Ahmet Yaşar Aktaş


10 Nisan Neyi Çağrıştırıyor?

İki şeyi. Birincisinin yanıtı, sanayi devrimini kaçırmış, geri bir tarım ülkesi ve Ortaçağ din devleti olan Osmanlı’nın küllerinden doğan yeni modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kültürel köklü devrimlerinde gizlidir.


     Daha 1922’de saltanat, 1924’de “3 Mart Yasaları” ile halifelik, Dinişleri Bakanlığı kaldırılır. Şeriye mahkemelerinin kapısına kilit vurulur. Din devleti tarihin derinliğine gönderilir. Medreseler kapatılır; öğretim birliği gerçekleştirilir. Laiklik karşıtı olmadığı için kamu hizmeti niteliğinde din işlerini yürütmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı kurulur. 

     Burada İİBF’nin kurucu dekanı olarak başladığım Kastamonu Üniversitesi’ne değgin bir anımı paylaşmak isterim. Üniversitenin en büyük toplantı salonun adı, “3 Mart Salonu” idi. Dönemin İslamcı rektörü, salonunun adını değiştirmeyi en önemli amaç olarak gördü. İlk girişimi başarısız oldu. Tek adam sistemiyle salonun adını öğretim üyelerin direnişi olmadan değiştirdi.

     1924 Anayasası ırkı, dini, ümmeti değil, ulusu, yurttaşlığı temel alır. Bu ekinsel devrimlerle Türk Ulusu’nun Osmanlı devletince koparılan İslam öncesi kendi tarihi ve Mezopotamya kültür kökleriyle bağ kurulur. 

     1926’da Uygarlık (Medeni) Yasası ile özel hukuk alanı laikleşir. 1927’de medeni nikah zorunluluğu gelir. Meclis, 10 Nisan 1928’de laikliği kabul eder. Aynı gün anayasadan “devletin dini İslam’dır” maddesini çıkarır. 

     Kendisini Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi sayan iktidar, Tanrı katından millete indirilir. Özcesi  siyasal egemenlik, dinsel ve tanrısal değildir, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. 5 Şubat 1937’de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez olan 2. inci ve 24. inci maddelerinde yer alan laiklik, Türk Devrimi’nin omurgasını oluşturur.

     1929’deki harf devrimi, yalnızca Arap harflerinin yeni Türkçe harfleriyle seslendirilmesi değildir. Eşzamanda Türk dili, yazını, Farsça ve Arap alfabesi ile dilinden kurtulur. 

     Yüzyıllardır birbirinden kopuk olan Saray dili ile halk dili birleştirilir. Saray edebiyatında adeta öldürülen Türkçe’nin yeniden dirilmesi sağlanır. Özcesi kültürel egemenlik, Saray’dan alınıp halka verilir. 

     Eşzamanda bir Saray tatlısı olan “baklava” da pancar üretimi ve açılan şeker fabrikaları yoluyla halkın tatlısı yapılır.

      İlk olarak 19 Şubat 1932’de kurulan Halkevleri’nin ulaşamadığı kasaba ve köyler için 1940 yılında Halkodaları örgütlenir. Amaç, Cumhuriyet’in yapısal temelini güçlendirme çerçevesinde halkı bilimsel, sanatsal, sportif vb. kültürel etkinliklerle bilinçlendirmektir. 

     5 Aralık 1934’de anayasa ve seçim yasaları değiştirilerek pek çok Batı Avrupa devletlerinde olmayan her kadına 22 yaşında seçme, 30 yaşında milletvekili seçilme hakkı verilmesi devrimsel bir uygulamadır. 

     Çin’de Mao; Hindistan’da Gandi; Küba’da Castro, Che Guevera; Cezayir’de Bin Bella kurtuluş mücadelelerinde örnek aldıkları Atatürk, laikliği dinden siyasal özgürleşme olarak tanımlar. Laiklik halk, ulus yönetimi anlamına gelir. Laiklik olmadan demokrasi olmaz! Bilim yapılamaz! Laiklik, İslami geleneklerle çatışmaz. Türkiye’de Müslümanlık birikimi, Cumhuriyet devrimlerini engellemeyip destekler. Ama gelin görün ki, altı partinin 28 Şubat 2022’de açıkladıkları “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metninde laiklik unutulmuş!

      Öğretim birliği, harf devrimi, okuma yazma kampanyaları, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, üniversitelerin kurulması, Halkevleri, Halkodaları, Köy Enstitüleri toplumun birlikteliğini, bütünlüğünü sağlamaya, demokrasiyi yerleştirmeye yönelik başlı başına birer kültür devrimidir. 

      Bilimi ile aklı temel alan Cumhuriyet devrimleri, hem düşünce, hem de uygulamada köklü değişimleri içeren bir çağdaşlaşmadır. Ne yazık ki, yarım kalır.

     İkincisi, 10 Nisan 1919’da İstanbul Beyazıt Meydan’ında asılan Yozgat Mutasarrıfı ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Beyi çağrıştırır. 

      Kemal Bey, düzmece bir mahkemenin usulsüz kararıyla neden idam edildi?

     Ermeni yurttaşların tehciri sırasında can ve mal güvenliği için gerekli önlemleri almamış olması gibi uydurma iddiası. Perde arkasındaysa, işgalci İngilizlere yaranmak isteyen Saray ile Şeyhülislam’ın bulunduğu tarihsel belgelerde belirtilir. 

      Bu orantısız cezalandırmaya karşı savunmasında Kemal Bey, kimsenin ölümü için emir vermedim diyerek tüm iddiaları ret eder.

      14 Ekim 1922’de Birinci Büyük Millet Meclisi tarafından “Ulusal Şehit” ilan edilir, ailesinden özür dilenir.

      Geçtiğimiz Ocak ayında eşim, emekli öğretmen arkadaşlarımla Boğazlıyan İlçesi’ni ziyaret ettik. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in yontusunun Kaymakamlık binasının önündeki dar bir alana neden sıkıştırıldığını anlayamadık. Ne Kaymakamlıktan, ne karşısındaki kütüphaneden Kemal Bey hakkında bir bilgi alabildik, ne de yontusunun ilçedeki o boş meydanlardan birine neden dikilmediğini de öğrenemedik. 

      Sağlıcakla, sevgiyle Atatürk ile kalınız!

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05