KILIÇDAROĞLU;
SİYASET 14.01.2022 09:03:00 493 0

KILIÇDAROĞLU;"38 MİLYON TON KÖMÜR TÜKETİYORUZ, 35 MİLYON TONUNU İTHAL EDİYORUZ

"Zonguldak işçi kentiyken şimdi emekliler kenti oldu diyorsanız ve bundan şikayetçiyseniz oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız, düşünmek zorundasınız. Kendinizi değil evlatlarınızı da, evinizi de düşünün, işsizleri düşünün"


"Zonguldak işçi kentiyken şimdi emekliler kenti oldu diyorsanız ve bundan şikayetçiyseniz oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız, düşünmek zorundasınız. Kendinizi değil evlatlarınızı da düşünün, evinizi de düşünün, işsizleri düşünün"

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Zonguldak’ta Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşması’na katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Efendim hepinize merhabalar. Meslek kuruluşlarımızın Sayın Başkanları, sivil toplum örgütlerinin değerli yöneticileri, Millet İttifakını oluşturan değerli dostlarımız, değerli muhtarlarımız, hepinize şükran borçluyum.
İl Başkanımız kısa bir konuşma yaptı; “emeğin başkenti” dedi, “alın terinin başkenti” dedi Zonguldak için. Zonguldak’ı belki de dünyaya tanıtan isim rahmetli Bülent Ecevit’ti. “Ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen” bu topraklarda söylendi. Gerçekten de 84 milyon kenetlenmek isteniyorsa, 84 milyon insan evlerinde huzur içinde yaşasın diye düşünülüyorsa ezenin ve ezilenin olmadığı, barışın olduğu, huzurun olduğu, sevginin olduğu bir toplumu, bir Türkiye’yi inşa etmek zorundayız.
Gelen bir miras var. Elbette ki her birimiz eleştirebiliriz, övgüde de bulunabiliriz ama şimdi her birimizin oturup düşünme zamanı. Memleketin iyiye gitmediğini ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. İşsizliğin olduğunu ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Neden bu hale geldik diye siz de soruyorsunuz, ben de soruyorum. Buradan nasıl çıkarız diye siz de düşünüyorsunuz, ben de düşünüyorum.
Kim buradan Türkiye’yi çıkaracak? Siyaset kurumu. Siyaset kurumu dışında başka bir seçeneğimiz yok. Çünkü ülkeyi yöneten siyaset kurumudur. Belki düşünebilirler; saygılı kanaat önderlerimiz, sevgili muhtarlarımız efendim bizim pek siyasetle ilgimiz yok diye düşünebilirler. Her birimizin doğuştan itibaren siyasetle ilgisi çıkıyor ortaya. Bazen siyaset deriz, bazen demeyiz. Emzik fiyatına zam geldiyse, mama fiyatına zam geldiyse bunu yaratan ortam siyaset kurumunun getirdiği politikalardır. Belediye otobüsüne binerken fiyatı siyaset kurumu belirler, yani siyasetçi, yani ülkeyi yönetenler belirlerler. O nedenle dünyayı sorgularken bizi yönetenlerden başlayarak sorgulamamız lazım doğruyu bulmak için, haklıyı bulmak için, yanlışı da bulmak için. Aynı yanlışı tekerrür ettirmemek için bu mücadeleyi vermek zorundayız.
Efendim Zonguldak, rahmetli Ecevit’le başladık, Zonguldak’ın şöyle bir önemi var: Altında bir hazine var; topraklarında, dağlarında, kayalarında bir hazine var. Kömür diyoruz buna. 38 milyon ton kömür tüketiyoruz. Bir yılda ortalama 38 milyon ton kömür tüketiyoruz. Bunun 35 milyon tonunu dışardan getiriyoruz. Zonguldaklı haklı olarak şu soruyu sormalı: Burada kömür varken niye biz dışarıdan kömür getiriyoruz? Bu soru sorulmazsa Zonguldak’ın sorunları çözülür mü, çözülmez mi bu tartışmaların hiçbir anlamı yoktur. Eğer doğrudan hareket edeceksek yani doğru düşünceden hareket edeceksek 38 milyon ton kömür tüketiyoruz, 35 milyon tonunu ithal ediyoruz niçin, neden? 1,5 milyar ton kömür rezervi var sadece Zonguldak’ta. Hani “efendim tüketiriz bir süre sonra biter...” 1,5 milyar ton rezerve sahibiz, niçin arkadaşlar buradan kömür çıkarmıyoruz da dışarıdan getiriyoruz? Belki ilk sormamız gereken soru bu: Neden? Bunun kararını alan kim? O da siyaset kurumu. İçerden çıkarmayalım, dışarıdan ithal edelim. Bu da siyasetçinin belirlediği bir karar. Yanlış mı, doğru mu onu sizin takdirinize sunuyorum. Çünkü bu toplantı kısır tartışmaların olduğu bir toplantı değil. Bu toplantının önemi şu; kanaat önderleriyle beraberiz, muhtarlarımızla beraberiz, sivil toplum kuruluşlarının yetkilileriyle beraberiz, meslek odalarının yetkilileriyle beraberiz, yani bir topluma yön veren, şekil veren seçilmişlerin toplantısı aynı zamanda bu toplantı. Ülkenin sorunları sadece beni ilgilendirmiyor, her birimizi tek tek ilgilendiriyor; kadını, erkeği, yaşlısı, genci hepimizi ilgilendirmek zorunda.  
Efendim kömür çıkarırsak ne olur? Yani Zonguldak’ın kömürünü işlersek ne olur? İki temel şey olur, hatta üç temel şey olur.
Bir, istihdam yaratırsınız. Kömür çıkarırken işçi çalıştıracaksınız. Eskiden burada 10 binlerce insan çalışırdı şimdi düştü sayıları niçin, hangi gerekçeyle düştü Zonguldaklının sorgulaması lazım. Türkiye’nin de sorgulaması lazım. Sorun sadece bir Zonguldak sorunu değil, sorun aynı zamanda bir Türkiye sorunu. İki, dışarıdan getiriyorsunuz döviz ödüyorsunuz, para ödüyorsunuz, daha yüksek para ödüyorsunuz. Zonguldaklı kazanmıyor, Türkiye kazanmıyor, dışarıdakiler kazanıyorlar. Niçin? Üç, ithal ediyorsunuz, dolar ödüyorsunuz, avro ödüyorsunuz yani döviz ödüyorsunuz, Türk lirasıyla ithal etmiyorsunuz. Öyle bir noktaya geldik ki, Merkez Bankasının rezervleri eksi. O zaman bir taşla üç kuş vurmak varken neden üç ayrı alanda negatif bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz? Neden ithal ediyoruz, neden istihdam yaratmıyoruz, neden dışarıya para ödüyoruz? Bunu düşünmeniz lazım, benim de düşünmem lazım, birlikte düşünmemiz lazım.
Sorunun çözümü zor mu? Hayır efendim sorunun çözümü çok kolay. Siyasi karar, siyasi otorite, yani devleti yöneten siyasi otorite diyecek ki, dışarıdan kömür ithal edilebilir. Nasıl? Yeteri kadar çıkaramazsam, yeteri kadar istihdam yaratamazsam o zaman dışarıdan alacağım. Yeteri kadar istihdam? İşsiz yok mu? Var, dünyanın işsizi var Türkiye’de. Kömür? Efendim kömür de var. Dolar ödemeyeceğiz, Türk lirası ödüyoruz işçiye zaten. O zaman neden biz çıkarmıyoruz, neden biz kazanmıyoruz da başkaları kazanıyor. Bu bir siyasi tercihtir. Bu siyasi tercihe doğru diyorsanız, bütün kanaat önderleri, muhtar arkadaşlarıma sesleniyorum, bu siyasi tercih doğru diyorsanız aynı şekilde oyunuzu gidip mevcut iktidara veriniz. Bu siyasi tercih yanlıştır, Türkiye’nin felaketine yol açıyor, Zonguldak işçi kentiyken şimdi emekliler kenti oldu diyorsanız ve bundan şikayetçiyseniz oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız, düşünmek zorundasınız. Kendinizi değil evlatlarınızı da düşünün, evinizi de düşünün, işsizleri düşünün, Türkiye’nin büyüdüğünü düşünün, kalkındığını düşünün. “Efendim biz Türkiye olarak dünyaya meydan okuyoruz...” İşsizle mi meydan okunur, eksi rezervlerle mi meydan okunur? Bir ülkenin dünyaya meydan okumasının tek yolu vardır, üretim; üretirseniz güçlüsünüz, alın teri dökerseniz güçlüsünüz, istihdam yaratırsanız güçlüsünüz. O zaman herkes size diyecek ki, Türkiye hızla büyüyor, hızla kalkınıyor, istihdam yaratıyor, katma değeri yüksek ürün üretmeye başladı Türkiye. O zaman Türkiye’nin saygınlığı ve itibarı artar. Bu iş lafla olmuyor. Bu iş alın teriyle oluyor. Bununla olacak, bununla Türkiye büyüyecek.
Bakın, demir-çelik sektörümüz var, dışarıdan getiriyor kömürü büyük miktarda. Zonguldak burunlarının dibinde oysa ama hayır dışarıdan geliyor yetmiyor buradan kömür yeteri kadar gelmiyor. Efendim Uzun Mehmet’in topraklarındayız, bu bereketi yeniden yakalamak zorundayız.
