Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


MİLİTAN DEMOKRASİ -3-

DEMOKRASİLERDE ‘KATILIM HAKKINA MÜDAHALE’ MÜMKÜN MÜDÜR?


Demokrasi, “bireysel haklara saygı duyulan ve yasaların seçilmiş temsilciler tarafından yapıldığı” bir siyasal sistem olarak, son derece değerli olmakla birlikte, bazen adaletsiz ve kusurlu bir rejim de olabilir.

Gerek demokrasi kurmak isteyenler gerek demokrasiyi savunmak isteyenler, ortak bir takım ahlaki ve pratik tehlikelerle karşılaşırlar. Demokratların, antidemokratların yol açtığı güçlüklerle boğuşurken özyönetim adına “ipin ucunu kaçıran fanatikler” haline gelmeleri ve nihayet korumaya çalıştıkları şeyi yerle bir etmeleri gibi bir risk her zaman vardır. İşte bu yüzden, “militan demokrasi” tanımlamasındaki kuşku uyandıran kelime ‘demokrasi’ değil ‘militan’ kelimesidir.

Denilir ki, “Demokrasilerden ‘özgürlüğü’ alırsanız geriye sadece ‘diktatörlük’ kalır!”

Demokratlar temsili hükümetin istikrarını tehdit etmeyen antidemokratik faaliyetlere hoşgörü göstermeli midirler? Elbette hayır. Demokratik hakları ciddiye almak, “katılımdan yana başkalarının sahip olduğu asli çıkarlar ihlal edildiğinde” harekete geçmek demektir. Bu mücadele standardındaki zorluk, haklarını tümden ihlal etmeden, antidemokratlara nasıl karşı koyulacağıdır. Toplumların demokrasiyi işleten düzenlemeleri, sadece hak ihlallerini engellemekle kalmayıp, aynı zamanda hoşgörüsüzlerin kendilerini ifade edip siyasal edimlerde bulunmalarına da yer verecek şekilde, planlanmalıdır.

Özellikle otoriter rejimlerde demokratlar demokrasiyi “hem bir araç hem de amaç”, karar almanın bir yolu ve ulaşılacak bir hedef, olarak görürler. “Radikal hareketler, -ister kızıl ister siyah bayraklar kuşanmış olsunlar- demokrasiyi yok etmek için onun usul, yöntem ve kurumlarından seve seve yararlanırlar.” (*)

Şu soruya sağlıklı ve net bir cevap verebilmeliyiz: Demokrasiyi tehdit eden, yasalarla getirilen kurallar mı, siyasi gruplar ve partiler mi, yoksa kişiler midir?

Demokrasiyi sadece antidemokratik yasalar değil, antidemokratlar da tehdit etmektedir. Günümüz toplumlarında demokrat olmayan kişiler vardır; onların katılımdan yana meşru çıkarları da bir gerçektir. Onların bu çıkarlarına saygı duymak ise demokratlar için etik açıdan zorlu ikilemler, tereddütler doğurmaktadır.

“İnsanlar, birileri çıkıp da onların varoluşunun temelini dinamitlerken öylece seyrede-mezler.” (**) Bugün antidemokratik kararlardan duyulan korku, demokratik otoritenin sınırları ve yargı denetiminin meşruiyetine dair tezleri tetiklemektedir.

“Modern temsili, başka bir deyişle yöneticileri seçimle belirlenen rejimler, aşırılıkçı bireylerin ve siyasal örgütlerin faaliyet alanlarını sınırlayan tedbirler alıyorlar. Bunlara demokrasisini sağlamlaştırmış olanlar da (İsrail), sağlamlaştırmamış olanlar da (Irak), zengin bir demokrasi kültürü olanlar da (Fransa), olmayanlar da (Hindistan), geçmişinde çarpıcı bir kurumsal başarısızlık öyküsü olanlar da (Almanya), siyasal istikrar konusundaki siciliyle gurur duyanlar da (Birleşik Krallık) dâhildir. Savunmacı önlemlerin ciddi bir ihtilaf konusu olduğu Türkiye gibi ülkelerde bile, tartışma temsili hükümeti savunmanın gerekip gerekmediği etrafında değil, genellikle kimin (İslamcıların mı, ordunun mu?) demokrasiye tehdit oluşturduğu etrafında dönmektedir.” (***)

“Katılım hakkına sınırlama getirilmesi,” üç asli durumda meşru görülecektir:

Partiler ve gruplar;

  • 1. Bireyleri haksız yere üyelikten dışlayarak, şiddet ya da gözdağı yoluyla halkı sandığa gitmekten alıkoyarak insanların temel siyasi haklarını ihlal ettiklerinde.
  • 2. Başkalarının haklarını açıkça kabul etmeye yanaşmayıp, rejimin demokratik niteliğini açıkça reddettiklerinde.
  • 3. Başlı başına demokrasiye karşı çıkmayıp, devletin kimliğinin önemli bir öğesini (mesela dini veya milli niteliğini) değiştirmeye çalıştıklarında. (***)

Sırf demokrasiyi ya da laikliği “reddettikleri” için bu düşüncede olanların örgütlenmesini ve partileşmesini yasaklamak veya üyelerini cezalandırmak, demokratik temelde savunulamaz. Ancak, Anayasa’sında “demokrasi ve laiklik” devletin temel niteliği olarak belirlenmişse ve bir siyasi parti, “Bu nitelikleri kaldırmayı amaç edinmişse,” seçime katılmaları engellenebilir.

Örneğin İsrail devleti, resmi siyasal partiler ile Knesset seçimlerine girebilecek partiler arasında ayrım yapar. Irkçı örgütler parti olarak kayıtlı olabilirler ama siyasal makamlar için aday gösteremezler.

Sonuç olarak demokratik kurumların ve demokrat kişilerin, “Eylemleriyle başkalarının katılım hakkını ihlal edenlere karşı,” taraf olması gerekir.

(*) Adam Michnik, “My Vote Against Walesa” 1998.

(**) John Rawls, “A Theory of Justies, 1971.

(***) Alexander S. Kirshner, “Militan Demokrasi”, 2017

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92