Ali MARALCAN- EMEKLİ KURMAY ALBAY


SİVAS KONGRESİ'NİN 100. YIL DÖNÜMÜ (4-11 EYLÜL 1919)

"Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi." (Atatürk, 13 Kasım 1937, Sivas)


"Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi."

(Atatürk, 13 Kasım 1937, Sivas)

Bundan 100. yıl önce bu gün 4 Eylül 1919 günü, bağımsızlık savaşımızın ve Cumhuriyetimizin temelleri Sivas'ta atıldı. Atatürk tam 108 gün Milli Mücadele'yi Sivas'tan yönetti. Milli Mücadele'nin Ankara'dan önceki karargâhı Sivas'tı.

Atatürk, Erzurum'dayken, 20 Ağustos 1919'da, Sivas Valisi Reşit Paşa'dan bir telgraf aldı. Reşit Paşa, Fransız Jandarma Müfettişi Binbaşı Bruno'nun Sivas'ta bir kongre düzenlenecek olursa Fransızların beş on gün içinde Sivas'ı işgal edeceklerini söylediğini bu nedenle ya kongreden vazgeçilmesini ya da kongrenin Erzurum'da veya Erzincan'da düzenlenmesini öneriyordu. Atatürk telgrafı okuyup bitirdiğinde ilk tepkisi "gülünç" demek oldu; "Azizim Mazhar Müfit, bunlar hakikaten gülünç şeyler" dedi. Sonra dudağında hafif bir tebessümle, "Birer kahve içelim de vali paşaya cevap arz edelim" diye ekledi. Verdiği cevapta, bunun bir blöf olduğunu ve bundan korkmamak gerektiğini belirterek şöyle dedi: "Bendeniz ne Fransızların ne de herhangi bir ecnebi devletin yardımına tenezzül eden şahsiyetlerdenim; benim için en büyük koruma noktası ve kaynağı milletimin sinesidir." O gece Mazhar Müfit'le (Kansu), Sivas'a hareket ettiklerinde Bruno'nun Sivas'tan kaçacağını söyledi. "Bir millet ki 'ya istiklal ya ölüm' diyor ve bu kararı tamamıyla benimsemiş bulunuyor, bunun karşısına hangi kuvvet çıkar?" diye de ekledi

 

ERZURUM’DAN AYRILMA GEREĞİ

Atatürk Sivas’tan ayrılma gereğini nutukta şöyle anlatıyor;

Nihayet, Efendiler, Ağustos içinde, her yerden bir takım temsilcilerin Sivas'a doğru yola çıktıkları ve kısmen Sivas'a gelmeye başladıkları anlaşıldı. Sivas'a gelen temsilciler tarafından bizim Sivas'a ne zaman hareket edeceğimiz sorulmaya başlandı.

Artık Erzurum'dan ayrılmak gerekiyordu. Fakat şimdiye kadar verdiğim bilgilerden anlaşılmıştır ki. Sivas Kongresi, Doğu ve Batı illeri ile Trakya'nın yani bütün bir memleketin birliğini sağlama gayesini güdüyordu. Bu sebeple kongrede Doğu illerinin de temsilcileri bulunması gerekirdi.

Yeniden temsilci seçtirmeye kalkışmak pratik bakımdan ne kadar geçersiz idiyse, birtakım teorik fikir çerçevesi içinde sıkışıp kalmak da o kadar geçersiz idi.

En basit ve çıkar yol, Vilayet-i Sarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Temsil Hey'eti'ni Sivas'a götürüp, kongreye katmaktan ibarettir. Üyelerden Mutki Aşiret Reisinin Mutki Dağlarından çıkmaktan korktuğunu bilirdim. Siirt Milletvekili Sadullah Bey'de ortada yok.

Servet ve İzzet, Beyler kongre biter bitmez birer mazeretle Trabzon'a gitmiş bulunuyorlar.

ERZURUM'DAN AYRILIŞ

3 Temmuz 191.9 gününden 29 Ağustos 1919 gününe dek Erzurum'da kalan Mustafa Kemal Paşa, Ordu Müfettişi olarak geldiği bu kentten bir halk temsilcisi olarak ayrılıyordu.

