
Örneğin ?Her ne arar isen kendinde ara ? Kudüs´te, Mekke´de, Hac´da değildir!? diyen Hacı Bektaş´ları biliyordu;
?Şeriat bir gemidir, gerçeklik denizidir ? Ne denli sağlam olsa geminin tahtaları ? Ona dalga vurdukça aşınıp gidesidir diyen Yunus Emre´leri tanıyordu;
?Şahlar şahı divan açar, divan gümbür gümbürlenir!? diyen Köroğluları, ?Bir yiğidi bir kötüye kul eyler ? Şimden sonra yaşaması güc oldu!? diyen Dadaloğullarını, Karacaoğlanları, Teslim Abdalları ? biliyordu;
Bugün 95. Yılını kutladığımız laiklik yasaları üzerine dayalı Cumhuriyet kurumlarıyla çok daha güçlenmiş olan bu ölümsüz Türk ulusal dokusu, sömürgeci destekli ?Türk düşmanlarını?, Atatürk´ün 1930´larda söylediği gibi, ?geldikleri Arap çöllerine sürmeği? her zaman başaracaktır.
Kaynak: Özer Ozankaya, Atatürk ve Laiklik, (8. Bsm. CEM Yay.) ve Cumhuriyet Çınarı, CEM Yay.