Cumali KARATAŞ


YÜZYILIN AĞIDI SARIKAMIŞ-7


*** ESARET YILLARI***

                                                                                                                                                                                                                                                   Cumali Karataş

         *SARIKAMIŞ  ESİRLERİ:

            Köprüköyü zaferinden cesaret alınarak, henüz yardım alamayan bir Rus ordusunu çevirme planı ne yazık ki sonunda suya düşer?  Mevsim, coğrafi koşullar, yanlış zamanlama, savaş donatımından yoksunluk gibi sıralanan birçok olumsuzluklar Sarıkamış felaketinin sonuçlarını hazırlar.

            Rus Komutanın ?bizden önce Allah´larına teslim olmuşlardı?.? dediği Sarıkamış Harekâtı´nda askerlerimizin çoğu dağlarda donup kalmışlardı. Hastalanıp ölmeyen, ya da vurulmayan askerlerimiz de Ruslara esir düşmüşlerdi. Bunlardan biri de 83. Alay Komutanı Ziya Yergök idi. Esir askerlerimizi Sibirya´nın içlerine kadar uzanan zorlu bir yolculuk beklemekteydi.

            2 Ocak 1915 günü 28. Fırka Sıhhiye Bölüğü ile birlikte Ruslara esir düşen Ziya Yergök, Rus askerleri tarafından etrafları sarıldığında gözleri görmediği bir halde esir alınır. Ziya Bey´in esaretinden sonra ise 9. Kolordu üç gün daha dayanabilmiş, mevziler iki gün daha direnmiş. Çetin bir mücadele vermiş askerlerimiz? Hatta 10. Kolordu,  mevcudunun onda biriyle Sarıkamış´a bile girmiş. Hem de bir yerde Kars demiryolunu bozmuş. Fakat Rusların üstün kuvvetleri bitkinliğimizi anlayarak kesin bir saldırı ile 9. Kolordu´yu esir etmiş, 10. Kolordu´yu da dağıtmış. (s.119-120) 3.000 kadar er ve subayla birlikte 9. Kolordu esir düşerken, Enver Paşa yakalanmak üzereymiş. (s.134)

            Çok zor ve insan onurunu yaralayan tutsaklık sahneleri de yaşanmamış değil başta? Koğuşun tuvaleti yokmuş, Rus askeri dışarıya götürüp insanları gözünün önünde ihtiyacını yapmaya zorluyorlarmış (s.134)                        

            Fakat sonradan daha insancıl bir esaret ortamında yaşadıkları görülüyor?

             Tiflis, Bakû, Mahaçkale, Rostov, Samara ve İrbit üzerinden Krasnoyarsk esir kampına ulaşıyorlar. İrbit´te kaldıklarında, daha sonra kentin kalabalıklaşması ve Tatarların fazlalaşması nedeniyle Krasnoyarsk´taki Voyenni Gorodok Esirler Garnizonu´na getiriliyorlar. Bu ara, Türk asıllı Tatar ve Kırgızlarla karşılaşıyorlar ki bunlar kendilerine son derece konuksever davranıyorlar, İrbit´te konuksever Tatarların çok ilgisini görüyorlar?          

            Bizimkiler de saygıda kusur etmiyorlar. Tabii ki başta Ziya Bey? Hatta,  Kızakla İrbit´e doğru yol alırlarken geceyi geçirdikleri bir köyde kaldıklarında, Ziya Bey odanın kapısı önünde yatıyor ki, saf ve haşarı arkadaşları şeytana uyarak bir suç işlemesinler. (s.143)

            *KRASNOYARSK ESİR KAMPI:

            200 Türk, 200 Alman 3600 Avusturyalı esir bulunan ve her bir ulusa mensup esirlerin birer dükkânları olan Krasnoyarsk esir kampında sonunda Türkler de bir dükkân açarlar. (s.164)    Tüfekçi Ahmet Usta´nın mutfağında artık karınlarını doyurmaya başlarlar. (s.158) Sonraları kıtlık dönemi yaşanır ve her şey pahalanır. Almanya, Avusturya ve Macaristan Kızılhaç heyetleri gelip esir subaylara borç para dağıtırlar. Bizim Kızılay Cemiyeti de 15-20 paket sigaradan başak bir şey yardım etmez. (s.159)         