Yolcular üç otomobil ve üç atlı arabadan oluşan bir kafile olarak yola çıkmışlardı. Otomobiller hemen hemen hurda sayılabilecek bir durumda idiler. Erzurum'dan çıkışta halk coşkuluydu, umut doluydu. Yolculara:

«Tanrı başarılı etsin, hayırlı olsun...» sesleriyle bağırıyordu halk. Bu sesler, kentin dışına dek sürdü. Zaman zaman dağlardan yankılanarak ta Sivas'a dek uzadı.

Halk temsilcisi Mustafa Kemal Paşa, yanında arkadaşlarından başka, Raif Efendi'yi de götürüyordu Erzurum'dan on, on beş kilometre uzaklaşınca, eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Bey kendi kendine bir marş söylemeye başladı. Bunu duyan Mustafa Kemal, öndeki arabadan arkaya dönerek:

 

«Daha yüksek sesle, daha yüksek sesle.. » diyerek arkadaşlarını hep birlikte söylemeye çağırdı. Bunun üzerine hep birlikte «Ey Gaziler, yol göründü bize» marşını söylediler.

KONGRE ÜYELERİNİN SİVAS’TA KARŞILANMASI

Atatürk ve arkadaşları Refahiye-Suşehri üzerinden 2 Eylül 1919 sabahı Sivas'a vardılar. Sivas'a 5 km mesafede çadırlar kurulmuş, neredeyse tüm Sivas halkı Kılavuzan tepesinde Atatürk'ü karşılamaya gelmişti. Fransız binbaşının tehdidi yüzünden telaşlanan genç Rasim'i gören Paşa, "Gençler için vatan işlerinde ölmek olabilir, korkmak asla" dedi. Kongrenin düzenleneceği sultani (lise) binasına geldiklerinde kafileyi Vali Reşit Paşa karşıladı. Atatürk akşam yemekte Reşit Paşa'ya "Binbaşı Bruno nerede?" diye sordu. "Malatya'ya doğru firar ile meşgul..." cevabını aldığında hafif tebessüm etti.

Kongre binası özenle hazırlanmıştı. Bina, Sivas Müftüsü Abdurrauf Efendi, Şekercizade İsmail ve Sığırcızade Hayri'nin evlerinden getirdikleri eşyalarla donatılmıştı. Kongre salonu, değerli Türk halılarıyla kaplanmıştı. Bu arada Sivaslı bir genç kız, çeyizi için özel olarak hazırladığı yatak örtüsünü Atatürk'ün kalacağı odadaki yatağın üzerine örtmüştü. Afyonkarahisar adlı bir kahveden kahveler geliyor, delegeler boş vakitlerinde domino oynuyordu. Yemekler tabldot olarak hazırlanıyordu. Genelde kuru fasulye ve pilav çıkıyordu. Sular toprak testiler içindeydi. Güvenlik için bahçeye bir sahra topu yerleştirilmişti.

SİVAS KONGRESİ’NİN AÇILIŞINDAN ÖNCE DELEGELERİN AND İÇME KARARI ALINDI

 

Sivas Kongresinin gündemi, Erzurum Kongresi’nin tüzük ve bildirgesi, Mustafa Kemal'den önce Sivas'a gelmiş olan 25 kadar delegenin düzenlediği bir muhtıranın görüşülmesi olacaktı. Daha sonra kongrenin partilerle, özellikle İttihat ve Terakki'yle alakalı olmadığını göstermek için bir yemin hazırlandı. 6 Eylül Kurban Bayramı'nın ilk günüydü. Başta Camii Kebir olmak üzere Sivas'ın bütün camilerinde vatanın düşman işgalinden kurtulması için dualar edildi. Ülke işgal altında olduğu için diğer şehirler gibi Sivas'ta da bayram sevincinden eser yoktu. O gün kongre toplanmadı. Sivas Belediyesi'nden bir kurul kongre binasına gelerek Atatürk ve delegelerle bayramlaştı.

Necip Ali Bey’in bu Konuşması kongrede büyük destek bulmuştur.

Sonuç olarak uzun ve Çetin tartışmalardan sonra kongre ant içme konusunda anlaştı. 3 Eylül 1919 günü delegeler şu andı içtiler:

«Yurt ve ulusun mutluluk ve esenliğinden başka hiç bir kişisel amaç gütmeyeceğime, İttihat ve Terakki Partisinin canlanmasına çalışmayacağıma ve siyasal partilerden hiç birinin siyasal isteklerine hizmet etmeyeceğime Tanrı adına ant içerim.»

