Ali MARALCAN- EMEKLİ KURMAY ALBAY


YENİ ANAYASA KUMPASI

? Bu memlekette çalışmak isteyenler, bu memleketi idare etmek isteyenler memleketin içine girmeli, bu milletle aynı şartlar içinde yaşamalı ki ne yapmak gerekeceğini ciddi olarak hissedebilsinler. ?


? Bu memlekette çalışmak isteyenler, bu memleketi idare etmek isteyenler memleketin içine girmeli, bu milletle aynı şartlar içinde yaşamalı ki ne yapmak gerekeceğini ciddi olarak hissedebilsinler. ?

Gazi Mustafa Kemal

/resimler/2016-6/7/1220333798631.jpg

Saygıdeğer vatandaşlarım, sevgili hemşerilerim!

Türkiye Emekli Subaylar Derneği ve Atatürkçü Demokratik Toplum örgütlerince 4 Haziran 2016 Cumartesi günü saat 13:00´de Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro salonunda ? Yeni Anayasa Kumpası? konulu bir panel düzlenmişti. Bu panel ile ilgili düşüncemi Adana Emekli Subaylar Derneği Başkanı E. Top. Albay Süleyman Sırrı SARAÇOĞLU´na Antalya´dan gönderdiğim mesajımı sizlerle de paylaşmak istiyorum.

  

SAYIN BAŞKANIM

 

Ülkenin bekasını ve geleceğini derinden ilgilendiren yeni anayasa kumpası paneline katılamadığım için çok üzgünüm. Bu ciddi ve çok anlamlı çalışmada görevli olan bütün katılımcılara başarılar dilerim.

Halen yürürlükte olan 1982 anayasası, değişik iktidarlarca hemen hemen üçte ikisi değiştirilmiştir.

Mecliste AKP iktidarınca başlatılan yeni anayasa değişikliği çalışması tamamen bir aldatmaca ve panelinizde de tespit edildiği şekilde bir kumpastan başka bir şey değildir. Tıpkı daha önce Silahlı Kuvvetlerin üst kademesindeki general ve üst rütbeli subaylara kurulan ve iflas eden bir kumpas gibi.

AKP iktidarınca Anayasada yapılması düşünülen değişikliğin esas ve yegâne amacı, Anayasada başkanlık sistemine yer verilerek demokrasinin ve insan haklarının olmadığı bir diktatörlük yönetiminin yerleştirilmesini sağlamaktır.

Anayasa değişikliği isteği bu amacı sağlamak için AKP iktidarınca bir kılıf olarak kullanılmaktan başka bir şey değildir.

Bu aldatıcı girişime en güzel cevabı Atamız vermiştir: ?Özgürlük ve egemenlik benim karakterimdir. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. ?

İşte Türk milleti olarak bizler Atamızın bu vecizesini bir yaşam felsefesi olarak kabul ediyoruz. Bizleri kimse aldatmaca cüretine teşebbüs etmemelidir. Bu gibi girişimler Ülke ve Ulus menfaatlerini zedelemekte ve zarar vermektedir.

Bu konudaki ciddi ve anlamlı çalışmalarınızda başarılar dilerim.

ALİ MARALCAN

EMEKLİ KURMAY ALBAY

Bu mesajı gönderdikten sonra, konu üzerinde bir araştırma yaptım ve kendime şu soruyu sordum. ?Ülkemizin sorumluluk taşıyan yetkililerce profesyonelce yönetimi nasıl olmalıdır? ? İşte  bu sorunun tarafımdan tespit edilen cevabını sizlerle de paylaşmak istedim.

DEVLET DÜZENİ NEDİR? , DEVLET DÜZENİNİN DAYANDIĞI TEMEL PRENSİPLERİ NELERDİR?

 /resimler/2016-6/7/1221068330538.jpg

Devlet düzeni: Devlet, her şeyden önce belirli bir toplumun üyeleri arasındaki farklılaşmanın, sınıflaşmanın ortaya çıkardığı siyasal bir örgütlenmedir. Bu farklılaşma temelde toplumsal-ekonomiktir. Devlette ilk göze çarpan, yöneten ve yönetilen, yani siyasal iktidarı elinde bulunduran veya ona tabi olan toplumsal göçlerin varlığıdır.

