Mustafa Kemal´in protestoya varan itiraz ve isteklerinden rahatsız olan Bakanlık çareyi buldu ve komutanı olduğu Yıldırım Orduları Grubunun lağvedildiğini bildirdi. Bakanlıktan gelen telgrafta ayrıca İstanbul´a, Bakanlığa dönmesi de isteniyordu. Paşa ise, daha geldiği ilk günden itibaren ülkenin, milletin geleceğini düşünerek önemli ilişkiler kurmayı ve uyarılarda bulunmayı sürdürüyordu. Bu temaslarını ordusuz paşa olarak biraz daha devam ettirdi.

İŞALCİLER KARAYA ÇIKIYOR: Çoğunluğunu Ermeni lejyoner ve gönüllülerin oluşturduğu işgal güçleri mersin´de karaya çıkarken çekilen bu tarihi fotoğrafa iyi bakınız. Dizimizin sonunda, bir de Adana´dan telaş ve korkuyla nasıl kaçtıklarının fotoğrafını vereceğiz.
PAŞA´NIN GÖRÜŞTÜĞÜ
TOPLUM TEMSİLCİLERİ
Mustafa Kemal´in görüştüğü aydınlar arasında Suphi Paşa (Ramazanoğlu) Kadri (Ramazanoğlu) Nalbantzade Ahmet Efendi Dıblanzade Mehmet Fuat, İbrahim Rasih Hoca Mücteba (Ramazanoğlu) Bağdadizade Kadri Efendi, Gergerli Ali Efendi, Mısırlızade Avukat Ahmet Efendi ve ismini yazamadığım bazı önemli kanaat önderleri yer alıyordu. Konuşmaların ağırlıklı konusu, olası saldırılar karşısında Adana´nın savunulmasıydı. Ayrıca yaptırdığı Gülek Boğazı ile Misis istihkamlarının da altını çiziyor, benzer çalışmaların nerelere yapılabileceğini tartışıyordu.
Azınlık temsilcilerinin de katıldığı geniş katılımlı bazı toplantıları da şimdi İstiklal İlköğretim Okulu olarak bildiğimiz binada yaptı. Bina o yıllarda “Tırpani´nin Evi” ya da “Kırmızı Konak” olarak biliniyordu.

HASTANE LÜKSÜ: Kentimize ve bölgemize yerleşmek üzere gelen Fransızlar her türlü gereksinimi de dikkate almış, bu güzel binayı da tam donanımlı hastane olarak kullanmıştı. Bizimkiler ise, o dönemde sıtmaya karşı kinin bile bulamıyordu.
Yoğun görüşmelerle geçen bir haftalık süre sonunda, gözünü dolduran, güven veren kişileri Şakirpaşa´daki Konak´ta topladığında takvimler 8 Kasım gününü gösteriyordu. Paşa,10 Kasım´da ayrılacağını bildirerek özetle; “Memleketin durumunu iyi görmüyorum. İtilaf devletleri, mevcut anlaşmanın da ötesine geçerek daha ağır koşullarla memleketi ezeceklerdir. Adana, en fazla zarar gören yerler arasında olacaktır. Şimdiden hazırlıklı olmak, teşkilatlanmak ve uygun yerlere siper kazmak gereklidir. Gerekli silah ve malzeme temini konusunda ben yardımcı olacağım” dedi.
Adanalı toplum önderleri sırayla söz alarak “Paşam, doğduğumuz bu topraklarda ölmesini de biliriz. Fakat öldürmeden ölmeyiz. Bütün maddi ve manevi varlıklarımızla emrinizdeyiz. Yetmezse, kanımızı ve canımızı da vermeye hazırız. Yeter ki bu kutsal toprakları düşman çizmelerine çiğnetmeyin” anlamında heyecanlı konuşmalar yaptılar.
Mustafa Kemal bu sözlerden etkilenmişti. Mutluluğu hareketlerinden okunuyordu. Gümüş kırbacını çizmesine vurarak katılımcılar arasında gidip gelirken “Evet, evet!.. Bu topraklarda düşman çizmesi gezemeyecek ve bu millet esir olmayacak!..” diyordu.
Kurtuluştan sonraki ilk Adana gezisini 15 Mart 1923´te yaptı O gün, Türkocağı´nda gençlerle yaptığı toplantıda şöyle konuşmuştu Paşa; “Genç Arkadaşlarım… Şüphe yok, ben ve benim gibi sevdiğiniz bir çok arkadaşlarım da beraber, milletin en feci günlerinde, vicdanımıza düşen görevi yaptık. Fakat bu hususta bize cür´et ve cesaret veren siz, sizi vücuda getiren büyük kalpli analar, babalarınız ve memlekettir.
Acı günlere ait olmakla beraber, bir anıyı burada tekrar etmek isterim” dedi ve Adana´mızın Ebedi Gururu sayılabilecek övgüyü ifade etti; “Efendiler; bende bu vekayiin (Vekai: olay´ın çoğulu; Samsun´a çıkışı, Kongreler, Meclisin kurulması, yokluk ve mahrumiyet içinde kazanılan savaşlar ve Türkiye Devletinin kurulması) ilk hissi teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana´da doğmuştur”. İşte bu sözcüklerle anlatmak istediği, Adana´daki temasları ve özellikle son toplantıdaki izlenimlerinin yansımasıydı. Bu sözler, Atatürk Parkı´ndaki anıt kaidesinde tarihe mal edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, 10 Kasım gece yarısı şu iki cümle ile askeri birliklere veda ederek ayrıldı: “Tebliğ olunan irade-i sen´iyye (yüce buyruk, padişah buyruğu) üzere bu gece hareket edeceğim. Bütün silah arkadaşlarıma veda ederim. M. Kemal”
VE İŞGALCİLER
SÖKÜN EDİYOR

FRANSIZIN MOTORLU ARAÇ PARKI: Sadece askerleri değil, Adana´yı işgal ederken bir filo uçak, çeşitli toplar, makineli tüfekler, piyade silahları ve milyonlarca mermiyi de sırtlayıp getirmişti. Bunlara ilaveten, bizimkiler, bırakınız atı-katırı, eşeği bulmakta zorlanırken Fransızın motorlu araç parkları böylesine zengindi.
Gerçekte işgal, Mustafa kemal´in Adana´ya veda etmesinden sadece 15 gün sonra, 25 Kasım 1918 günü başlamıştı. Fransız Albay Raymond beraberindeki kalabalık heyetle Adana´ya gelerek Murat Palas´a yerleşti. Gerekli inceleme ve temaslardan sonra Vali Nazım Bey´i ziyaret ederek kentin Fransızlar tarafından idare edileceğini ve bu nedenle bazı resmi bürolardaki memurların işi bırakmasını, halen Adana´da bulunan askerlerin de çekilmesini istedi. Ayrıca, halkı etkileyebileceğine inandığı bazı toplum önderlerinin de ismini vererek Adana´yı terk etmelerini sözlerine ekledi.
17 Aralık 1918´de Yarbay Romieu komutasındaki Fransız birliği
Mersin´den karaya çıktı. Birlikteki 1500 kişiden sadece 150si Fransız eri, diğerleri ise Ermenilerden derlenmiş paralı askerlerdi.
Ertesi gün, Fransa´nın Suriye İşgâl Ordusu Komutanı General Hamlin beraberindeki müfreze olmak üzere törenle Adana´ya girdi.

YERLİ GÖNÜLLÜLER: İşgal ordusundaki binlerce Ermeninin varlığı Adana´dakileri de coşturmuş, Fransız subaylarından gördükleri destekle onlar da silaha sarılarak Müslüman halka karşı harekete geçirmişti. Burada, Fransız Subayı ile gözü dönmüş hainlerin birlikteliği sergileniyor.
21 Aralık günü ikindi ezanı okunurken Albay Raymond komutasındaki Fransız İşgal Ordusu Adana´ya girerken kilise çanları çılgınlaşmış, seslerini torosların eteklerine, Akdeniz´in kıyılarına ulaştırmak istercesine biteviye yarışıyorlardı. Aslında çılgınlık dalgası kentteki Ermenileri iyice sarmıştı. Nereden buldularsa, yüzlerce Ermeni, Fransız ve İngiliz bayrakları Adana´nın her yanına asılırken yer yer şanlı bayrağımızı da yırtıyorlardı. Bir yandan da, en hafifi “Kahrolsun Türkler!..” olmak üzere tehditkar söz ve küfürlerle Türk mahallelerinde taşkınlık yapıyorlardı. Raymond´un askerlerinin büyük çoğunluğunu 1915 tehciriyle Suriye ve Lübnan´a gitmiş Ermeni gönüllüler oluşturmuştu. Bu, Adana´daki Ermenilerin de kanını tutuşturmaya yetmiş de, artmıştı bile…
Vali Nazım Bey kendine gelen şikayet ve yakınmalar karşısında sadece “Aman vakarınızı koruyun, üzücü olaylara yol açmayın, sağduyulu davranın. Olayları istanbul´a yazdım. Her halde bir çare bulunacaktır…” demekle yetiniyordu.
GELECEK YAZI: EZA-CEFA SERİSİ BAŞLATILIYOR…