SİVAS KONGRESİNDE TEMSİL HEYETİNİN MASRAFLARININ KARŞILANMASI BİR YURTSEVERLİK ÖRNEĞİDİR

 Sivas Kongresi sırasında Temsil Heyeti'nin masrafları ve beslenme meseleleri oldukça sıkıntılı safhalar geçirmiş gibi görünmektedir. Mustafa Kemal'in yanında ve asker olarak bulunanların, Erzurum'da olduğu gibi Kolordu kadrosunda misafir kaydedilerek oradan maaş almaları mümkündü. Çoğu sivil olan, Temsil Heyeti ve kongre üyeleriyle maiyet memurlarının Sivas’taki geçim ve beslenme meseleleri üzerinde ise bazı bilgilere sahip bulunuyoruz. O sırada İstanbul hükümetince vazifesinden uzaklaştırılıp, Mustafa Kemal grubuna katılan Kaymakam Nizamettin Bey (Nizamettin Ataker-vali) Sivas günlerinde Temsil Heyeti'nin muhabere ve günlük iaşe işleriyle meşgul olmuş ve bu husustaki hatıralarını anlatmıştır. Bu hatıralardan bazı özetler alıyoruz:

"— Bir gün Mustafa Kemal Paşaya, çarşıda; kasaba, bakkala borçlandığımızı ve para kalmadığını söyledim.

— Bunları Rauf yanımdayken tekrar aç, dedi. Rauf Beyle otururken vaziyeti anlattım. Paşa:

— Ben, şimdiye kadar olanı, 700-800 liramı verdim. Başka param yok, dedi. Rauf Bey 100 altın verdi: (O sıralarda kağıt para ve altın arasında fark çok değildi.)

— Şimdi bununla idare et, sonra beni gör, dedi.

Bu paralarla, yirmi kişiyi bulan Mustafa Kemal Paşa ve maiyetiyle kongre azalarının iaşesini temin ediyorduk. Mustafa Kemal Paşa, herkesten, hissesine düşen masrafı almak teklifini kabul etmiyordu.

— Kimden ne diye isteyeceksin? Yanındakilerin bazısı Mülâzım (Teğmen). Maaşının bir kısmını zaten İstanbul’daki ailesine bırakmış. Bir de burada masraf. Buna dayanabilir mi? Nasıl olur?"

Türkiye istiklal Mücadeleleri Tarihi

Nizamettin Beyin Anıları

 

SİVAS KONGRESİ’NİN AÇILIŞI

Sivas Kongresi, Amasya Genelgesi ile Milli bir kongre olarak öngörülmüştü. 4 Eylül 1919'da bugün lise olarak kullanılan binada öğleden sonra saat 14.00'te kongre açıldı. saat 15.00’da toplandı Sivas Kongresi, İlk Milli kongre niteliğinde olduğu için kararlar da bu doğrultuda alınmıştır. Erzurum Kongresinde alınan kararların tümü kabul edilmiştir. Yurtta ayrı bölgesel olarak çalışan tüm cemiyetlerin birleşmesi ve tek yönetim altına alınması sağlandı. Yeni bir Temsil heyeti oluşturuldu başına Mustafa Kemal getirildi.

Atatürk kongreyi açarken yaptığı konuşmada "Tarih bir milletin varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. (...) Vatan ve milletimiz aleyhinde verilen hükümler, ortaya sürülen kanaatler muhakkak ki iflasa mahkûmdur" dedi. Milletimizin "namus" ve "istiklalini" kurtarmak için silaha sarıldığını söyledi.

Daha sonra başkanlık seçimine geçildi. İsmail Fazıl Paşa, kongre başkanlığının sancak adlarının baş harflerine göre nöbetleşe yapılmasını önerdi. Ancak bu teklif reddedildi. Atatürk, 3 muhalif oya karşı ezici bir çoğunlukla başkan seçildi. Kongre, bütün Türkiye’yi temsil eden bir kongre haline gelmiştir. Seçilen Temsil Heyeti, Türk Milli Mukavemetini yönetecek bir temsil heyeti vasfında görülür.

