SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


YENİ ŞİİRİ ANLAYABİLMEK İÇİN ESKİ ŞİİRİ AZ DA OLSA BİLMEK GEREKİR


sâdâbâd'a kaside
hazır bulunanların hepsi bahar mevsimini tanıdı
lâle uzun boylu nazdan, gül kendi ismini tanıdı

su güneye yöneldi hazdan, çiçekle birlik aktılar
hazır bulunanlar pişmanlıkla kalubelâsını tanıdı

bahar bir nisan olarak geldi, gönderi renk renk dolu
umut öylece umutsuzluk biçimindeki  hasmını tanıdı

yakınmalar bitti, el pençe divan durdular gelişen şeye
aşklar aşkları, otlar otları yani ki herkes hımsını tanıdı

kimin aklı bir bahardan daha çok olabilir sorarım
o yeşili ve pembeyi birlikte görünce resmini tanıdı

İstanbul'un öyledir baharı, çaresiz alkış tuttular
ten uyandı, herkes kendi olan cismini tanıdı
............
 bahar hep bir anı sanılır nerde olsa gerçektir aslında 
İstanbul mesirelerinde ve Muş’ta aynıdır tadı"   -TURGUT UYAR
Turgut Uyar, DİVAN  adlı yapıtıyla tekrar geleneğe dönmek niyetinde olmadığını, söyleyeceklerini  başka bir biçimde söyleme fırsatını Divan şiirinde bulduğu için bu yolu seçtiğini belirtmiştir.
Bu şiirinde Turgut Uyar, baharla İstanbul'u bütünleştirir; Yahya  Kemal'in Erenköyü'nde Bahar adlı ünlü şiirinden bir dizeyi de şiirine alarak... Bu şiir en güzel bahar şiirlerinden biridir bence...
İstanbul’un öyledir bahârı;
Bir aşk oluverdi âşinâlık...
Aylarca hayâl içinde kaldık;
Zannımca Erenköyü’nde artık
Görmez felek öyle bir bahârı. -YAHYA KEMAL
Divan ve halk şiirini bilmek gerekir; bugünün şiirini anlamak için... İddialı bir yargı gibi görünüyor olabilir ama, değil!..
Divan şiirini bilmeden, Behçet Necatigil'i, onun Divançe'sini ancak yüzeysel olarak anlayabiliriz diyorum; Turgut Uyar'ın  Divan'ını da...
Türk şiirini öğrenebilmek için antoloji bilgi düzeyinde dahi olsa, Divan ve halk şiirini bilmek gerekir. Bilmezsek, örneğin, Turgut Uyar'ın Divan'ını "şiirsel katmanlarda algılamak" güç olur.
Antolojiler, genel çizgileriyle de olsa Türk şiiri geleneğini tanımamıza yardım edecektir.

KASİDE
"Esti nesîm-i nev-bahâr, açıldı güller subh-dem
Açsın bizim de gönlümüz sâkî medet sun câm-ı Cem

Erdi yine ürdibehişt oldu havâ anber-sirişt
Âlem behişt-ender-behişt her gûşe bir bağ-ı irem

Gül devri ayş eyyâmıdır zevk u safâ hengâmıdır
Âşıkların bayramıdır  bu mevsim-i ferhunde-dem"   -NEF'î
Bugünkü Türkçeyle: Esti ilkbahar rüzgârı sabahleyin açıldı güller/ Açsın bizim de gönlümüz saki aman Cem kadehi ver/ Erdi yine Nisan ayı amber doldurdu havayı/ Âlem cennet içre cennet İrem bahçesi tüm köşeler/ Gül çağı yaşama günleridir zevk ve eğlence vaktidir/ Bu çağın kutlu mevsimidir âşıklar bayram eder.
ŞARKI
"Bir safâ bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a
İşte üç çifte kayık iskelede âmâde
Gidelim serv-i revânım yürü Sa’dâbâd’a

Geh varıp havz kenârına hırâmân olalım
Geh gelip Kasr-ı Cinan seyrine hayrân olalım
Gâh şarkı okuyup gâh gazel-hân olalım
Gidelim serv-i revanim yürü Sa’d-âbâd’a"   -NEDİM
Bugünkü Türkçeyle: Bir neşe verelim gel şu dertli gönüle/ Gidelim salınan servim yürü Sa'dâbâd'a/ İşte üç çifte kayık hazır iskelede/ Gidelim salınan servim yürü Sa'dâbâd'a/ Kâh varıp havuz kenarında salınan olalım/ Kâh gelip Cennet Köşkü'nü seyredip hayran olalım/ Kâh şarkı okuyalım kâh gazelhan olalım/ Gidelim salınan servim yürü Sa'dâbâd'a"
Nedim'in şiirlerinde, İstanbul’un gezinti ve eğlence yerleri olan Kağıthane, Hisar, Göksu, Haliç, Çubuklu ve buralarda yapılan Sa’dabad , Hurrem-abad, Husrevabad, Şerefabad , Feyzabad , Asafabad , Kasr-ı Cinan, Kasr-ı Necat gibi kasrlar yerlerini almışlardır bütün güzellikleriyle...
Sa’dabad köşk ve bahçeleriyle, mimarî yapıtlarıyla, çifte kayıklarıyla,  17-18. yüzyılda İstanbul’un en güzel yerlerindendir.
MAHURDAN GAZEL
Gördüm ol meh dûşuna bir şal atup lâhurdan
Gül yanaklar üstüne yaşmak tutunmuş nurdan
Nerdübanlar busiş-i nermin-i dâmânıyle mest
İndi bin işveyle bir kâşâne-i fağfûrdan
Atladı dâmen tutup üç çifte bir zevrakçeye
Geçti sandım mâh-ı nev âyîne- i billûrdan
Halk-ı Sa’dâbâd iki sâhil boyunca fevc fevc
Va’de-i teşrîfine alkış tutarken dûrdan
Cedvel-i Sîm’in kenarından  bu âvâzın Kemâl
Koptu bir fevvâre-i zerrin gibi mahûrdan.   -YAHYA KEMAL
Kısaca açıklaması:
O ay yüzlü güzeli gördüm: Omuzuna lahurdan bir şal atıp gül yanaklar üstüne nurdan bir yaşmak tutunmuştu./ Merdivenler, eteklerinin yumuşak öpüşleriyle kendinden geçerken/ bin işveyle, fağfur bir kâşâneden indi./ Eteğini tutup üç çifte bir kayığa atladı/Ben billur bir aynadan yeni doğmuş bir ay geçti sandım./ Sâdâbâd halkı, iki sâhil boyunca, yığın yığın,/ onun gelişi müjdesine uzaktan alkış tutarken/ Ey Kemal! Senin bu şiirinin sadâsı, Cedvel-i Sim’in  kenarından,/ altından bir fıskiye ve mahurdan bir beste gibi yükseldi.
Yahya Kemal ve Nedim’in ortak yönlerinden biri  ikisinin de İstanbul şairi olmalarıdır. Şiirlerinde İstanbul'u bu denli canlı ve anlamlı ifade eden şair azdır. "Bu bakımdan her iki şair de, şair-mekân-insan arasında güçlü bir bağ kurmuştur." der Mustafa Karabulut 2009 yılında yazdığı "Nedim ve Yahya Kemal" adlı yazısında...
Veysel Şahin de "Turgut Uyar'ın Şiirlerinde 'Ben ve Öteki'nin Görüntü Düzeyleri" adlı kitabında şunları yazar Sâdâbâd'a Kaside şiiri için: "Mekânsal düzlemde İstanbul, şaire insanın kendi benlik alanlarını tanıdığı mekânsal bir bellektir. Zira bu belleksel mekânda bütün varlık ve nesneler, kendi olma sürecini tarihsel bir görevle yerine getirir. Ten uyanması ve herkesin kendi cismini tanıması, mekân-insan diyalektiği açısından yapıcı bir durumdur. Zira algısal anlamda mekânın 'ben'in uyanışını sağlaması, Uyar'ın kendi cismanî duyu ve hazlarını tanıması, kendi benlik alanlarını bu mekânda keşfetmesi anlamına gelir. Keşfedilen benlik, içinde bulunduğu mekânı sevgi ve özlemin mekânı hâline getirerek İstanbul'u ulaşılması gereken bir ela gözlü sevgiliye dönüştürür."
NEDİM'E DAİR

Mevsimin tam lale zamanı 
Geçtim bir sabah Sadabat'tan
Koltuğumda Nedim divanı.
Sorma ne kalmış o hayattan?
Ne def-i gam eyleyen şarap
Ne mest-i naz...Sadabat harap.
Sadabat değil Kâğıthane;
Çingenenin fal baktığı yer;
Lale devri ancak efsane.
Koca Nedim! N'oldu o günler?
Dilde lezzet bunca mısraın 
Söylemiyor nerde mezarın?   -CAHİT SITKI TARANCI
Cahit Sıtkı Tarancı, şiirinde Sa’dâbâd’ın görkemli  günlerinin geride kaldığını üzüntüyle dile getirir. 

RİNDLERİN AKŞAMI
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihâna bir daha gelmek hayâl edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyâh açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Gurûba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harâb ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.   -YAHYA KEMAL
        HOŞÇA KALIN.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00