Ali MARALCAN- EMEKLİ KURMAY ALBAY


ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI'NI TETİKLEYEN VE ATEŞLEYEN İZMİR'İN İŞGALİ VE TÜRK DİRENİŞİNİN DOĞUŞU

İZMİR HER YÖNDEN TÜRK MEMLEKETİDİR, ANADOLU'NUN AYRILMAZ BİR PARÇASIDIR. YUNANLILAR İZMİR'DE HİÇ BİR TARİHİ VE IRKİ HAKKA SAHİP DEĞİLLERDİR” MUSTAFA KEMAL PAŞA


/resimler/2015-5/14/1112598461598.jpg
İZMİR TARİHİ VE ATATÜRK'ÜN İZMİRLE İLGİSİ

Asil ve Soylu Türk İzmirliler

Atatürk 11 Ekim 1925 tarihinde İzmir Belediye balkonundan halka hitap etmiş ve bu konuşmada şunları söylemiştir:

İzmir'i birinci ve ikinci ziyaretim çok gamlı ve kasvetli zamanlarda olmuştur. İzmir'i ilk gördüğüm gün, okulu terk ederek sürgüne gönderildiğim gündür. Bu güzel memlekette, sürgün yerime giderken birkaç saat geçirmiştim. O zaman bu güzel rıhtımı baştanbaşa bize can düşmanımız olan yabancı bir ırkın mensuplarıyla doldu görmüştüm. Bende tepkileri oluşturan bu insanların, bu memleketin gerçek evlatlarından daha mutlu, daha müreffeh, daha zengin oluşu mu beni rahatsız eden? O zaman karar vermiştim ki; İzmir, gerçek, asil ve soylu Türk İzmirlilerden gitmişti.”

 

İZMİR'İN İŞGALİNDEN ÖNCE TÜRK DİRENİŞİ NASIL BAŞLADI VE GELİŞTİ

   İzmirli gençler direniş amacıyla 14 Mayıs 1919 gecesi bir okulda toplandılar. Padişaha, Başbakana, Belediye Başkanı Hacı Hasan'a, Vali kambur İzzet'e ve Kolordu komutanı Ali İzzet Paşa'ya inat, red” ilkesini ortaya attılar. Ve Anadolu'da ilk direniş, Reddi ilhak” Ege'den güzel İzmir'den işte o gece doğdu. Reddi İlhak” ilk Türk direnişinin ilk kıvılcımıydı. Tohumuydu.

   İzmirli gençler son bir kez daha temsilcilerini Vali Kambur İzzet'e gönderdiler. Ama Vali, gençleri oyalayarak geri gönderdi. Ardından gençler Kolordu komutanı Ali Nadir Paşa'ya giderek, Paşa ne yapmak gerekirse söyleyin yapalım. Bizi eli kolu bağlı düşmana teslim mi edeceksiniz? Dediler.” Ve kendilerine silah verilmesi için paşa'yı sıkıştırdılar. Paşa cevap vermedi. Silahta vermedi. Üstelik karargâhtaki silah deposunda İzmir'liler yağma etmesin diye cephane nöbetçilerini artırdı.

   Bunun üzerine gençler çaresiz oradan ayrıldılar. Üzgün halde tekrar arkadaşlarının yanına dönerek Ey bedbaht Türk” başlıklı bir bildiri hazırladılar ve İzmirlilere dağıttılar. Bu bildiri Haydar Rüştü tarafından da Anadolu gazetesinde yayımlandı.

   İzmirliler Maşatlıkta özgürlük ateşini yaktılar. Ege kıyılarına çıkarma yapıldığını gören İzmir'liler herkesi Maşatlık'ta çağırdı. O gece tam 40.000 kişi geldi. Maşatlık'taki (Bahri Baba Parkı ) bu kıvılcım, bu tohum bu ateş, Anadolu mücadelesinde bir ilkti. İlk direniş, ilk örgüt ve ilk ateşti. Özgürlük şarkılarını acı bir ezgiyle söylediler sabaha dek. Bu ilk direniş toplantısına; Aheng gazetesi başyazarı Şevki, aynı gazetenin sahibi Ali Nazmi, eski İttihat ve Terakki murahhası Mahmut Celal ( Bayar ), Sultani ikinci müdürü Kemal, İsmail Habip (Sevük) idadi müdürü Ahmet Nail, matematik öğretmeni Nazmi, maiyet memuru Enver ( eski İzmir milletvekili Özgen), Fesçizade Halim, çiftçi Necati, müftü Cevherizade Ahmet Hamdi, Mevlevi şeyhi Nuri, Doktor Menekşeli Hüsnü, Şifa Eczanesi sahibi Ferit ( Eczacıbaşı), jandarma subayı Mümin, poligon müdürü Yüzbaşı Faik ( Canat ), Köylü gazetesi sahibi Rafet ve bir çok kişi katılmıştır.

