Koca Yunus'un dediği gibi:
"Dünyaya gelen geçer, bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer, cahiller onu bilmez.
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz." - YUNUS EMRE
Dünya kimseye kalmaz; ölümün eli herkese erişecek ve tüm insanları eşit kılacaktır biliyoruz da, olmaz ki, aynı ayda dokunmayacaktı onlara. Onca usta şair ve yazarı götürmeyecekti Haziran...
Avuntumuz şu ki, Haziran hep götürmedi; bizi biraz da mutlu kılmak istedi. 15 Haziran bizi sevindirdi, ATTİLÂ İLHAN'ı getirerek...
15 Haziran 1925'te İzmir-Menemen'de doğdu, 11 Ekim 2005'te sonsuzluğa uğurladık onu. Sen bir şiirinde "şimdi sen olsan" dediğin için ŞİMDİ SEN OLSAN diyorum.
"yağmurun altında insanlar biçimsizdiler
şimdi sen olsan ortalık şenlenecekti" diyorum; ama, sen bizimle berabersin hep... Şiir, roman, denemelerini okudukça yanımızdasın; kitaplarda yaşıyorsun.
Goethe, “Genç Werther’in Acıları” romanında yaprakların dökülmesinden etkilenmiştir: “Doğa nasıl sonbahara dönüyorsa, kendi içimde ve kendi çevremde de sonbahar şimdi. Yapraklarım sararıyor…” der. Doğanın yaprak dökmesi bir sonraki baharda yenilenmek içindir oysa…
Attilâ İlhan nasıl söylemiştir; ilkbahardaki yenilenmeyi:
“işte evvel-baharın üç ayları yetişti
şimdi göçmen kuşların tebdil-mekân çağıdır
bir yol sökün eyledi mi dizi dizi turnalar
hasanbeyli yaylaları can bulup yeşerdi mi
kınalanır elvan elvan yeryüzü
örencik’in yamacında meclis kurulur
sıra sıra cezveler köze sürülür
talim eder “geldi m’ola” türküsünü sarı ökkeş”
(cebbar oğlu mehemmed)
jack London “Martin Eden” romanında “Artık hüznün, ızdırabın, kederin mevsimi gelmişti. Ruhun yaprak parçalarında tıkanıp kaldığı, gözlerin ruhun biriktirdiklerini akıttığı ayrılık mevsimi sonbahar bütün varlığıyla gelmişti” derken sonbaharı kederle, hüzünle, ayrılıkla özdeşleştirir.
Ya Attilâ İlhan:
“yağmurdan kaçıp geleceksin hannelise
yağmur gözlerinden çıkıp gelecek
bir öğle sonu paris’te hannelise
bir kahvede grands boulevards türküsünü çalacaklar”
(hannelise)
derken Hannelise’i nasıl da özlemle beklemektedir. Yağmurdan gelecek olan sevgili Hannelise'dir.
“Attilâ İlhan’ın şiirinde sonbahar ve yağmur varsa, orada aşk da vardır; bu aşk kesinlikle imkânsızdır.”
Hasan Hüseyin sevdiğine seslenir:
“Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
Ağaçlar bükmesin n’olursun boyunlarını
Neden akşam oluyorum tren kalkınca
Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
Az önceki çiçekler nasıl da diken diken
Gitme, sonbahar"
Attilâ İlhan da seslenir sevdiğine:
“sökülüp
salkım salkım leylekler gelirse
lkbahar olur
kül mavinin yanına kirli sarı gelirse
sonbahar
sen benim yanıma gelirsen
kıyamet olur”
O da sevgili ile kavuşmanın imkânsızlığını dile getirir.
Doğan Hızlan, "Attilâ İlhan'ın aşk şiirlerinin çok okunması, nesnel karşılık kuramını ispatlamasından kaynaklanıyor. Gerçekten de herkes onun aşk şiiri skalasında kendini etkileyen, aşkıyla özdeşlesen bir özellik bulur." diyor.
-Attilâ İlhan’ın Şirlerinde Kadın-
Attilâ İlhan’ın şiirlerindeki kadınların bir kısmı şairin özel yaşamındaki kadınlardır, şiirlerde geçen kadınların adları bellidir, onlar şairi duygu ve düşünce yönünden etkilemişlerdir. Attilâ İlhan özel yaşamında çok hareketlidir ve karşı cinse kendini iyi ifade eder.
Hülya Ecevit’in tezinden öğrendiğimize göre, ilk aşklarını uzaktan uzağa mektuplaşma yoluyla yaşamıştır. “Uzaktan sevdiği kızların ilki, tutuklanmasına neden olan mektupları yazdığı komşu kızıdır ve onu şöyle hatırlar: (…) ‘Beyaz, hayal gibi bir kızdı, minicik burnu kalkık, adı Vacide.’ Bir diğeri ‘liseli aşkı’ Karşıyaka’da bir yalıda oturan, buğday sarışını, kara kirpikleri yaldızlı, gözleri duman mavisi bir kızdır. (…) ‘El ve ayak bilekleri gerçekten o kadar ince miydi, yoksa ben mi öyle hatırlıyorum’ dediği kız, şairin ona yazdığı hiçbir mektuba cevap vermemiştir. Son olarak Bahçe’de (Adana) görüp etkilendiği kızla (Neriman) mektuplaşan ve onunla da ciddi bir duygusal yakınlık kuran şair onları saygıyla, sevgiyle anar.”
-Attilâ İlhan’ı Duygu ve Düşünce Yönünden Etkileyen Kadınlar-
SUNA SU “Sen olmadığın vakit ben de olmuyorum”
Suna Su kimdir? Şairimiz tanıtır: “suna için yazdığım şiirlerden biri ilk defa vatan gazetesinin yaprağında çıktı. Suna’yla ‘imkânsız’ bir aşk yaşamıştık. O çok gençti, bense âvâre ve parasız. kim bilir kaç şiir kaç mektup yazdım. bu şiirlerin okuru ne dereceye kadar etkilediğini, yıllar sonra yaşadığım bir olay gösterdi. ankara’dayım, sanatseverler derneği’nde bir söyleşi yapıyorum, bitirince dinleyiciler arasından sıyrılan bir hanım yanıma yaklaşıyor, diyor ki:- şiirinizi yıllar önce tanımış, sevmiştim. şimdi bir kızım var, adı suna su.”
Suna Akal (Suna Su), şairin kız kardeşi Çolpan İlhan’ın ortaokul ve lisedeki sıra arkadaşıdır. O sırada şair, yurt dışında yaşamaktadır ve şairliğinin en popüler zamanlarıdır. Çolpan İlhan’la konuşur Suna ve konu sürekli Attilâ İlhan’a gelir. Suna Su kafasında bir Attilâ İlhan yaratır kitapları okuyarak ve Çolpan’ı dinleyerek…
Şairle Suna Su tanıştıktan sonra, aralarında bir ilişki başlar. Suna koyu ve derin duygular içindeyken, Attilâ İlhan evliliğe hazır değildir.
Şair Suna Akal için yazdığı şiirlerde ona Suna Su diye seslenir.
Şairin Suna Su için yazdığı Büyük İstifham Üzerinde adlı beş şiirden oluşan bir bölüm vardır. Şiirlerde Suna’nın adı geçmez ama bu şiirleri onun için yazdığını söylemiştir şair. Şiirlerin ilki-şimdi sen olsan…
şimdi sen olsan
ilk sonbahar yağmuruyla oturduk hayli derleştik
ben camın önündeydim o arkasındaydı
sen izmir taraflarında uzakça bir yerdeydin
dünden bugüne çektiklerim eksilmedi dedi yağmur bana
eksilmeyecek dedi bugünden yarına
bir hiçliğin koynunda istifham gibi büyüyeceksin
sual sorduğun her şey senden sual soracak
bitirdim sandığın vakit başladığını göreceksin
yağmurun altında insanlar biçimsizdiler
şimdi sen olsan ortalık şenlenecekti
sanki birdenbire ışıklar yanacaktı
oysa ben içimdeki kandili söndürecektim
" MARİA MİSSAKİAN adında biri/gelse göğsüne kapansam”
Üniversite yıllarında Nazım’ı Kurtarma Hareketi’ne katılmak üzere Paris’e giden İlhan, orada tanır Maria Missakian’ı. Onunla evlenmeyi bile düşünür; ama olmaz. Türkiye’ye dönüşünde bir dönem mektuplaşırlar, sonra bağlantı kopar.
İlhan, en imkânsız aşkını Maria Missakian’la yaşadığını söyler. Şairin, sevgilisiyle ilgili olan son anısı şudur: “yağmur kaçağı’nda ‘maria missakian’ şiiri vardı. izmir’deydim, ailemin yanında; oradan şiirin olduğu sayfayı imzalayıp maria’ya gönderdim, son irtibat bu oldu. en son irtibat bu.”
maria missakian
“gece gölgesine sokulsam
gökyüzünde bulutlar büyüseler
yağmuru dinlesem anlatsam
şimşekler kırılıp dökülseler
bizi sokaklarda bıraksalar
leylekler üşüyüp gitseler
dönüp arkalarına bakmadan”
Bu şiir “yüksekkaldırım’da bir akşam/maria missakian’ı düşündüm” dizeleriyle başlar. “eğer kendimi bıraksam/yağmur olabilir yağardım/kasım’da bir çınar olurdum/yaprak yaprak dökülürdüm/kalbimi sıkı tutmasam” diyerek M. Missakian’ı düşünürken acı çektiğini, direnç göstererek aşk acısını yenmeye çalıştığını belirtir. Yukarıdaki dizelerdeyse sevgiliye ulaşılmaz bir yerde kavuşma isteğini dile getirir.
Attilâ İlhan, Meraklısı İçin Notlar’da Maria Missakian’ı tanıtır bize: “bu da imkânsız bir aşk. paris çevresine yerleşmiş bir ermeni ailesinin, orada doğmuş kızı. kökenleri türkiye’li. bir zamanların güzel yıldızı maria montez’e benzerdi. rex sinemasında maria montez’in bir filmine götürmüştüm, civar koltuklardaki seyircilerin şaşkınlığı hiç gözlerimin önünden gitmez. yoksuldu. quartier latin’de bir mağazada tezgahtarlık yapıyordu. istanbul’a dönünce onu getirmek istedim, o da çok istiyordu bunu, ne var ki şimdi ayrıntısını unuttuğum bazı bürokratik engellerden türkiye’ye giremiyor.”
Attilâ İlhan, Maria Missakian’la olan ilişkisini ve onu Türkiye’ye getirme gayretlerini Varlık’ta kaleme aldığı Aşk Derdiyle Hoşem yazısında geniş ölçüde ele almaktadır.
"Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabip
Kılma derman kim helâkim derdi dermânındadır.” Fuzûlî
DEVAM EDECEK. HOŞÇA KALIN.