Devlet düzeninin dayandığı temel prensipler: ?Devletin dayandığı temelleri yıkmak başka bir şeydir; Devletin temeli ve devlet prensipleri başka bir şeydir, Devletin düzeni ayrı şeydir. Devlet düzenini etkileme, mesela Türkiye´de devlet düzeni çift meclisli sistemdir. ?Efendim ben çift meclisli sistem istemiyorum. Tek meclisli sistemi istiyorum? demek elbette ki devlet düzenini etkilemektedir ama bu, devletin dayandığı ana prensipleri yık demek değildir. Hiç meclis istemiyorum derse bu demokratik rejim prensibini yıkmak demek olduğuna göre, devletin temel prensibini yıkmak anlamına gelir. Yoksa çift meclis istemiyorum, tek meclis istiyorum demek devlet düzenini değiştirmektedir, ama devletin dayandığı ana prensiplerini yıkmak demek değildir. ? (Millet meclisi tutanak dergisi c.35 s.300)

         BU PRENSİPLERE UYGUN OLARAK ÜLKEYİ YÖNETECEK DEVLET ADAMLARI ATATÜRK´E GÖRE HANGİ YETENEKLERE VE ÖZELLİĞE SAHİP OLMALIDIRLAR?

? Bu memlekette çalışmak isteyenler, bu memleketi idare etmek isteyenler memleketin içine girmeli, bu memlekette aynı şartlar içinde yaşamalı ki ne yapmak gerekeceğini ciddi olarak hissedebilsinler. ?

Gazi Mustafa Kemal

YUNAN FİLOZOFU PLATON´A GÖRE DEVLET ADAMLARINDA ARANAN DÖRT ANA ERDEM

Bilgelik: İdarecilerin erdemidir.

Cesaret ve yiğitlik: koruyucu kesimin erdemidir.

Ölçülülük: Üreten kesimlerin erdemidir.

Adalet: Bütün sınıflarla ilgili bir erdemdir.

 DEVLET ADAMI OLARAK ATATÜRK

 /resimler/2016-6/7/1221329424789.jpg

Atatürk, Milli Mücadelede milli birliği temin eden eşsiz bir lider, muharebe meydanlarında efsanevi bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı, milletin çehresini değiştiren kudretli bir inkılâpçıdır. Bu vasıflarıyla, insanlık tarihinin tanıdığı en büyük adamlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini en yüksek seviyede taşıdığında dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir. Tarihin büyük tanıdığı şahsiyetlerle mukayesesi yapıldığı zaman türlü bakımlardan bariz üstünlükleri göze çarpmaktadır. Bir kere bütün bu dehalara üstün tarafı, hem fikir hem hareket adamı oluşudur. O, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir lider idi. Fikir ve düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan, problemler karşısında aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden bu gerçekçi görüş, gerek Türk Bağımsızlık Savaşı´nın gerekse onu izleyen Türk çağdaşlaşma hareketinin esasını oluşturmaktadır.

Atatürk gerçeğin adamıdır; sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerde ne yaptı, neye karar verdi ise daima en iyisini yapmış, en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılâpçılığı sayesindedir ki müşterek arzu ve eğilimler kolayca milli ülkü haline gelebilmiştir. Giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek vasıflarına güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün teşebbüslerinde millet sevgisine dayanmış, kudretli kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kitleleri sürükleyebilecek bir lider olduğunu göstermiştir. Milli kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, tesirleri memleket sınırlarını aşmış, mazlum milletlerin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde manevi kuvvet olmuştur.

Atatürk yaratıcısı, yapıcısı olduğu ?Türk inkılâbı? nı ifade ederken: ?Bu inkılâp, yüksek bir insani ülkü ile birleşmiş vatanseverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir.? diyordu. Kendisi de yaratığı inkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten, ?Ne Mutlu Türküm Diyene! ? vecizesiyle kalplere iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık idealinin ve insanlık sevgisinin de sembolü idi. Yabancıların, ? Düşmanlarınız kimlerdir?? sorusuna ? Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız? cevabını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen milli nitelik taşıyan ?Atatürk İnkılâbı ? aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır.

ATATÜRK´ÜN SİYASİ PARTİLERDEN BEKLENTİSİ NELERDİR?

