Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


TOMBUL AĞA


                  ?Gönül Ağası gelecek.? Dediler.

                  ? Önemli?  dediler.

                  ?Sen de gel.? Dediler.

                  ?Ağaları sevmem? diyemedim. ?Ağalara karşıyım da? diyemedim.? Ağaların olduğu yerde, bana yer yok?  da diyemedim.

                    O gün akşama kadar ağaları düşündüm. Tanıdığım birçok ağa vardı. Kitaplarda okuduğum, filmlerde seyrettiğim, bazen sevip, bazen nefret aşamasında olduğum ağalar.

                    Hepsi, başka başka insanlardı. Ortak özellikleri ise zengin olmalarıydı. Bir de acımasızlıkları. Belki de acımasızlıklarından dolayı sevmiyordum ağaları. Her istediğini yapan, karşı koyanı asan, devlet içinde devlet olan ağaları?

                   Gerçi, her insan böyle ağaları sevmez. Seven varsa yanlış demektir. Art niyetli demektir. Toplumun düşmanı demektir. Her şeyden önce cahil demektir.

                    Bir de başka yönü vardı ağaların, fakire aş veren, işsize iş veren yönleri. Belki de onun için ?yok? diyemedim Yüksel kardeşime.

                   Onun için ?gelemem? diyemedim teklifine.

                   Onun için karar verdim gitmem gerektiğine.

                   Eve gelir gelmez Abdulkadir´i aradım.

                  ?Akşam beraber gidelim.? Dedim.

                  ?Yok? demedi.

                  Konuşmamızı eşim de duymuştu. Yüzüme tuhaf tuhaf baktı.

                 ?Nereden çıktı? ? Dedi.

                 ?Çağırdılar.? Dedim. ?Önemliymiş. Sen de gel.?

                   O da bir şey demedi. Namazını kıldı yola çıktık. Abdulkadir evi biliyordu, aramadan bulduk. Hatta giderken, Çetinkaya Mağazasından bir karpuz aldık. Yeni çıkmıştı karpuzlar. Bu mevsimde karpuz iyi olmaz ama yine de aldık. Boş gitmek olmazdı.

                  Eve geldiğimizde Yüksel Bey´in eşi vardı. Bizi iyi karşıladı. Çok hanım bir kadındır. Fedakârdır. Yüksel Bey´in hovardalığına, saflığıyla karşı gelmiş ender insanlardan biridir. Biz içeri girip oturduktan sonra Yüksel Bey geldi. Yanında, Gönül Ağası Kemal Bey, Paşabahçe temsilcisi Mehmet Bey ve Yüreğir Belediye başkanlığına aday adayı olan genç bir arkadaş vardı.

              Doğruca salona girdiler.

              Abdulkadir Bey, ?Onlar ağa.? Dedi. Biz de güldük. Kafamdaki ağa tiplemeleri tekrar gözümün önüne geldi. Bir an yanlarına gidip gitmemede kararsız kaldım. Sonra aklıma işsiz insanlarım geldi. Muzaffer geldi. Hasan Geldi, Hüseyin, Süleyman, Recep geldi. Hepsi de boşta gezen, sigortalı iş diye didinen insanlardı.

               Kemal Ağa gibi birisiyle samimi olmamın, benden çok onlara faydası olacağı düşüncesiyle yanlarına gittim. Yanımda Abdulkadir Bey vardı. Kemal Ağa masanın başındaydı. Yanında Mehmet Bey vardı. Belediye başkanı aday adayı olan arkadaşla, Yüksel bey yan yanaydı.

              Biz girince, ?Hoş geldin.? Dediler. Kemal Ağa beni tanıyordu. Daha önce bir kitabımı vermiştim. Mehmet Beyle de bir yemekte tanışmıştık. Belediye başkanı aday adayı ile tanışmamıştık. Yüksel bey beni onlara, onları da bana tanıttı. Memnun olduk. Bu arada Yüksel Bey de kamerayı ayarlıyor, içine boş kaset koyuyordu. Anlaşılan yeni bir program çekecekti. Zaten ne zaman karşılaşsak, bu işlerle ilgiliydi. Onun işi de program yapmaktı. Hoş karşıladık.

                Bir süre sonra, hep birlikte diğer odaya geçtik. Eşimle, Yüksel Bey´in eşi mutfağa geçtiler. Bulunduğumuz oda fazla geniş olmasa da hepimizi almıştı. Yüksel Bey bir süre kamerayla uğraştıktan sonra ?hazır? olduğunu söyledi. O ana kadar Kemal Ağayla, Mehmet bey´in çok samimi arkadaş olduklarını öğrenmiştik. Anlattıklarına göre arkadaşlıkları en az kırk yıllıktı. Biri MHP´li diğeri de AKP´liydi.

              Tabi ki görünüşte böyleydiler. Aslında bir inat uğruna particilik yapıyorlardı. Bu gün de anlaşmışlar kozlarını kamera karşısında paylaşmak istiyorlardı. Abdulkadir Beyi sunucu yaptılar. Yüksel Bey çekecek, ben ve başkan adayı da puan verecektik. Programı böyle yapmışlar sadece uygulamak kalmıştı. Kırmızı düğmeye bastılar konuşmaya başladılar.

              Her ikisi de tam bir profesyoneldi. İkisinin de kameraya yabancılıkları yoktu. Anlatmak istediklerini çekinmeden söyleyebiliyorlar, karşısındakini susturmak için çok değişik konulara girebiliyorlardı. Bir süre sonra konu dışına çıkmaya, birbirlerinin şahsi kişiliklerine vurmaya başladılar. Olayın ilginçliği de burada yatıyordu. Biri diyordu ki;

            ?Sen kuran kursuna şu kadar lira bağışladım dedin, ama vermedin, ben senden daha fazla verdim.?