Heyet-i Temsiliye Şöyle Teşekkür etti:

Mustafa Kemal: Asker (İstifa etmiştir), Rauf: Emekli Bahriyeli (Eski Bahriye Nazırı), Refet: Kurmay Albay, Eski Kolordu Kumandanı, (istifa etmiştir), Raif: Eski Erzurum Mebusu, İzzet: Eski Trabzon Mebusu, Servet: Eski Trabzon Mebusu, Şeyh Fevzi: Erzincan Nakşibendi Şeyhi, Bekir Sami: Eski Beyrut Valisi, Mazhar Müfit: Eski Bitlis Valisi, Ömer Mümtaz: Eski Ankara Mebusu, Hakkı Behiç: Eski Mutasarrıflardan, Hüsrev Sami: İttihatçı Asker, sonra Eskişehir Mebusu, Mustafa: Niğdeli, Ratipzade.

Sivas Kongresi, 12 Eylül 1919'da çalışmalarına son verdi. Kongre, Erzurum prensiplerine yeni bir şey ilave etmedi. Beliren çeşitli eğilimlere rağmen, sonunda, onları zedelenmeden koruyabildi. Milli Harekete milli bir boyut verdi. Milli bir merkez, milli bir merci vücuda getirdi. Mustafa Kemal bu Milli Hareketin yetkili Öncüsü olarak belirdi.

Sivas Kongresi çalışmalarının sonunda bir beyanname yayınlandı. Bu beyannamede kongrenin kararları 10 maddede hulâsa edilir ve başlıca şu esasları toplar:

  1. "30 Ekim 1918 tarihinde ve mütareke imzalandığı sıradaki sınırlar dâhilinde kalıp, ezici bir İslâm ekseriyetini barındıran topraklar içindeki Osmanlı toprakları hiçbir suretle bölünmez bir bütün teşkil eder.
  2. Osmanlı topluluğunun bütünlüğü, Milli İstiklâlin sağlanması, saltanat ve hilâfet makamının dokunulmazlığı için Kuva-yı Milliye'yi amil ve milli iradeyi hâkim kılmak esası kesindir.
  3. Vatanın neresinde olursa olsun bir işgale ve Rumluk, Ermenilik teşkili gibi teşebbüslere birlik halinde savunmak ve dayatmak esası meşrudur.
  4. Azınlıkların hak müsavatı kabul ve siyasi hâkimiyetle içtimai muvazeneyi bozacak esaslar reddedilir.
  5. Hükümet bir dış baskı karşısında mülkün herhangi bir parçasını terk zorunda kalırsa buna karşı bütün tedbirler alınır ve kararlar verilebilir.
  6. İstiklâl ve milliyet esasına riayet gösteren dış iktisadi ve teknik yardımlar kabul edilir.
  7. Merkezi Hükümet, milli iradeye tâbi olmalıdır. Milli Meclis toplanmalıdır.
  8. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Cemiyetin bir Temsil Heyeti vücuda getirilmiştir."

ALİ GALİP OLAYI

 3 Eylül 1919'da İçişleri Bakanı Adil ve Harbiye Nazırı Süleyman Şefik paşalar, Elazığ Valisi Ali Galip'e Kürt aşiretlerinden bir çeteyle Sivas'ı basıp Atatürk'ü tutuklamasını ve Sivas Kongresi'ne dağıtmasını emrettiler.

6 Eylül'de Ali Galip Elazığ'dan Malatya'ya gelip Sivas'a doğru ilerledi. Bu sırada Atatürk olaydan haberdar olup gerekli önlemleri aldı. 9 Eylül'de bu konuda kongreye bilgi verdi. Olaya bir de İngiliz Binbaşı Noel karışmıştı.

Üzerine asker gönderilen Ali Galip, adamlarıyla birlikte Malatya'ya kaçtı. Oradan Urfa'ya, Urfa'dan da Halep'e geçti.

11 Eylül'de. Atatürk, İçişleri Bakanı Adil'e gönderdiği telgrafta, "Alçaklar, caniler, düşmanlarla millet aleyhinde tertiplerde bulunuyorsunuz. Aklınızı başınıza toplayın!" dedi.

Anlayacağınız karşılarındaki tek düşman Yunan değildi.

SİVASTA MANDA TARTIŞMALARI

“En aydın sanılan insanların manda tutkunluğu ile adeta milletin bağımsızlık ruhunu yıkmak için gafilce çalıştıklarını ve devamlı çabaladıklarını hayretle görüyordum…” (ATATÜRK, HÂKİMİYETİ MİLLİYE, 22 NİSAN 1921)

Amerikan Chicago Daily News gazetesi muhabiri E. L. Brown, kongreyi izlemesi için Sivas'a gönderilmişti.

8 Eylül günü, kongre açılır açılmaz, İsmail Hami Bey (Danişment), 25 kişinin imzasıyla kongreye Amerikan mandasının kabul edilmesini isteyen bir komisyon raporu sundu. Ancak Atatürk raporun görüşülmesine başlamadan önce Bay Brown'un "resmi bir sıfatla" kongreye katılmadığını, tamamıyla "özel olarak" geldiğini ve Amerika'nın mandayı kabul edeceğini değil, belki etmeyeceğini söylediğini; dahası Brown'un mandanın ne olduğunu bile bilmediğini belirterek görüşmelerden önce "10 dakika ara" verdi. Böylece Bay Brown'a güvenerek Amerikan mandası isteyeceklerin fikir değiştirmesini bekledi.

Manda lehine Kara Vasıf Bey, İsmail Hami Bey, İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami Bey, Refet Bey uzun konuşmalar yaptılar. Umutsuzca Amerikan mandasını savunuyorlar, bunun "ehven-i şer" olduğunu söylüyorlardı. İşin ilginci mandanın bağımsızlıkla aynı şey olduğunu bile iddia ediyorlardı. Atatürk bu mandacıları "biçareler" diye adlandırıyordu.

MANDA TARTIŞMALARINDA GENÇLİĞİN SESİ

 8/9 Eylül gecesi Atatürk odasında bir toplantı yaptı. Mandacıların, yabancı işgali altında "cesaret" ve "ümitlerini" kaybetmiş olmanın verdiği üzüntüyle "hastalıklı bir ruh haliyle" hareket ettiklerini söyledi. "Şerefsiz, istiklalsiz, esir bir millet çocukları olarak yaşamak yerine, efendice ve kahramanca ölmek elbette ki tercih edilir. Bunu anlayamamak ne garip mantıktır?" dedi.

Bunun üzerine odadaki delegeler de tam bağımsızlığa sahip olmayan bir Türkiye'nin yaşamasının olanağı olamayacağı görüşünü savundular. Sivas Kongresine İstanbul’dan Tıp Fakültesi öğrenci delegesi olarak katılan Hikmet Bey yüksek sesle:

«Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeliler, beni buraya bağımsızlık davamızı başarmak yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Güdümü kabul edemem! Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunları her kim olursa olsun şiddetle reddeder ve kınarız. Olmaz ya, güdüm görüşünü siz bile kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcı değil, vatan batırıcı olarak adlandırır ve lânetleriz!» diye bağırınca bu gencin yürekten kopup gelen sözleri karşısında oradaki kimi kişilerin gözleri yaşarmıştı. Mustafa Kemal'i de çok duygulandırmıştı bu yürekten sözler. Coşkulu bir sesle:

«Arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk ulusal yapısındaki soylu kanın ifadesine dikkat edin!» dedi ve Hikmet Bey'e dönerek:

«Evlât, müsterih ol, gençlikle övünüyorum, gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak bile, güdümü kabul etmeyeceğiz parolamız tektir! Ya ölüm, ya istiklâl!..» dedi.

Tıbbiyeli genç, hemen yerinden fırlayarak:

«Varol Paşam...» dedi ve Mustafa Kemal'in eline sarıldı, öptü. Mustafa Kemal de askeri giysiler içindeki Hikmet Bey'in yanaklarından öptü. Odadaki delegeler, güdüm önergesi aleyhinde oy kullanacaklarına söz vererek dağıldılar.

MUSTAFA KEMAL PAŞA SİVAS KONGRESİNİ MÜTEAKİP SİVAS’TAN ANKARA’YA GELİRKEN HANGİ ENGELLE KARŞILAŞTI, BU ENGEL NASIL AŞILDI?

 

Mustafa Kemal 22 Aralık 1919'da Sivas'tan Ankara'ya hareket eder. Sahne şudur:

"Sivas'tan üç açık otomobille, fakat karlı bir günde hareket edildi. Otomobillerin ikisi dolma tekerlekli, yalnız biri normal lastikliydi. Bu son otomobilin lastikleriyle yolda lâzım olacak benzin de, Sivas Amerikan Mektebi İdaresi'nden ve birtakım formalite ve haysiyet kaygıları, bir formüle bağlanarak 'hediye' şeklinde sağlanabilmiştir.»

Gerçi Sivaslılar onları, kalabalık, hareketli gösterileriyle uzun mesafelere kadar uğurladılar. Fakat hareketten önce ve Temsil Heyeti'nden Mazhar Müfit Kansu'nun anılarında belirttiğine göre, en önemli mesele gene para ve geçim sıkıntısıdır. Kansu şöyle anlatıyor:

"Yarın hareket ediyoruz. Bildiklerle vedalaştık. Fakat bütün mevcut paramız, yol için ancak 20 yumurta ve bir okka peynir, 10 ekmeğe kifayet ettiğinden bunları aldık."

Görülüyor ki hava, hiç de elverişli değildir. Vefa beklenecek çevreler de yoktur. Ve bu beyanlara göre eğer mevcut paralarını harcayıp son nevalelerini de Sivas'ta yeselerdi, sonra orada belki de tam bir açlık içine gömüleceklerdi.

Bu nedenle Mazhar Müfit Kansu, günlerden beri para peşindedir. Sivas Osmanlı Bankası Müdürünü tanır. Ondan borç istemiştir. Ama ortada evvela bir tüccar kefil yok. Sonra da banka müdürü son günlerde evinden çıkmaz, bankaya gelmez. Hasta haberini gönderir. Karargâhtakiler kıvranmaktadırlar. Hareket gününün arifesinde müdür gene bankaya gelmemiştir. Evinde hastadır. Ertesi sabah hareket edilecektir ve 20 yumurta ile bir okka peynir ve ekmek hazırlanmıştır. Fakat sonra?

Gece Bay Müdür'e etkili bir rica haberi daha gönderilir. Lütfen zahmetleri, sabah erkenden bankaya mutlaka teşrifleri ve dostluk müzaheretleri bir daha rica edilir. Bir taraftan kafile harekete hazırlanırken, Bay Müdür nihayet bankaya gelir. Mazhar Müfit son ricalarını tekrarlar. Ne olursa olur. Müdür muameleyi yapmaya başlar. Eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit borçlandırılır. Karargâhtan Yüzbaşı Bedri Bey de tüccar sıfatıyla ve kefil olarak evraka imzasını atar! Bankadan 1.000 lira alınır. "Bu muameleler, hareketten ancak beş dakika evvel bitebilmiştir." Beş dakika sonra kafile, Sivaslıların coşkun uğurlamaları, dostluk, sevgi, heyecan ve bağlılık, destek gösterileri yahut da pek çeşitli duyguları arasında yola koyulur. Sivas'tan ayrılınır.

Sivas ve Sivas günleri artık arkada kalmıştır. O günler ki, Mustafa Kemal'in galiba ya hiç unutamadığı ya pek hatırlamak istemediği günlerdir.

SONUÇ OLARAK

Kurtuluş Savaşı'nın başlarında Amerika, Türkiye'ye Charles Crane'nin başkanlığında bir komisyon göndermişti. Charles Crane Komisyonu İstanbul'da Ahmet Emin (Yalman) ve Halide Edip (Adıvar) gibi bazı aydınlarla görüşmüştü.

Atatürk, Amasya Genelgesi'nden sonra İstanbul'daki bazı aydınlara mektup yazarak onları bağımsızlık mücadelesinde özveride bulunmaya çağırmıştı. Ancak o aydınlar, “tam bağımsızlığa” değil, “Amerikan mandasına” bel bağlamıştı. Nitekim o günlerde Kara Vasıf Bey, Ali Fuat (Cebesoy) aracılığıyla Atatürk'e verdiği cevapta, “tek çıkar yolun ABD mandası istemek” olduğunu belirtmişti.

