Prof. Dr. Özer OZANKAYA

Tarih: 04.03.2019 22:58

3 MART LAİKLİK YASALARI 95 YAŞINDA!

Facebook Twitter Linked-in

 

 CUMHURİYETLE ÖZGÜRLEŞEN TÜRK KÜLTÜRÜNÜN LAİK TEMELLERİ, GERİCİLİK BALTALAMALARINI AŞACAKTIR! 

Türkiye Cumhuriyeti´nin kuruluş yasalarından olan ve LAİKLİK YASALARI olarak da nitelenen 3 Mart 1924 tarihli üç temel yasanın 95. Yıldönümü kutlu olsun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi´nde kabul edilen bu yasalarla Halifelik ile Şer´iye (Din işleri) Bakanlığı kaldırılmış, Türk eğitimi  de demokratik, dolayısıyla bilimsel  kılınmak üzere Eğitim Birliği ilkesine dayandırılmıştır.

Aslında bu yasalar ve onların hukuksal yaptırıma bağladığı siyasal - toplumsal - kültürel yapı, yüzüncü yılını kutlamakta olduğumuz Kurtuluş Savaşımızın ilk bildirgesi olan  Amasya Genelgesi´nde

?Ulusun geleceğini yine ulusun azim ve kararı belirleyecektir!?

denmesiyle ve  o günün müftülerinden Abdurrahman Kâmil Efendi´nin de

?Artık Halife olsun,  Padişah olsun, hiçbir hikmeti (varlık gerekçesi) kalmamıştır; ulus kendi işini kendi eline almıştır!?

saptamasıyla resmi olarak   yürürlüğe girmeğe başlamıştı!

Atatürk bu yasaların anlam ve önemini,  her biri   bilimsel bildiri niteliğinde olan ve  Ulusal Egemenlik Düzeni karşıtlarının  öğrenilip anlaşılmasını   hiç istemedikleri   genelge, demeç ve konuşmalarında açıklarken,   Türk ulusunun vicdanında yüzyıllardanberi yer almakta olan değerleri, özlemleri, insan-toplum-evren anlayışını  uygulamaya geçirmekte olduğuna inanıyordu.

Cumhuriyet Devrimlerine karşıt  olanlar ise, Atatürk´ün  aşağıda birkaç örneğini sunduğum  bu düşüncelerden bir tanesine bile, söylem ve eylemlerinde  ne yer   ne de destek vermemişlerdir, vermemektedirler; çünkü onlar bu yurtta maddi ve manevi kültürüyle bir ?Türk ulusu varlığı?ndan habersizdirler ya da bu varlığın düşmanıdırlar.   

A) ATATÜRK, HALİFELİK VE ŞERİYE-EVKAF VEKÂLETİNİN KALDIRILIŞIYLA İLGİLİ OLARAK ŞU DÜŞÜNCELERİ KAMUOYUNA MAL EDİYORDU:  

"Efendiler, yabancılar halifeliğe saldırmıyorlardı. Ama Türk ulusu saldırıdan kurtulamıyordu... Çanakkale´de, Suriye´de, Irak´ta, İngiliz bayrakları altında Türklerle vu­ruşanlar islam uluslarıydı. (Sömürgeci düşmanlar) Türk ulusuna kolaylıkla saldırabilmek için halifeliğin devam etmesini yeğliyorlardı."

"İnsanlıkta dine ilişkin duygular bilimin ve tekniğin ışıklarıyla dupduru olup yücelmelidir. Bu olmadıkça, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır."

B) ATATÜRK, EĞİTİMİN BİRLİĞİ İLKESİNİN GEREKLERİNİ DE KAMUOYUNDA ŞÖYLE ANLATIMA KAVUŞTURUYORDU : 

"Bugün eriştiğimiz nokta, gerçek kurtuluş noktası değil­dir. ... Kurtuluş, toplumdaki hastalığı ortaya çıkarmakla ve iyileştirmekle elde edilir. Bir toplumun hastalığı ne olabilir? Ulusu ulus yapan, ay­dınlatıp ilerleten güçler vardır: Düşünce güçleri ve top­lumsal güçler... Düşünceler anlamsız, mantıksız, uydur­malarla dolu olursa, o düşünceler hastalıklıdır. Bunun gibi toplumsal yaşam akıl ve mantıktan yoksun, yararsız ve zararlı bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa, kö­türüm olur."

"Ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında, düşünsel eği­timinde kılavuzumuz bilim ve teknik olacaktır. Bilim ve teknik için hiçbir kısıtlama ve koşul-koyma yoktur. Hiç­bir mantıksal kanıta dayanmayan bir takım geleneklerin, görüşlerin korunmasında direten ulusların ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz."

"Yurdumuzu ... üçbuçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı dize getiren başarının sırrı nerededir, biliyor musunuz? Orduların yönetiminde bilim ve teknik ilkele­rini önder edinmemizdedir."

ATATÜRK´ÜN TÜRK ULUSUNA   GÜVENİNİN TOPLUMBİLİMSEL DAYANAĞI

Girişte, Atatürk´ün, bu değer ve özlemlerin  Türk ulusunun vicdanında yüzyıllardanberi yer almakta olan değerler, özlemler, insan-toplum-evren anlayışı olduğunu bilmenin güveniyle ulusun önüne atıldığını belirtmiştim.

Fransız  Türkologu Jean Paul Roux da, ?Bir de baktım ki Atatürk, binlerce yıllık Türk adetlerinin en güzellerini yeniden yürürlüğe koyuyordu!? derken bunu anlatmaktadır!

Gerçekten de,   Erzurum´dan İstanbul´daki kaygılı annesine gönderdiği mektupta, ?Bilirsiniz ki ben, ne yaptığını bilen bir insanım. Sonuç görmeseydim, başlamazdım!? diyen Mustafa Kemal, Türk Tarihi ve Türk kültürü konularındaki engin bilgisine ve en zorlu sınav yeri olan ölüm cephelerindeki  gözlemlerine dayalı olarak sarsılmaz  güven duyduğu Türk halkının:

Örneğin ?Her ne arar isen kendinde ara ? Kudüs´te, Mekke´de, Hac´da değildir!? diyen Hacı Bektaş´ları biliyordu;

?Şeriat bir gemidir, gerçeklik denizidir ? Ne denli sağlam olsa  geminin tahtaları ? Ona dalga vurdukça aşınıp gidesidir  diyen   Yunus Emre´leri tanıyordu;

?Şahlar şahı divan açar, divan gümbür gümbürlenir!?  diyen Köroğluları, ?Bir yiğidi bir kötüye kul eyler ? Şimden sonra yaşaması güc oldu!? diyen Dadaloğullarını, Karacaoğlanları, Teslim Abdalları  ? biliyordu;

Bugün 95. Yılını kutladığımız   laiklik yasaları üzerine  dayalı Cumhuriyet kurumlarıyla çok daha güçlenmiş olan bu ölümsüz  Türk ulusal dokusu,   sömürgeci  destekli ?Türk düşmanlarını?, Atatürk´ün 1930´larda söylediği gibi, ?geldikleri   Arap çöllerine  sürmeği? her zaman  başaracaktır.

Kaynak: Özer Ozankaya, Atatürk ve Laiklik, (8. Bsm. CEM Yay.) ve    Cumhuriyet Çınarı, CEM Yay. 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —