Tarih: 27.04.2021 20:26

KİTAP OKU-YORUM: Emel GENLİ

Facebook Twitter Linked-in

Barış Bıçakçı’nın usta kaleminden “ Bizim Büyük Çaresizliğimiz” kitabını bir çırpıda okuyup bitirdim. Bıçakçı’nın kalemi bana her zaman akıcı ve şiirsel gelir. Bu romanı da okurken aynı şiirselliğin içinde buldum kendimi, tasvirler, olay örgüleri, kavram anlatımları... Ölüm kavramı ile başlıyor kitap, kendinizi birden bire hastane bodrumundaki soluk morg katında buluyorsunuz, hikâyeyi bizlere anlatan kahramanımız Ender, ölüm haberi ile ilgili unutamayacağım bir açıklama yapıyor;” Ben hâlâ bilmiyorum Çetin, bir ölüm haberi nasıl verilir? Neyi gözetmeli insan? Haberi alacak kişinin daha az sarsılmasını mı? Böyle bir şey mümkün mü? Olabildiğince geç öğrenmesini mi? Geçen sürede ölenler dirilemeyeceğine göre! Ölümü korkunç bir şey olmaktan çıkarmaya, anlaşılır, kabul edilebilir bir şey olarak göstermeye mi çalışmalı? “

Bu ölüm haberinin ardından çocukluk yıllarından beri arkadaş olan (boyutları biraz farklı bir arkadaşlık) Ender ve Çetin’in hayatına Nihal girer. Orta yaş bunalımları ve yaşam döngüsünün ufak sarsıntılarında dolaşmakta olan bu iki arkadaş, yaşamlarına birden bire giren bu genç kız karşısında ne yapacaklarını bilemeden aynı evde yaşamaya başlar. Ender ve Çetin ikili ilişkilerde pek başarılı olamamış, kendilerini bir türlü istedikleri gibi bir aşkın içine bırakamamış iki adam. Ender evde kitap çevirileri yapıyor, Nihal’le çok sık vakit geçirmeye başlıyor, okumaya yönlendiriyor Nihal’i, edebi sohbetler yapmaya başlıyorlar beraber. Çetin daha eğlenceli bir tip bana göre, daha net ve olduğu gibi, duygularını yaşarken önceliği kendisine değil karşısındaki insana veren tiplerden, bu yüzden sarsıcı bir cümle kuruyor Ender’e, ” Sen yine kendini sevdin. Bense onu sevdim!” Oysaki ikisi de aynı girdapta dönüp duruyor, çıkış yok, ya dönmeye devam edecekler ya da bir kenardan tutunup kendilerini dışarıya atacaklar yeniden nefes alabilmek için bunu yapmalılar... Onlar birbirleri ile çıkmazdayken Nihal yapıyor yapacağını, tüm hayaller (umutsuz olduğu bilinen) poff! yok oluyor. Sevdanın acısını atlatma süreçleri bile olmadan Nihal’i toparlama derdine giriyorlar tekrar, sonunda ise onları bekleyen koca bir boşluk...

Kitabı okurken kendimi kurgunun içinde buldum, Ender oldum sokaklarda yürüdüm bin bir türlü şiir geçti aklımdan, Çetin’le yemek yaptım, Nihal’le aşkın içine düştüm, ağladım, güldüm... En çok da Ender ve Çetin’in gençlik anılarına güldüm, uçarı hayallerine, cinsellik meraklarına, korkularına, kaçmalarına, heyecanlarına... Ayrı oldukları zaman acı çeken iki deli dost bildim Çetin ve Ender’i. Kitapta yaşanılan dünya içinde bir dünya daha var, okurken kendinizi bırakıp bu dünyanın içine düşerseniz inanılmaz keyif alacaksınız. Kendim de umutsuz sevme konusunda tecrübe sahibi olduğum için en çok Ender oldum sanırım, aşkın içinde debelenen Ender, aşk mağduru... “Çünkü aşk eşitler arasında yaşanır… Eşit değilseler bir taraf diğerinin esiri olur, diğeri de ona eserim diye bakar.” Falan filan…

*Bizim Büyük Çaresizliğimiz/ Barış Bıçakçı/ İletişim Yayınları/19. Baskı-2019/ 167 Syf.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —