Prof. Dr. Özer OZANKAYA


KARAMANOĞLU MEHMED´İN YARIM BIRAKTIĞ İŞİ 19 MAYIS ULUSAL EEGEMENLİK DEVRİMİYLE MUSTAFA KEMAL BAŞARDI:

TÜRKÇE KENDİSİNE UYMAYAN ARAP YAZISINA TUTSAKLIKTAN DA KURTULDU!


742 YIL ÖNCE 13 Mayıs günü Karamanoğlu Mehmet Bey´in Türk diline ilişkin yayınladığı ?Şimdengeru divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden gayri dil kullanılmaya.....? diyen ünlü buyruğun değerlendirmesini, kanımca çoğu tarihçi ve dilcimiz tam yap(a)mamış; 100. Yılını kutladığımız 19 Mayıs´la başlayan Türk demokrasi devriminin ayrılmaz bölümü olan Türk Dil ve Yazı devrimini baltalamak isteyenlerin de ?Türkçenin o buyrukla kurtulmuş olduğu, Atatürk önderliğindeki yazı ve dil devrimlerinin yersizliği´ni öne sürmeleri kolaylaşmıştır.


Bilindiği gibi 300 yıllık Selçuklu yönetimi, o çağda yaşamın hemen her alanının dinsel ölçülerle yönetilmekte olmasının etkisiyle, önce Arapçayı, sonra Farsçayı Türk kamu yaşamına dayatmıştı. Bu dayatmanın asıl aracı ise, Arap abecesi idi. Selçuklu yönetiminde, çağın gereği olarak İslam ölçülerine dayalı devlet ve toplum düzeni örgütlenirken, Türk dilinin var olan Uygur yazısı (abecesi) geliştirilip kullanıl(a)mamış, Arap yazısını alma kolaylığına başvurulmuştur. 


İşte temel önem taşımasına karşın, tarihçi ve dilbilimcilerimizin Türk kamuoyuna maledecek ölçekte anlat(a)madıkları olgu, kanımca budur: Arap yazısının ?elif? harfi dışında tümden sessiz harflerden kurulu olması, Türkçedeki sekiz ünlünün yedisini karşılayacak harflerinin bulunmaması nedeniyle, başta yönetim, eğitim, bilim olmak üzere yaşamın belli başlı alanlarının Arap ve Fars dillerinde anlatılır olması*.

 
Türk siyasal ve toplumsal yaşamının Türk halkınca anlaşılmayan bir dil karmaşasıyla yönetilmesi demek olan bu acıklı durumu, Mesihi takma adlı bir ozan ?MESİHİ, GÖKTEN İNSEN SANA YER YOK! ? YÜRÜ VAR GEL ARAPTAN YA ACEMDEN!? diyerek eleştirmekteydi. Özellikle köy ve obalarda yaşayan Türk halkı ise bu durumu, ?Türkün iti kente indikte farısice ürürmiş!? gibi ağır eleştirilere varan iğneleyici pek çok güldürü söylemleriyle alay konusu yapmaktaydı.


Karamanoğlu Mehmet Bey´in buyruğu, kuşkusuz başarısız kalmaya yazgılıydı: çünkü Türkçeye uygun, Türkçenin sekiz ünlüsünü karşılayan, dolayısıyla Türkçenin doğru yazılıp doğru okunmasına, giderek Türk dilinin dilbiliminin (gramer incelemesinin) yapılmasına olanak verecek bir yazıyı (abeceyi) öngörmüyordu. ?Türkçe konuşula!? diyen kendi buyruğunu bile ?divan, dergâh, bargâh ?? sözcükleriyle anlatmakta oluşu bu yüzdendi. 


Beylik dönemine son verip Anadolu´da merkezi devlet egemenliğini yeniden sağlayan Osmanlı Devleti yöneticileri de, yine din bilginlerinin büyük etkinliğine dayalı dinsel devlet yapısı ve mahalle mektebinden medreseye dek eğitim ve bilim kurumları nedeniyle, Türkçeye doğru yazılıp doğru okunma olanağı veren bir abece gereğini usuna bile getirememişti. Bu nedenle de asıl olarak Arapça, Farsça sözcüklerin bir karışımı olup, KENDİNE ÖZGÜ BİR DİLBİLGİSİ YAPISI BULUNMAYAN; yazılan, ama pek büyük halk çoğunluğunca konuşulmayan, adına Osmanlıca denilen karmaşık bir siyasa, yasa, yönetim ve eğitim dili ortaya çıktı. Deyim yerindeyse ne deve, ne de kuş, yani ne Arapça ya da Farsça, ne de Türkçe olan bu dil ile ne bilim, ne sanat, ne düşün, ne de uygulayım alanlarında bırakın herhangi bir yenilik ve ilerlemeyi, var olan kadarıyla bile zamanın yapıtlarını izleme olanağı bulunamadı. Geniş halk kitlesine ulaşması ise olanak dışıydı.

Gereğince belirtilmeyen bir başka önemli olgu da, yaşam kaynakları böylesine kurutulan Türkçenin, varlığını sürdürebilmesini, Türk ulusunun günümüze dek süregelen ?ozan geleneği?ne borçlu olduğu gerçeğidir. Bağrından kardelen çiçekleri gibi yetiştirip çıkardığı Yunus Emre´ler, Kul Himetler, Karacaoğlanlar, Dadaloğulları ? gibi gezgin ozanlarının, uyaklı, ölçülü ve ezgili, yani okuryazar olmayanların belleklerinde yer etmesi kolay deyişleri, Türk ulusuna yaşadığı dönemin dünyasını düşünce ve duygularıyla kendi dilinde tanıma olanağını veregelmiştir.

Ama Türk dilinin başta Arapça ve Farsça olmak üzere yabancı diller bağımlılığından özgürleşmesi, dilbigisi yapısının ortaya konularak bilim, sanat, felsefe ve uygulayımın bütün alanlarındaki gelişimleri izleyebilmesi, bu alanlarda özgün ürünler verebilmesi, ancak kendisine uyan bir abeceye kavuşmasıyla olanaklıydı.

İşte 100. yıldönümünü en görkemli biçimde kutlamamız gereken 19 Mayıs, Türk ulusunu bağımsızlığına ve ulusal egemenlik düzenine kavuşturmakla, Türkçeye de kendine uyan bir yazıya kavuşma yolunu açıyordu. 


19 Mayıs, Türk ulusuna ve tüm insanlığa kutlu olsun!

* ?Y? ünsüzüne ayrıca ?i? harfi, ?Vav ya da ?v? ünsüzüne de ayrıca ?o, u? işlevi verilmesi bu durumu önlemeye yetmemişti.)

 

...

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05