Cezmi DOĞANER


KİRLENEN TÜRKİYE!(1)


Öyle ise, neden kirlenmektedir Türkiye, nasıl kirlenmektedir ve onun bugünkü kirlenmesinin gerisindeki nesnel koşullar nedir? Bu sorulara yanıt vermenin çaresi, olaya değişim sürecinin diyalektik nesneleriyle bakmak olabilir. Her toplumda, ulusta, kirlenme denilen bir sürecin yaşandığı ve bunun sonucunda ulusça çökmenin izleri belirdiğinde, devlet ve toplum arasındaki bağın kopma noktasına ulaştığında, bunu sezinleyen sorumlu yönetici ve politika adamlarının, sürekli "birlik ve beraberlik" söylevlerine kendilerini kaptırdıkları görülür.  

Bugünü anlamaya ve yorumlamaya çalışan sosyal bilimciler, nesnel diyalektiğin işleyiş yasası gereği, sorunların kaynağında, gelişmekte olan bir ülkenin, ürettiğinden daha çoğunu tüketmeye özendirilmesi, gelir adaletsizliğinin sosyal katmanlar arasındaki hıçlanmayı ortaya çıkardığı, toprağını terkeden kırsal nüfusun kentler çevresinde yığılarak, eski gelenekleri altüstü ettiği ya da eğitimin çarpık uygulanmasından kaynaklandığı biçiminde pek çok nedenleri peşpeşe sıralayabilirler. O sosyal bilimcilerin öylesi bulgularına hak verenler de olabilir. Ve bir ölçü de haklıdırlar. Ama, sadece böylesi bir tanım, olayın nesnel nedenini ve içeriğini anlamak için yeterli mi? Toplum, kendi tarihsel varlığıyla, gelenekleri ve ahlak anlayışıyla, kirlenmeye karşı neden direnmiyor?

Kendisini korumasını bilmiyor ya da nasıl koruyacağının yöntemine, araçlarına sahip mi değil? Bu araçlar, acaba demokratik sistemin içinde ve kurumlarında oluşmamış, oluşturulmamış mı?

İster istemez Plato´nun 2300 yıl önce söyledikleri ve yazdıkları aklımıza geliyor: "Her toplumda bir çok benzerlerine rastlandığı gibi, ağzı kalabalık, kara ruhlu, muhterisler, demokrasilerde kolayca söz sahibi olabilir. Halkın koruyucusu görünümüyle sahneye çıkarlar. Devlet arabasına kurulduktan sonra, etrafını güvenlik güçleriyle donatarak halkı daima kendisine bağlı ve bağımlı tutmak için iç ve dış sıkıntılar yaratmaya çalışırlar". Acaba Plato, 2300 yıl önce bugünün Türkiyesini mi görmüştü. İbn Haldun da Mukaddeme adlı yapının ikinci cildinde şunları söyler:

"Bil ki, devlet, hükümdar ve devlet ricali, zevk ve refaha dalarak para ve büyük servete ihtiyaç duydukları için, bu zulüm ve fesada saparlar. Giderleri çoğaldığı için mutat usul ve kaidelere göre toplanan vergiler ihtiyaç ve masraflarını kapatamaz, bunları kapatmak için türlü adlar ve bahanelerle vergilerin çeşit ve miktarını çoğaltırlar, bu paralarla masraflarını kapatmak isterler. Fakat hayatın süs ve zevki gittikçe arttığı için masraflar da o nispette fazlalaşır, bunun bir sonucu olarak tebaa ve ahaliden daha çok nispette para çıkartmaya muhtaç olurlar ve ihtiyaç derecesi artar, devlet yıkılıncaya, iz ve eseri ortadan yok olup gidinceye kadar onun israf ve ihtiyaçları artmakta devam eder. Nihayet başa geçmek isteyenler galebe çalarak devlete sahip olurlar. Her şeyi Tanrı bilir" (Çeviri Zakir Kadiri Ugan, Makuddime II, s. 85)

Mukaddime´nin ikinci cildinde: "Devlet te canlı varlıklar gibidir, doğar gelişir, yaşlanır ve ölür" diyor. Acaba Türkiye Cumhuriyeti Devleti doksan beş yılda erken mi yaşlandı? Ülkenin her alandaki kirlenmesine neden seyirci kalıyor, hatta o kirlenmeye kendisi de katkıda bulunarak, kirlenip kirletiyor. Bundan 660 yıl önce Ibn Haldun: "Devlet yaşlılık dönemine girdiğin de, diyor, etraf ahalisi bundan cesaret alarak, devlete karşı isyana başlar. (660 yıl önce Feto´nun ortaya çıkışını mı anlatıyor bize) Bu gibi haller onu yıkmaya doğru götürür. Yurt istilaya uğramasa da, bitkin bir hale gelir, devletin başına geçmek isteyen biri harekete geçer, idare edenlerin elinden iktidarı çekip alır. Harekete geçen bulunmadığı takdirde çerağın fitilini andırır bir halde mahvolmaya doğru gider. Çerağın fitili, zeytinyağın tükenmesiyle söndüğü gibi, devlet te eksiyerek yıkılıncaya kadar, bu halinde devam eder".

Yüzlerce yıl önce devletin yaşlanması ve kirlenmesine ilişkin bu gözlemler, bugün bize uyan gibi gelmeyebilir. Değişen koşullar ve uluslar arası çıkar dengeleri, çöküşü gecirtirebilir, erteleyebilir hatta olanaksız hale de getirebilir. Ama içten içe çürümüşlük, günün birinde derinden bir patlama olasılığını da ortaya çıkaracak ve ülkede insanların acı çekeceği dönüşümler yaratibilecektir. Bunu şimdiden sezinleyen sağduyulu ve kire bulaşmamış siyaset adamları, düşünürler, yazar ve sanatçılar, aydın kesim, yeni sağlıklı yapılanmanın temellerini oluşturmalıdır. Türkiye acaba böylesi bir oluşumun eşiğinde midir, ya da böyle bir oluşumu sezinleyen aydınlar kadrosu iletişime girmiş midir, bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa, o da kirlenmenin kaynağını gerçekçi biçimde tanımak ve onu ortadan kaldıracak çarelerin neler olduğunu incelemek ve sonuçta varılacak bulguların siyasasını meydana çıkarmak olacaktır.

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22