            Türk, Alman, Avusturyalı ve Macar esirlerin yaşamlarını hatıralarında yansıtan Yergök; esir kampındaki yabancı dil, yüksek atlama, sırıkla atlama, atletizm, demirden eksen dönme, uzun atlama, atletizm, spor, futbol ve yüksek okul diplomasına sahip olmak için sınava  hazırlanıp, ders çalıştıklarından söz eder. Mühendislik, boyacılık, ziraat, bağcılık, meyvecilik, hububatçılık, koyunculuk, atçılık, inekçilik, arıcılık, tavukçuluk ve sabunculuk derslerine katıldığını anlatır.                                              

            Zeki bir Macar Yahudi´si Fransız, İngiliz, Rus, Türk, Arap, Alman ve Esperanto dillerinde konferanslar verirken; bizim gençlerden, esaretinin ikinci yılında Almanca ve Rusça konferanslar veren dört-beş kişiyi bulur. Teğmen ve üsteğmenlerden Almanca öğrenmeyen de kalmamış. Ziya Bey bir yılda Almancayı öğrenip, bir çocuk kitabı tercümesini de firara kadar yarılarken; 29. Fırka Komutanı Arif Bey orda öğrendiği Almanca ve Rusça´dan 3-4 eser Türkçeye çevirir. Tiyatro yaparlar sonra; Almanlar ?Faust?u, bizimkiler de Hüseyin Rahmi Gürpınar´ın ?Mürebbiye?sini oynamanın yanı sıra;  müzik kursunda notayı öğrenip, birkaç defa da mûsıki konseri verirler.

*YURTSEVER TÜRK ESİRLER:

Kampta bulunan bizim Türk esirler İtalya ve Romanya´nın düşman tarafına geçmesine çok üzülüp, acı acı düşünürlerken; Erzurum´un düşmesine hüngür hüngür ağlarlar. Ruslar´ın istanbul´a sahip olacağız demelerine yine üzülürlerken, Çanakkale´den gelen iyi haberlerle rahatlarlar. (s.162)

Kampta olağan günlük yaşam süreci işler?

Avrupalıların birbirine davranışlarında bir sorun yokken bizimkiler de sorun çıkınca, Haysiyet Divanı kurarlar. Ziya Bey Haysiyet Divan Başkanı olur (s.165)

Bu arada, dil bilmemenin verdiği sıkıntı ilginç ve gülünç bir hal almaya başlar?

Almanya´daki işçilerimizin yumurta almak için markete gittiklerinde dil sorunu nedeniyle tavuk gibi gıdaklamalarını andıran şeyler yaşanır? Topçu Binbaşısı Zileli Ahmet Bey tütünle eti değiştirmek için kasapla anlaştığında etin at eti olup olmadığını öğrenebilmek için at gibi kişnemek zorunda kalınca, Rus Kasap:?Hayır, hayır? diyerek o da sığır gibi böğürmeye başlamış. Böylece şüphe ortadan kalkıp, takas gerçekleştirilmiş. (s.166)                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        

            *SAVAŞA ELEŞTİRİ:

            -30 derecede Kamışlof´ta kızakla gitmek için beklerken toplanan kadın ve erkekli Ruslar acınacak durumdaki askerlerimize  bakıyorlarmış?

            ?Bizim askerler acınacak durumdaydılar. Eski püskü elbise ve kaputlar içinde, ayakkabıları yırtık dilenci postalı halini almıştı. Bunlar arasında bir askerin de ayakkabıları yoktu. Yırtık çoraplarla sıraya girmeye gidiyordu. Bu acıklı görüntüye dayanamayan bir Rus kadını lastiklerini çıkardı bu ere verdi ve bize  de birçok küfürler savurdu.´Böyle perişandınız niçin muharebeye girdiniz?´ gibi haklı sözler söyledi.? (s. 140)                                                                                                                                                          Bu arada ilginç bir noktada var savaş eleştirelliği adına?

            Ziya Bey bir gün Rus nöbetçilerden biriyle Rusça konuşur.

            Rus nöbetçi sorar:

            -Niçin harp ediyoruz?

-Arazi için

-Arazi için mi? Bizde arazi çok, padişahlarımız kötü.

Ziya Bey, ?Daha ilk zamanlarda erlerde Çarlarına karşı nefret uyandırılmış ve Bolşeviklik fikri aşılanmıştı? (s.158) diye not düşer.                                                                                                                                                                                                                                                                    *          *          *                                                                                                         ***YURDA DÖNÜŞ*** 

            *DÖNÜŞ YOLUNDA:

Nihayet, Kızlhaç doktorları Bolşevik Hükümetinden harp malûlu olanların ayrılması konusunda izin alır ve her ordugâhtan 1.000 kişi ayrılması kararlaştırılır. Bunlar doktorların kendileri için bir hastalık uydurduğu kişiler arasından seçilir ve her milletin mevcudu oranında esir ayırması kararlaştırılır. Bunlar ilk esir olanlardan, yaşlılardan, yüksek rütbelilerden ve doktorların kendileri için bir hastalık uydurduğu kişilerdir. Bu nedenle 200 Alman, 200 Türk, 600 Avusturyalı, ve Macarlardan oluşan 1.000 kişinin listesi hasta ve Ruslara verilir. Türk esirlerin muayenelerini de Türk doktorları yapıp Ziya Yergök Bey´e de ?Chute de Rectume? raporu verilir. Her şeyi planlayıp, mutfak vagonu, aşçı ve erzak vagonları, eczane ve tıp aletleri vagonu ile doktorlar vagonu olmak üzere toplam 44 vagon ve ayrıca bir de beş kişilik Rus muhafızları için ayrılmış vagon olmak üzere Krasnoyarsk ordugâhından ayrılırlar. Bu ara ayrılan Türk esirler, kalan Türk esir arkadaşlarına:

-Allah´a ısmarladık, merak etmeyin inşallah yakında siz de bu saadete kavuşursunuz! derken, onlardan:

-Size uğurlar olsun. Şüphesiz yakında biz de bu saadeti tadacağız. Vatana, vatandaşlara çok selam yanıtını alırlarken;

Zileli Ahmet Usta:

-Cuma günü yola çıkmayı iyi saymazlar. Allah hakkımızda hayırlısını versin der.

Fakat bu hurafeyi yanıltmaz gelişmeler bazı hurafekârların gözünde? 1918 Mayıs´ının son günlerinin bir öğle öncesinde Novasibirsk istasyonuna varmadan birkaç el silah sesi duyarlar ve askerler vagonlara ateş ederler. Sonunda mesele anlaşılır? 70.000 kişilik Çek ordusu, Avusturya hükümetine ihanet ederek Rus saflarına geçmiştir. Rus ordusunun dağılması ve Brest Litovsk Antlaşması´nın imzalanması sonrasında Almanlar, Çek ordusunun da teslim edilmesini isteyince de, Bolşevikler devrimin yol açtığı karışıklıkta bunlara söz geçiremeyeceklerini belirtmişler. Çekler ise teslim edilmek şöyle dursun,

-Biz Alman ve Avusturyalılara harp edeceğiz, İngiliz ve Fransızlarla beraberiz demişler.

Ruslar:

-Biz Almanya, Avusturya ve müttefikleriyle sulh yaptığımız için bizim mülkümüzde harp edemezsiniz. Başka yerde harp edin. Bizim yurdumuzu terk edin! demişler.            

Bunun üzerine Çekler:

-Pekâlâ bize izin verin; Sibirya, Vladivostok, Büyük Okyanus, Amerika üzerinden Avrupa´ya, Fransa´ya gidip Almanlarla harp edelim diye bir öneride bulunmuşlar.

Bu teklife, Çek ordusunun bu şekilde harbe girmesi bir yıl sürer ve savaş sona erer düşüncesiyle Almanlar da onay vermişler. Çekler, asker, silah ve malzemeleriyle yola çıkmışlar. Her tren komutanına bulunduğu şehri ve hükümeti ele geçirmesi emredilince de, esir vagonlarının bulunduğu Vladivostok´a gelen Çekler esir vagonlarına da el koymuşlar. Böylece, 5 Mayıs 1918 günü, esir vagonundaki tüm esirler de tutuklanmış. Ardından, tren yeniden hareket etse de, Tihomirova adlı küçük bir köy istasyonunda yeniden tutuklanırlar. Dört gün sonra tren gerisin geriye hareket ederek doğu yerine kuzeye Novosibirski´ye, Novonikolayevski´den sonra doğuya değil de kuzeye Tomsk şehrine götürür. 10 gün kadar trenin etrafında kalırlar. Daha sonra da Rus ve Çek doktorlardan kurulu sağlık heyeti tarafından yeniden muayene ederler, Ziya Bey´in uydurulan ?Chute de Rectume? hatalığından bir şey anlamazlarsa da, devreye giren kendi doktorları inandırıcı olur.

