Mahmut TEBERİK- AYRAÇ


Hak ve Adalet Bilinci


Konfüçyüs öğrencileriyle dağlarda gezerken ağlayan bir kadın görür.

Kadın: o yörede yaşayan bir kaplanın üç yıl önce kayınpederini, daha sonra kocasını ve oğlunu parçaladığını söyler.

Peki, neden buradan çekip gitmiyorsun, diye sorulduğunda kadın şu yanıtı verir: ?Burada devlet yok da ondan!?

Bunun üzerine Konfüçyüs öğrencilerine döner, ?Devletler adaletten ayrılırsa kaplandan daha tehlikelidir, bunu unutmayın? der.

Eğer bir toplum;

En temel insan haklarının başında sağlıklı yaşama ve sağlıklı çalışma hakkı olduğunun bilincinde,

Hak ve adalet bilinciyle yoğrulmuş ve donanmış,

?Kendime yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmamalıyım? etik ilkesine aklıyla ve yüreğiyle inanmışinsanlardan oluşmuşsa,

o toplumda her şey doğru kurulmuş bir saat gibi düzgün işler.

O toplum;

Kurnazlık ve zekayı, dolayısıyla sağduyuyu birbirinden ayırt edebilir.

Her türlü güç ve erk kullanmayı ve devleti, yalnızca ?önce başkaları, sonra ben? diyen, zekasını sadece toplumun yararları için kullanan zeki, akılcı ce sağduyulu insanlara emanet eder.

O toplumda;

Bilgelik ve siyasal önderlik aynı kişi ya da kişilerde toplanır.OraladaSezar´lara, Hitler´lere yer yoktur.

Din, mezhep ve etnik yapı sömürücülerine yer yoktur.

?Sorgulanıp eleştirilmeyen yaşam, yaşamaya değmez? denilir.

?Adalet, kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan herşey onun etrafında döner.? (Konfüçyus.)Adalet olduğu için bireyler kendilerini hiçbir baskı altında kalmadan, özgürce ifade edebilir.

Buna karşılık eğer bir toplum;

Hak ve adalet bilincinden yoksun,?kendime yapılmasını istemediğim şeyi başkalarına yapabilirim? ilkesizliğine bencil aklıyla ve yüreğiyle bağlanmış insanlardan oluşmuşsa,

Kurnazlık ile zekayı birbirinden ayırt edemiyorsa, her türlü güç ya da erk kullanmayı ve devleti ?önce ben, sonra başkaları? diyen, zekasını yalnızca kendi bencil çıkarları için kullanan kurnaz insanlara emanet etmişse, o toplumda yalnızca kargaşa vardır.

Böylesi toplumlarda;

Hülle ve takiyyecilik gelişmiştir.Şeref kavramının hiçbir değeri yoktur. Başkalarının şeref ve haysiyetiyle acımasızca oynanır.

Gerçeğin yüzde yüz yergi ile yüzde yüz övgünün tam ortasında olduğu bilinmez. Bilinse de eski zamanların kulluk ahlakının kölesi olunmuştur.Gerçeğin gereği yoktur. O nedenle o toplumun tarihi bir yalan dolan tarihi olmuştur.

Özel ve kişisel ayıplar hoş görülmez. Kişinin özel alanı hemen hemen yoktur.

Egemenlik, yitirecek bir şeyleri olmayan, cahil, entelektüel birikimden yoksun, sorumsuz ama sorunlu, serüvenci, düzen ve umut sömürücüsü, halk yardakçısı, bilgisiz, ufuksuz ve görgüsüz kişilerin eline geçer.

Batıdaki gibi düello geleneği yoktur, pusu kurup arkadan bıçaklama vardır.

Politikacılar, oyuncular gibi büyük görünürler. Sonra da onlar gibi silinir gider halkın anılarından. Ama geride acı, gözyaşı, yoksulluk, vb. büyük yıkımlar bırakırlar.

Adalet olmadığı için bireyler başına buyruk hareket eder, kafasına göre takılırlar.

Böylesi toplumlarda;

Siyaset, mahkeme salonundan içeri girmiş ve baş köşeye kurulmuştur. Her ne derse, her ne isterse yapılmaktadır. Artık o salonlarda adalet yoktur, çünkü kendisinin istenmediği yerden çıkıp gitmiştir.

Kadılar satın alınır ve Rize´de çay toplatılır.

Üst yargının bütün temsilcileri okullarda okutulan and kararından sonra Külliye´ye çağrılır ve fırçalanır. Fırça atılan o salonda adalet ölmüştür. Oysa adaletin satın alındığı bir ülkede devlet yaşamaz, ölür.

Bireyler ve onların oluşturduğu toplum, adalete açtır, susuzdur. Dünyanın bütün ırmakları o toplumun susuzluğunu gideremez.

Adaletsizlik, bir yangından, bir depremden daha büyük felakete yol açar.

O toplumlar yalnızca hukuk kurallarıyla çatışmaz. Doğal ve neden-sonuç ilişkisine dayalı doğa yasalarıyla da çatışır. Sonra da vadilere, dere yataklarına kondurduğu evleri su basar, çürük yapıları depremde yerle bir olur. Sonra da döner bütün bu felaketlerin Tanrı´dan geldiğine inanır.

O toplumlar, Yunus Emre´nin ?bu dünya dopdolu kalleş / Her birinden bir taş gelir? dediği toplumdur.

O toplumların yaşadığı adaletsiz ülke, güneşsiz bir dünyaya benzer. Orada her şey zifiri karanlıktır. İnsanlar önlerini göremez, geleceğini kestiremez. Gelecek endişesi yer, bitirir insanları, perişan eder.

Böylesi toplumlarda insanlar, akşam sabah hak, hukuk, adalet ve demokrasiden söz eder.Çünkü insanlar, olmayan ve gereksinim duyduğu şeyleri ister. Oysa demokrasi var ve içselleştirilmişse o ülkede demokrasinin lafı bile edilmez.

PASCAL der ki:

?Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalimdir.Gücü olmayan adalete mutlak bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır.

Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.

Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık?.

Peki ne yapmalı?

Öncelikle adalete olan inancımızı yitirmeyeceğiz, ısrarla adalet arayışımızı sürdüreceğiz.

Bugün adaletsizliği önleyecek gücümüz yetersiz olabilir ya da olmayabilir. Ama tek başımıza kalsak dahi adaletsizliğe itiraz etmeyi ısrarla ve cesaretle sürdürmeliyiz, kendimiz adaletli davranmalıyız.

Dünya tarihi göstermiştir ki, hiç kimse kimseye özgürlük vermez, veremez. Yönetenler, o ülkenin hakim sınıfları kimseye eşitlik, adalet veya başka bir şey vermemiştir. Adam olanlar almıştır, olmayanlar dilenmeye devam etmektedirler.

Eğer benim bu güzel ülkemde hak ve adaletten söz edeceksek öncelikle Adalet Tanrıçasının gözleri açılmalıdır.

24 Kasım 2018.

Mahmut TEBERİK

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51