   O gece silahlanarak iç bölgelere çekilme kararı alındı. Ve ardından İzmir'in minarelerinde sala verildi. Kadınlı erkekli İzmir halkı sabaha kadar ateşler yakarak limandaki Agamemnon gemilerine karşı işgali protesto ettiklerini gösterdiler. İşte o gece Köprülü Kazım sol eliyle silahı havaya kaldırarak haykırdı.

       Savaşabilen herkes, silahlarıyla dağa çıksın. Savaşalım.”

   İzmir'in işgali öncesi 14/15 Mayıs 1919 gecesi, Yahudi Maşatlığı ( şimdiki Bahri Baba Parkı)'nda yapılan bu toplantıda düşmana karşı mücadele etmek fikri oluşur. Ancak zaman ve zemin müsait olmadığından pek çok vatansever, içerilere doğru çekilmek zorunda kalır. Çünkü Balkan Harbinde Yunan mezalimini gören ve yaşayan bu kişiler aynı şeylerin yine meydana geleceğini kesin olarak bilmektedirler. Vatan müdafaası amacıyla kurulacak bir cepheye katılmak veya böyle bir cepheyi kurmak niyetiyle İzmir'den ayrılmaları vatanseverliklerinin bir sonucu idi. Böylece Anadolu'da düşmana karşı milli bir direnme başlamıştır. Milli Mücadelemizin en etkili direnme gücünü elinde bulunduran Kuva-yı Milliye, bu düşünce ve inancın esiridir./resimler/2015-5/14/1113574400418.jpg

İZMİR'İN İŞGALİ VE ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞ'INDA GAZETECİ HASAN TAHSİN'İN YERİ VE ÖNEMİ

   Mustafa Kemal, Samsun'a giderken kara haber tüm dünyaya yayıldı birden. Anadolu semalarının ufkuna müthiş bir karanlık çöktü Ölüm güzel İzmir'e siyah bir peçe örütüyordu. 15 Mayıs 1919 Günü sabah saat 08:00'de 20'yi aşkın nakliye gemisi ile 12.000 kişilik Yunan askeri kıyıya çıkarma yaptı. Hemen Kadife kale'ye savaş topları yerleştirdiler. İzmir'in Başpapazı Hrisantos, kıyıya çıkan her Yunan askerini birer birer kutsuyor, tütsüleyip takdis ediyordu özlemle. Öfkenin ocağından bir kin ateşi gibi yanıyordu gözleri.

   Ellerinde Yunan bayraklarıyla rıhtıma birikmiş Rumlar, Helen askerlerini görünce alkış kopardılar ve Rum kızları sevinçle Efzon askerlerine çiçekler uzattılar. İzmir florasının en narin çiçekleri serpildi çılgınca. Fanatik Rumlar, bayramlık elbiseleriyle iskeleye koştular.

   İzmir' in bütün Rumları heyecanlıydı o gün. Yunan askerlerini karşılamak için gelen yerli Rumlar Kordonboyu'nu doldurdular. Elleri çiçekler ve bayraklarla donatılmış Rum kızlarının üzerlerinde mavi beyaz elbiseler vardı. Rumlar ellerindeki Yunan bayraklarını sallıyor, çiçekler, alkışlar ve Zito Venizelos” sesleriyle Yunan askerlerini selamlıyorlardı. Rıhtımdaki bütün binalar Yunan bayraklarıyla donatıldılar.

   Vapurlar ve fabrikalar sürekli düdük çalıyor, başta Aya Fotini kilisesi olmak üzere kiliselerin çanları kulakları yırtıyordu. Bandolar davullarını patlatırcasına Yunan Marşını çaldılar. Metropolit ve rahipler diz çökmüş, ağlayarak ilahiler söylüyorlardı kıyıda. Yere eğilip Yunan bayraklarını sevinçle öptüler. Ama Türkler tedirgin, Türkler kaygılıydı.

   Mondros basını İttihatçı haberler ve yabancı hayranlığıyla halkı oyalamaya çalışırken, Hasan Tahsin İzmir limanında Anadolu'nun ilk mücadelesini başlatıyordu.

