Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


SALGIN MAĞARASI

Korona virüsü haftalardır dünyayı perişan eyledi. Çin, İtalya, İspanya, Fransa, Almanya ve İran gibi ülkeler perişan oldu. Çok sayıda ölü var.


            Amerika, İngiltere ve Güney Amerika ülkeleri de korkunun esiri oldular. İsrail sessizliğe büründü. Bir hasta var diyorlar ama kesin bir bilgi yok.

            Suudi Arabistan ise umreciler nedeniyle perişan. Cumayı ve tavafı yasakladılar. Umreciler geri gönderildi. Mekke imamı hüngür hüngür ağlıyor.

           Bizde ise Cuma namazı kalktı. Vakit Namazı imamsız kılıyorlar. 65 yaş ve üstüne sokağa çıkma yasağı geldi. Çıkana 3.500.TL ceza kesiyorlar. Meral AKŞENER hariç, parti liderleri yasak gereği konuşamıyor, sokağa çıkamıyorlar. Grup toplantıları iptal edildi.

          Durum bundan ibaret de, ülkenin en büyük yükü fedakâr sağlık çalışanlarına yüklendi. Onlar cephede savaşıyorlar. Kızım doktor, bugün aradı diyor ki;

          “Baba, ben ölürsem aldığım ev ne olacak? Borcu ödenmedi diye, evi geri alırlar mı?”      

          “Sigortan var mı? diyorum.”

          O da;

          “Var,” diyor.

          “O vakit ev mirasçılarına kalır, ödediklerini de sigorta  geri öder,” diyorum.

          Biraz rahatlıyor tabii! Ama ölümle burun buruna olduklarını ben biliyorum. Bu defa baba yüreği alevleniyor. Kolay mı, çocuğunu cepheye göndermek; Belki şehit olacak kızımız, ama insanız işte. Onların ayağına taş değmesine nasıl katlanabiliriz? Bir oyuncak değildir evlat. İnsan canının parçasıdır. Bir parçan koparılsa ne yaparsın?

           Gerçi Sağlık Bakanımız, İspanya’dan gördü ve onların alkışlanmasını teşvik etti. Ben onlarla gurur duyuyorum. Ülkemizin insanları da gurur duyuyor, Hepsini görüyorum. Her akşam ışıkları yakıp, söndürerek onları alkışlıyorlar. Bu onlara güç veriyordur.

           Gelelim umrecilere; Birincisi, onları bu tehlike altında umreye gönderen Diyaneti yine kınıyorum. Yanlış yaptılar. Tehlike belliydi. Gidenlerin suçu yok, fakat dönüşte onların Polislerimize söyledikleri ve gösterdikleri tavır hiç hoş değildi. Cahilliklerini ortaya döktüler. Şöyle ki;

           “Umreden gelen vatandaşlarımızdan bir tanesi kaçmaya çalışırken yakalanıyor ve polisimizin üzerine tükürüyor. Sonra da diyor ki;

           “Ben hastaysam sen de hasta ol.”

           Buna karşılık Konya Emniyet Müdürü Mustafa Aydın ilgin bir karşılık veriyor.

           “Şeytan taşlamaya gidiyor, ama kendisi şeytan olup geliyor. Cehennem işte böyleleri için var.”

           Bence, biraz büyük laf olmuş ama umrecinin cahilce söylediği de bunu hak ettiriyor. Alınan tedbir bütün ülkenin sağlığı içindir. Buna uymamak, polisleri zora sokmak cahilliğin daniskasıdır. Saygısızlıktır. Kendini beğenmişlik ve cahilliktir. Bu konuda Mevlana ne güzel söylemiş, olgunluğa bakın;

          “ AHLAK ÖRTÜSÜ OLMAYAN KİŞİYİ, BAŞÖRTÜSÜ DİNDAR YAPMAZ.”

                                                                                                                                Mevlana

         Şimdi de 65 yaş üstü vatandaşlar kahırlanıyor. Çokları bu kurala uydular ama uymamaya çalışan, sokaklarda kendini göstermek için çabalayan, kişiler de var. Bundan eminim. Ama kurallara da uymak vatandaşlık görevimizdir.

        Bu konuyu daha çok deşebiliriz. Allah insanlarımızı salgın hastalıklardan korusun. Veba, tifo, kızamık, tüberküloz, suçiçeği, difteri gibi önemsenmeyen hastalıkların hepsi bu ülkenin üzerine karabasan gibi çökmüştür. Refik SAYDAM, ilk Sağlık Bakanı olarak, 1928 yılında halkın sağlığı için, serum ve aşıların üretilmesi amacıyla Hıfsızsıhha Enstitüsünü kurmuştur. Bu enstitü ne yazık ki 2011 tarihinde kapatılmıştır. Kapatılmasaydı, bugün önemli aşılara muhtaç olmayacak, dışarıdan gelecek aşıyı beklemeyecektik. Bugün de böyle Bakanlara ihtiyacımız var.      

       Akşam üzeri yaşlı bir ağabeyimizle karşılaştım. Kendi halinde yaşayan bir öğretmendir. Köyümüzde yaşıyor. Elli kadar koyun almış, onları köyün çevresinde otlatıyor. Bana dedi ki;

       “Yaylada bir yer var. Zamanında oraya bir dam yapılmış. O damda beş altı kişi yaşarmış. Bunları bir salgın hastalık yakalamış, hepsi ölmüş. Köylüler toplanmışlar ne yapalım diye, tartışmaya başlamışlar. Biri demiş ki;

             “Bunlara kim dokunursa ölür. En iyisi bırakalım öyle kalsınlar.”

               Diğeri demiş ki;

             “Biz bunları açıkta bırakacak olursak kokarlar. En iyisi yakalım.”

               Bir başkası da demiş ki;

              “Gelin bunların üzerine damı çökertelim. Altında kalsınlar. Hem üzeri örtülmüş olur, hem de kokmasını kimse duymaz.”

              Ve dedikleri gibi yapmışlar. Üstü toprak kaplı damı adamların üzerine çökertmişler. Oranın adına da;

             “SALGIN MAĞARASI.” adını koymuşlar. Kimse o evin olduğu yere bir daha yaklaşmamış.

              Gelelim son cümlelere, bu korona virüsünü kim çıkarttı?

              Facebook da bir arkadaşımız yazmıştı. Her şeyi en iyi bilen o kadar çok insanımız var ki; Atom bombasının formülünü “yaz.” deseniz, “yazamam” demez.  İşte onların görüşleri bu!

              Diyorlar ki;    

        .    “Bu virüsü İsrailliler çıkarmış. Amaçları sekiz milyar olan dünya nüfusunu Beş yüz milyona düşürmekmiş. Çünkü dünya bu kadar insanı taşıyamaz olmuş. Üstelik de Yahudiler dünyaya hâkim olmak istiyorlarmış.”

            Diğer bir görüş ise,

             Bu virüsü ABD üretmiş. Amaçları Çin’i ekonomik olarak çökertmekmiş.”

             Bana gönderilen bir video konuşmasına bakılırsa da Virüsü Fransızlar üretmişler. Adam elimde belgeleri var diyor.

             Başka bir görüş ise virüsün aşısını yapmak için büyük bir savaş başlatmışlar.                                                                                                                                 

            Tabi son olarak söylemeden geçemeyeceğiz. Bizim tarikat şeyhleri Virüsle konuşmuşlar; “Bizim olduğumuz yere uğrama” demişler. Daha önce Uzay mekiğinin vidalarını,” Biz söktük.” diyenler de varmış içinde.

            Virüs elbette çok tehlikelidir.Sağlığımızı tehdit ediyor.Ama onun kadar tehlikeli olacak bir durum  daha var.Eğitim sistemimiz.Akşam üzeri bir konu tartışılıyordu.Uzaktan eğitim çalışmasında çocuklara ilahiler dinletiliyormuş.İlahilerin ardından da Menderesin asılması görüntüleri çocuklara gösteriliyormuş.Ben görmedim.Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.Eğer bunlar doğruysa şaşarım.Kim çocuklarımız üzerinde böyle oyunlar oynuyor.

            Sn. Milli Eğitim Bakanımız bunun üzerine düşmeli. Gereken tedbirleri derhal almalıdır.Olay aptal fıkrasına dönmesin.          

             Bizim ilçede Abdallar olur. Bunların işi düğünlerde zurna çalıp, davul dövmektir. Geçimleri de çaldıkları düğünlerden kazandıklarına bağlıdır. Düğünde çalmazlarsa sokaklarda dilenirler. Onlardan biri çocuğu eğitiyormuş. Çocuk zurna çalmakta gönülsüzmüş. Okumaya daha meyilliymiş. Bunu fark eden baba oğluna demiş ki;

          “Bak oğlum Musa, ya bu zurnayı çalmayı öğrenirsin, ya da seni okula veririm, sürüm, sürüm sürünürsün.”

           İnşallah  eğitimdeki böyle çarpıntılar bizi sürüm, sürüm süründürmez de  çocuklarımız medeni dünya seviyesine çıkarlar. O vakit, ekonomimiz de düzene girer. Her şey güllük gülistanlık olur. Bizden söylemesi! Yeter ki hurafeler fırsat verilmesin.

          “HAYATTA EN HAKİKİ MURŞİT İLİMDİR.” Mustafa K.ATATÜRK.

YAZARLAR

  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • BIST 100

    9698,89%0,56
  • DOLAR

    32,55% 0,03
  • EURO

    34,84% -0,06
  • GRAM ALTIN

    2431,37% 0,07
  • Ç. ALTIN

    4017,93% 0,00