         Atatürk Türkiye Cumhuriyeti´nde siyasi partilerin bulunmasını zaruri görür. Ancak partiden maksat, memleketi ikiye ayırmak, sınıf menfaatini sağlamak olmayıp halkın bütününü refaha ulaştırmak olduğunu da şu suretle ifade eder;

         ?Partiden maksat, millet evladından bir kısmına, ahali sınıflarından bazılarına diğer evlat ve sınıfların zararına menfaat sağlamak değildir. Belki bunlardan ayrı ve hariç olmayıp halk namı altında bulunan umum milleti ortak ve birlik olmuş biçimde ve birlikte genel, gerçek refaha ulaşmak için faaliyete girmektir.? 

ATATÜRK SİYASETE ATILANLARDAN BEKLENTİSİNİ ŞÖYLE AÇIKLIYOR; Siyasi partilerin memleket kaderinde oynadıkları rol bu kadar büyük olunca, bu partileri sevk ve idare edecek kimselerde bir takım meziyet ve şartların aranması pek tabiidir. Atatürk bu gibi kimselerin şu şartları nefislerinden toplamış olmalarını gerekli görür:

  1. Akıl, zeka ve mantık ile hareket etmeleri.
  2. Türk milletinin yakın ve uzak tarihine, gereği kadar vakıf bulunmaları; milli ahlak ilkelerine sahip bulunmaları, daima yüksek, asil ve kutsal amaçlara doğru yürümeleri.

ATATÜRK SİYASET KONUSUNDA ZAYIF OLANLARIN TARİHTEKİ ROLLERİNİ DE ŞÖYLE İZAH EDİYOR

Atatürk siyaset konusunda zaaf göstermiş olanların tarihteki rollerini de şöyle izah eder:

?Tarih ne güzel aynadır. En çok, ahlakta gelişmiş olmayan kavimler en büyük mukaddesat karşısında bile alçak duygularına tabi olmalarına engel olamıyorlar. Tarihin sinesine geçen büyük olaylarda bu olaylar içinde sebep ve yapmış olanların tavırları ve hareketleri ve yaptıkları işler onların ahlak seciyelerini ne açık gösterir.?(Türk Dili, 122 sayı, Kasım 1961)

ATATÜRK VE DİKTATÖRLÜK

"Atatürk rejimi bir Dikta rejimi miydi ve Atatürk bir diktatör müydü??

Onun 1927 büyük nutkunda, kendi mücadelesini anlatırken söylediği şu sözleri tekrar etmeliyiz:

 "Biz fevkalâdeden alınan ve kanunî olan tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir suretle kanunun üstüne çıkmak için vasıta olarak kullanmadık.

Bu sözler önemlidir. Çünkü bir diktatör böyle konuşamaz. Diktatör, bizzat kanun olan, yani sözü kanun mahiyetinde bulunan adamdır. Ortada kanunlar ve kanun koyan müesseseler olsa bile, bunların üstüne çıkabilen, yani hukuk ve kanun müessese ve şekilleri yerine kendi mutlak keyif ve iradesini hâkim kılan adamdır. İşte Dikta, bu hâkimiyet şekli ve diktatör, bu hâkimiyet şeklinin uygulayıcısı demektir. Sonra dikta rejimi; bir şahsın veya ikili, üçlü bir idarenin, mesela bir aralık eski Roma´da ve gene bir aralık Fransız ihtilâl idaresinde olduğu gibi bir triyumviranın yahut da mesela Rus ihtilâlinde olduğu gibi bir parti önder kadrosunun, hatta bir zümrenin (otokrasi, oligarşi), hâkimiyeti şeklinde de olabilir. Hatta bir sınıfın mutlak yararına hizmet eden devlet şekli de bir dikta rejimdir. Onun zamanında Mussolini Faşizmi ile Hitler Nazizmi ve dikta idareleri ve Mussolini ile Hitler diktatörlerdi. Ve bunlar daima "ben? diye ve kendi adlarına konuşmuşlardır.

 /resimler/2016-6/7/1222053019150.jpg

Atatürk rejimine ve Atatürk´e gelince? Onun rejiminde, yukarıda saydığımız hâkimiyet şekillerinin mutlak işaretlerini bulamayız. Atatürk hareket ve icraatında daima, kendi adına değil, devlet adına konuştu. Rejim elbette ki tek partili bir rejimdir. Onun devrinde onun iradesinden daha güçlü bir kudret yoktu diyenler tamamen aldanmış sayılamazlar. Ama bu tek parti rejimi, mutlak bir klik hâkimiyeti haline hiçbir zaman gelemedi ve Atatürk kendi iradesini, hiçbir zaman kanun yerine koymadı.