   Ardından elindeki salibi yukarı kaldırarak Yunan komutan ve yardımcıları sırayla takdis etti. Ve tekrar Yunan askerlerine dönerek heyecanla tarihi bir nutuk çekti. Asker evlatlarım! Helen çocukları! Bugün ecdat topraklarını yeniden fethetmekle, İsa'nın en büyük mucizesini göstermiş olacaksınız. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp içerseniz o kadar sevaba girmiş olacaksınız. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım. Haydi yürüyünüz! Bütün azizler sizlerin arkasında olacaktır. Yürüyünüz! Ecdadınızın toprakları sizleri bekliyor. Yunan milleti! 3000 yıllık bir ayrılıktan sonra Anadolu'daki ırkdaşlarını Türklerin zulmünden kurtardıkları için Tanrı'ya minnet ve şükran duygularımı sunuyorum. Ve Albay Zafiriu'da halka şöyle seslendi ardından: İzmir ve çevresi 3000 seneden beri Yunanistan'a aittir!

   Takdis töreninden sonra Yunan askerleri silahlı Rum kalabalığının alkışları arasından iskeleden kente doğru yürüyüşe geçtiler. 3000 yıl öncesinin Helen askerleri gibi giriyorlardı şehre. Hemen orada, kalabalığın arkasındaki bir kafede oturan saçları dağınık temiz yüzlü bir genç, yerinden fırlayacak bir ok gibi söyleniyordu kendi kendine: Kollarını sallaya sallaya mı girecekler? Olmaz, Olmaz ki   ve aniden kalabalığın ardından yüksek sesle haykırdı : Sonunda ölüm var kan var. Bunu anlamalılar” dedi. Birden fırlayarak öne atılınca silahlı Yunan askerlerinin karşısında kendini buluverdi. Göstericilerin bakışları arasında gökleri yırtan bir silah sesi geldi o an.

   Ve aniden. Parlak saçlı ve masum yüzlü genç iki kurşun sıktı Yunan' a. Törenle ilerleyen Efzon birliğinin sancaktarını vurdu tabancasıyla. Mondros gazetecilerine inat, tetiği sıktı tek başına. Yıkıldı Yunan sancaktarı. Bir kaçı da kapaklandı yere. Karıştı ortalık birden. Yağmur olup yağdı Yunan mermileri gökyüzünden. O genç, gazeteci Hasan Tahsin idi. Ardından O da düştü yere. Yere düşen genç, güneşe doğru açtı gözlerini. Ölüm, onu kollarının arasına aldı usulca. Ve ruhunu arasına alarak uçtu sonsuzluğa. Hasan Tahsin Anadolu'nun özgürlük ateşini yakmıştı. Bu ilk kurşunla ilk Türk direnişi başladı. İzmir'den, Ege'den. Kanlar içindeyken yerde. Güneş gülümsüyordu gökyüzünde. Hasan Tahsin öldü. Hasan Tahsin şehit oldu. Bir gece önce Maşatlık'ta halka direniş için haykıran ses susmuştu. Susturulmuştu. Ve İzmir Hasan Tahsin'in gözleri gibi karanlığa gömüldü.

 /resimler/2015-5/14/1114412682427.jpg

ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞ'INDA DİRENİŞİ BAŞLATAN VE İLK FETVAYI VEREN KAHRAMAN DENİZLİ MÜFTÜSÜ AHMET HULUSİ EFENDİ

17-19 Mart 1919 tarihlerinde toplanan İzmir Redd-i İlhak Kongresine katılan Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, bu kongrede alınan karar gereğince memleketin elim bir akıbete sürüklenmekte olduğunu sezdiğinden teşkilat kurmak için harekete geçmişti. Bu amaçla Denizli'nin bütün köy ve kasabalarını dolaşmış ve yaklaşan tehlikenin büyüklüğünü anlatmıştı. İzmir'in işgal haberini alınca Mutasarrıf Faik (Öztırak) Beyle bir protesto mitingi düzenledi.

   Bayramyeri'ndeki kalabalıkta heyecan doruğa ulaşmıştı. Trampetler çalınarak halk sükûnete davet edildi. Bir an için oluşan sessizlikte gür bir ses işitildi. Ahmet Hulusi Efendi burada şöyle konuştu:

     Muhterem Denizliler!

     Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir Yunanlar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak din ve devlete ihanettir. Vatana karşı işlenecek suçların Allah ve tarih önünde affı imkânsız günahtır. Cihat, tam manasıyla teşekkül etmiş dini vazife olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan'a biz mağlup olmadık. Onlar, öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Bu düşman, her kim olursa olsun, Türk'ün ve Müslümanlığın son müstakil yurdu olan topraklar da elimizden alınmak isteniyor. Biz şimdiye kadar esir yaşamadık ve yaşamayız. Yunan'ın, bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini, İzmir'de şu birkaç saat içinde işlenen cinayetler gösteriyor. Silahımız olmayabilir; topumuz, tüfeğimiz olmayabilir. Sapan taşları ile düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz ile kalplerimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir. Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşmanın esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kanaatlerine sahip değildiler. Bu vaziyette onların emirleri ve fetvaları aklen ve şer'an makbul ve muteber değildir. Meşru olan sadece vatan savunması ve istiklal uğruna cihattır. Silahımız yoksa sapan taşıyla düşmana karşı çıkmak ve onu tepelemek her Türk ve Müslüman'a farz-ı ayındır. Birçok ülkeler fethetmiş fatihlerin torunlarıyız. ( Yerli Hristiyan Rumları göstererek) onlar bize emanettir, onlara dokunmayınız. Korkmayınız… Me'yus olmayınız… Bu Liva-yı Hamd'in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak Cihad-ı Mukaddes fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum.”

   Bu fetva, Milli Mücadele tarihimizde, yurdun savunulması için verilmiş ilk fetvadır. Ve İzmir'in işgal haberinin alınması üzerine dört saat gibi kısa bir sürede düzenlenen bu gösterinin çevrede büyük bir etkisi olmuştur. Bu mitingi takiben 16 Mayıs 1919 Cuma günü Tavas, Acıpayan ve Sarayköy'de; 17 Mayıs 1919 Cumartesi günü de Çal'da mitingler yapıldı.

 /resimler/2015-5/14/1115139558216.jpg

ZAFER VE ÖTESİ

   Yollar vardır, meçhulün önümüze serdiği çizgilerdir. Bu yollarda yolcu talihinin tezgâhında kendi kaderi dokur.

   Mustafa Kemal'in Samsun'da başlayıp Erzurum'a, Sivas'a çıkan ve sonra Ankara'ya İzmir'e ulaşan yolculuğu böyle bir yolculuktu. Bu yollarda O, talihiyle boğuştu. Kaderini dokudu ve Onun kaderi, bizimde kaderimiz oldu.

    Ancak Atatürk'ün yolu meçhule giden bir yol değil, mutluluğa ve aydınlığa, bir hedefe bir amaca giden yoldu. Bakın Atamız bu hedef ve amaca ulaşabilmek için nasıl bir tavsiyede bulunuyor: Bir yolcunun yolda yürüyebilmesi için ufku görmesi yeterli değildir. Ufkun ötesini de görmesi gerekir.”

   19 Mayıs 1919' da Samsun kıyısından başlayan yolculuk, 9 Eylül 1922'de İzmir'de sona erdi. Ama bu son bir başlangıçtı da…

   İstiklal Savaşı İzmir rıhtımlarında başladı ve orada bitti. Adına Milli Kurtuluş Harekâtı denilen büyük ve çağdaş hareketin kuruluş ve inşa devri ise bu bitişten sonra başlayacaktır.

     Çünkü Zafer, Gazi Mustafa Kemal için gaye değil vasıta idi.

 

BU MUTLU VE ONURLU GÜNLERİ BİZLERE ARMAĞAN EDEN, BİZLERİ ÖZGÜRLÜK VE EGEMENLİĞİMİZE KAVUŞTURAN, AY YILDIZLI BAYRAĞIMIZI SEMALARIMIZDA DALGALANDIRAN ULU ÖNDER ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARININ, AZİZ ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİN MANEVİ HUZURUNDA SAYGIYLA EĞİLİYORUZ.

RUHLARI ŞAAD OLSUN!

 

KAYNAKÇA

1-Egede Kurtuluş Savaşı Başlarken Nurdoğan TAÇALAN

2-İhanet Basanı Aydın KELEŞOĞLU

3-Tek Adan C. 1 ve 2 Şevket Süreyya AYDEMİR

4-Türk - Fransız Mücadelesi  YRD. Doc.Dr. Süleyman HATİPOĞLU

5-Atatürk ve İzmir Harika YAMAK

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22