Şimdi değerli arkadaşlarım, bir başka konuya geçeyim. Zonguldak sokaklarında gezdiğim zaman çok fazla emeklilerle karşılaştım ve Zonguldaklılar “biz emekli şehrine döndük” diye arada bir sitem ettiler. Doğrudur. Emekli ne demektir önce bu tanım üzerinde bir anlaşalım. Emekli şu demek; çalışır, alın teri döker, vergisini öder, sigorta primini öder, belli bir yaşa gelince de yasal olarak emekli olur. Emekli olunca da huzur içinde yaşamak ister, Türkiye’yi gezmek ister, dünyayı gezmek ister, diğer ülkelerin emeklileri gibi rahat yaşamak ister. Çalışıldı mı? Evet. Vergiler ödendi mi? Evet. Sigorta primleri ödendi mi? Evet. Aldıkları aylık geçimini sağlıyor mu? Hayır. Türkiye’yi, dünyayı gezebiliyorlar mı? Hayır. O zaman bir sorunumuz var demektir.
Bakın değerli arkadaşlar; bir yasal düzenleme yapılıp, emekli milli gelir artışından pay alamaz diye bir düzenleme konuyorsa yasaya, kanuna konuyorsa bütün emeklilerin düşünmesi lazım. Ya arkadaş düne kadar memleketin kalkınması için biz çaba harcadık, biz alın teri döktük, şimdi benim evlatlarım çalışıyor ama kalkınmadan bana pay verilmiyor, niçin, ben bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşı mıyım diye düşünmesi lazım. Evet, var olan iktidar dedi ki, emekliler Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ikinci sınıf vatandaşıdır, onlara kalkınmadan pay verilemez, kanun hükmünü beğenin veya beğenmeyin. Emekli geçinemeyince, “Ramazan Bayramında, Kurban Bayramında en azından birer maaş ikramiye verin” diye meydan meydan gezdim, bütün mitinglerde söyledim. Bir ilden bir grup emekli, bana “biz iki maaş ikramiye istemiyoruz, durumumuz da çok iyi” diye telgraf çekti. Aynı emekliler şimdi aynı telgrafı çeker mi onu bilmiyorum. Sizin hakkınızı savunan kişiye bizim hakkımızı savunmayın diyor bu emekli kardeşlerimiz. Ben sizin hakkınızı savunuyorum; bana oy verin diye değil, sizin hakkınızı bu ülkeye yaptığınız katkılar dolayısıyla savunuyorum.
Dikkat ederseniz Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz son dönemde sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz; inanç üzerinden siyaset yapmıyoruz, etnik kimlik üzerinden siyaset yapmıyoruz, yaşam tarzı üzerinden siyaset yapmıyoruz, sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz. Emekliler bir sosyal kimliktir, muhtarlar bir sosyal kimliktir, milletvekilleri bir sosyal kimliktir, yazarlar bir sosyal kimliktir, apartman görevlileri bir sosyal kimliktir, manavlar bir sosyal kimliktir, pastacılar bir sosyal kimliktir. Her bir sosyal kimliğin sorunlarını masaya yatırıp çözerseniz ülkenin sorunlarını çözmeye talip olursunuz o zaman siz. İşin kolaycılığına kaçıp da din iman üzerinden edebiyat, etnik kimlik üzerinden edebiyat yaparsanız ülkeyi bölersiniz ve ayrıştırırsınız, kutuplaştırırsınız. Kim kendi kimliğini seçme özgürlüğüne sahip, hanginiz kendi anne, babanızı seçme özgürlüğüne sahipsiniz? Öyle bir özgürlüğümüz yok, öyle bir imkanımız da yok. O zaman biz annemizle ve babamızla yani kimliğimizle gurur duyarız. Her kimlikten insanın bizim başımızın üstünde yeri var. Yeri gelince diyoruz, “efendim biz Adem’le Havva’dan geldik.” Adem’le Havva’dan geldiysek bu etnik ayrışması ne demektir? İnanç üzerinden siyaset, o da yanlış. Kimin Allah’a daha yakın, kimin uzak olduğunu kim bilir Allah aşkına? Böyle bir yetki kime verilmiştir? Peygambere verilmeyen bir yetkiyi bunlar nasıl ellerinde tutuyorlar diye sormaz mısınız? Herkesin inancı kendi vicdanıdır, kendi inancıdır. Allah’la kulun arasına bir başkasının girmeye hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Yaşam tarzı üzerinden siyaset, o da yanlıştır. Siyasetin konusu nedir? Manavı kazanıyor mu, bakkalı kazanıyor mu, emeklisi geçiniyor mu, Türkiye üretiyor mu, Türkiye ihracat yapıyor mu, Türkiye’de kişi başına gelir yükseliyor mu? Siyasetin konusu budur. Biz bu konuları bıraktık başka işlerle uğraşıyoruz. O nedenle sosyal kimlikler üzerinden siyaset yaparak olayı götürmeye çalışıyoruz.
