Cumhuriyet Halk Partisi´nde parti içi muhalefeti bir tür bozgunculuk hatta ihanet gibi görme eğilimine kapılan Kemal Kılıçdaroğlu son günlerde çok çarpıcı cümleler sarfetti. Birisi şu:
??hiç kimse kendisini partinin üstünde görmemeli. Hiç kimse eleştirinin dozunu öyle kalkıp kamuoyu önünde ben istediğim lafı söylerim dememeli. Onu söyledim Salı günü, ?Partiyi kim yıpratırsa kapının önüne koyacağım, nokta?,
?Biz milyonlara, bütün kişisel dertlerinizi bir kenara bırakın, hastaysanız bile o sandığa mutlaka gidin, dedik. ?Siz yoksanız demokrasi eksik? dedik. Bize düşen görev de onların ortaya koyduğu iradeye, aynı kararlılık ve ısrarla sahip çıkmaktı. Bu görüşümü paylaştım. CHP, AKP´nin ortaya koyduğu siyasetin karşısında laik, demokratik solda, bugünkü düzen altında ezilenlerin sesi olmakla yükümlü siyasi alternatif olmak zorunda. Bu alternatifin yeterince güçlü konulmadığını düşündüğüm her dönemeçte itirazımı dile getirdim.?
?Biz bütün baskılara rağmen cesaretle, özgüvenle kendi sözünü söyleyebilen milyonları gördük. Biz öncelikle düşen, bu milyonların dışında kalanları ikna etmek değil. O milyonlara sahip çıkmak. İşte bu duygunun yaşatıldığından tereddüt duydum. Çünkü referandum buluşmalarında hep söyledim ki, ?Hayır?, salt siyasi partilerin savunacağı bir mesele olamaz. Siyaset ve demokrasi, bireyin siyasi partiler dışında örgütlenebildiği, siyasi partilerle ortaklaşabildiği bir zeminde olur. Dolayısıyla siz yoksanız, sokakta anayasal demokratik hakkınızı kullanamıyorsanız demokrasi eksik.?
?Bizim partimizde bütün arkadaşlar rahatlıkla düşüncelerini aktarırlar. Genel Başkan dahil herkesi eleştirebilirler. Parti Meclisi toplantılarında olur, diğer toplantılarda olur, İl Başkanları toplantısında olur, Belediye Başkanları toplantısında olur. Bunları yaparız, bunlar bizim demokrasi geleneğimizde var. Ama hiç kimse kendisini partinin üstünde görmemeli. Hiç kimse eleştirinin dozunu öyle kalkıp kamuoyu önünde ben istediğim lafı söylerim dememeli. Onu söyledim Salı günü, ?Partiyi kim yıpratırsa kapının önüne koyacağım, nokta?
Ama ne yazık ki son yıllarda bu tablonun yaşanmakta olduğunu söylemek olası değil. Zira ilçe ve il kongrelerinde, il ve ilçe danışma kurullarında, Kurultaylarda artık yapılmaz olan Küçük Kurultay´lar ortamını, anımsarsak fiili durum bambaşka. Genel Merkez ve Genel Başkan sultası o noktaya gelmiş bulunmaktadır ki partinin kimi yönetim kademeleri bu tür eleştirilere fırsat vermemek için gündemleri denetim altında tutmak eğilimindedirler. Bu tür toplantılara katılanlar açısından da hesapta hep yerel ve genel seçimlerin adaylık süreçlerinin ağırlığı fazla ile yer tutmaktadır. Yukarıyı hoşnut edip, adaylıkların tehlikeye atılmaması kaygısı, çok ciddi otosansür gereksinimini ortaya çıkarmaktadır.
Eleştirilerin dozunun görünmez ellerce ayarlandığı, parti içinde yükselebilmek için genel merkez ve genel başkan kriterlerinin öne çıktığı tüm partisel etkinliklerde, bugün kapı önüne konma tehdidi altında da olsa konuşmayı yeğleyen milletvekillerinin tartışmaya açtığı konuları ele almak olası değildir. Nitekim 16 Nisan´dan sonra ortaya çıkan ?Olağanüstü Kurultay? gereksinmesi, gündeminin ve kapsamının genel merkezin hesap vermesi gereken sorumluları tarafından değil, partililerin, delegelerin üstleneceği bir arayış yüzünden doğmuştur. Halbuki Cumhuriyet Halk Partisi yakın zamanlara kadar kurulduğu günlerden başlayarak en ciddi ve yaşamsal ilkeleri tartışmış, yöneticilerini eleştirip değiştirmesini bilmiş, ideolojik kırılmaları yaşayıp, yönünü kendi iç yapısı ile bulabilmiş bir kuruluştur.
Bunları göz ardı edip, Kılıçdaroğlu´nun ?kapının önüne koyma? tehdidini ya da FETÖ paranoyası benzeri bir zihniyete yelken açarak, ?Saray düğmeye bastı, bazı milletvekili arkadaşlarımız da buna alet oldu? biçimindeki çirkin suçlamasını Cumhuriyet Halk Partisinin yüzyıla yaklaşan geçmişine sığdırmak, yakıştırmak olası değilidir.
Son bir söz de Böke´nin çıkışı ile ilgili olmalı? Selin Sayek Böke bizzat Kılıçdaroğlu´nun tanısı, beğenisi ve umudu ile partide milletvekilliği görevine gelmiş, bu arada Kurultay´da en yüksek oyla Parti Meclisi´ne girebilmiş bir kişidir. Acaba yaptığı eleştiriler de mi ?kapıya konma´ kriterlerine ya da ?Saray´ın aleti olma´ tanımına uygun görülerek hak ettiğini bulacak mıdır Genel Başkan nezdinde? Bunu gerçektem meraktan soruyoruz.
Şunu da akıllardan çıkarmamak gerekir:
Müdafa-I Hukuk günlerinden başlayan uzun yüzyıllık koşusunda Cumhuriyet Halk Partisi en umulmadık yöneticisini bile kişilerin keyfine göre değil kurumsal işleyişleri çerçevesinde gerektiğinde koltuğundan indirmesini bilmiş bir organizmadır. Bunu gözden kaçırmış olanlar varsa CHP´nin tarihine bir zahmet dönüp baksınlar deriz.