Manda tartışmaları, Erzurum Kongresi günlerinde de devam etmişti. Örneğin Bekir Sami Bey, 25/26 Temmuz 1919'da, Kara Vasıf Bey ve Halide Edip (Adıvar) da 10 Ağustos 1919'da Atatürk'e gönderdikleri uzun mektuplarda, Amerikan mandasını savunmuşlardı. Halide Edip (Adıvar) mektubunda, “Onurumuzdan epey taviz verecek olsak da” Amerikan mandasını kabul etmekten başka çere olmadığını belirtmişti.

Atatürk'ün Nutuk'taki ifadesiyle mandacıların uzun mektupları “günlerce telgrafçıları oyalayan şifre tellerle verildi.”

Atatürk, “Amerikan mandasını kabul edelim” diyen aydınların, asker-sivillerin kendisine yazdığı mektuplara tek tek cevap vermiş;

Amerikan mandasını kabul ederek kurtulmanın mümkün olmadığını anlatmıştı.

Bu korkunç manda baskısına rağmen Atatürk “tam bağımsızlıktan” asla taviz vermemişti.

Sonunda Erzurum Kongresi'nde Amerikan mandası reddedilmişti. Ancak mandacıların pes etmeye hiç niyetleri yoktu. Sivas Kongresi'nde Amerikan mandasını kabul ettirebilmek için her yolu deneyeceklerdi.

Manda istek ve heveslileri maalesef Atatürk’ü tanımadıkları için bu istek ve arzuları için boşuna uğraştılar.

Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında Nutukta açıkladığı gibi İngiliz ve Amerikan mandasını red etmiştir.

Atatürk “Hürriyet ve İstiklal benim karakterimdir. Ben, yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım” diyor.

Atatürk’ün bu karakter ve düşüncesine uygun olarak Ulusal Kurtuluş Savaşında Tam bağımsızlık ilkesini prensip edinmişti.

Evet, Türkiye, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasıyla "bağımsız" oldu. Ancak Atatürk Türkiye'nin "bağımsız" değil, "tam bağımsız" olmasını istiyordu.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın amacının "tam bağımsızlık" ve "kayıtsız şartsız milli egemenlik" olduğunu söylüyor ve şöyle diyordu:

"Bu devletin istinat ettiği esaslar İstiklali tam ve bilâkaydüşart hâkimiyeti milliye'den ibarettir." "Bir devlet istiklali tammına ve bir millet bilâkaydüşart hâkimiyetine malik ve sahip bulunmadıkça o devlet ve millet için hayat, refah ve şeref olmayacağına, milletimiz (de) bu gerekleri temin etmedikçe yaşamak mümkün olamayacağına kani olmuştur." "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarının umdesi şu iki esastır: İstiklali tam, bilâkaydüşart hâkimiyeti milliye."

Atatürk, daha savaş devam ederken, 1921 yılında tam bağımsızlığı şöyle tanımlamıştı: "Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her konuda tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Biz bunu temin etmeden barış ve sükûna erişeceğimiz inancında değiliz."

Ulusal Kurtuluş mücadelesinin önemli bir safhası olan Sivas Kongresini gerçekleştiren ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları ile kongre üyelerine ve şehit ve gazilerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.

KAYNAKÇA

  1. NUTUK, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
  2. ERZURUM’DAN ÖLÜMÜNE KADAR ATATÜRK MAZHAR MÜFİT KANSU
  3. BİR MİLLETİN YENİDEN DOĞUŞU LORD KİNROSS
  4. TEK ADAM CİLT 2, CİLT 3 ŞEVKET SÜREYA AYDEMİR
  5. YÜZYILIN KİTABI SİNAN MEYDAN
  6. SİNAN MEYDAN’IN 3 EYLÜL 2018 TARİHLİ KÖŞE YAZISI
  7. 1923 KURTULUŞ AYARLARINA DÖNMEK SİNAN MEYDAN
  8. GAZİ PAŞAM CEVAT ŞENOL
  9. GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER KAHRAMAN YUSUFOĞLU
  10. ATATÜRK’ÜN BAĞIMSIZLIK SAVAŞINA NASIL BAŞLADI? REFİK NECDET AKTAŞ

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00