Cumali KARATAŞ


KİTAP FUARINDA ÇUKUROVA SİNEMA VE ADANA SANATI KONUŞULDU


13. Kitap Fuarı’nın dikkat çeken ve sanatsal konumuna uyan söyleşilerden biri de Literatür Yayınevi’nin düzenlediği, Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk ile Sinema-Yazar Arif Keskiner’in gerçekleştirdiği “Kültür ve sanata Yön Veren Çukurova” adlı söyleşiydi.

 

*”BİNBİR RENK, BİNBİR ÇİÇEK”

13. Çukurova Kitap Fuarı’nın 2. gününde, “Kültür ve Sanata Yön Veren Çukurova”  adlı memleket havasında gerçekleşen etkinlikte, kırk yıllık yayıncılık gibi bir deneyime sahip olan, Literatür Yayıncılık’ı kuran, Punto Kitap Hizmetleri ve TEAS Pres gibi yayınların kuruluşlarında bulunan, yayın yöneticiliği yapan ve hâlen Türkiye Yayıncılar Birliği Yönetim Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan Kenan Kocatürk, konuya hakim sorularla yönlendirmesiyle, Çukurova ve sanat konusunda gerçek ve ilginç konuların ortaya konulmasını sağladı.   

 “Otobüs”, “Kapıcılar Kralı”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, ”Maden”, “Köşeyi Dönen Adam” ve “Piyano Piyano Bacaksız” gibi filmlerin prodüktörlüğüyle tanınan Arif Keskiner’in, sinema yaşamından sonra, Çiçek Arif’liğin hakkını veren; nehir söyleşinin yanı sıra, birkaçının hakkında yazma onuruna eriştiğim Çukurova ve Sanat kökenli sinema ve sanat anılarının “Çiçek Gibi”,  “Yine mi Çiçek”, “Elbette Çiçek” ve “Binbir Renk Binbir Çiçek” adlı kitaplarında taşındığını bilenler biliyor artık…

İşte, Kenan Kocatürk buradan hareketle Arif Keskiner’in roman kahramanı amcası Derviş Ağa’nın kahramanı olduğu “Demirciler Çarşısı Cinayeti”ne kapı aralıyor… Yaşar Kemal’ın, “Yazabilirsin, bizim ailede benden başkası da kitap okumaz” oluruyla yazma iznini aldığı roman Yaşar Kemal’ın başyapıtlarından biri oluyor.

Spor yazarı, muhabir, fotoroman yapımcısı, bulaşıkçı, gazeteci ve yayıncılık yapan yazar Arif Keskiner yaptığı filmlerle sinemadan anımsanan önemli bir isim olmakla birlikte;  gazeteci Halit Çapın’ın yaşamının anlatıldığı “Bay Alkolü Takdimimdir” adlı ülkemizin ilk dizi filmini TRT adına gerçekleştirmiş. “Bizi Güldürenler”i armağan etmiş; belgesel merakını da “Anadolu Uygarlıkları” ile noktaladıktan sonra, çiçeklik geleneğini bozmayarak, “Çiçek Bar”ı yaşam ve kültürümüze kazandırmış…

Uzun yıllardan beri İstanbul’da, ölümüne değin Yaşar Kemal’le birlikte olan ve sinema, sanat ve basın/yayın gibi alanlarda bilinmeyen birçok şeyi “Binbir Renk Binbir Çiçek” adlı yarı biyoğrafik bir yapıtla ortaya koyan; sonraki yıllarda, Sıraselviler’deki yazıhanesinde, “Çiçek Bar” ya da “Arif’in Yeri” olarak anılan ve tüm sinemacıların, sanatçıların mekânı hâline gelen Sinema Sevenler Derneği Lokali’ni açar. “Çiçek Bar” sonrasında kendini emekli ettiği yer ise yazarlığının başlangıcı olur.

  

*ÇUKUROVA VE SANAT

Orhan Kemal-Yaşar Kemal-Yılmaz Güney derken Çukurova’nın sanat koridorlarında dolaşıp durdular ki bu artık biten bir şey; yok olan, anılar niyetine küllerini keyifle savurduğumuz bir yüzyıl yangını… Bu mahşeri yangının içine itilenler, dedesinin yolunda giden Arif Dino ile Abidin Dino kardeşler. Onlar da gelip, ülkesinin dünya sanatına sunduğu bu yazar ve sinemacıların yanında resim ve sanat/kültür adına yer almışlar. Dahası, zincirin son halkaları; Kemal’lerle, Güney’in üçgeni oluşturduğu alana dahil oluşunu anlatan Arif Keskiner, Abdurrahman Keskiner ve Atasoy’lar, Duru’lar, Köksal’lar, Ziyalan’lar, Samancılar, Özgentürk’ler, Arman’lar, İnci’ler, Hekimoğulları ve diğerleri. 

İşte, bunu irdeliyor Kenan Kocatürk; Bermude Şeytan Üçgeni’nin tersi bir üretkenliğe sahip olsa da nerdeyse o gizemi koruyan algıların sesine uyarak soruyor ve bir anlamda yayıncılık deneyimiyle yönlendiriyor; bahsi geçen mekânda gizemin perdelerini aralamaya çalışırken, hep var olan bir birikimin sıçrama süreci olan 1930’lu yıllara götürüyor vurgularıyla. Konu burda tabii ki gelip, yapıtlarının denek taşlarına namına özgü çiçekleri yerleştiren Sayın Keskiner’e dayanıyor. Böyle olunca da içerdiği habere özgü bir vurgu taşımasa da, “Binbir Çiçek Binbir Renk” ifadesinin taşıdığı içeriksel anlamın oraya boşu boşuna konulmadığı gerçeği de kendiliğinden ortaya çıkıyor…

 

*ORHAN KEMAL-YAŞAR KEMAL-YILMAZ GÜNEY

Adana Halkevi yılları, “Görüşler” yayınlandı, yayınlanacak; sabahın beşinde Orhan Kemal’ın kapısına dayanan Yaşar Kemal, öykü okuya anlata geniş bir tur attıktan sonra İstasyon binası (şimdiki Eskiistasyon) önüne geldiklerinde, Orhan Kemal’ın:”Kimin için yazıyorsun? Temir Ağa için mi? Bunlar için mi?..” demesi gibi, Yaşar Kemal’ın bilinç oluşumunun başladığı önemli bir konu da var sorulan bir sorunun yanıtı olarak.

Yaşar Kemal’ın Dino kardeşlerle tanışması, Abidin Dino’dan Yunus Nadi’ye uzanan tarihi aile dostluğunun bir sonucu olarak Yaşar Kemal’ın Cumhuriyet gazetesine girmesi; Abidin Dino ve Arif Dino’nun o yıllarda sürgünde bulunduğu Adana’da, Arif Dino’nun dört Don Kişot’u Yaşar Kemal’e vermesinin, anlam ve önemi; Orhan Kemal’le Yaşar Kemal’ın İstanbul’daki tablacılık hayallerinin bir altyapısı olarak, Orhan Kemal’ın borç ödemeye giden ev mirasının buruklukları, yaşanan anıların Adana cephesi.  Tabii bu arada, İstanbul hayallerinin baş aktörlerinden biri olan Yaşar Kemal’ın, Orhan Kemal’ı İstanbul’da beklerken Sarayburnu’nda tuttuğu balıkların bir bölümünü Galata Köprüsü altında satarak yaşamını sürdürürken, bir bölümünü de Gülhane girişindeki saçak altında akşamları kalmasına izin veren park bekçilerine ikram etmesi unutulacak anılardan değildir.

Orhan Kemal İstanbul’a geliyor tabii; ailesini yükleyip, hapishane arkadaşı İzzet’in evine gelip, onun, üstü brandayla kapatılan balkonunda kalıyor bir süre.

