?RENAULT CLİO 4? DEYİP DE GEÇMEYELİM

?RENAULT CLİO 4? DEYİP DE GEÇMEYELİM

Bizim hayalperest ve de pek ?saf? neo-liberallerimiz, küreselleştirmecilerimiz ve AB muhipleri, Renault Clio-4 modelinin Türkiye´de üretimi konusunun neden olduğu tartışmaları kamuoyu ile birlikte herhalde izlemiş olmalıdırlar.

Ama biz yine de kısaca anımsatalım. 2013 yılında piyasaya çıkacak bu yeni model otomobilin Bursa fabrikasında üretilmesinin planlandığı bir süre önce açıklandı ya,  devletin şirketin yüzde 15´ine sahip olduğu Fransa´da bu karar tepki ile karşılandı.  Renault´nun planlarına karşı çıkan Fransız hükümeti, şirkete geçen yıl yapılan devlet yardımının koşullarından birinin istihdam kaybına yol açacak adımların atılmaması olduğunu ileri sürdü. Bu koşula uyulmaz ise Hükümet´in diğer alanlardaki devlet desteğinin kesileceği uyarısını yaptı. Buna hemen AB çevrelerinden ayrı bir tepki geldi.  Avrupa Komisyonu, Paris´ten sektöre sağlanan yardımın şirketlerin serbest hareket etmelerini engellemeyeceği konusunda güvence istedi.  Fransa ise, girişiminin mevzuata aykırı olmadığını vurgulayan açıklama yapmak zorunda kaldı. Sonunda iş o dereceye vardı ki  Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy, şirketin patronu Carlos Ghosn´la Cumartesi günü bir görüşme yaptı.  Fransa´da satılacak Renault araçlarının Fransa´da üretilmesi ve de bu ülkede tek bir kişinin bile işten çıkarılmayacağı gibi bir dizi güvenceler aldıktan sonra Fransa Cumhurbaşkanı şirketin Bursa´da yapacağı yatırımı ve üretimi onayladı.

Bakın bir de Renault Genel Müdürü Ghosn, Sarkozy ile yaptığı görüşmeden sonrasındaki açıklamasında neler dedi?

"Renault bir Fransız şirketidir, sosyal sorumluluk sahibi, topluma ve çevreye karşı saygılı, endüstriyel ve teknolojik birikimine bağlı bir şirkettir. 2012´den itibaren ticarileştirilecek olan ürün gamımızın en önemli elektrikli modellerinden Zoe´yi Flins fabrikasında üretmeyi kararlaştırmış olmamızın nedenlerinden biri budur. Fransa Cumhurbaşkanı´na, Clio 4 modelini Flins´de, Türkiye´deki Bursa fabrikası ile birlikte genel bir çift kaynaklı tedarik "double sourcing" politikası çerçevesinde üreteceğimizi teyit ettim. Flins fabrikası kalıcıdır ve bu fabrikada istihdam ileri vadede de korunacaktır!?

Yıllardır ?devlet müdahalesi kötüdür, piyasalara ve ekonomiye karışmamalıdır? propagandası ile köreltilen kamuoyunun da çıkaracağı bir takım sonuçlar olmalı bu olaydan. Hele AB ülkeleri gibi Türkiye´de özel ve yabancı yatırımları koşulsuz tek çözüm yolu gösteren, ülkemizin ekonomi politikalarını bu yönde baskı altına tutan bir bloktan böylesine ?çatlak ses? çıkması insanlarımızı derin düşüncelere yöneltmelidir. Özel ve güzel sektörümüzün ?ulusal kamu çıkarları? kavramlarını ürküntü ile karşılayan kaptanları bu olayla ?kralın, en azından Fransa kralının? çırılçıplak kaldığını kabul etmelidirler.

Fransa´daki ?kamusallık? ve aynı zamanda ?ulusalcılık? kaygılarını yansıtan bu olaydan anlaşılıyor ki Avrupa´da öyle ?vurdu-kırdılı? serbest piyasa ekonomisi, tüm kurum ve koşulları ile yerleşmemiştir. Kamu otoritesi halkın çıkarlarını - örneğin iş güvencesini ? dikkate almakta, bu arada sınırları çizilmiş ulus devletlerin ekonomik alanlarda da egemenlik haklarını korumakta titizlik göstermek zorundadır. Nitekim bir yabancı ülkeye yapılacak yatırımın denetim altında yürütülmesine dikkat edilmektedir.  Ülkenin devlet başkanı, bu alanda doğabilecek kaygıları gidermek amacı ile devreye girmektedir. Bizim saf hayranların pompalamaya çalıştığı üzere süper güçleri olduğu varsayılan AB Komisyonu bile, bir egemen ülkenin - bu kez Fransa´nın ? kendi çıkarlarını koruma çabasına engel olamamaktadır. Zaten geçmişte de Alman ya da Fransız hükümetlerinin kimi stratejik yatırımlar konusunda duyarlı davrandıkları ve sınır ötesi girişimlere müdahale ettikleri anımsanmalıdır.

Ya da yatırımları hükümet denetimine toslayan şirket Genel Müdürü´nün "Renault bir Fransız şirketidir, sosyal sorumluluk sahibi, topluma ve çevreye karşı saygılı, endüstriyel ve teknolojik birikimine bağlı bir şirkettir,? sözlerine ne demeli? Bunu son zamanlarda tüm varlığını, gelişmesini kamu desteklerine borçlu olan hangi ?Türk? Şirketinin yöneticisinden işittiniz? Ya da hangi kuruluşumuzun ulusal ve kamusal çıkarlar kaygısı ile hareket ettiğine tanık oldunuz? Hangi iktidar sorumlusunun, bir Sarkozy gibi hareket ederek, kamu ya da özel sektör yöneticilerinin,  ekonomi stratejilerini ?iş güvencesi ve ulusun yüksek çıkarları doğrultusunda? kurgulamasını istediğini işittiniz? Olası değil, çünkü ?küreselleşme ve yabancılaştırma? uygulamaları çerçevesinde tüm sözünü ettiğimiz şirketler ve kuruluşlar sadece belirli çıkar çevrelerinin kazanç hedeflerine endekslidir. Onlar için de siyasiler için de ?ulus?, ?kamu? ve de ?halkın çıkarları? hesapta yoktur.

Bir soru daha: Renault fabrikası Türkiye´dedir ve belirli önkoşullar doğrultusunda yatırım, üretim ve ticaret yapmaktadır. Kimi teşviklerden  yararlanmıştır bugüne kadar ve ?yabancı sermaye? ayrıcalıklarına da sahiptir. Fransa´da, Elysee Sarayında Sarkozy´nin şirkete yönelttiği  dayatmalar sürerken, bizimkiler yani ekonomi yönetimini işgal edenler, ?Neler oluyor, biz müstemleke miyiz?? diye ortaya atılmamışlar mıdır? Sonuçta pazarlık ülkemizde üretilecek otomobilin teknolojisi, istihdam koşulları, finansman ve yatırım ortamını ilgilendirmektedir. Fransız Şirketi´nin Türkiye´nin çıkarları doğrultusunda hareket edip etmediği sorgulanmamaktadır görüldüğü kadarı ile.  Bu kadar mı vazgeçilmiştir ülkemizden ve halkımızın çıkarlarına sahiplenmekten? Elbette bu sorumuzun yanıtını verecek kimse yoktur artık. Zira topyekün bir teslimiyet içine düşülmüştür.

Clio 4´ten alacağımız ders çok? Önce ezberimizde olup da unutturulanlardan başlayalım.  Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki kamu yönlendirmeli ulusal kalkınma planlarını, kamu yatırımlarını anımsayalım. Daha sonra 1961´de başlayan ?Planlı Ekonomi? günlerini ve toplum odaklı çabaları? En sonunda da ?babalar gibi satılan? ülke varlıklarının ulusal anlamda kontrolden çıkışının; nerede ise sıfırlanan kamu yatırımları nedeni ile kimi sektörlerin bizler için hiç var olmayışının yarattığı ortamı göz önüne getirelim. İşsizlik, yabancıya tutsaklık ve derin toplumsal kavgalar? Geldiğimiz nokta bu.  Bugün kendi ulusal çıkarlarını korumakta öne çıkan Fransa gibi Avrupa ülkelerinin bizi içinde görmek istediği tablo da bu. Neden anlamamakta direniyoruz, sorulması gereken en önemli şey de bu!