Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


UNUTUN GİTSİN SAKARYAYI, MALAZGİRT VAR NASILSA

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanının, 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili “densizliği” sebep olmuştur bu yazının kaleme alınmasına.


AKP’li başkanın bu konuşması, aslında AKP’nin milli bayramlara ve milli değerlerimize bakışını özetler. AKP on yedi yıldır “milli bayramlarla” kavgalı olup 23 Nisanları, 19 Mayısları, 30 Ağustosları ve 29 Ekimleri unutturmak için bilinçli bir çaba içerisindedir.

Çabalarının başarısı için önce, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” ile “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” karşısına bir FETÖ Projesi olduğu sonradan anlaşılan “Kutlu Doğum Haftası Kutlamalarını” ve “Türkçe Olimpiyatlarını”; sonra da “Kut’ül Amare Zaferinin Anılmasını”  koydular, hatırlarsanız. Son yıllarda da milletçe, “30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Savaşı” karşısına “Malazgirt Meydan Savaşı’nın” çıkartılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bakalım bu sene de öyle mi olacak?

Atatürk Cumhuriyeti’nin milli bayramları unutturulmak istenirken, Yeni Cumhuriyetin milli bayramı olarak 15 Temmuz’un öne çıkarıldığı da açıktır.

Sözcü Gazetesi’nin tarihçi yazarı Sinan Meydan’ın da belirttiği gibi, “Cumhuriyet’in milli bayramlarını unutturma işi, kökleri 1950’lere Demokrat Parti dönemine kadar giden” bir uygulamadır. Örneğin 1924-1950 arası dönemde yirmi yedi yıl üst üste kutlanan Lozan Barış Bayramı ve Lozan Günü kutlamaları karşısına 1950’den itibaren, “23 Temmuz 1939 Hatay’ın Anavatana Katılmasını”, “23 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyetin Hürriyet Bayramını” ve “24 Temmuz Basında Sansürün Kaldırılması” kutlamalarını getirerek unutturmak istediler. DP bu alternatif kutlamalarla Lozan Günü’nü gölgeledi. 1955 yılında da Lozan Günü anma ve kutlamalarını tamamen yasakladı.

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları vesilesiyle, mayıs ayında kaleme aldığım bir yazıda, Tarsus özelinde 19 Mayıs 1969 tarihli kutlamalarla, elli yıl sonraki 19 Mayıs 2019 tarihli kutlamaları karşılaştırmış ve özetle:

Atatürk’ün, Cumhuriyetin 10. Yılında (10. Yıl Nutkunda) yaptığı vasiyetine sahip çıkama-dığımızı gördüm dün.

AKP iktidarından önce ve bu iktidarın ilk yıllarında, tüm illerimizde stadyumlar başta olmak üzere düzenlenen büyük törenler, "faşizm" iddialarıyla salonlara tıkıldı, ötelendi; bazı valiler pastanelerde yaş pasta keserek 10-15 kişiyle, dalga geçerek, kutlamaya başladı 19 Mayısları!

Oysa törenler bir ülkenin kolektif belleği ve milli hafızalarıdır!

Resmi ve dini törenler, toplumsal ritüeller toplumun belleğini oluşturur. Buradaki temel unsur "tekrarlardır." Toplumsal pratiklerle ortak törenler gelenekselleşir ve kolektif belleğimizi oluşturur. Milletleri millet yapan da aslında budur.

Ortak dil, inanç, ülkü ve kültür birliği toplumsal törenlerle inşa edilir.

Törenler aynı zamanda bedensel bir bellek üretir.

Resmi ve dini törenler özünde "arşivlenen kolektif belleğin" oluşturulması ve sonrasında da pekiştirilmesidir.

“Ülkeyi yönetenler, gerçekleri toplumdan kaçırıp, kıyıya köşeye sıkıştırarak, bir ülkenin giderek yok olmasına neden oluyorlar,” desem çok mu iddialı bir laf etmiş olurum?

Ama ne bekliyoruz ki?

Andımızı yasaklayan, “Türk” ve “TC” demekten ürken, “Ne mutlu Türküm diyene!” yazılarını sildiren, Devletin kuruluş felsefesi ile uyumsuz, Atatürk’ü unutturmaya çalışan, Çanakkale Savaşını anarken bile ona Fatiha göndermekten sakınan kişilerin işbaşında olduğu bir dönemde, bundan farklısını beklemek hayalcilik olurdu sanırım.” demiştim.

Aynı düşüncemi tekrarlıyorum.

Aslında her şey ayan beyan ortadadır!

“Dava” dedikleri şey, halka hizmet değil, Devleti ele geçirerek milli kaynakları kendileri ve çevrelerinde bulunan “dava arkadaşları” yararına yağmalamak; demokratik düzeni yaşatmak yerine kendi program hedeflerine ulaşmak yolunda “demokrasiyi bir araç olarak” kullanmak; ele geçirdikleri Devleti kuruluş felsefesinden uzaklaştırarak, dine dayalı bir tek adam diktası oluşturmaktır. On yedi yılda yapılan bunun mücadelesidir.

Böylece, Türklükle ilgili milli değerleri unutturulmuş, kimliksiz, kozmopolit bir millet/ümmet  yaratmak;  dış güçlerin açıktan sömürgesi haline gelmiş bir düzen içerisinde emperyalistlerle el ele vererek, kendi siyasi elitleri vasıtasıyla mevcut sömürü düzenini sürdürmekten başka bir şey değildir, hedefledikleri.

Nurcular, Menzilciler, Fetullahçılar, Süleymancılar ve diğer benzerleri de aynı “davanın” paydaşlarıdır. 17-25 Aralık 2013’ten başlamak üzere özellikle 15 Temmuz 2016’da aile üyelerinden birisi –Fetullahçılar- aile içi büyük bir suç işledi. Karar vericilikle hiç alakası yokken pek çok insan işinden edildi. Cezaevlerine tıkıldı. Asıl karar verenler ise gözden ırak tutularak unutturulmak istenmekte! Yani işlenen suç, tıpkı bir ensest ilişkide olduğu gibi, oldukça alçaltıcı olmalı ki olay, aile içerisinde kapatılmak istenmektedir.

Fetö elebaşı zaten dışarıdaydı. Mahrem imamlar kaçtılar. Siyasi ayak yok(!). Damatlar, kayınçolar, dünürler, iş ortakları aklandılar. “Yurtta Sulh Konseyi” nasıl olduysa buharlaştı, yok oldu!

İnanalım mı?

 

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04