           Diğeri de;

         ?Yok, efendim? diyordu.?Sen o kadar mal verdin de o malların, kullanım süresi dolmuştu.?

           Diğeri de buna benzer sözler söylüyor, kırk yıllık arkadaşlıkları nerdeyse birbirini boğmaya kadar ilerliyordu. Onları dinlerken ?acaba? dedim, bu ?seçkinim?  diyen insanların birbirine anlattıkları doğru mu? Eğer doğruysa bu düpedüz bir dolandırıcılık, ya da kurnazlık gibi bir şey. En azından halkı aldatma.

                İçimden Yüksel Bey´e kızmaya başladım. Şöhret olacağım diye bu tip insanları nereden buluyordu. Millet tüccarlarına, din tüccarlarına, türban tellallarına bu kadar önem vermek ne topluma ne de ülkeye fayda getirirdi. Bir kaç kuruşa bu memleket satılmamalıydı. Arkadaşım Abdulkadir´e baktım. Kızdığımı anlamıştı. Göz kırptı, ?takma.? Dedi.

              Bir süre sonra da program bitti. Belki kaset olsaydı sabaha kadar devam ederdi. Fakat yedek kaset kalmayınca bitirilmek zorunda kalındı. Hemen çekilen kaset televizyona takıldı seyredildi. Her ikisinin de konuşacak mecalleri kalmamıştı. Biz aynı sıkıntıyı tekrar yaşarken onlar gülüyorlardı. Sanki az önce konuşanlar, ya da birbirini suçlayanlar kendileri değildi. Yine kırk yıllık arkadaş olduklarını söyleyebiliyorlardı. Yine kol kola gezip, toplantıdan toplantıya gidebiliyorlardı. Seyretme işi bittikten sonra bana döndüler,

                   ?Ahmet Bey.  ?dediler.?Görüşünüz nedir ??

                   Bir süre düşündükten sonra;

                  ?Ben öykücüyüm.?dedim.?Ayaküstü yorum yapmak bana göre değil. Bir gün yazarsam görürsünüz.?

                    O gün ayrıldık. Giderken kafamda dolaşan soruların yakınına bile gelmemiştim. Hala Muzaffer işsiz, Hüseyin işsiz, Süleyman, Recep işsizdi. Memlekette yolsuzluk, arsızlık çoğalıp gitmişti. Her tarafta fuhuş oluyor, kapkaç oluyor, insanlar ölüyordu. Ali Ekmen Bey´in sözü aklıma geldi. İlk hikâyelerimden birini yazmıştım. Sanırım ?SERÇELER? hikâyesiydi. Okuduktan sonra,

               ?Ahmet Bey? demişti. ?Sen bir serçeyi vurmaya kıyamıyorsun. Vuramadığın için de hikâyesini yazıyorsun. Artık düzen değişti. Amerikalılar av için Afrika´ya gidiyorlar. Orada birkaç zenci satın alıyorlar. Ormanda zencileri vurmak için yarış ediyorlar. Vururlarsa kendilerini mutlu hissedecekler, vurmazlarsa üzgün olacaklar. Bundan da utanmıyorlar, arlanmıyorlar. İşte insanlık buralara kadar geldi.?

                Gecenin geç saatinde eve geldiğimde çok şeyler geçti kafamdan. Bir işsize iş bulmak için, bir cahile kitap sevdirmek için, bir mutsuzu mutlu etmek için, nelere katlandığımı, düşündüm. Ben de çıktım televizyon programlarına. Konuşmalarımın ağır olduğunu söylediler. Bir tek yalan söylememek için nasıl düşündüğümü, kelimeleri nasıl seçtiğimi bilemediler. Elbette kolay değildi televizyonda konuşmak. Önce Kemal Beylerin yaptığı gibi birçok denemeleri yapmak gerekiyordu. Diksiyon denen şeyler ancak öyle düzelebiliyordu. Bunu anlatmak için tekrarlamak gerekiyordu. Ben de bu gece onu yaşadım. Artık Tombul Ağaların ne olduğunu, kim olduğunu, nasıl güzel konuştuklarını biliyordum.

               Aradan yıllar geçti. Kemal bey rahmetli oldu. Aslında iyi bir insandı. Bizim bilmediğimiz birçok insana yardım ettiği yazılıp çizilmişti.

               Mehmet Beyi bilmiyorum. Bir defa yanına gittim. Bana SABAH NAMAZI hakkında küçük bir kitap vermişti. Konya´da bu kitabı görmüş yüz tane satın almış, yanına gelen dostlarına hediye ediyordu. Bana faydası olmasa da sevindim. Çünkü benim kitabımı almasa da bir yazara sahip çıkmış kitabını satın almıştı.

             ?Ah nerde!? dedim içimden. ?Benim kitaplarımı da alacak bir TOMBUL AĞA olsaydı. Çünkü böyle TOMBUL AĞALARIN desteği olmaz ise bizim gibi insanların yaşaması mümkün olmuyor. Ama o tombul ağalar bizden önce başka yönlere yatırım yapıyorlar. Kendileri de anlattılar ya; Turbana yatırım, namaza yatırım, dine imana yatırım. Siyasete, siyasetçiye yatırım. Bunların hiç birinde eğitim yok, yeni fikirler yok, bizim kitaplara ise hiç eğilim yok.

               Sürçü lisan ettik ise af ola, isterim ki insan önce insan ola.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92