Prof. Dr. Özer OZANKAYA
ADD Kurucu Üyesi ve 4. Genel Başkanı
88 Yıl Önce 23 Aralık 1930 günü, Menemen´de, ulus olmamızı, bu sayede özgür ve onurlu insanlar olarak yaşamamızı sağlayan Cumuhuriyete, yani ulusal egemenlik düzenine karşı, ?tarikat´ denilen, birey iradelerini köreltip, kişilere bağımlı kılan, DEMOKRATİK TOPLUMDA MEŞRU YERİ OLMAYAN , BU YÜZDEN DE KAPATILMIŞ OLAN bir örgütün elebaşları silahlı başkaldırıya yeltenmiş , Yedek-Subay Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay´ı canavarca katletmişlerdi.
Tarikat denilen bu demokrasi-dışı örgütlenmeler, o zaman da yurt içinde ortaçağcıl kesimlerin, yurt dışında ise bunları besleyen sömürgeci devletlerin güdümündeydiler. Kurtuluş Savaşı başlarında İngilizseverler Derneğinde (İngiliz Muhibler Cemiyeti) papaz Frew ile elele verip ulusal bilinci kötürüm kılmak isteyen Sait Molla gibi!
1950´den (daha doğrusu 1946´dan) sonra yeniden yeraltından çıkıp, cumhuriyetimizin kurduğu demokratik devlet, aile, eğitim, ahlak, sanat ve kültürümüzü yıkıcı etkinliklerini arttırarak Çorum´da, Maraş´ta, Sivas´ta , Abdi İpekçi, Tütengil, Uğur Mumcu, Kışlalı, Turan Dursun, Hrant Dink, Hablemitoğulları, .. cinayetlerinde, okullarda, öğrenci yurtlarında, ? sürdüregelmeleri , yine aynı iç ve dış sömürgeci çevre ve odakların güdümünde olagelmiştir.
?Kara ses? Cemalettin Kaplanlar´ın Almanya´da, Şeyh Nazım el Kıbrsi´lerin Londra´da, FETÖ´lerin ABD´de ? korunup beslenmekte olmaları, tarikat denilen örgütlenmelerin , tüm bağlantılarıyla birlikte, demokratik hukuk devletinin ?meşruluk ölçütleri?nden yoksun, ?demokrasiyi kâfir düzeni? saydıklarını söyleyip dini kendilerine meşruluk kılıfı yapan baskıcı sömürü örgütlenmeleri olduğunun açık kanıtıdır.
Bilindiği gibi İslam dünyasında, Hz. Muhammed´in zamanın ve ortamın gereklerine göre yeni çözümler oluşturan yenileşmeci, gelişimci tutum ve ruhunun O´nun ölümünden hemen sonra bir yana bırakılmış olması, durgunluğun ve giderek gerilemenin temel nedeni olmuştu. Tarikatlar, bu durgunluk ve gerilemeyi sürdüren başta gelen örgütler oldular.
Atatürk, İslamın da gerçek özü olduğunu dirençle vurgulayarak, ?Bireyler düşünen varlıklar olmalıdırlar. Bireyler düşünür olmadıkça, bir toplumu iyiye de, kötüye de herkes yöneltebilir. Bunun içindir ki biz, işe köyden, mahalleden, yani bireyden başlıyoruz.? diyerek, Cumhuriyetin tüm kurum ve değerleriyle, gerçekte yalnız Türkiye´ye değil, tüm İslam dünyasına yeniden kurtuluş yolunu, yani ?özgür aklın ve bilimin ışığında çağın gereklerine uyma, yenileşme? yolunu açıyordu:
"Efendiler ve ey ulus, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mansıplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğunu ve istediğini yapmak, insan olmak için yeterlidir. Tarikat başkanları hemen bu dediğim gerçeği bütün açıklığıyla kavrayacak ve kendiliklerinden hemen tekkelerini kapatacak, müritlerinin artık erginliğe ulaşmış olduklarını elbette kabul edeceklerdir." diyordu.
Atatürk, Türk ulusunu, binlerce yıllık yurdundaki bağımsız varlığının tek temeli olan ulusal egemenlik, yani CUMHURİYET yolundan engelleyip yoksun kılmak isteyen bu tür örgütlerin İslama aykırılığını açıkladığı gibi, onların ?BASKICILIĞINA KARŞI DİRENME HAKKINI? da BİRLEŞMİŞ MİLLETLER EVRENSEL BİLDİRGESİNDEN tam 24 yıl önce, 1924´te Konya´da gençlere haykırmıştı:
?Her şeyden önce .. ruhbanlığı reddeden bu din tekel kabul etmez. Örneğin ulema (bilginler), aydınlatma görevi kesinlikle ulemaya ait olmadıktan başka, dinimiz de bunu kesinlikle yasaklar. Öyleyse biz diyemeyiz ki bizde özel bir sınıf vardır, başkaları dinsel aydınlatma hakkından yoksundur. .. Bizim yüce dinimiz her erkek ve kadın müslümana âmmeyi incelemeyi farz kılıyor ve her erkek ve kadın müslüman din üyelerini aydınlatmakla yükümlüdür.
Bilimsel kılık altında gerçek bilimden uzak, gereği kadar öğrenim yapmamış, bilim yolunda gereği ölçüsünde ilerleyememiş hoca kılıklı bilgisizler de vardır.
? İslamlığın ruh ve gerçeğini kavramış olan bilginlerimiz karşısında, imansız, hain ulema da vardır, ama bunları onlara karıştırmak olmaz.
Ama şurayı düşünmenize sunarım ki, böyle bayağı ve alçakça aldatmalarla hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini araç yapacak ölçüde alçalan yalandan ve imansız bilginler, tarihte her zaman rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve hep cezalarını görmüşlerdir. .. Dini kendi tutkularına araç yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca sanlı hainler hep bu sona düşmülerdir. ..
Artık bu ulusun ne öyle hükümdarlar, ne öyle bilginler görmeğe katlanma gücü ve olanağı yoktur. Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben kişi olarak onların düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim kişisel inancıma değil, o adım benim ulusumun yaşamıyla ilgili, o adım benim ulusumun yaşamına karşı bir kasıt, o adım ulusumun yüreğine gönderilmiş zehirli bir hançerdir. ?
Kuşku yok ki arkadaşlar, ulus, birçok özveri, birçok kan karşılığında en sonunda elde ettiği yaşam ilkesine kimseyi saldırtmayacaktır. Bu günkü hükümetin, Meclisin, yasaların, Anayasanın nitelik ve varlık nedeni hep bundan ibarettir.
Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim: Bir varsayım olarak, bunu sağlayacak Meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.?
Cumhuriyet Devrimleri şehidi Kubilay´ı ve Cumhuriyet düşmanlarının katlettiği tüm demokrasi şehitlerini saygıyla anıyor, katillerinin ve onları kullanıp koruyanların hukuk yoluyla hakettiklieri biçimde cezalarını görmeleri gerektiğini savunuyor, Atatürk Cumhuriyeti´nin ilke ve kurumlarının bağımsız ulusal varlığımızın, dolayısıyla bireyler olarak da insan hak ve özgürlüklerimizin vazgeçilmez temeli olduğunu vurguluyoruz.
(Bknz. : Özer Ozankaya, ATATÜRK VE LAİKLİK, CEM Yay.)