Bu ara Ramazan iftarına 200 kadar Türk esiri yemeğe götürür Tatarlar. (s.176) Elektrikle aydınlatılmayı ilk defa orda görürler. Harp çıktığında, Rus ordusuna 40.000 at hediye eden Tatar milyonerin terk edilmiş evini gösterirler. (s.177)

Rus makamlarından harp malûlu olduklarına olumsuz yanıt gelince bu kez Avrupalı esirler Ruslara:?Bizi burada rutubetli yerlerde öldüreceksiniz. Yavaş yavaş öldürmektense hepimizi kurşuna dizin kurtulalım. Öldürmeyecekseniz harp malûlu olduğumuz için insanca davranıp vatanımıza gönderin. Biz de yeniden harbe girecek güç yoktur. Bu insanlığı göstermezseniz bari yeniden Krasnoyarsk´a geri gönderin.? istek ve iddaasında bulunurlar.                                                                                                                                                                                                                                                  *KAÇMA:

1918 Eylül´ünde yeniden Krasnoyarsk´a getirilip içeri tıkıldıklarında kaçma hazırlıkları başlar. Yiyecek darlığından zayıf düşüp hastalananlardan ölenler olmuştur, bunların içinde Türkler de vardır. Mekke Şerifi Hüseyin´in düşman tarafına geçmesi ile başlayan Arap ihtilâli, esir Arap subaylarını canlandırıyor bu ara ve bunlar Ruslara ?Biz de sizlerdeniz. Bizlere esir muamelesi yapmayın? diye talepte bulunması sonucu serbest kalıyorlar. ?Bunlar şehirde serbest dolaşmakla kalmayıp, Osmanlı subaylarını ihbar edip yakalatarak esirlikten esirliğe sürüklenmelerine, genel hapishanelere gönderilmelerine neden oluyorlar.

?Kurtulmamız için harbi kazanmaktan başka bir ümidimiz kalmamıştı. Çeklerin, nasıl olmuşsa yolu oraya düşen Sırp askerlerinin sıkı kontrolünde olmamıza, içimizdeki Arapların da aleyhimize casusluk yapmalarına rağmen firarlar her zamankinden daha fazla artmıştı. İşte böyle bir zamanda Miralay Nuri Bey, Binbaşı Sivaslı Rifat Bey, Teğmen Malatyalı Kâzım ve ben günlerce gizli görüşmeler yaparak kaçmaya karar verdik. Para karşılığında bizi kaçırmayı üstlenen bir Kırgız bulduk. Bu adam aracılığı ile sahte kimlik kartları edindik, arkadaşlardan da borç para alarak ceplerimize 1.000´er Kerenski Rublesi koduk?  6 Ekim 1918 sabahı güneş doğmadan bir saat önce herkes uyurken ordugâhtan dışarı çıktık.  (s.180-181)

Novonikolevski´ye bilet alıp, oradan da Semipalatinsk´e geçerek, orda 10 gün kalırlar. Çin Türkistan´ına ve sonra Sidung´a, geçerler. Daha sonra yolda casus ve inkılap karşıtı bir isyancı olmakla suçlanıp hapse atılırlar. Bitlenip, 69 gün sonra banyo yapma şansını elde ederler. Tahminen birkaç kez kovulduğu halde kapı önüne gelen bir Kırgız, hapisliklerinin 3. ayında Taşkent´e gönderilecekleri söylese de gerçekleşmez. Sonradan öğrendiklerine göre Verni ve Taşkent´ten serbest bırakılmaları yolunda haber gelmiş olsa da, Pişpek´te çözümlenmesi gerektiğinden gerçekleşmez. Fakat bir Avusturyalı yedek subay´ın kefaletiyle, kaçmayacaklarına dair bir belge imzalayarak serbest kalırlar. (s.228-226) Bu ara, bir dilencinin nöbetçi tarafından dipçik darbesiyle öldürülüşüne tanık olurlar. Taşkent´e geçerler. Her okulda 300 öğrenci olmak üzere 62 ilkokulda 15.000 kadar öğrenci olan Taşkent´te ihtiyaç duyulduğundan hemen öğretmenliğe başlatırlar. Pişpek´te çıkan isyanda Düngân mahallesindeki 18.000 bin kişinin makineli tüfeklerle taranarak öldürüldüklerini duyarlar. (s.229)

Ziya Bey, Türklerin haline çok üzülür?

?Zavallı Türkler kendi öz yurtlarında bile esir gibi yaşıyorlardı. Kaldırımda yürürken bir Rus´a, bir Ermeni´ye, hatta bir Yahudi´ye kaldırımdan inerek yol verir; bahçelere, parklarda gezmemeye, tren ve tramvaylarda en kötü yerlerde oturmaya zorlanıyorlardı. Hükümet kapılarında hiçbir hak aramayacak kadar aşağılanırlardı. Türk subaylarının açtıkları okulları ve çeşitli vesilelerle yaptıkları telkinlerle kendilerine gelmeye, gençleri Buhara kıyafetinden medeni kılığa sokmaya, bir bakıma hür bir insan gibi yaşama cesareti göstermeye başlamışlardı.? (s.234)

?Bizim Taşkent´te bulunduğumuz dönemde, Kaşış´ta Sibirya ve Rus Avrupası´nda Tatarlar ve Türkistan´da Türkler çok yardım etmişler kaçarken.?

?Rusların nüfuzu ancak demiryolu güzergâhı için geçerliydi. Demiryollarına uzak bölgeler ?Basmacı? dedikleri Bolşevik hükümetine başkaldıran çetelerin idaresinde idi. Bizim Taşkent´te bulunduğumuz dönemde Güney Türkistan isyan içinde idi. Daha sonraları Bolşeviklerle çarpışacak olan Enver Paşa´dan ´Türk komutanları, Türk subayları gelsinler, başa geçsin, Türkistan´ın kurtuluşuna yardım etsinler.!´ diye  gizli bir haber gelecekti.? Yanıtları da olumsuz olacaktı?          

Bir hükümetle uğraşmanın kolay olmadığını, Ruslardan ve Avrupalılardan her türlü yardımı gören Osmanlı´nın başkaldıran Ermenileri susturduğunu, Hazırlıksız yapılan bir kurtuluş savaşının felaket getirebileceğini, Türkistanlı Türklerin de böyle bir akıbete uğramamaları, bir hükümetten el altından yardım görüp, ayrıca eğitime ve çalışıp para kazanmaya önem vererek, ilim ve fenle uğraşmaları gerektiğini söylemişlerdi.

Kaçış devam ediyor?

Semerkant´a geliyorlar; Buhara, Aşkabat, Kraznivodsk, sonra vapurla 5-6 saatte Bakü´ye varıyorlar. Tiflis´e, Batuma´, orda 1 hafta kaldıktan sonra da motorla Rize´ye geçip, üç-dört gün alayın misafirhanesinde kalıp, oradan da 21 Ağustos 1920 tarihinde motorla Trabzon´a geçiyorlar.

Ziya Bey ilginç bir gözlemini somut bir betimleme ve benzerlikle belirtiyor?                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            Nehrin sağ tarafı duvar gibi, yanı yamaç olan ve evlere düzenli merdivenlerin yanı sıra bir asansörle çıkılan Tiflis´in ortasından Kura (Kür) nehri akıyor, Adana gibi yani? (s.255) Ayrıca, Batum´da iki metre uzunluğunda ve yarım metre eninde ağaç yaprakları görüyor. (s.256)

Yurda dönünce, Nuri Bey ve arkadaşları iki gün sonra İstanbul´a vapurla geçerler; Ziya Bey de Şark cephesine katılarak vatan mücadelesine ordan devam etmek ister. Birkaç gün sonra ise Nuri Bey´in, arkadaşları uyurken vapurda Samsun´a çıkıp, ordan Anadolu´daki mücadeleye katılmak için Ankara´ya geçtiği öğrenilir.

Trabzon´a geçen Ziya Bey, Erzurum Müftüsü Sadık Efendi´ye telgraf çekerek ondan ailesinin durumunu sorar ve kapalı ifadeli yanıttan Erzurum´da olduklarını öğrenince de Rüştü Paşa´dan izin alıp, Erzurum´a giden bir askeri kamyona binerek, Gümüşhane, Bayburt üzerinden Erzurum´a varır. (s.258)

Savaş ve esirlik dahil, yaşadığı bir sürü olaylar başından geçtikten sonra Gez mahallesine geldiğinde Enver,  Avni ve Ali´yi kendisini bekler bulur. Âma dayısının elini öper. Erzurum´un düşüşü sırasında cephane infilakında kolundan yaralanan Tevfik dayısının olayını kimseye duyurmamışlar, bir hafta sonra kangrenden ölmüş. Gözleri eşini arar? ?Hani Mevâ, nerede? deyince kimseden ses çıkmaz, onun Erzincan´da tifüsten öldüğünü söylerler?

?Eşimin ölüm haberi üzerine dünya başıma yıkıldı. Niye muharebede ölmedim diye şansıma küstüm.? (s.257)

Erzurum düşmesinde ilginç bir not var?

Ziya Bey´in dayısının anlattığına göre, Ruslar Deveboynu hattına dayandığı zaman telaşlanan halkta göç olmasın diye, ?Erzurum kuşatılsa bile iki yıl düşmana dayanabilecek kadar kuvvetlidir. Korkmayın, kaçmayın! Yollarda perişan olmaya gerek yok!? gibi sözleri bir yıl öncesinden tellâlla ilân ettirmişler. Savaşta halk yerinden kımıldamamış ve üstelik askerleri saran tifüs salgınında, onlara acıyıp evlerine alan köylülere de bulaşınca tifüsten ölenler o kadar çoğalmış ki cenazeleri kaldıracak adam bulamamışlar. (s.259)

1915 şubatında Ilıcay´a doğru çekilince Ziya Bey´in ailesi de Erzincan´a çekilmiş. Erzincan´da eşi Mevâ´nın ölümü üzerine Sivas´a kadar gitmiş aile; Erzurum´un geri alınması üzerine de Erzurum´a geri dönmüşler. (s.259-260)                    

Yine savaş sırasında yurdun her kesimlerinden gelen subaylardan bazılarının adı hırsızlığa ve yolsuzluğa karışmış. Bu nedenle halk ?Şark şarklılarındır..? deyip onları istemeyerek, tepki göstermeye başlamışlar. (s.260)

Erzurum´a geldiğinde Kolordu komutanlığı teklif edilse de Tuğgeneral Ziya Yergök kabul etmez ve daha önce başında olduğu Asker Alma Heyeti ile birlikte ?Ermeni harbinin büyük bir zaferle sonuçlanmasından ve Doğu Anadolu´da güvenliğin yerleşmesinden sonra?? Sarıkamış´a tayin edilirler.

Ziya Yergök Paşa; ?Doğu harekâtındaki başarının en büyük şerefi Kâzım Karabekir Paşa´ya aitti. Tümen Komutanı Albay Deli Halit ve Erzurumlu Rüştü Bey´lerin de bu başarı da payları vardı. Ayrıca alay, tabur, bölük komutanları ile öbür subayların, erlerin ve Erzurum halkının gayretleri unutulmaz? diye de, dürüst ve vicdanlı bir asker olarak tarihe not düşer.      

                                                                                                                                                                                                                                             Sarıkamış ve Kars muharebeleri olurken Erzurum´da hem Asker Alma Heyeti Başkanı, hem de geçici olarak 15. Kolordu Komutan Vekili olduğunu belirten Ziya Yergök; 6 yıllık esaret sonrası Kâzım Karabekir Paşa´nın emriyle atandığı Sarıkamış´ta aynı sadakatle, Türkiye Cumhuriyet´in ışıklı yolunda ulus egemenliğiyle yürürken de yurtsever bir asker, komutan olarak bu yürüyüşteki yerini de alır. Bir ulus olarak yaşanan felaket döneminin acı hatıralarını geride bıraktığı o an, altı yıl esir kalan, eşini kaybeden biri olarak değil de, o gerçek yurtsever askerce tarihe düşülen notla anılır:

?Esaretten döndükten sonra yeni görevimi Kazım Karabekir Paşa verdi. Sarıkamış´a da onun emriyle atandım.

Bu görevi de aynı sadakatle, BMM hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa´nın çizdiği yolda sürdüreceğim.? (Sarıkamış´tan Esarete/Sami Önal/s.262)

*( 01.06.2015) 

                                                                                                                      -sürecek

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8828,70%-0,62
  • DOLAR

    32,29% 0,55
  • EURO

    35,19% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2238,56% 0,53
  • Ç. ALTIN

    3895,90% 0,00