Emekliye iki maaş ikramiye dedik ama iki maaş vermediler, biner lira verdiler eyvallah 2018’de. Sonra aradan geçti 2021’de bin 100 lira vermeye başladılar. Eyvallah, ona da itirazımız yok. Emekli memnunsa bir sorunumuz yok. Ama benim hedefim iki maaş ikramiyedir, aldığı aylığının Ramazan bayramında, Kurban bayramında birer maaş ikramiyesinin verilmesidir. Bu konuda düşüncem hiç değişmedi.
Bir şey daha; emekli aylıkları nasıl belirleniyor? Emekli kardeşlerime sorayım. EYT’liler niye şikayetçi, hangi gerekçeyle şikayetçi EYT’liler, yani Emeklilikte Yaşa Takılanlar? Ne kadar çok çalışırsanız, ne kadar çok prim ödüyorsanız o kadar düşük emekli aylığı alacaksınız. Akıl tutulması, bir garabet! Normali nedir? Ben daha fazla çalışırım, daha çok prim öderim, daha yüksek emekli aylığı alırım değil mi, normali budur. Bütün dünyadaki olay da budur. Hangi ülkeye giderseniz gidin, kim çok prim ödemişse o kadar yüksek emekli aylığı alır. İster Papua Yeni Gine, ister Grönland Adası’na gidin, ister Man Adası’na gidin, ister İngiltere’ye, Kanada’ya, Fransa’ya gidin, dünya böyledir; tek istisna var, Türkiye, çok prim ödersen daha düşük emekli aylığı alıyorsun. O yüzden emeklilik hakkını dolduran kişi işinden ayrılıyor. Biraz daha çalışırsam emekli aylığım düşecek diyor. Daha fazla prim ödeyeceğim, emekli aylığım düşecek. Peki bu kanun çıkarken sendikalarımız neredeydi, emeklilerimiz neredeydi, işçilerimiz neredeydi? Burada bir garabet var kardeşim, ben daha fazla prim ödüyorsam daha yüksek emekli aylığı almalıyım demesi lazımdı. Olmadı. Bu Meclis’te tartışılırken, CHP olarak biz Meclis Genel Kurulunu terk ettik bu olmaz diye. Kimse duymadı.
Şimdi Emeklilikte Yaşa Takılanlar haklı olarak diyorlar ki, çalışamıyoruz, geçinemiyoruz. Ya kaçak çalışacaklar yani sigortasız onunla geçinecekler ya da resmen çalışırlarsa alacakları emekli aylığı düşecek. Bunun düzelmesi lazım. Bunun için mücadele edilmesi lazım. Sendikaların da bunun için mücadele etmesi lazım yani emek örgütlerinin de bunun için mücadele etmesi lazım. Hadi diyelim ki en düşük işçi emekli aylığı 2 bin 500 lira oldu, peki onların çocukları, dul ve yetimler kaç lira aylık alıyorlar? Zamlı maaşı okuyorum size; zamlı aylık 627 lira, 690 lira, 748 lira. Nasıl geçinecekler? Yetimi düşünün veya bir dul kadını düşünün, nasıl geçinecek? Hiç bunlardan söz eden var mı? Bu kardeşiniz dışında söz edilmiyor. Niye söz edilmiyor, niye söylenmiyor? Onlar bizim insanımız değil mi? Dul ve yetim olmak onları açlığa mahkum etmek midir? Hani sosyal devlettik biz, hani fakir fukaranın yanında olan devlettik biz? Onlara en azından hiç değilse bin lira verin, bin 500 lira verin bari hiç değilse. O bile verilmiyor.
Değerli arkadaşlarım, bir konuya daha değineyim. Memleketin her tarafı dolar oldu. Milli parayı unuttuk, yok milli para. Milli para varsa hiçbir işe yaramayan bir para, itibarsız bir para haline geldi neden? Merkez Bankasını ne zaman kurduk? 1930 yılında. Osmanlı milli parasını basacak matbaası var mıydı? Yoktu. Para yabancılar tarafından basılırdı. O dönemki adıyla Osmanlı Bankası. Sonra 1930 yılında kendi milli paramızı basacak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını kurduk. Merkez Bankası, para bizim itibarımız, para bizim gururumuz, parayı cebimizde taşımalıyız, taşıyoruz da zaten. Ama siz ekonomiyi alır da yabancı bir paraya endekslerseniz, bütün fiyatları yabancı para üzerinden çözerseniz, artı mevduatınızı da kura ayarlarsanız o zaman kimse kusura bakmasın bunu yapanların milliyetçiliğini ben sorgularım. Sorgulamak zorundayım. Milliyetçilik ne demektir? Milliyetçilik hiç kimsenin önünde eğilmemek demektir. Milliyetçilik bayrağının altında hür ve bağımsız yaşamak demektir. Milliyetçilik aynı zamanda siyasi bağımsızlığının ekonomik bağımsızlıkla taçlandırılması demektir. Ekonomik olarak güçlü değilseniz siyasi bağımsızlığınız yoktur. Ne diyor Mustafa Kemal Atatürk? “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Bu siyasi bağımsızlığın tanımıdır, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Hiçbir gölge kabul etmem bayrağımın altında diyor. İki, “Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız” diyor. Kardemir niye kuruldu? Küçük bir köydü. Kırıkkale’de entegre silah sanayi niye kuruldu? Küçük bir köydü. Sümerbanklar, Etibanklar niye kuruldu? Bez üretmek için, ayakkabı üretmek için. Şeker fabrikaları niye kuruldu? Yumurta satılarak kuruldu şeker fabrikaları. Osmanlının kaçırdığı sanayi devrimini yakalamak için. Hepsini sattık. Güzel, peki ne yaptık yerine? Türk lirasının itibarı üretimledir. Sadece Türk lirası değil aslında dünyadaki her ülkede, kim üretimde güçlüyse onun parası değerlidir. Üretimde zayıfsanız, her şey dışarıdan geliyorsa sizin paranızın da itibarı yoktur; işin Türkçesi budur. O nedenle diyorum üretim, üretim, üretim. Niye diyoruz buradan kömür çıksın diye? Buradan kömür çıksın, biz üretelim, istihdam yaratalım. Çalışan işçiye verdiğimiz zaman parayı ne olacak? Esnaftan alışveriş yapacak, esnaf kazanacak. Berberinden tutun manavına kadar herkes kazanacak. Vermezseniz hepsi zarar ediyor.
“Faizleri düşüreceğiz, yeni bir modele geçtik” dediler. Allah aşkına hangi faiz düştü? Gidin herhangi bir banka müdürüne; ister devlet bankası, ister özel banka herhangi bir banka müdürüne deyin ki üç ay önceki faiz nedir, şimdiki faiz nedir, kredi alacağım deyin. Hangi faiz düştü? Okuyayım. Devlet borçlanmasını önce okuyacağım. Devlet borçlanırsa hangi faizden borçlanıyor? 17 Eylül’de, 2 yıl vadeli devlet tahvili, yüzde 17.68’di faiz; şimdi yüzde 24.41, hangi faiz düştü? 5 yıl vadeli devlet borçlanması yani devlet gidip borç alıyor 5 yıl vadeli, Eylül ayında 17,61’di; şimdi 26.44, hangi faiz düştü? 10 yıl vadeli devlet iç borçlanma faizi 17.15’ti, 25.04’e çıktı. 2 yıl vadeli dolar cinsinden borçlanma 3.24’tü, 6.60’a çıktı dolar bazında. 5 yıl vadeli dolar cinsinden 5.34’tü, 7.92’ye çıktı.
Hangi faiz düştü, kimin faizi düştü, kim vurgunu yaptı? 18 liradan doları bozdurup 13 liradan geri aldığı zaman milyarları kim vurdu, kim götürdü bu paraları? Manava soruyorum yok diyor, emekliye yok diyor, işçiye soruyorsun yok diyor, sanayiciye soruyorsun yok diyor. Kim vurdu bu parayı? Araştırma önergesi verdik, kim kazandı bütün bu kayıtlar bankalarda var zaten, o da reddedildi hayır araştırmayalım bunu diye. Niye araştırmayalım? Ama benim Zonguldaklılara sözüm var, Allah’ın izniyle Millet İttifakı geldiğinde iktidara bunu araştıracağız, bütün kirlilikleri, bütün soygunu milletin önüne koyacağız ve millet kendi vicdanıyla oturup kararını verecek. Bunu yapacağız.
Bu devletindi, bir de vatandaşın faizine bakalım. Diyorlar ya, “faiz düştü...” Tüketici kredisi, ihtiyaç kredisi Eylül ayında yüzde 23’tü; şimdi 29.55. Hani faiz düşmüştü, hani din vardı, iman vardı, hani günahtı, ne oldu? Kredi mevduat hesabı faizi yüzde 24.49’dan 26.42’ye çıktı. Taşıt kredisi 21’den 26’ya. Konut ev kredisi 17.48’den 17.89’a, en düşük artış burada var. Ticari kredi 21’den 24’e. Ticari kredi; dolar üzerinden, 2.69’dan 5.12’ye, avro üzerinden 2.31’den 3.63’e kadar çıktı değerli arkadaşlarım. Hani faiz düşüyordu ve bunun için yapıyorlardı, faiz düşsün diye, dolar düşsün diye. Milletin derdi geçim. Bunlar olmuyor, tutmuyor. Dolayısıyla her birimizin düşünmesi lazım.
