Tarih: 01.03.2010 13:43

SU YOLUNDA AKIP GİDERKEN ÜLKEMİZ NEREYE SÜRÜKLENİYOR?

Facebook Twitter Linked-in

?Zirve? adı takılan üçlü görüşmeye neden olan, ?Balyoz Soruşturması?nın  vardığı boyutlar ve buna asker kanadının gösterdiği tepki idi. Darbe iddialarının, yedi yıl öncesine dayandırılarak o zaman görevli komutanları kapsar ve ?muvazzaf? üst subayları da içine alır biçimde tırmandırılması üzerine TSK´nin orgeneral ve oramiral rütbesindeki subayları bir araya geldiler bir gece vakti ve ?oluşan ciddi durumu? görüştüler. Topluca istifalarının söz konusu edildiği, Cemil Çiçek´in Karargaha kadar giderek ?arabulma? çabalarına giriştiği yansıdı medyaya. Ertesi gün de Çankaya toplantısı yapıldı ve şu bildiri ile yetinildi:

"Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakan ve Sayın Genelkurmay Başkanı ile bu haftaki olağan görüşmelerini birlikte yapmayı uygun bulmuşlardır. Görüşmede son günlerde kamuoyunda tartışılan konular ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. Bu bağlamda gündemdeki meselelerin Anayasal düzen ve kanunlarımız çerçevesinde çözüme kavuşturulacağından vatandaşlarımızın emin olmaları ve bu süreçte kurumlarımızın yıpranmaması için herkesin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiği hususları vurgulanmıştır."

Soruşturmanın ?yürütme organları? eliyle başlatılış ve uygulanış yöntemi bir yandan, iddia makamının elinde olduğu ileri sürülen bilgi, belge ve hatta ses kayıtlarının medyaya servis edilmesi ile sürdürülerek Türk Silahlı Kuvvetleri´nin toptan ?suçlu? gösterilmesi gibi gerçekten ?ciddi? sayılabilecek  bir duruma sokulması,  bu kadar ketum bir uslupla geçiştirilebilir mi? ?Gündemdeki meseleler? ya da ?kamuoyunda tartışılan konular? nedir? ?Kurumların yıpranmaması? adına kimler sorumluluk bilinci içinde hareket etmelidir? Madem ki böylesine olağandışı sayılabilecek bir buluşma gerçekleşmiştir, bunun net içeriği hakkında halkımızın bilgilendirilmesi gerekli görülmeli idi.

Abdullah Gül´ün birincil görevleri arasında tüm kurumların uyum içerisinde çalışmalarını güvence altına almak vardır. Bu ise ?arabulucuk? duruşu ile başarılacak bir konu değildir. ?Arabuluculuk? kimi ayrıntılar arasındaki pürüzlü olanlarını ayıklamak, bu konuda uzlaşı sağlamak anlamını taşır. Ama kamuoyuna yansıyan yönü ile toplantıda bu görevin  başarılabildiğini söylemek güçtür. Satırlar arasında sanki ortaya çıkan ?ciddi durum?da herkes haklıdır da, ortada yanlış anlamalar giderilmiştir, gibisine bir kanı beslenmektedir.

Büyük yanlış şuradadır: Son zamanlarda, vehim mi gerçek mi bilinmeyen gerekçelerle, Türk Silahlı Kuvvetleri toptan ve kurumsal yapısı ile ülkenin parlamenter demokrasi sistemine müdahale edip, ?hükümeti iskata? kadar varacak niyetler taşıdığı töhmetinin altına sokulmak istenmektedir. Gerçi dalga dalga gelen soruşturmalar sırasında kimi emekli, son zamanlarda muvazzaf subayların ve bunlarla birlikte hareket eden yazar, bilim adamı vb gibi sivillerin ?bireysel çeteler? halinde hareket ettikleri dış görünümü altında suçlamalar yapılıyorsa da, başta AKP´nin sözcüleri olmak üzere yanaşık düzen medya ve ?aydınlar? yazılan asıl senaryoyu kamuoyuna dayatmaktadırlar. Dış basın da bu koroda yerini almakta, sözbirliği edilmişçesine Türk Silahlı Kuvvetleri ?demokrasi düşmanı? ve ?darbeci? ilan edilmektedir. ?Kozmik Oda? aramaları gibi hudutları zorlayan girişimler hep bu ?kanıyı? yerleştirmek için atılan adımlar olmuştur.

Bu durum dikkate alındığında, son ?ciddi durum? çerçevesinde ?yıpratılmakta olan kurum? doğrudan TSK´dır. Eğer Erdoğan´ın bir açıklamasında ileri sürüldüğü gibi, gerçekten Yargı´nın durumdan görev çıkararak ve belki de gereğini yerine getirerek talepte bulunması üzerine, yürütme sadece görevini yapıyor ve kendilerinin hiçbir dahli yok ise, neden sürekli olarak bu soruşturmaların ?demokrasinin önünü açtığı? teması öne çıkarılmaktadır. Eğer gerçekten TSK mensupları bireysel suçlar işliyorlar ise bunun yaptırımları hukuk sistemimizde yer almaktadır. ?Gizlilik içerisinde başlatılacak soruşturma ve kovuşturma?  sonucu, suçlular cezalandırılacaklardır. Böyle bir olayı ?ölüm kalım? sorunu haline getırmenin hiç de gereği yoktur.  Ama açıktır ki yürütme bu gelişmelerde hem savcı, hem de yargıç görevini üstlenmiş gibidir. Bugün olanlarla yetinmemekte, geçmişe dönük hesaplaşmalarla uğraşmaktadır.  Kurum olarak TSK´nin hesaba çekilmesi için elinden geleni ardına koymamaktadır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir ?kurum? olarak yıpratılmaması gerektiği çok açık olarak gözlenen bu tabloda, ?üçlü buluşmanın? sonuç bildirisi kimden yana olmuştur? Açıkça bir sorumlu taraf gösteremediğine göre, sanki şimdiye kadar yapılanlara ?vize? verilmiştir. ?Hesaba çekilen? TSK´ne,  anlaşılan ?yeri? gösterilmiş, anayasal uygulamalar açısından ortaya çıkan dengesizlikler ? yürütme ve yargı arasındaki gerginlikler ve yargının bir bölümünün açıkça siyasallaştırılması konuları ? olduğu gibi kalmıştır. Hatta sanki asıl yıpratılan tarafın iktidar olduğu sanrısı yaratılmıştır.

Abdullah Gül bu denklem içerisinde nasıl bir konumda yer almıştır?  ?Buluşma? nın gerçekleştirildiği gün Ankaralı sanayicilere konuşan Gül, Türkiye´nin geleceğinin çok parlak olduğunu vurgulayarak, "Bugün yaşanan olaylar var. Anayasamız ortada kanunlar ortada. Bunların çerçevesinde her şey neticeye ulaşacak. Bu işlere takılmayan ve moralinizi bozmayın. Bunların hepsi geçecek. Bu tip şeyler birçok ülkede olmuş. Kanunlar, kurullar her şey çalışıyor. Meclisimiz çalışmakta. Siz işinize ve gücünüze bakın. Bunların sonunda su yolunu bulacaktır. Ama sakın ha moral bozup geriye düşmeyin." ifadesini kullanmıştır. Demek ki ortada ?ciddi hiçbir durum? yoktur çözülecek. Su yolunda akıp gitmektedir. Açıkçası ?üçlü buluşma? nın bile hiç gereği olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Ülkenin ve ulusun yaşanan bunalımlarla dolu şimdiki dönemden bir biçimde selamete çıkarılacağı, hatta bunun gerçekten istendiği konusundaki kuşkularımız daha da derinleşmektedir.






Orjinal Habere Git
— HABER SONU —