 

*Yılmaz Güney’le Baylan Pastanesi’nde 1956 yılında tanışan Arif Keskiner, onun Adana’daki pursantaj memurluğunda ilçelere kadar gittiğini, filmin koptuğu zaman, ”Film koptu ama burası böyle…” diyerek tarağını da tabanca gibi kullanıp, kendini yerlere atıyor. Yılmaz Güney’in sinema hamlesinde Orhan Kemal’den yararlanamadığını,  Yaşar Kemal’le görüşmesiyle, “Bu Vatanın Çocukları” adlı ilk filminde rol alıyor. Ardından, filmdeki oyuncuları da seçme hakkı bulunan Yaşar Kemal’ın önerisiyle “Alageyik”de oynuyor… “Alageyik” için, “Bu filmde ben oynarım” dediğinde, Yaşar Kemal’ın da onu düşünüp, “Aradığım adam…” kararıyla Yılmaz Güney’in sinema yaşamı ivme kazanıyor. Tabii bu “Aradığım adam…” kesinliği de kolay yerini bulmuyor; Atıf Yılmaz”,”Olmaz…”diyor “sonra işimizden olmayalım” Bilindiği gibi, hiç de öyle olmuyor.

Yılmaz Güney’in sinema döneminde kendisine de kıyak yaptığını belirten Arif Keskiner, böylece, öğrenci harçlığını çıkardıkları zamanlar olduğunu belirtiyor. Bu ara rol aldığı 2-3 film, memleketi Osmaniye’de gösterime girip, babasının da sinemada kendisini gördüğünde:“Vay anasınıı… Bize de okuyorum” dediğini de aktarır. Yılmaz Güney ile tanıştıktan sonra arkadaş olduklarını, fabrikada müdür olarak çalıştığı dönemde Nevşehir’de hapis yatan Yılmaz Güney’e her ay 200 lira ine ekleyen Arif Keskiner; Yılmaz Güney hapisten çıktıktan sonra da toplandıklarında, Güney’in, “Artist olacağım” kararını kendilerine söylediğinin altını çizer. Bunun üzerine, ”Yok olmaz…” falan deseler de, en iyi biçimde gerçekleştiği görülür. Yılmaz Güney’in artist olma kararından sonra da destek devam eder… “Siz bana kefil olun, beş takım elbise diktirim” diyen Güney’in isteği geri çevrilmez ve böylece “İkisi de Cesurdu” filmi sinema tarihindeki yerini alır. Yılmaz Güney’in askerliği sonrasında Arif Keskiner onun işlerine bakıyor. Bu ara Güney’i film çekimi için Osmaniye’ye gönderdiğinde, kardeşi Abdurrahman (Apo) ile tanışan ve konukseverlikten çok memnun kaldığını; Güney’le sekiz ay çalışması sonrasında da, kumar tutkusu yüzünden onunla yollarını ayırdığında, kardeşi Abdurrahman Keskiner’i Yılmaz’a önerir ve kardeşi Abdurrahman Keskiner de altı yıl kadar Güney’le birlikte çalışır.   

Bu ara Kenan Kocatürk’ün “Umut nasıl katıldı Cannes”e?..” demesiyle söyleşinin yönü değişiyor…  Paris’te bulunan Abidin Dino merkezli bir film kaçırma olayından söz ediyor Arif Keskiner… “Umut” filminin Cannes’e davet edilmesiyle, 7-8 makara olan filmi valizinin geçişi ve uçağa yüklenmesi aşamalarına bağlı olarak beş yüz ve bin lira rakamlı bahşişler sonucunda “Umut” filmi Cannes Filk Festivali’ne katılma şansını elde eder. Bu ara, Yeşilköy’de çekim yapan Yılmaz Güney’in set ekibiyle birlikte kendisini, uğurlamaya geldiğinin öyküsünü de anlatır Keskiner. Öykünün finalinde ise Cannes’in sanatsal anlamda yüz ağartan görüntüleri naftalinli anılar sandığından çıkar… “Umut” filminin gösterimi başladığında, filmi beğenerek salonu terk etmeyen izleyicilerin yol açtığı sevinç tablosu… İsviçre’den sevgilisiyle gelen Tuncel Kurtiz’le birbirlerine sarılarak paylaştıkları o tarihi an, Keskiner’in gözlerinde parlayıp söner. O tarihlerde Abidin Dino ile başlayan dostluklarının yaşamları boyunca sürdüğünün de altını çizen Arif Keskiner, konuşmasının sonuna geldiğinde, Cannes’ten dönerken, “Türkiye’ye gidersem sinemacı olacağım” diye karar aldığını ve Mustafa Kemal’ın ilkeleri doğrultusunda belgesel çekimlerine de başladığını vurgular. 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05