Muhtar kardeşlerime de bir iki düşüncemi ifade edeyim. Az önce İl Başkanımız konuşurken, muhtar kardeşlerim için “demokrasinin temel taşı” dedi. Evet, muhtarlar demokrasinin temel taşıdır. Niye diyoruz demokrasinin temel taşı? Nedeni şu: Bu topraklarda yapılan ilk seçim, 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. O nedenle muhtarlık seçimi, milletvekili seçimlerinden çok öncedir. O nedenle muhtarlık demokrasinin temel taşıdır. Kural olarak böyle olması lazım. Muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak tanımlıyorsanız muhtarlık kurumuna değer vereceksiniz, muhtarlık kurumunu büyüteceksiniz, muhtarlığın sorunlarını çözeceksiniz ve muhtarlığı kendi içinde itibarlı bir kurum haline dönüştüreceksiniz.
Bakın bir örnek vereyim. Sizde birleşik oy pusulası yok muhtarlıklarda. Küçük bir pusula var; konur oraya, oy kullanıldıktan sonra pusuladan işte birisi alınır, zarfa konur. Eğer bir rakibiniz girmişse içeriye, sizin oy pusulanızı alır cebine koyar, size oy verecek vatandaş bile sizin pusulanızı bulamaz. Niye yok? Siz seçime girmiyor musunuz? Seçime giriyorsunuz. Çünkü itibar, yani diyorlar ki, niye olsun ki birleşik oy pusulası. Size gösterilmesi gereken itibar, özen gösterilmiyor da onun için.
Sosyal yardımlar dağıtılıyor. Orada da büyük sıkıntılarımız var. Bir mahallede veya bir köyde kimin yoksul olup olmadığını bilen en iyi kişi mahallenin muhtarı ve mahallenin bakkalıdır, başka kimse bilmez. Hangi evde tencere kaynar, hangisinde kaynamaz en iyi muhtar bilir. O akşam hangi çocuğun karnı doydu, hangisinin doymadı mahallenin bakkalı bilir. Sosyal yardımı dağıtırken niye muhtarlar aracılığıyla dağıtmıyoruz? Ayrıca muhtarlar bir parti kimliğiyle ortaya çıkmazlar, kendi adıyla çıkar oyunu alır. Her birisinin farklı siyasi görüşleri olabilir ama muhtarlık seçiminde, seçimi bir partiyle ilişkilendirilmez. Öyle olması lazım. Yapılmıyor. Muhtarlık kanununa göre bir kamu kurumu olarak tanımlanmıyor. Çoğu muhtarın bundan haberi bile yok. Kamu kurumu değilsiniz. Çünkü belediyeler sizinle ortak proje geliştiremezler kamu kurumu sayılmadığı için. Muhtarlığı kamu kurumu saymıyorsanız neyi sayacaksınız?
Yine ifade edeyim, o da enteresandır değerli arkadaşlar. Çok sayıda kanunda muhtar adı geçer, ne siz bilirsiniz ne ben bilirim. Sizin bir temel muhtarlık kanununuz yok. Niye yok? Madem demokrasinin temel taşı diyoruz, muhtar da eline almalı kendi kanununu bakmalı sayfalarına, yetkisine bakmalı, sorumluluklarına bakmalı, neleri yapıp neleri yapamayacağına bakmalı. Muhtarlık dediğiniz budur. Bununla ilgili bir çalışma yaptık, muhtarlık kuruluşlarına gönderdik ve o çalışmayı TBMM Başkanlığına bir kanun teklifi olarak verdik. Millet İttifakıyla inşallah Allah’ın izniyle bu kanunu çıkaracağız ve göreceksiniz muhtarlar nasıl oluyor, göreceksiniz. 82 kanunda, 354 maddede muhtar adı geçer, ne siz bilirsiniz ne ben bilirim. Sadece bu kanun teklifini hazırlarken araştırdık kaç yerde muhtar adı geçiyor, kaç kanunda geçiyor.
Yine aynı şekilde değerli arkadaşlar, size birer personel verilmesi gerektiğini ısrarla söyledim. Siz ayrıldığınız zaman dükkanı kapatıyorsunuz, kimse yok sizin işinize bakacak. Ben bunu söylediğimde kıyameti kopardılar, vay efendim ne demek yani birer kişi veriyorsun muhtara. Niye vermeyelim? Muhtar bir yere gittiği zaman pekala bir eleman orada olmalı. Bizim çoğu belediyemiz zaten muhtarlara birer eleman tahsis ediyor. Tahsis ediyor ama muhtar o zaman belediye başkanını rahat eleştiremiyor bir haksızlıkla karşılaştığında. Çünkü sen beni eleştirirsen ben de elemanımı çekiyorum diyecek. Biz istiyoruz ki çekilmesin, muhtar daha özgür olsun, yeri geldiğinde belediye başkanını da eleştirebilsin. Bilecek ki, bana tahsis edilen personeli kimse elimden almayacak. Bizim amacımız da o zaten.