 

 
   

İstese bunu yapabilir miydi? Hayır! Çünkü buna her şeyden önce Atatürk´ün yukarıdan beri belirtmeye çalıştığımız mizaç ve şahsiyeti engeldi. Zaten bunun için değil miydi ki o, ölürken âdeta milletin kucağında can verdi ve milleti ardından ağladı. Hâlbuki mesela Mussolini´yi bir sokak fenerine astılar ve Hitler´in ölüsü, çökertilmiş bir rejimin harabeleri ve bütünü ile düşmanlarına terk edilmiş bir vatanın enkazı üstünde, birkaç teneke benzinle yakıldı..

Atatürk´e gelince; ona her vesileyle:

" Biz sana korktuğumuz için değil, sevdiğimiz için bağlıyız, "

Şeklinde verilen cevaplarda, bir gerçeğin payı vardır.

AZİZ VATANDAŞLARIM VE SAYGIDEĞER HEMŞERİLERİM

/resimler/2016-6/7/1222313332204.jpg

SONUÇ OLARAK:

Diktatörler bulunduğu toplumun düşünce yapısından nasibini almamış megaloman ruhhastası ve çağdaş düşünce sisteminden uzak topluma zararlı bir insan tipidir.

         Diktatörlük genel olarak ilim ve bilimle ilgisi olmayan, akıl ve sağduyudan yoksun, mantık ve meşruluktan uzak, hayalci, maceraperest bir yönetim şeklidir.

         İkinci dünya harbinde İtalya´da Mussolini ve Almanya´da Hitler ülkelerini diktatörlükle yönetmişlerdir. Bu ülkeler onların basiretsiz ve keyfi yönetimlerinden büyük acılara ve felaketlere uğramışlardır.

SONSÖZ: AKP iktidarının anayasa değişikliği ve anayasada Cumhurbaşkanı Recep Tayip ERDOĞAN´ın arzu ve isteği doğrultusunda çağdaş parlamenter yönetim sistemi yerine, yasama, yürütme yetkilerini de içine alan ve dünyanın hiçbir devletinde uygulanmayan çağdışı yerli bir başkanlık sistemi istenmektedir.

Bu tuzağa düşmeyelim. Bu konuda muhalefet partileri, demokratik toplum örgütleri ve bütün vatandaşlar uyanık olalım. Önemli bir vatandaşlık görevi anlayışı ile bir teşkilat yapısı içerisinde birlikte mücadele etmeliyiz.

Bizler bu tarihi gerçekleri dikkate alalım ve felaketlere uğrayan İtalya ve Almanya devletlerinin acıklı ve hazin durumuna düşmeyelim.

 Allah cennet vatanımızı ve asil milletimizi bu gibi hasta ruhlu diktatörlerin şerrinden ve belasından korusun.

KAYNAKÇA:

 

  1. NUTUK, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
  2. TEK ADAM C.3 ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR
  3. GAZİ PAŞAM. CEVAT ŞENOL
  4. ATATÜRK VE SİYASET AHMET YAŞAR ZENGİN
  5. MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ C. 35 S. 300
  6. TÜRK DİLİ S. 122 KASIM 1961
Süleyman Barış
8.06.2016 19:08:53
Öncelikle Kurtuluş Savaşımızın kahraman gazetesini bugün hala aynı çizgisini korumaya devam eden yegana gazete olması nedeni ile içtenlikle kutluyor ve rahmetli kurucusu ve sahibi merhum Ahmet Remzi Yüreğir´i rahmet ve şükranla anıyorum. Ayrıca Atatürk´ün unutturulmaya çalışıldığı günümüzde onu çok değerli çalışmaları ile canlı tutmak için büyük çaba sarf eden sayın Ali Maralcan´ı yürekten kutluyorum.

YAZARLAR

  • Perşembe 31.6 ° / 17.1 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • BIST 100

    9629,68%0,85
  • DOLAR

    32,53% 0,26
  • EURO

    34,66% 0,36
  • GRAM ALTIN

    2499,23% 0,53
  • Ç. ALTIN

    4196,44% 1,04