SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


-İSTANBUL DEYİNCE AKLIMA-

İSTANBUL DESTANI


İSTANBUL DESTANI

"İstanbul deyince aklıma martı gelir

Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş."

"İstanbul deyince aklıma

Bir sepet kınalı yapıncak gelir
Şehzadebaşı´nda akşam üstü
Sepetin üstünde üç tane mum
Bir kız yanaşır insafsızca dişi
Boyuna bosuna kurban olduğum
Kalın dudaklarında yapıncağın balı
Tepeden tırnağa arzu dolu
Sam yeli, söğüt dalı, harmandalı
Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı
Şehzadebaşı´nda akşam üstü
Yine zevrak-ı derunum
Kırılıp kenara düştü"

Son iki dizeyi okuyunca aklıma Şeyh Galip gelir, Hüsn ü Aşk gelir; Hüsn ü Aşk deyince aklıma Hilmi Yavuz gelir: 

"Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü

Dayanır mı şîşedir bu reh-i sengsâre düştü."  -ŞEYH GALİP

KALP KALESİ

kalp kalesi! ben sana
sürgün, sen bana hüzün
dayanır mı hüsn ü aşk bu
kırgındır yollar döndükçe
burçları bengisuyunda Aşk'ın
ve kimbilir hangi soyunda güzün

kalp kalesi! sen yaşlı Söz'ün
kopar zincirlerini
hem oğlun hem mahpusun
olan Söz bu! hem gece
hem gündüzün kanadını aç
atım, geç ateşi ve... Hüsün


kalp kalesi! her dize
bir gizli bahçedir
sevda senin hisarın
ah çeken kılıcın
bir düğüm olan adın
sonunun başındadır yaz
ve güller çözülsün   -HİLMİ YAVUZ

Mesnevî türünde bir yapıt olan Hüsn ü Aşk’ın konusu:

Beni Muhabbet (Sevgi oğulları) denen bir Arap kabilesindeki Aşk adlı delikanlı ile Hüsn adlı kız birbirlerini severler; aynı gün doğmuşlardır.

Aşk, kabilesinden Hüsn’ü isteyince ona Kalb kalesine gidip oradaki Kimya’yı getirmedikçe bu dileğine kavuşamayacağını söylerler. Yola çıkan Aşk pek çok sıkıntıya katlandıktan sonra dileğine kavuşur. Mesnevinin sonlarında Suhan (söz) adlı biri Aşk’a yardım eder. Aşk' ın Hüsn ve Hüsn’ün de aşk olduğunu anlatır. 

İlk bakışta gerçek bir aşkın öyküsü olarak görülen Hüsn ü Aşk mesnevisi, aslında çeşitli simgelerle tasavvuf düşüncesini işleyen bir mesnevidir. Mesnevide geçen Hüsn, Aşk, İsmet, Mânâ, Suhan, Gayret, Kalb, Hoşrubâ gibi adlar birer mecazdır, tasavvufî anlamları vardır.

Hilmi Yavuz'un şiirinde göndermelerde bulunduğu bir kaynaktır Hüsn ü Aşk... Kalp kalesi, söz, hüsn, âh çeken kılıç gibi ögeler doğrudan doğruya bu öyküyle bağlantılıdır.

Hilmi Yavuz Divan şiirini göz ardı etmeden aşk acılarını dile getirmiştir diyebiliriz.

"İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir

Dokuzuncu senfoniyle kolkola

Cezayir marşı gelir
Dört başı mamur bir gelin odası
Haraç mezat satılmakta
Bir gelinle güvey eksik yatakta
Köşede sedef kakmalı tombul bir ud 
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta"

"İstanbul deyince aklıma

Yahya Kemal gelirdi bir eyyam
Şimdi Orhan Veli gelir
Demindenberi dilimin ucundasın Orhan Veli
Demindenberi senin tadın senin tuzun
Senin şiirin senin yüzün
Yaralı bir güvercin misali
Başımın üstünde dolanır durur
Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
Neresine mi arayan bulur
Erbabı bilir
Deli eder insanı bu şehir deli
Kadehlerin çınlasın Orhan Veli"

Sevgili Bedri Rahmi, "Yahya Kemal gelirdi bir eyyam" diyorsun ya sen; "Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta" diyorsun ya şiirinde, demek ki bir eyyam değil, her an geliyormuş aklına benim gibi...

KAR MUSİKİLERİ

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.

Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı,

Yüzlerce ağızdan koro halinde devamlı,

Bir erganun ahengi yayılmakta derinden…

Duysam da zevk almadım İslav kederinden.

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,

Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.

Birdenbire mesudum işitmek hevesiyle

Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.

Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,

Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık!   -YAHYA KEMAL BEYATLI 

"Deli eder insanı bu şehir deli" deyince aklıma Orhan Veli gelir tüm neşesiyle yaşama sevinciyle...

Deli eder insanı bu dünya;
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.    - ORHAN VELİ

Orhan Veli'nin kadehleri keşke o denli çok çınlamasaydı demeden de duramıyorum. Bir bakıma o denli erken gidişinin de sebebi oldu o çok çınlayan kadehler... Ölümünden sonra yapılan otopsi raporunda fazla alkol nedeniyle oluşan beyin kanaması yazılıdır. Gerçi Ankara'da belediyenin açtığı bir çukura düşmüştür günler önce ama, son karar budur.

Haluk Oral, ‘Bir Roman Kahramanı Orhan Veli’ kitabı ile ilgili bir görüşmesinde bu konuda, "Bunun için otopsi yapılıyor. Bu raporu yıllardır arıyorum ama bulamadım. Sabahattin Eyüboğlu’nun Mahmut Dikerdem’e yazdığı bir mektup var. Orada anlatıyor otopsinin sonucunu. Fazla alkolden mütevellit beyin kanaması çıktı diye yazıyor otopsi sonucunu..." demiştir.

AH! NEYDİ BENİM GENÇLİĞİM 

Nerde böyle hüzünlenmek o zaman;
İçip içip ağlamak,
Uzaklara dalıp şarkı söylemek;
Hafta sekiz ben eğlentide;
Bugün saz, yarın sinema,
Beğenmedin Aile Bahçesi;
Onu da beğenmedin, parka;
Sevdiğim dillere destan;
Sevdiğim,
Meyil verdiğin;
Ben dizinin dibinde elpençe divan,
Samanlık seyran.
Nerde,
Nerde,
Nerde böyle hüzünlenmek o zaman.  - ORHAN VELİ 

 

"İstanbul deyince aklıma
Sait Faik gelir
Taşında toprağında suyunda
Fakirin fukaranın yanıbaşında
Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir
Kıldan ince kılıçtan keskin
Hep iyiden güzelden yana
Hep kimsesizlerin

İstanbul deyince aklıma
Said´in son yılları gelir
Hey Allah’ım en güzel çağında Said´e
Dört beş yıl ömrün kaldı denir
Sait Sait olur da nasıl dayanır
Mavi gözlü çocuk boş verir ölüm haberine
İhtiyar balıkçı pis pis düşünür
Bir zehir yeşilidir açılır
Bir yeşil ki ciğerine işler adamın
Bir yeşil ki kasıp kavurur
Küçük mavi çocuk
İhtiyar balıkçı
Ve dilimize bulaşan zehir yeşili
İstanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiri
Dilimiz yaşadıkça yaşasın Said´in şiiri" – BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

İstanbul deyince aklıma benim de Sait Faik gelir. "Bir zehir yeşilidir açılır mı" dedin sevgili Bedri Rahmi, aklıma içinde zehir geçen hem de "zehir yeşili" geçen şiir ve öyküler gelir...

KIRMIZI YEŞİL

Kıyısına tuz ileten rüzgârı

balıkların yüzdüğünü duyarım.

Dinlerim yosunların konuştuğunu

midyelerin ağladığını.

Aşkın bir kanadı vardır kırmızıdır

delinir

kan akar.

Bir kanadı var

zehir yeşili... -SAİT FAİK

"ZEHİR YEŞİLİ" ÖYKÜSÜ

"Şöyle bakıyorum şehre de yeşil yeşil bir şey geçiyor içimden. Su mu, çayırlık mı, orman mı? Değil. Yeşil bir şey, zehir yeşili bir şey..."

Şehir İstanbul şehri, bakan Sait Faik, zehir yeşiline gelince, acılık... İç zehiri, öfkeden doğan zehir yeşili.. SAİT Faik öfkelidir; yaşam güzel olabilirdi; eğer insanlar mümkün olanı imkansız kılmasa, çirkinleştirmese...

"Bu şehir laubaliliğin, kötülüğün, ikiyüzlülüğün kaynaştığı bir şehir. İyi insanları yok mu? Dolu. Ama nasıl çekilmişler, nasıl ürkmüşler, nasıl kapanmışlar bir yere? Neredeler?" diye köpürüyor öfkeden yazar.

"Ama bu şehir artık şehre benzemeli, ama nasıl? Nasıl mı? Sen mi çare düşüneceksin? Gülerim. Ama evvela sen! Sen yazıcı! Bırak eşekliği artık! Olmazsa yazma...." diyor. Şehrin kaderini değiştirebilecek bir kaygı var içinde...

Acı olmasına acı sözler bunlar; ama, içten içe bir istek, bir umut da seziliyor. Yani insanı dünyaya pek de küstürmüyor. Dert belli, biz hâlâ devasını bulamasak bile günün birinde belki...

Sen bana boş ver, erik ağacı

Çiçeğini açmaya bak.   - BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU 

     HOŞÇA KALIN.

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9698,89%0,56
  • DOLAR

    32,55% 0,03
  • EURO

    34,84% -0,06
  • GRAM ALTIN

    2431,37% 0,07
  • Ç. ALTIN

    4017,93% 0,00