Ayrıca siz maaş almıyorsunuz, ödenek alıyorsunuz, izne ayrıldığınız zaman kesiliyor. Milletvekili tatile çıktığında, izin aldığında kesiliyor mu? Hayır. Belediye Başkanı? Hayır. Seçimle gelen sadece sizinki kesiliyor. Niye kesiliyor? Bir şeyi yapacaksanız tam yapacaksınız, kural koyacaksanız, aynı konumda olan herkes için benzer kuralı koyacaksınız, aksi halde bu işler yürümez.
Köy tüzel kişiliklerini yeniden iade etmek zorundayız, büyükşehirlerde yeniden iade etmek zorundayız, onun da gereğini bir şekliyle inşallah yapacağız.
Şimdi bir çalışma yapılıyor, efendim muhtarlık seçimleriyle belediye başkanları seçimleri ayrı ayrı zamanlarda yapılsın diye. Hayır efendim, buna karşı çıkın, karşı çıkmazsanız sandığa kişi getiremezsiniz. İkisi de yerel seçimdir evet; belediye seçimi yerel seçim, muhtarlık seçimi o da yerel seçimdir. Belediye başkanına oy kullanan kişi, muhtar için de gelmeli oy kullanmalı, aynı zamanda olmalı bunlar, o zaman bu sistem kendi içinde yürür.
Efendim daha değineceğim çok konu var ama genelde bu başlangıç bölümünü biraz kısa tutuyoruz. Şimdi ben yerime oturacağım, sizler soru soracaksınız. Bir şeyi başlatıyoruz Türkiye’de. Gittiğim pek çok ilde bu tür toplantıları yapıyorum. Beni zaman zaman televizyonlardan izlemiş olabilirsiniz, radyolardan dinlemiş olabilirsiniz, sosyal hesaplardan dinlemiş olabilirsiniz ve zaman zaman aklınıza şu soru takılabilir, keşke yanımda olsaydı da ben de şu soruyu sorsaydım bakalım nasıl cevap verecek diye. Şimdi buraya oturacağım, hangi soruyu sormak istiyorsanız rahatlıkla sorun. Efendim bu soruyu sorarsam acaba Genel Başkan alınır mı? Hiç alınmam, niye alınayım. Efendim şu soruyu sormak acaba doğru mudur? Niye doğru olmasın, kafanızda soru varsa benimle ilgili de, partiyle ilgili de varsa bir sorun veya Türkiye’yle ilgili varsa bir sorun, ya acaba CHP bu konuda ne düşünüyor diye rahatlıkla sorun arkadaşlar. Söyledim, Türkiye’nin kavgaya değil, Türkiye’nin helalleşmeye ihtiyacı var. Ne kavgası, bıktık artık kavgadan. Yanlış? Bizim de yanlışlarımız oldu onu da ifade edeyim. Yani biz de böyle sütten çıkmış ak kaşık gibi değiliz. Hatamız oldu, eksiğimiz oldu, yanlışımız oldu. Onları telafi etmeye çalışıyoruz. Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim size; son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir, bundan emin olmanızı isterim. Kimin derdi varsa onlarla dertleşiriz. Çözümlerimiz varsa sadece biz kendimiz oturup ya biz bunu çözdük demeyiz. Mutlaka liyakatli birisini çağırırız ya bizim böyle bir çözümümüz var, bu yanlış mıdır, doğru mudur arkadaş biz yanlış mı yapıyoruz, bir yerde eksiğimiz mi var deriz. Bunların hepsini bir şekliyle masaya yatırıyoruz.
O nedenle rahatlıkla çekinmeden özgürce istediğiniz soruyu sorun. Bir şeyden emin olmanızı isterim. Soracağınız her soruya büyük bir samimiyetle cevap vereceğim. Yani böyle alttan alayım, yukarı çıkarayım, top çevireyim, acaba bu sorudan nasıl kaçayım… Yok öyle şey. Siz sorun; bu kardeşiniz, gayet açık, gayet net, samimi olarak düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım, anlatacağım size. Birbirimizi daha iyi tanıyacağız. Madem sorunumuz var, beraber çözeceğiz. Dışarıdan adam ithal edemeyeceğimize göre birlikte oturup bu meseleyi çözmemiz lazım.
Türkiye’nin hızla büyümeye, hızla kalkınmaya, hızla istihdam yaratmaya ihtiyacı var. Türkiye bunları yapabilir mi? Kesinlikle yapar. Söylüyorum, en geç 6 ay içinde, Allah’ın izniyle Millet İttifakının iktidarında, göreceksiniz en geç 6 ay içinde bütün çarklar dönecektir. Güven vereceksiniz topluma. Şu anda yaşanan büyük bir güvensizlik var. Güven vereceksiniz topluma. O güveni sağlayacağız inşallah ve beraber Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz."

(VŞ)


Haber Kaynak : HABER MERKEZİ

"TORBACI YAKALAMAKLA UYUŞTURUCU BELASI ÇÖZÜLMEZ"

CHP’Lİ TANAL, "MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ATAMA SÖZÜNÜ TUTMADI!"

Tülay Hatimoğulları Hatay'daki hava kirliliğini sordu

BAE'den ithalata vergi muafiyeti

Kılıçdaroğlu, 'Filenin Sultanları'nı Kutladı

Erdoğan, 30 Ağustos Zafer Bayramı Özel Konseri ve 100. Yıl Marşı Tanıtım Programına katıldı

CHP Adana İl Örgütü Zafer Bayramını kutladı

Kılıçdaroğlu: "Milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı Yürekten Kutluyorum"

Ayhan Barut'tan narenciye üreticisi ve ihracatçısı için 3 bin lira destek talebi

Hasan Efe Uyar: "İktidar Vatandaşa 7 Ayda 22 Milyar Ceza Kesti"

Kılıçdaroğlu: “Türkiye Uyuşturucunun Pazarı Haline Geldi"

Emep'li Demir,"işçilere istifa baskısı uygulanıyor"

Mustafa Oğuz Yiğit: “AK Parti'nin Tarım Politikaları Çiftçiyi İflasa Sürüklüyor”

CHP’Lİ SÜMER,“ADANA’DA DEPREMİN YARALARI KAPANMIYOR”

CHP’li Bulut, “Ballı Maaşlara Devam “

“Malazgirt, Anadolu’daki siyasi hükümranlığımızın kapılarını açmıştır”

CHP'li Şevkin'den Hatay için, bakanlara soru yağmuru

Gürer: “Faiz artışı işsizliği tetiklerse, iş kötü…”

Ayhan Barut, anız yangınlarına kesin çözüm istedi

ERDİL DEDEOĞLU CHP CEYHAN İLÇE BAŞKANLIĞINA ADAYLIĞINI AÇIKLADI

  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli