Gülümseyen/bir kız çocuğudur zaman
bir fotoğraf karesinden/…”(s.7)
“Kimse bilmesin”, “Pelin gitmeden önce” ve “Pelin’den sonra” adlı üç bölümden oluşan “Peluşko” da, Berrin Taş’ın, sözü fazla dolandırmayan, erotizm ötesinde, simgesellik işlevi de yüklenen yalın/içli söyleminden izler görülmekte.
Kimse bilmesin
ruhsuz bir taşın dibinde
bıraktım bekaretimi (S.8)
“Kırmızı Gül Fidanı” (s.13) derken renksel bir hüzünlü dokunuş var. Kırmızının alevsi yakımı çağrışım yapıyor hemen. İçerik olarak “dağ, gece, ağu” örneği imge/simge dönüşümünü etkili bir biçimde yaşatan sözcükler duygulanımın yerini ve derinliğini belirleyici bir anlamda.
Beotheven, Mozart, keman, piyano sözcükleri ise sanki bir ağıtın bestesini her an çalmaya hazır bir algılama yaratmak istercesine şiirin emir/komuta zincirine halkalanan hüzünlü aşamalar olarak duygusallığımızdaki yerini buluyor.
ben
bir ağrıyı
büyüttüm (s.22)
Neruda, Che, Lermantov, Lorca ve antik vurgulu Promete ise özellikle yaşam ve anlamları için seçilen yazınsal portreler olarak müzikal olguların hemen yanı başında yer alan bir sancılı süreç olarak bulunur. (s.18) Galiba bundan sonra da, parçaların bütünleşmesi adına ağrı vurgusunun yer alması oldukça anlamlı ve adeta gerçekçi:
sonbahardı
gitti
***
gitti
sözlerini bana bıraktı
bana bıraktı
Tüm bunlar için “yazgım ürpertiyor beni/…/titretiyor beni/…/gece/şeytantersi/ sokaklarımda” itirafı manidar gelmeyebilir… Çünkü…”acıya/dayanamıyor/dilsiz gövdem”(s.24-25)
o sözler ki
kırılmış su damlası
içinden ırmaklar geçer
kertenkeleler
kaktüsler
martılar geçer (s.23)
Bu insancıl duyarlılığın kuşattığı toplumcu-gerçekçi yazınsal çizgisindeki sanatsallıklar da, sözü edilen o etkileyici tavrın duygulanımını yaratacak türden kuşkusuz. Betimsel kestirmeden imgeden simgeye dönüşen bir açıda “ağrı büyütmek”, sonbahar simgesi, “içinden ırmaklar/martılar/kaktüsler geçen kırılmış su damlası”, dahası:”rüzgârlarda kanayan saçlar” (s.26) oldukça da gerçekçi algılara neden olmak yanında; “kent uyanıyor/yavaş yavaş dökülüyor/sırrı kaldırım taşlarının”(s.26) örneğine koşut sanki, yaratımın sırrını ele veren ipuçları da taşıyor.
Sır nedir?...
Peluşka’dır… Babişko gibi bir şey; ya da onun bir dişisi. “Rüzgârlarda saçlarını kanatarak yürüyen” şair; yaşam adına yolun ve güzergâhın berbatlığını ortaya koyarken; “kırık/bir sabah/tazeliğinde/incinmiş/anılarım” (s.27) eyvahına kapılırken, “serçe kanatlarıyla yaşama tutunamayacağını” da bilir ki, teslimiyetçi bir tavırla kendine bir el gibi seslenir:
hey şair
serçe kanatlarıyla
tutunamazsın
yaşama
zakkumunu
yarana batır (s.27)
“ay ışığında uzandığı yokuşlu gökyüzü” yazın erini ikna etmeye yetmezse de bir haksızlık da yaratmaz sonuçta… Fırtınalara direnen bir gücün direncinde şiire yine kırmızı gülümser ki; ”uzak / dağ başlarında / unutulmuş / çocuk ağlayışları / avutulamaz / kararmış / kırmızı bir gülün / akşam küllerinde” (s.29)
kimse konuşmuyor benimle
doğanın kimsesiz kucağında
yaprak kıpırdamıyor
acının soğuk soluğu
ürpertiyor kelebekleri(s.39)
“Pelin gitmeden önce…”, “Pelin’den sonra” notları düşülen bölüm başlarının yanı sıra; “Gül Yaprağı”nın (s.32-33) bağlandığı “Peluşko (s.30-31) şiirinin de kitaba dolaylı bir çağrışım kattığı söylenebilir…. Bu bağlamda, “gül kırmızı/kan kırmızı” dizeleri de baştan beri kırmızının ağzında gevelediği vurguyu tam yerine koyarken, o eyvahçı diz dövmeliğe getirdiği gizil ifadeyle de kendine de bir anlam veremez aslında:
yaşamım yaşamım
insan yaşamım
ipekten ince
çelikten sert.(s.33)
Berrin Taş, sanki zaman yoldaşlığı yaptığı duygulanımına kapıldığı “Yaralı Çağ” şiirinde de Beslan, Çeçenistan, Filisitn ve Felluce coğrafyalarıyla insan adına toplumsal duyarlılık geliştirip, evrensel açı oluşturduğu görülürken; diğer yandan, tekilden tümele erişen bir çoğulculuğu da, “içindeyim/kanayan/yaralı/bir çağın” (s.35) dizeleriyle ortaya koyduğu görülür. “zamanın çöpü/eğiriyor/içimdeki/yangını” (s.36) dizeleriyle de tematik olarak başa dönülüyor… Başka “eyy!..”lere benzemeyen “Peluşka”lı bir ey gönderiyor şiir…
Ey benim
insan yalnızlığım
ateşte üşüyen kelebek
sabaha gecikmiş
şarkılarım
şiirim
aleve bandığım
ekmeğim” (s.37)
*(Peluşko/Şiir/İnsancıl Yayınları/Ekim 2007/40 sayfa)
*(İnsancıl Dergisi/Sayı:327/Ekim 2017/64 sayfa)