Öykü: Recep Nas  
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 19.05.2022 13:42:00 3873 0

Öykü: Recep Nas  

YARINSIZ

Babama...

Oradaki binaları görüyor musun, dedi. Sağ kolunu omzu hizasına güçlükle kaldırmış, dağların eteklerindeki bir noktayı gösteriyordu. Görüyorum, dedim. Ta buradan oralara kadar… Sözünün gerisini duymadım. Yine o eski hikâye, diye geçti aklımdan. Yaylı arabayla taş taşıdığı günler. Göğü delercesine uzanan kavaklara kedi gibi tırmanıverdiği. Kerim emmisi. Kızlı erkekli oturmuşlar badem ağaçlarının altına, bir yandan türkü çığırıp bir yandan mandolin çalıyorlar. Hiç olur mu? Kızlı erkekli. Ateşle barut. Siz, kızlı erkekli aynı sınıfta mı ders görüyorsunuz üniversitede? Yanıt vermedim. Cık cık… Sağa sola salladı kafasını. Çenesini bastonuna dayamış, öylece bakakaldı yüzüme kalın gözlük camları arkasından. Suskun. Kafasında, uğuldayan bir geçmişi döndürüp duruyor. Soru da o karanlık geçmişte. Eminim bundan. Oturduğu plastik sandalyede şöyle bir yekindi. Geri oturdu. Üniversiteye ilişkin sorusunu yeni bir soruyla bu kez ben geçmişin karanlığına gömdüm. Kalkacak mısın? Hıı! Hadi o zaman, tut elimden. Elimde büzüşmüş derisi altında damarlı, kemikli bir el. Bastonuna dayanıp elimden güç alarak kalktı. Titrek adımlarla, sorusunu da aldı gitti. Oracıkta öylece kaldım. Elim böğrümde…

Gitti. Evi orada bıraktı. Kapıları, pencereleri, halıları, kilimleri, kanepeleri, yastıkları, ranzayı… Her şeyi. Hep aynı ev, aynı halılar, ayakları dingildeyip duran aynı masa, aynı boy aynası. Yan yana duran iki oda kapısının arasındaki duvara asılı. Yaşananların tanığı. Yıllardır aynı yerde durup yaşama dair bunca şeyin rüzgârıyla yıpranmış yüzüyle bakan ayna. Nasıl bırakmışlarsa, pencerelerden birinin perdesini yarı açık bırakmışlar. Telaştan. Kederden. Ne yapacaklarını bilememekten. Cama kafamı dayadım, üçgen biçiminde bir boşluktan görüyorum koca bir boşluğu.

Sabah erken, balkonda oturmuş karşıki dağlara bakıyoruz. Toroslar, Akdeniz’e doğru uzanıyor. Bütün gece uyumadık. Soluksuz konuştu durdu. Evlerden, odalardan, bahçelerden, ağaçlardan, insanlardan söz etti. Kerim emmisini anlattı. Bir gözüm bu gecenin yarınında, dinledim. Daha bir canlıydı konuşurken. Titremiyordu. On sekiz yaşın dikeni dürtüp duruyordu sanki. Kıpır kıpırdı. “İn ulan aşağı, gelmeyim yanına. Düşüp kıracan kolunu bacağını!” Daha küçüktü o zamanlar. Kavak ağacına tırmandığında. Yedi ya da sekiz. Bilemedin on. Atatürk’ün Adana’ya son gidişinde trenden el salladığına tanık olduğu yaşında mı? Yanıt vermedi.  Süklüm püklüm inmişti. Son hamlesinde birden atlayıverip yuvarlanıvermişti Kerim emmisinin ayakları dibine. Bırak beni, atlayıp balkondan aşağı, kaçıp gideceğim. Kerim emmi de kim oluyor! Şimdi ben ondan daha yaşlıyım. O bana emmi desin. Yaşlılık zor. Bunu ben Kerim emmide gördüm. Acıdım hâline. O günden sonra bir daha görmedim onu. Bir gün bir baktım koca koca adamlar, sırtlamışlar götürüyorlar birini. Kim bu dedim. Adamlardan biri ittiriverdi beni. Çekil ayakaltından, ezileceksin.  Kalabalık arasında vah Kerim Ağa, tüh Kerim Ağa vızıltıları duydum. Ölüyü bekletmek olmaz. Yarına kalmasın, bir an önce koyalım toprağına. Ya benim,  bir yarınım var mı benim. Yarınlarım. Ya da kaç yarınım kaldı şunun şurasında. Kalktı. Bol güneşli balkonda kocaman, titrek bir gölge bıraktı, ağır aksak adımlarla gitti.

Gitti. Ev orada kaldı. Balkon orada. Güneş, ay, yıldızlar. Bomboş bir yaz göğü kaldı geride. Kaldırdım başımı, yaz göğünü izliyorum. İyi bildiğim bahçelerden geçtim, iyi bildiğim sokaklarda dolaştım. Bomboştu her yer. Bahçeler, sokaklar, evler… Gökyüzü bomboştu. İyi bildiğim o evi arıyordum, o balkonu, o sokağı. Gökyüzü orada, yerindeydi. Bu iyi. Aradığım evi buldum. Sokak o bomboş hâliyle oradaydı. Balkon? İki ulu çam ağacına bakıyordu dalgın balkon gözleriyle. Bastonunu koltuğun yanına dikerek koymuş, kuşların gailesiz uçup kondukları bronz bir heykel gibi oturuyordu. Sen mi geldin, dedi. Bir şey demedim. Karşısına, yere oturdum. Sessizlik. Şu asmanın dalı, dedi. Çamın dalına nasıl da dolanmış. Kesmek lazım. Evet, kesmek lazım. Hep kesiyoruz. Uzayan saçlarımızı, uzayan sakallarımızı, uzayan tırnaklarımızı. Niye kesiyoruz? Daha güzel görünmek için? Ferahlamak için? Rahatlamak için? Zaman da almış eline bir kör makas, kanırta kanırta ömrümüzden kesiyor. Berberi aradın mı, dedi. Aradım, dedim. İşi varmış, öğleden sonra gelecek. İyi. Gelsin. Sakalım uzadı. Sustu.  Şöyle güzel bir tıraş etsin. Haftaya oğlan geliyor, karşısına bir karış sakalla çıkmak olmaz. Bunları söylemedi. Oğlunun gelişinin yaklaştığı günlerdeki ikirciklenmelerinden, titremelerine bir de heyecan titremelerini eklemesinden anladım bunu. Anladım işareti yaptım kafamı sallayıp. Zaman kılığında geldi berber öğleden sonra. Elinde kör bir makas. Oturttu önüne. Kesti, kırptı, üfledi. Ak sakal savruldu gitti rüzgârda. Kırpa kese tüketti titremeleri. Evi, balkonu, sokağı, bahçeyi… Her şeyi tüketti. Bir de baktım, ne titremelerin yansısı kalmış gözüme soluk bir güz düşüren, ne yarınını bekleyen titrek gölge. Bomboş bir sandalye. Plastikten. Ne ara gitti? Görmedim. Gördüm. Bir yarın bıraktı bana. Gitti.

Gitti. Ben kaldım orada. Ev kaldı, balkon kaldı. Güneş hep aynı yerinde. Gökyüzü yerinde. Sepya bir fotoğraf kaldı elimde. Berber orada, kör makas elinden düşmüyor. Kırptıkça kırpıyor. Kestikçe kesiyoruz uzayan saçlarımızı, uzayan tırnaklarımızı, uzayan… Kalktım. Ellerimi balkon korkuluklarına dayadım, boş sokağın paralelindeki üst sokağa bakıyorum. Karşıdaki tek katlı evin önünde bir yaşlı adam, eski bir kanepeye kaykılarak oturmuş, gözünü kestirdiği bir noktaya dikmiş soluksuz bakıyor. Üç tekerlekli arabasını ittire kaktıra bir eskici geçiyor. Eskicinin cırlak sesiyle irkiliyor adam. Kalkıyor, içeri giriyor. Bir daha çıkmıyor dışarı. Gitti. Eskici de gitti, cırlak sesini eski bir halı gibi yükleyip sırtına.

Vazgeçtim, balkondan atlayıp kaçmayacağım, dedi. Arkamda güçlükle duyduğum cılız bir sesle söyledi bunu. Karşı evdeki yaşlı adam gibi irkildim. Gelmiş, aynı yerine oturmuştu ben karşı sokağa dalmışken. Hani gitmiştin, niye geri geldin, dedim. Gidemedim ki, dedi. Belki bir yarınım daha vardır beni bekleyen diye geri döndüm. Hem senin öyle elin böğründe kalmana gönlüm razı olmadı. İyi o hâlde, bu gece yine oturur, sabaha kadar konuşuruz seninle. Sen atlarını anlatırsın bana, Kerim emmini, yaylı arabanı… Okul önlerinde pamuk şeker sattığın günlerden, on sekiz yaşının dikenlerinden, briyantinle parlattığın kömür karası saçlarınla kızlara hava bastığın günlerden, arkadaşlarınla bir olup yazlık sinemalara kaçak girmelerinizden söz edersin bana. Söz, can kulağıyla dinleyeceğim bu kez seni. Dalıp gitmem senden bana kalan yarınlara. Senden bana kalan yarınları tüketinceye kadar beklerim ben seni burada. Gide gele yordun düşlerimi. Her sabah umutla açıyorum gözlerimi, akşamına kalmadan iki yana cansız düşüveriyor ellerim bomboş. Bu gece kal, yarın yine gidersin.

Uslu bir çocuk gibi dinledi sözümü. Gitmedi. Bana pazarın ertesizliğini bıraktı. Bana pazartesileri bıraktı. Yarını olmayan çocukların gözlerinde büyüyen umutla birlikte umutsuzlukları bıraktı bana. On sekiz yaşının dikenlerini bıraktı. Gitmedi. Bana kendisini bıraktı. Saçı, sakalı da öyle uzadı ki. Oğlunu bekliyor, geleceği gün yaklaşsın hele, o zaman kestirecek. O zaman ferahlayacak ağzı yüzü, yüreği; gözleri ışıl ışıl parlayacak afacan çocuklar gibi. Belki o zaman giderim, dedi. Hele bir gelsin, yüzünü göreyim de, o zaman giderim belki. Ses etmedim. Anladım anlamında kafamı salladım iki yana sadece. Zaman, berber kılığında kör makasını şakırdatıp duruyordu… Sustuk. Bir daha hiç konuşmayacaktık…

                                                                        

               


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli